.

Gelenekle Modern Arasında Bir Dergi: Hisar

Ne harabî ne hârâbâtiyim

                                                                                   Kökü mazide olan atiyim

                                                                                               Yahya Kemal

Esin Hamamcı

esinhamamci@gmail.com

1950’de Ankara’da yayımlanan Hisar dergisi süreli yayınlar arasında uzun soluklu bir dergi olur. 1940’lı yıllarda özellikle Garipçiler ile başlayan Türk edebiyatının gelenekle bağını neredeyse koparmasına karşı olarak doğmuştur. Her yeni sanat anlayışı gibi Hisarcılar da eskiyi eleştirerek doğar. Garip akımının “geleneği” yok saymasına karşı çıkarlar.

Hisarcılarcılar, temelini hem çağdaş hem de geleneksel edebiyata dayandırır. Ahmet Haşim’in sembolizmi, Genç Kalemler, Hececiler etkisinde de kaldıkları söylenebilir. Yahya Kemal’in neo-klasizmi de onların şiirlerini etkilemişlerdir.

Dergiye ilk olarak Kale ismi düşünülse de zor telaffuzu nedeniyle Hisar olarak kalır. Mart 1950 Ankara’sında yayımlanmaya başlayan Hisar’ın ilk yayım dönemi Ocak 1957’de sona erer. Dergi 75 sayı çıkar. İkinci yayım dönemine 1964’te başlar ve 1980 yılına kadar yayımlanmaya devam eder. Toplam 23 yıl 11 ay süren yayım süresiyle 277 sayı çıkmıştır. Hisar’ın yayımlanmasında ve Hisar topluluğunun kurulmasında rol oynayan Munis Faik Ozansoy 1957’ye kadar Yazı Kurulu Başkanı ve başyazar olarak gözükür. Talat Sait Halman 1950-75 arasını “Hisar Çığırı” olarak adlandırır. İkinci döneminde ilkesizi bozmadan devam eder.

Ankara Halkevi’nde 1947-50 arası düzenlenen şiir etkinliklerinde tanışan öğrenci ve memur tanışıp bir topluluk oluşturmaya karar verirler. Ulus’taki İstanbul Pastahanesi’nde Mehmet Çınarlı ve arkadaşlarından oluşacak bir topluluğun listesi hazırlanır. Bu isimler Munis Faik Ozansoy, İlhan Geçer, Mehmet Çınarlı, İzzet Arolat, Bekir Sıtkı Erdoğan gibi isimlerdir.

Ahmet Taşgetiren, Necmettin Türinay, Alemdar Yalçın, Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer ve Hüseyin Özbay bir arada.

Hisar, özel olarak şiirle genel olarak edebiyatın bütün türleriyle irtibatı azalan geleneksel Türk edebiyatıyla çağdaş edebiyatı sentezlemek, bu yolla okura seslerini duyurmak ve itiraz ettikleri sosyalist edebiyat görüşlerine karşı bir eylem alanı oluşturmak için çıkarılmıştır.[1]

Cemil Meriç’i Türk edebiyatı dünyasına kazandıran dergi, onun “Fildişi Kule”, “Hint ve Batı” gibi köşelerine yer verir. Derginin kadrosuna dönemin önemli edebiyatçıları da dahil olmuştur. O isimlerden bazıları şunlardır; Orhan Seyfi Orhon, Ziya Osman Saba, Halide Nusret Zorlutuna, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Külebi, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ümit Yaşar Oğuzcan, Talât Sait Halman, Beşir Ayvazoğlu, Emine Işınsu, Mustafa Kutlu, Mehmed Çavuşoğlu, İnci Enginün, Abdullah Uçman.

Dergide yayım hayatının birinci yılında “Hisar 1 Yaşında” başlıklı bir yazı yayımlanır. Mart 1951 11. sayıda yayımladıkları metinde başlangıçta beyanname yayımlamalarını ne kadar gereksiz buluyorlarsa birinci yıl içerisinde neler yaptıklarını anlatmak da o derece gereksizdir derler. Onlara göre neler yaptıklarının tespiti okura kalmıştır:

“…Başlangıçta niçin çıkıyoruz, tarzında, beylik bir başlıkla ‘şunu yapacağız, bunu yapacağız’ diye bir sürü vaitte bulunmaktan kaçındığımız gibi, yıldönümümüzde de ‘şunu yaptık, bunu yaptık’ diye övünmekten vazgeçiyoruz. İşte 11. Sayı elinizdedir. Okuyup hükmünüzü verebilirsiniz. Burada, sadece ilk çıktığımız günün heyecanıyla aynı yolda yürümek azminde olduğumuzu, dergiyi daha güzelleştirmek için elimizden gelen hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağımızı belirtmek isteriz.”

Derginin yayımlanmasından 17 yıl sonra Türk edebiyatında ilk kez edebî bir topluluğun manifestosu radyoda yayımlanmıştır. Manifesto dört maddedir:

-“Sanatçının dili yaşayan dil olmalıdır.”

-“Sanatçı bağımsız olmalıdır.”

-Sanatçı millî olmalıdır.”

-“Sanatta yenilik esastır.”

Radyoda Rıdvan Çongur’un Ana Dilimiz programında Mehmet Çınarlı’ya sorduğu “Hisar dergisinde, sanat çalışmalarınıza yön veren belli başlı ilkeler nelerdir? Kısaca açıklar mısınız?” sorusuna Çınarlı şu şekilde cevap verir:

1. “Bu ilkelerin başında sanatın bağımsızlığı gelir. Bize göre şairin veya yazarın kalemini herhangi bir ideolojinin hizmetine vermesi onun bir sanatçı olarak ölümü demektir. Sanat eserinin bir propaganda haline getirilmesinin kesinlikle karşısındayız.”

2. “Hisar’ı çıkaranların üzerinde birleştiği ikinci ilke modern Türk edebiyatının Batı’nın bir kopyası olmaktan çıkarılıp millî bir karaktere kavuşturulmasıdır. (…) Batı edebiyatının iyice incelenip bu edebiyatın ürünlerinden faydalanılması elbette lüzumludur. Ama bu faydalanma hiçbir zaman taklitçilik ve kopyacılık şeklinde olmamalıdır. Biz bir milletin edebiyatının o milletin ruhunu, mizacını, özelliklerini aksettirmesi gerektiğine inanıyoruz. Kısacası sanat eseri milli bir karakter taşımalıdır.”

3. “Burada bizim üzerinde birleştiğimiz üçüncü bir noktanın açıklamasına sıra geliyor. Bize göre sanatta yenilik, eskiyle bütün bağları koparıp soysuzlaşmak değildir. Yeni mutlaka eskiye dayanacak, eskiden kuvvet alacaktır. Yahya Kemal bunu: ‘Ne harabî ne harabatiyim Kökü mazide olan âtîyim.’ beyitiyle ifade etmiştir. Geçmişle bütün bağları kopmuş bir yeni, sağlam olmaz ve temelsiz yapılar gibi kısa bir zamanda çöker. Biz bu anlayışla Hisar’da kökümüzden kopmadan bugünün sanatını vermeye çalışıyoruz. Şiirde yenilik yapmak için vezin veya kafiyeyi atmayı zaruri görmediğimiz gibi yeterli de bulmuyoruz. Hisar’da aruz, hece, serbest her üç şekilde de şiirler yayımlanıyor. Ama bunların hepsinin de yeni bir ruh ve anlayışla yazılmış olmasına elden geldiği kadar dikkat ediyoruz.”

4. “Bizim üzerinde titizlikle durduğumuz ve birleştiğimiz dördüncü bir nokta da dil konusudur. (…) Yaşayan canlı Türkçenin edebiyat dili olmasına taraftarız. Halkın konuştuğu dilden ayrı bir yazı dili, âdeta yani bir divan dili yaratılmasını son derece zararlı buluyoruz.”[2]

Bu cevaplarla ortaya çıkan Hisar manifestosu, tam metin hâlinde Hisar’ın Şubat 1967 tarihli 38 ve Mart 1967 tarihli 39. sayılarında yayımlanmıştır.

“Bize göre” ifadesiyle aslında bir “cephe” belirler. Sanatçının eserini bir “ideale alet etme”sini kabul etmezler. Sanatçı özgür olmalıdır. Hatta Mehmet Çınarlı Hisar’ın ikinci yayın döneminde bu konuyla ilgili şunları söyler:

“Sanatı şu veya bu maksat için maske olarak kullananlardan memleketimiz bugüne kadar çok çekti, bugün de çekmektedir. Sanatın, yazarlığın ciddi bir iş olduğunu unutanların sayısı bugün dünkünden çok daha fazla. Sadece şöhret peşinde koşanların bu memleketin diline ve zevkine indirdikleri darbeler hızını ve şiddetini gittikçe artırıyor.”

Edebiyatı propaganda olarak kullanmanın yanlış olduğunu düşünürler. Ancak manifestonun kendisi de bir propagandadır. Bu düşünce etrafında fikirlerine zıt düşen bir açıklama yapmış gibi dursalar da edebiyatlarında karşı durdukları “toplumsal ideolojiyi sanatın merkezine koyma” gibi bir sosyal gerçekçilik eylemi içinde olmamışlardır.

Öztürk Emiroğlu, Hisar dergisi etrafında kümelenmiş sanatçıların manifestolarında kimlere itiraz ettiklerini söyler:

“Modern edebiyatın özellikle Genç Kalemler hareketinden, Hecenin Beş Şairinden, Yahya Kemal Beyatlı’dan, az da olsa Ahmet Haşim’den ve Ahmet Hamdi Tanpınar’dan etkilendikleri söylenebilir. Garip, sosyalist gerçekçilik ve İkinci Yeni anlayışlarına ise karşı çıkarlar.”

Şiirden söz sanatlarını atmaları, geleneği yok saymaları nedeniyle eleştirdikleri Garip akımına karşı ilk “sistemli bir karşı çıkış” geliştirmişlerdir. Ancak çok geç yayımladıkları beyannameleriyle İkinci Yeni’nin Garip’e itirazı öne çıkmıştır.

İlkesiz ve amaçsız olmakla itham edilen Hisarcılar, ilkelerinin çoğunu edebiyatında uygulayamazlar. Sanat ve yazarlık şöhret peşinde koşmak değil, ciddi bir iştir, derler. Türk diline saygı, gelenekten kopmama, eskiyle bağı koparmadan ilerleme anlayışıyla şiirler kaleme almışlardır.


[1] Emiroğlu, Öztürk, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Hisar Topluluğu (1950-1980). İstanbul, 2019 Kesit Yayınları

[2] Rıdvan Çongur, “Radyoda Hisar Saati”. Hisar, 1967, 38: 16-18