Sanat Kritik’te yayımladığımız Naci Sadullah’ın 1936 yılında Son Posta gazetesinde yaptığı “en iyiler” anketinin sorularını, son 20 yıldaki edebiyat ortamımız hakkında fikir sahibi olmak için günümüzün edip ve muharrirlerine sorduk. Ankete katılan herkese çok teşekkür ederiz.
Figen Şakacı, İbrahim Yıldırım , Asuman Susam, Eyüp Tosun, Meltem Gürle ve Niyazi Zorlu’nun ardından Sevin Okyay’ın cevapları burada.
Sevin Okyay’ın Cevapları
Zor seçiminize layıkıyla, yani tam istediğiniz şekilde cevap veriyor sayılmam. Uzun uzun düşündüm ki, sonunda birer kişi değil de birkaç kişi seçmenin ehven-i şer olacağına karar verdim. Öncelikle hikâye ve şiir seçmediğimi belirteyim. Aslında bir şiir var ama, “en iyi şiiri” sorusuna cevap olarak değil. Buna karşılık romandaki yazarlarda birer kitap seçtim. Ancak, “En İyi”den ziyade, “En Sevdiğim”e cevap verdiklerini söyleyeyim.
Bu arada kendimi 2000’li yıllarla sınırladım. Çok eskiden beri yazan kişileri genelde dışarıda tuttum. Dâhil olanlar ise, daha çok, bana göre “özel kalem” oluşturmaları nedeniyledir.
En iyi romancı ve romanı
Bir numaram, Hasan Ali Toptaş (Kuşlar Yasına Gider) ve hemen hizasında İhsan Oktay Anar (Amat). Yanlarında ise duruşunu, üslubunu, dile hakimiyetini ve sıra dışı karakterlerini çok sevdiğim Sezgin Kaymaz hocam (Medet) var. Kitaplarını okuduğum günlerde beni uyutmayan yazar arasam kesinlikle ilk numarada olacak Hakan Günday da (Daha) beni çok etkileyen bir edebiyatçı. Burhan Sönmez ise (İstanbul), 2000’li yıllarda “başucu”ma dâhil olan, duruşunu ve “memleket manzaraları”nı çok sevdiğim bir isim. Murat Uyurkulak’ı ilk kitabı Tol’dan itibaren heyecanla izliyorum. Ayfer Tunç (Aziz Bey Hadisesi) ve Sema Kaygusuz’un (Yüzünde Bir Yer), hikâyelerini de çok severim ama, romandaki ustalıklarını ön plana çıkarmak istedim. Oya Baydar benim ilk gençliğimden beri kıskandığım bir yazardır. Yazdıkça olgunlaşmaya son vermeyişi hâlâ kıskanmama yol açıyor. Yani, özel bir “kalem”. Tayfun Pirselimoğlu’ndan ise (Malihulya) resim ve sinemadaki katkılarını da hesaba katarak, sadece hayranlıkla söz etmekle yetiniyorum.
En iyi hikâyeci
Hikâye deyince ilk aklıma gelen isim Ahmet Büke’dir, ta “İzmir Postası’nın Adamları”ndan bu yana… Ahmet’in dünyasını, ezelden kaybetmiş ama çoğu aldırmayan karakterlerini, kendisinin de sevdiği o karakterleri severim. Diliyle üslubunu da… Cemil Kavukçu’yu, karşılıksız kalmayan bir sadakatle takip ediyorum, çok severek okuyorum. Karin’in de yazdıklarını asla ihmal etmem. Mustafa Kutlu, çok uzun yıllardır okuduğum “özel kalem”imdir. Son yıllarda bana “keşif” zevkini tattıran iki hikâye yazarı ise, Hüsnü Arkan ile Kâmil Erdem oldu.
En iyi şair
Şükrü Erbaş hocamın dünyaya, insanlara bakışına, iyiyi de kötüyü de mükemmelen anlayışına ve o güzel diline hayranım. Şiir de onun şiiri ama tevazuu içinde “iltifat” diye tanımladığı bir mesajıma cevap hediyesi olarak göndermiş: Pervane’den “Sarmaşık”. Ahmet Telli şiiri de aynı derecede değerlidir benim için. Birhan Keskin ise, şiirini tanıdım tanıyalı o şiirle gönlümde rahneler açmıştır. Burada iki “özel kalem”im daha var. Biri, şiirlerini çok beğendiğim, aynı güzellikte düzyazılar yazan ve en çok da şiir üzerine, şairler üzerine kalem oynatıp onları yücelten Haydar Ergülen. Diğeri ise, ne yazık ki bizi erkenden terk eden, sevgili Didem Madak…