
Yüce Aydoğan
yuce.aydogan@gmail.com
Oktay Rifat şiirinde şiirsel anlamın üretim, oluşum ve dolaşım imkânlarının, “anlam ekonomisi” olarak betimlenen şiirsel yaratım ve dilsel olay sorunsalının incelenmesini ve ortaya konulmasını deneyen bu tez çalışması biri giriş diğeri sonuç olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır. Bu çalışmanın temel hedefi Oktay Rifat’ın şiir okurluğu açısından son derece keyif verici olabilecekse de anlaşılırlık/anlamlandırma bakımından okuyucuya güçlük çıkaran şiirsel yapıtının temel sorunsallarını bulgulamak ve bu sorunsalları “şiirsel anlam” meselesi çerçevesinde değerlendirmektir. Oktay Rifat’ta şiirsel anlam meselesini fenomonoloji-sonrası çağdaş düşüncenin verileriyle okumanın Türkçe edebiyat incelemeleri alanına özgün bir katkı yapacağı inancıyla yola çıkılmıştır.
Oktay Rifat anlam meselesini ilk günden son güne dert edinmiş ve hem kişisel edebi etkinliği süresince hem Türkçe edebiyat tarihinin gelişimi içerisinde şiirsel anlam ve varlığın dile getirilmesi arasındaki krizlerden yüksek düzeyli estetik biçimler ve ifadeler üretmeyi başarmıştır. Bu tez çalışması anlam meselesini incelerken Türkçe şiir eleştirisi bağlamında pek devreye sokulmamış kavramları, çoğunlukla fenomenoloji sonrası çağdaş düşünceden, özellikle de Martin Heidegger, Jacques Derrida, Paul de Man, Jean-Luc Nancy, Catherine Malabou ve Bernard Stiegler’in yapıtlarından devraldığı kavramları kullanmaktadır.
Oktay Rifat, şiirini anlamın sözel ve varoluşsal çerçevelerden taştığı noktalardan yola çıkarak kurgulamıştır. Oktay Rifat için şiirsel anlam hesap kitap dâhilinde işleyen bir sözel sistem olmak anlamıyla ekonomik değildir. Şiirsel anlam ekonomik anlatının/yapının aşındığı/aşıldığı noktalarda açığa çıkar. Anlam bir tahkiye içinde yapılaştırılamayan, kavramsal bir düzenekte kurumsallaştırılamayan, varoluşsal bir kimlikte özleştirilemeyen bir sistem-dışı fazlalıktır (excess). Oktay Rifat şiirinin temel hareketi “ekonomi dışı fazlalık olarak anlam”ı dilsel bir yapı içerisinde farklılığını ve tekilliğini bastırmadan söyleyebilmektir. Söz konusu olan kökensel bir temsil meselesidir, yani anlatılamazın, dile kolayca girmeyenin, mevcudiyete ve zamana kayıtlı olmayanın mevcut ifade araçlarıyla görünür kılınmasına dönük bir varlık hareketidir.
Oktay Rifat için anlamın felsefesi değil, icrası/cisimleşmesi önemli olmuştur. Ekonomi-dışı bir fazlalık olarak ve dilsel temsil rejiminin sınırlarına kolayca girmeyen bir varlık türü olarak anlamın şiirsel metin dâhilinde cisimleştirilmesi Rifat’ın şiirsel etkinliğinin temel sorunsalıdır. Anlamı üç büyük metafizik boyutta cisimleştirdiği bulgulanmıştır. Bu tez çalışmasının üç ayrı bölümünde incelenen bu boyutlar mekân, zaman ve doğadır.
“Kıyı Figürleri” başlıklı bölümde Oktay Rifat şiirinde özgül bir mekân biçimi olarak kıyı figürü incelenmiş ve böylelikle şiirsel anlamın mekânsal bir fazlalık olarak gerçekleştiği bölgelerin ortaya çıkarılması sağlanmıştır. Kıyı figürü bir sınır/limit figürüdür ve hem şiirsel metnin hem bu şiirsel metinlerde ortaya konan varlık dünyasının sınırlarının işaretlenmesine yarar. Mekânsal fazlalık olarak kıyı/sınır: Tümden mekânın sınır çizgileri araştırılmakta, mekâna dâhil olmayan ama çizdiği sınırlar içinden mekânın bir yaşam ve görünüş alanı olarak verildiği çizgiler okunmaktadır. Oktay Rifat’ın kıyıları modern sanatın belki de en büyük sınavının bir başka çeşitlemesine sahne olur, yani dil ile gerçeklik arasındaki imkânsız geçişin sınavına.
“Başlangıç Figürleri” başlıklı bölümde anlamın zamansallaşma biçimlerine odaklanılmıştır. Oktay Rifat şiirinde anlam, düz çizgisel kronolojik anlatıdan sapılan, zamanın ekonomik rejiminin karmaşıklaşıp geçmiş-şimdi-gelecek kutuplarını birbiri içinde diyalektik olmayan bir biçimde erittiği bölgelerden üretilmektedir. Zamanın sınır çizgisi olarak başlangıç figürlerinin incelenmesi Oktay Rifat şiirinin edebiyat tarihinde üzerinde en sık konuşulan temel metafizik boyutu olarak zaman meselesinin çağdaş düşünce çerçevesinde yeniden değerlendirilmesini sağlamıştır. Oktay Rifat şiiri denilince akla ilk gelen büyük meselelerden olan zaman meselesine kavramsal düzeyde derli toplu bir çerçeve çizilmiştir. Oktay Rifat şiiri zamanın geçişsiz [intransitive] doğasını betimler. Edward Said’in (Başlangıçlar: Niyet ve Yöntem, 2009) tarif ettiği gibi zamanın geçişsiz doğası, tüm mevcut zamansal ve mekânsal anlamlandırma yapılarının aşıldığı bir yeni zamansallık getirmesi dolayısıyla yeni anlamların da kaynağı olarak belirir. Oktay Rifat şiiri zamanın geçişsizliğini yeni şiirsel anlamların imkân koşulu olarak icra etmeyi hedeflemiş bir şiirdir.
Anlamın mekânsallaşma ve zamansallaşmasının yanında doğanın temsili meselesine de açılımlar getirilmiştir. “Protez” kavramını ve bununla ilişkili olan “plastisite” nosyonunu devreye sokarak doğanın Oktay Rifat’ta doğal bir veri olmadığı, tekniğin ve teknolojik yer alışın dolayımından esas itibarıyla geçen bir işlem/süreç olduğu gösterilmiştir. Edebiyat tarihinde sıklıkla doğanın büyük şairi yahut pastoralin safkan uygulayıcısı olarak anılagelen Oktay Rifat’ın son derece teknolojik bir düşünüşle hareket ettiği ve bu bağlamda doğa karşısında konuşlanan insana dair temel felsefelerden olan hümanizmaya ait bir şair olarak görülmek zorunda olmadığı öne sürülmüştür. Böylelikle “hümanist şair” ya da “pastoral şair” olarak Oktay Rifat portresinin yıkımı yönünde akademik bir adım atılmıştır. Oktay Rifat şiirinde mevcudiyet her zaman hâlihazırda teknolojik koşula dolayımlıdır.
Oktay Rifat şiirinin mevcudiyete ve bununla bağlantılı olarak zamana, mekâna, doğaya homojen ve statik olmayan bir bakışla baktığının, yazı yoluyla ilişkilendiği mevcudiyeti hemen her zaman bir farklılaşma/erteleme/namevcutlaşma tecrübesi içerisinde karşıladığının kuramsal dayanaklarıyla gösterilmesi suretiyle şu olgu belirgin biçimde ortaya konulur: Oktay Rifat şiiri çağdaş (çağcıl, contemporary) bir şiirdir. Burada sözü edilen çağdaş olma hali, bu şiirin basitçe kendi çağının içinde üretilmiş olması ya da çağının biçimsel ya da içeriksel verilerini içeriyor olması anlamında değildir. Oktay Rifat şiirinin çağdaş bir şiir oluşu onun, örneğin on sekizinci ya da on dokuzuncu yüzyılda değil de yirminci yüzyılın ikinci yarısında üretilmiş olmasıyla açıklanamaz, çünkü basitçe kendi yaşam zamanının içerisinde mevcut olmak, yani belirli bir yakın tarihte yaşamış ya da var olmuş olmak bir varlığı çağdaş kılmaya yetmez. Çağdaşlığı öncelikle kişinin/varlığın/metnin kendi zamanıyla kurduğu son derece tekil bir ilişki olduğunu belirten Giorgio Agamben (What is an Apparatus? and Other Essays, 2009) çağdaşlığı topyekûn zamanla mevcudiyet/şimdiki zaman çıkışlı olmayan bir ilişkilenmenin tecrübesi olarak betimler. Agamben’in tarifine göre çağdaş olmak kendi zamanına aynı anda hem yakın takipte kalma hem ona mesafe alma kapasitesine sahip olmak demektir:
Hakiki anlamda çağdaş olanlar, kendi zamanlarına hakiki anlamda ait olanlar, ne onunla mükemmelen çakışanlar ne de kendilerini onun taleplerine göre biçimlendirenlerdir. Bu anlamda çağdaşlar kayıtsızdır/uyumsuzdur [inattuale]. Fakat tam da bu koşuldan dolayı, bu kayıtsızlık ve bu anakronizmadan dolayı kendi zamanlarını algılama ve kavrama bakımından başkalarına göre daha yetkindirler. (s. 40, çeviri bana ait)
Agamben çağdaşlık halinin, yani zamanla kurulan simetrik olmayan ilişkinin basitçe bir geçmişe kapanma ya da kendi şimdinin dışına nostaljik nitelikli bir kaçış olarak anlaşılmak zorunda olmadığını söyler (s. 41). Ayrıca, eğer çağdaşlık kendi zamanınla, kendi şimdinle indirgenemez bir mesafe üzerinden ilişkilenmekse, bu zamansal anakronizmanın kişinin/metnin karşısında bulduğu mevcudiyetle ilişkisinde de bir etkisi olmak durumundadır. Çağdaş bakış, ilişkilendiği mevcudiyetin salt ışıklı tarafını ya da salt görünürlük alanını görmez; aynı anda ve belki daha acil olarak mevcudiyetin karanlıkta kalan, görünürlük alanından gizlenen, çağın olgusallığında (facticity) kolayca ortaya çıkmayan kaynaklarına yönelir. Çağdaş olan, mevcudiyetin hâlihazırda tecrübe edilmeden kalan ya da bu tez çalışmasının diliyle söylenirse mevcudiyetin ekonomisinin dışında kalan kaynaklarıyla ilişkilenendir. Agamben’in bu mevcudiyet dışı kaynağı betimlerken yaptığı adlandırma bu tez çalışmasında ayrıntılı bir biçimde incelenmiş olan bir özgül Oktay Rifat nosyonuyla birebir örtüşmektedir, o da “yaşanmamış zaman” nosyonudur:
[Çağdaş olan] tarihsel bir geçmişe basitçe rücu etmez, fakat mevcudiyetin içinde yer alan ve bizim onu yaşantımıza katma konusunda mutlak olarak becerisiz olduğumuz bir bölgeye geri dönüş yapar. Böylelikle yaşanmamış kalan, bir kökene doğru çekilir, ona erişmeyi asla beceremeden. Mevcudiyet yaşanmış olan her şeyin içindeki yaşanmamış öğeden başka bir şey değildir… Bu “yaşanmamış”a yönelik dikkat çağdaş olanın yaşamını kurar. (s. 51, çeviri bana ait)
Bu tez çalışmasında gerçekleştirilen Oktay Rifat okuması mevcudiyete ve zamana/tarihe yönelik Agamben’in betimlediği türden bir dikkatin Oktay Rifat şiirinin temel çıkış noktası ve bu şiirde yer alan tüm motiflerin ve biçimsel hareketlerin ardındaki kurucu mantık olduğunu ortaya koymaktadır.
Tez Adı: Oktay Rifat Şiirinde Anlam Ekonomisi
Yazar: Yüce Aydoğan
Danışman: Dr. Öğr. Üyesi Erol Köroğlu
Yer: Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü/ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Türü ve Yılı: Doktora Tezi, 2019
Erişim: YÖK Ulusal Tez Merkezi, Tez No. 580849