
Abdullah Ezik
abdullah.ezik@sanatkritik.com
Abdullah Ezik, Hanefi Yeter ile geçtiğimiz haftalarda Anna Laudel’de açılan “Vesile” sergisi üzerine konuştu.
Geçtiğimiz günlerde Anna Laudel İstanbul’da izleyicilerle buluşan “Vesile” başlıklı kişisel serginizde 2019’dan beri ürettiğiniz kompozisyon, heykel, desen ve seramik çalışmalarınızı bir araya getiriyorsunuz. Öncelikle bu kadar farklı materyalle birlikte çalışmak size ne tür bir çeşitlilik sundu zaman içerisinde?
Her tür malzeme sanatçıya farklı imkân ve olanak sağlar. Sanatçı o materyali iyi tanıması lazım ki üretimi de o bağlamda verimli olsun. Seramik boyamak tual boyamaktan oldukça farklıdır. Boyayacağınız bir çömlek sanatçıdan çok farklı özen ve de dikkat dikkat ister. Yüzeyselden hacimli bir yüz farklıdır görsellikte. Kaygıları da aynı şekilde. Heykel ise bir başka dünya. Formla baş başadır sanatçı. Ekleyerek veya azaltarak formunu belirler. Her tür materyal farklı bilgi birikimi ister sanatçıdan.
Serginin ismi olan “vesile” sözcüğünün Doğu kültürleri düşünüldüğünde özel bir anlama sahip olduğu söylenebilir. Vesile, kendi içerisinde bir devamlılığı, bir şeylere yol açma ve onu sürdürme serüvenini de barındırır. Bu noktada serginin ismine nasıl karar verdiniz ve “vesile”yi siz nasıl yorumladınız?
“Vesile” kısa tek bir kelime olmasına rağmen hayatın her alanında onunla muhakkak beraber oluruz. Devamlılığı o sağlar yaratıda o vardır. Yaşamın sürüp gitmesinde onun betimlemesi vardır. Bir sergi açtık, içinde birçok sorun sevinç, kaygıdan yola çıkılarak çalışmalar yaptım. Gönül ister ki sergiyi gezenlerin, duygu ve düşünce dünyalarına bir katkıya da vesile olsun.

Sizin sanat pratiğinizde ve “Vesile” ile görme şansı bulduğumuz yakın dönem çalışmalarınızda doğa-insan ilişkisinin özel bir yerinin olduğunu dile getirebiliriz. Yeni serginizde de hem doğanın insana sunduğu olanaklar/nimetler, hem de insanın doğaya karşı giriştiği mücadele önemli bir yerde duruyor. İnsan-doğa ilişkisi sizin sanata bakışınızda nasıl bir anlam ifade ediyor? Doğayı sizin sanat pratiğinizde bu kadar merkeze yakın kılan nedir?
Yeryüzündeki canlılar içinde doğadan en çok faydalanan onu en çok kullanan ve ona en çok zarar veren insandır. Bir geyik yaşamı boyunca kaç litre su tüketir, kaç kez yıkanır. Hem cinslerini öldürmek için silah üretir mi? Bir ağacın yaşamı boyunca doğaya katkıda bulunmaktan başka bir zararı yoktur. İnsan-doğa ilişkisi ise hep ikilemli iyi ile kötü yanına. Zaman zaman insandan insana birisi ağır basıyor.
İşlerinizin arka planında Doğu kültürlerine, medeniyet daireleri ve hikâye geleneğine dair birçok atfın söz konusu olduğunu görüyoruz. Doğu’ya ait birçok unsura/meseleye gönderme yapıyor, referans veriyorsunuz. Bu durum kökenini nereden alır? “Hanefi Yeter’in doğusu”nda neler var?
“Benim doğu”mda çocuklukta dinlediğim fantastik hikâyeler var. Ömür boyu dinlediğim türküler, süslemeler, halılar, kilimler, minyatürler ve tabii ki Türk dilinin ustaları… Sanat serüvenim, bu topraklarda başlayan bir sanat yolculuğu olsun isterim.

Dış dünya ile, insanın kendisi dışındaki her şey ile kurduğu ilişki/diyalog/etkileşim, sizin sanatınızın da önemli çıkış noktalarından bir tanesi. Ancak son üç yılda ürettiğiniz işlerinizle izleyiciye daha çok herkesin birbirinden uzaklaştığı/koptuğu bir dünya sunuyorsunuz. Bu değişim ve süreç sizi nasıl etkiledi? Bu kırılmanın merkezinde ne yatıyor?
Bunca teknik, bunca gelişim, bunca bolluk, insanoğlunu hep yalnızlığa doğru itmesi, yaşamda bazı sorumluluklardan uzaklaşması, vardığı en son noktada bu gelişmenin çaresizliği olması… Bir elektrik kesintisinde düştüğümüz hâl. Gözle göremediğimiz bir varlık çıkıyor; bunca topu, tüfeği, tankı, bombayı çöpe atıyor. Çaresizlik boynumuza asılıyor. Neye yarıyor bu zenginliğimiz? Doğaya yüzümüzü dönme zorunluluğu hep önümüzde. Karıncalar bilinçli bir gözle bakıp arılarımızla, çiçeği dalında özen göstermemiz boyun borcumuz.
Seramik, sizin sanat pratiğinizin en önemli bileşenlerinden bir tanesi ve bu sergide de birçok farklı seramik işinizi görmek mümkün. Seramik ile tanışma/çalışma serüveniniz nasıl gelişti?
Seramikle ilk işim Berlin’de başladı. Bir bina cephesini resim yerine seramikle bezemek istememle başladı. İstek iyi de yanı başında bilgisizlik duruyorsa vay o insanın hâline. Ben de seramik cahiliydim. Bu isteğimi kendime hedef kıldım. Cahilin gözü kara olurmuş, bende de öyle oldu. Sonrası uzun uğraş, çalışma, deneme, yanılma, derken iki iyi dost olduk. Şimdi bazen ara sıra buluşan iki dost gibiyiz.

Belirli bir farkındalık oluşturmak oluşturmak; insanlarda doğaya, daha genel bir ifade ile kendisi dışındaki her şeye karşı bir duyarlılık geliştirmek sizin için önemli bir mesele. Peki sizin için sanat, nasıl bir değişimin parçası olabilir, bunu ne derece başarabilir?
Sanat ne insanı, ne de dünyayı değiştirir. İnsanın değişmesine, gelişmesine katkıda bulunur, ruhsal dünyasını zenginleştirir. Yaşadığımız dünyanın daha da anlamlı olmasına yardım eder. Sanatsız bir dünya insanoğlunun olmadığı bir gezegendir. Sanattan nasibini almayan insan yoktur. İnsan değiştikçe sanat değişecek, değişen sanat insanı değiştirecek, böylece yaşam sürüp gidecek.
Antik Yunan filozofu Sokrates’in “Sorgulanamayan bir hayat, yaşanmaya değer değildir,” sözünden ilham alıyorsunuz. Son olarak, bir sanatçı olarak, sizin özellikle sorguladığınız, üzerinde durduğunuz meseleler nelerdir? Bir sanatçı olarak bu sorgulamaları sanata dönüştürürken nasıl bir yol izliyorsunuz?
Yaş 75’e varınca dağarcıkta çokça yaşanmışlık oluyor. Ara sıra sorgulamaya girince ve de giden birkaç dostun arkasından düşününce geriye, bana kalan birkaç dostun verdiği sevinç, umut, kuvvet oluyor. Ve yaşamdan çok fazla şey beklemeden (sağlık dışında) hayattaki bu döngüyü bilgim yettiği, elim tuttuğu ölçüde irdeliyorum.

* “Vesile”, 11 Şubat 2023’e kadar Anna Laudel’de ziyaret edilebilir.
* Hanefi Yeter: Hanefi Yeter 1947 yılında Bayburt’ta doğdu. 1967 yılında eğitimine Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyesinde başladı ve bu eğitim sırasında Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun özel atölyesinde çalıştı. 1970 yılında Paris’te “Academie des Beaux-Arts”da sanat eğitimine katılmaya hak kazandı; bazı kişisel sebepler nedeniyle bu eğitimini tamamlayamadı ve İstanbul’a geri döndü. Eğitimini Akademi’de tamamladı ve 1972 yılında mezun oldu. 1973 yılında Devlet Bursu Sınavını geçti ve Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’nde lisansüstü eğitimine başladı ve 1978 yılında mezun oldu. Doksanı aşkın kişisel sergisi oldu; Türkiye’de ve yurtdışında Viyana, Paris, Brüksel, Manchester ve Almanya’nın çeşitli şehirlerindeki çok sayıda karma sergiye katıldı. Doğu Almanya’da kişisel sergi açan ilk Türk asıllı sanatçı oldu. O sergide kataloğu özel izinlerle yayınlandı. Eserleri ulusal ve uluslararası müzelerde ve özel koleksiyonlarda görülebilir. Berlin’de 5 duvar resmi, 2 seramik cephe, 2 mozaik pano, 1 heykel ve Darmstadt şehrinde 3 duvar resmi bulunmaktadır. 2006 ve 2012 tarihleri arasında Mersin, Aydın, Denizli, Trabzon, Ankara, Bursa, Antalya, Tarsus ve Nevşehir’de yüze yakın heykel ve rölyef çalışmaları gerçekleştirmiştir. Şu anda Yeter çalışmalarını İstanbul ve Bodrum’da sürdürmektedir.