
Dilan Altınmakas
Ön izlemesinde karşıma çıkan bu cümleyle beni daha izlemeden içine alan bir film oldu Ratcatcher. Bu, Kevin Hakkında Konuşmalıyız (2011) filmiyle de tanıdığımız Lynne Ramsay’in ilk uzun metraj filmi. Görünürde herhangi bir olay örgüsü bulundurmayan, kendi içerisinde yumaklı bir film. İpi çektikçe geliyor lakin ipin ucunu göremeden film perdelerini kapatıyor. Ergenlik de bir ipin ucunu kaçırma hali değil midir?
Film perdeyi etrafında dolamış bir erkek çocuğuyla başlar. Perde, tıpkı doğumdan hemen önce anne rahminin bebeği sıkıştırması gibi çocuğu sıkıştırır. Bir doğum sahnesini anımsatan bu karenin ardından çocuk, pencereden film süresince sıklıkla gördüğümüz kanala bakar ve karakterimiz James’i orada gördükten sonra kanala onun yanına gider. Her şey birdenbire olur. Şakalaşırlarken James çocuğu kanala atar ve çocuk boğulur. James ise kaçar. Çocuğun boğulmadan önce oynadıkları esnada James’in yüzüne çamur attığını görürüz. Bu, yüze atılan çamurdan çok daha fazlasıdır. Çocuksu masumiyetin kaybedilişinin bir sembolüdür adeta. Büyüme, bir suç hikayesi ile başlar. Sembolik bir doğum sahnesiyle başlayan film, ani bir ölüm sahnesini getirir beraberinde. Her şey hızlıca gerçekleşir. Hayat gibi, ölüm gibi, ergenlik gibi.
Psikanaliz dünyasında, suçluluk ve üstbenlik ilişkisine dair birçok fikir yürütülmüştür. James’i göz önünde bulundurduğumuzda bu durumu en iyi açıklayanın Winnicott’ın düşünceleri olduğunu düşünüyorum. Winnicott, erken duygusal yoksunluğun üstbenliğin ve suçluluk duygusunun sağlıklı bir biçimde gelişmesini engelleyeceğini söyler. Yani zayıf bir duygusal ve fiziki çevre kendini suçlu hissedebilme yetilerinin ve ahlaki bilincin oluşumuna olanak tanımaz (Parman, 2000). James’in arkadaşını kurtarma fırsatı varken koşarak kaçması ve geri dönmemesi, ahlaki bilincin zayıflığını gösterir niteliktedir. Bunun yanı sıra aile yaşantısı, erken duygusal yoksunluğu mümkün kılan bir dinamiğe sahiptir. Bütün bunlara rağmen, film boyunca James’in suçluluk yaşamadığından da emin olunamaz. Hüzünlüdür ama ergenliği göz önünde bulundurduğumuzda bu hüzün bizi şaşırtmaz. Boğulmasına sebep olduğu çocuğun ailesinden köşe bucak kaçar ama rahatsız olduğu için mi yoksa suçluluk duyduğu için mi kaçtığı tam olarak anlaşılmaz.
Yaşanan bu olayın ardından James için bir yas süreci başlar. Ergenliğin temel meselesi olan yastan farklıdır bu. Bununla birlikte filmi izlerken karakterin neyin yasını tuttuğunu anlamak zorlaşır. Giden çocukluğun, çocuksu bedenin yasını mı tutar? Anne babayla kurulan ve yitirilmeye başlanmış bağın yasını mı tutar? Yoksa ölen arkadaşının yasını mı? Zira James’in yitirdiği çok şey vardır ve izleyici yitirilen hangi şeyin hüznü yaşanır, anlayamaz.
Film boyunca James bu sırrı beraberinde taşır, büyütür, zaman zaman bu sırdan koşarak kaçar ama yine de günün sonunda o sır onunladır. Bu sırrın sadece zarar getireceğini de düşünmemek gerekir. Sır her zaman zararlı değildir, ruhsal yapının oluşumu için gereklidir de. Yalnızca kendine ait düşünceler üretmek, bir özne olarak benliğin oluşumu için gereklidir. Bireyselleşme sırrın etrafında oluşacaktır (Parman, 2000). Bundandır ki James film ilerledikçe bireyselleşme yolunda attığı adımları ilerletir. Bu sır onu hem hapsetmiş hem de kozasından çıkması için itmiştir. James bu vesileyle uzaklaşmak için, bilhassa aileden uzaklaşmak için, bir itici güç bulacak ve kendini bulma sürecine dahil olacaktır. Blos’un bahsettiği ikincil bireyselleşme süreci bu sır ile başlayacaktır.
James’in bu ergenlik sürecini gözlemlerken tuttuğumuz büyüteç, bulunduğu semt ve anne babası olur. Aile dinamiği anlaşıldıkça James’i daha yakından görmek, anlamak mümkün hale gelir. Ergenin ihtiyacı olan yeterince iyi çevre burada kendini ‘yeterince kötü çevreye’ bırakmıştır. İçinde yaşanılan çevre, ailenin dinamiği, diğer nesillerin etkisi, ergenin ihtiyaç duyduğu o geliştirici çevreyi etkiler. Dolayısıyla kişinin ergenliği yaşayış biçimini ve buna bağlı olarak üstbenlik değişimlerini de etkiler (Pirim Düşgör, 2020). Bu sebeple James’i daha iyi anlayabilmek için bütün bunlara daha yakından bakmak gerekir.

1970’lerin Glasgow’u. İşçiler grevde. James ve ailesi ise sıçanlarıyla nam salmış, fakir, oldukça kirli bir mahallede yaşarlar. Uzak durmak, oradan taşınmak isteseler dahi bunu yapamadıklarını, o bataklığa daha da çekildiklerini görürüz. Çocukların saçlarına dadanan bitler gibi istila edici bir yaşamın göbeğindedirler. Semtten kafanızı kaldırıp bakışlarınızı aile evine çevirdiğinizde, düşündüğünüz ilk şey anne ve babanın, anne babalık görevini ne zaman terk ettiği olur. Siz onların bu yaşamına gözlemci bakış açısıyla dahil olmadan ne kadar süre önce onların sağ kalmayı bıraktığını düşünürsünüz. Onlar ise sadece bedenen orada olmanın yeterli olduğunu düşünür gibidir. Filmin başlarında bir sahnede annesinin James’e verdiği ayakkabının ona küçük geldiğini, filmin sonunda babasının James’e verdiği ayakkabının ise ona büyük geldiğini görürüz. Her iki ebeveyn de çocuğunu anlamamış ve onun ihtiyaç duyduğu şeyi ona sunamamıştır.
İhtiyaç duyulan şeyleri sunmak bir yana, baba ciddi bir alkol problemine sahiptir. Eve geç gelmektedir, evde durduğu süre zarfında da hiçbir çocuğuna ilgi göstermemektedir. Anne ise baba eve gelene kadar çocukların üzerinde olan odağını, baba eve geldikten sonra ona çevirmekte, o andan sonra çoğunlukla babaya dair şeylere önem vermektedir.
Bir sahnede anne ve çocuklar birlikte müzik dinler ve eğlenirler. James ve annesi birlikte dans ederler. Film boyunca James’in o ergenlik ve yas hüznünden sıyrıldığı ve bu kadar mutlu gözüktüğü nadir sahnelerden birisi de annesiyle dans ettiği o sahnedir. Ardından baba yine alkollü, bu sefer dışarıda kavga etmiş ve bu yüzden yaralı bir şekilde eve gelir. Eve geldiğinde annesi babaya ne olduğunu sormak istediğinde baba anneye James’in önünde tokat atar. Bunu gören James’in babasına ayakkabı fırlattığını ve bir hışım evden çıktığını görürüz. Böylelikle artık ergenin baş kaldıracak gücü kendinde bulduğuna tanık oluruz. Anne babaya yönelik kontrol edilebilir bir düzeyde nefretin, ergenlik sürecinin sağlıklı yolunda gittiğinin bir işareti olduğunu biliriz (Pirim Düşgör, 2021). Burada James bu nefreti ifade edeceği alanlar bulmaya çalışmaktadır. Bir yandan babasına fırlattığı ayakkabı, acaba ifade etmek için geç mi kaldığı, artık nesneye saldırının mı gündeme gelmeye başladığını düşündürmektedir. Bu düşünceyi besleyen bir başka sahne de James’in babası bira istediğinde, ona birayı götürmeden önce biranın içine tükürmesidir. On iki yaşında, ön ergenlik döneminde ayakkabı fırlatmak ve biranın içine tükürmek gibi görece daha makul eylemler özellikle beden güçlendikçe daha yıkıcı hale evrilebilir. O sebeple filmdeki kısıtlı süre zarfında, James’in eylemlerinin ne boyutlara ulaşacağı tam tahmin edilemez.
Şunu biliyoruz: Ergen ruhsallığı önce bedenle başlar. Artık genital cinsellik mümkün hale gelmiştir. Bununla birlikte psişik aygıtın ötekiyle bir cinsel deneyim için hazır olup olmadığı soru işaretidir (Pirim Düşgör, 2020). Nitekim James’in yaşantısını izlerken bu sorunun cevabı hakkında bir fikir yürütürüz. 12 yaşında, ön ergenlik döneminde ve henüz genital bir dürtünün söz konusu olmadığı bir alanda yer alan James, bir arkadaş edinir. Bu arkadaş, mahallenin erkekleri tarafından cinsel bir obje gibi görülen birisidir. Bir gün bu erkek grubu ve James topluca bahsi geçen kızın, Margaret’ın evine giderler. Tam bir cinsel deneyim yaşamasalar da tüm erkeklerin Margaret ile temasları olur. O sırada başka bir odada olan James’i içeriye çağırırlar. James ise Margaret’ın üstüne uzanır ve o şekilde durur. Margaret ise onun saçlarını okşar. Bu sahne ile birlikte, James’in henüz cinselliğin getirdiği birtakım düşünceleri, duyguları, hisleri yeni bedenine entegre etmediğini görürüz. Onun için Margaret cinselliğini çağrıştıran bir obje değil, bir arkadaştır sadece. Bir başka sahnede su dolu küvetin içinde, cinsellikten son derece uzak bir şekilde oynadıklarını görmek, bu düşünceyi destekler.
Bununla birlikte Margaret dışındaki arkadaşlık ilişkileri düşünüldüğünde, James’in farklı arkadaşlara ve derin ilişkilere sahip olmadığı görülür. Ergenlikte arkadaşlıkların, özellikle de farklı gruplardan, kişiyi zenginleştiren arkadaşlıkların kurulmaması, ergeni dışarıdan gelen tehditlere karşı daha hasarlı hale getirebilir (Pirim Düşgör, 2020). Bununla birlikte James’in az görüştüğü erkek grubunda da ona veya başkalarına karşı zorbalık olarak nitelendirilebilecek davranışların sergilendiği görülür. Görüştüğü az sayıdaki kişiyle de güvenli ve sağlıklı bir bağ kuramamıştır. Gruptaki diğer kişilerin de birbirleriyle kurdukları bağ, şüphelidir. Winnicott’ın da dediği gibi, ergen akran grupları, yalnızlardan oluşan gruplardır. Tüm yalnızlar bir araya gelir ve bir grup oluştururlar ergenlikte (Pirim Düşgör, 2020).
Film boyunca, okul yaşantısına ve çocukların okula gittiğine dair hiçbir ize rastlanmaz. Ailenin kuralları kadar okulun kuralları ile karşılaşmanın da ergenlik için önemli bir rolü olduğu düşünüldüğünde bu bir soru işareti olarak kalır. Okul bir ergenin arkadaşlıklarını, zaman zaman aşklarını, antisosyal eğilimlerini, hayallerini ve hedeflerini gözlemleme fırsatı sunan bir ortamdır. Bu ortamın eksikliği karakter ile izleyici arasında bir nevi mesafe yaratır. Mesafe şu soruları doğurur: James ne olmak istemektedir? Nasıl biri olmayı hedeflemektedir? Filmde bu sorulara net bir cevap bulunmaz. Bu sebeple ergenin bir ideali var mı, varsa da bu, dış gerçekliğiyle uyumlu bir ideal mi, kendi ideali değil de anne babasının idealini mi taşıyor beraberinde, anlaşılmaz.

Ergenlikte eyleme başvurmanın son derece yaygın olduğu bilinir. James’in babasının birasından gizlice aldığı birkaç yudum, içtiği birkaç sigara göz önünde bulundurulduğunda, bunların yıkıcı olmayan eylemler, aksiyonlar olduğunu görürüz. Hepsi bir çeşit denemedir aslında. Bununla birlikte James’in evden kaçıp otobüsle evden uzak yerlere gitmeye başlaması aksiyondan yavaş yavaş uzaklaştığının da bir habercisidir. Film boyunca birkaç saatlik uzaklaşmalar yaşandığı için bu eylemlerin yıkıcı bir boyuta dönüşüp dönüşmeyeceği tam olarak bilinemez. Belki de bunlar yıkıcı eylemlerden ziyade, ergenin yola çıkma veya başıboş dolaşma arzusunu bize gösterir (Parman, 2000). Gidilmesi hedeflenen bir rota yoktur, yalnızca gitmek vardır, yolun kendisi vardır ve olmazsa olmaz dönemeçler vardır. O dönemeçleri geçerek bir gün erişkinlik durağına ulaşılır. Fakat bazen yolda kalınır.
James’in otobüse atlayıp evden uzaklaştığı bir sahnede gözlerim dolu dolu izlediğim, bana göre filmin en etkileyici anlarından biri yaşanır. Şoförün “Yolumun sonu bu. İnecek misin?” demesiyle hiç bilmediği bir muhitte inen James, inşaatı yeni tamamlanmış, henüz kimsenin oturmadığı evlerin arasında dolaşır. Girdiği bir evde, evin arkasındaki çavdar tarlasını görür. Sanki uzun süredir aradığı buymuş gibi bir heyecanla çavdar tarlasına koşar. Film boyunca çoğunlukla hüzünlü ve durgun gözüken karakterimiz karşılaşmayı hiç beklemediğimiz bir sevinçle tarlada koşturur, yuvarlanır, zıplar. Çavdar Tarlasında Çocuklar kitabında “Hep büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta-yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca öyle biri olmak isterdim.” (s. 162) geçen bu alıntı, James için yazılmış gibidir. James başkalarına değil ama kendi çocukluğuna rastlamış ve onu yakalamıştır çavdar tarlasında.
Çocukluğumuza rastlamamız ve onu yakalamayı başarabilmemiz dileğiyle.
Kaynakça
Parman, T. (2000). Ergenlik ya da Merhaba Hüzün (1.baskı). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Pirim Düşgör, B. (2020). Ergen Psikopatolojisine Giriş [Yayımlanmamış ders notu]. Psikoloji Bölümü, İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
Pirim Düşgör, B. (2021). Ergenle Klinik Çalışma [Yayımlanmamış ders notu]. Psikoloji Bölümü, İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
Ratcatcher. (1999). Erişim adresi: https://film.iksv.org/en/the-38th-istanbul-film-festival-2019/ratcatcher
Salinger, J.D. (2006). Çavdar Tarlasında Çocuklar (C. Yerli, Çev.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.