.

Daha Fazla Saçmalık İstiyoruz!

Burcu Yılmaz

Mina Urgan İngiliz Edebiyatı Tarihi’nde Laurence Sterne’le ilgili bölümde şöyle yazar: “Etkili ve kalıcı saçmalıklar üretmek, etkili ve kalıcı bilgelikler üretmek kadar zor, hatta belki daha da zordur.” Sadık bir Taş- Kâğıt- Makas okuru olduysanız saçmalığın hakkını veren, kurgunun sınırlarını zorlayan, yazarla okur arasındaki anlaşmaya sadık kalmayan ve hatta yazarla okur arasındaki sınırı muğlaklaştıran metinlere düşkünlüğümü şimdiye dek anlamışsınızdır.  Acayiplikler, metnin altını üstüne getiren yöntemler barındıran, okurla âdeta konuşurcasına yazılan ve onu edilgen olmaktan çıkarıp kurguya katılmaya zorlayan, kurgunun inanırlığını sorgulatan ve bir anlamda okur egemen anlayışı kıran metinler içimi kıkırdatıyor. Yattığım yerde okuyacağım bir anlatıyla değil ama benimle oynayacak, beni kendisiyle oynamaya zorlayacak bir metinle karşı karşıyayımdır.  James A. Parr’ın ifadesiyle “akıllı okurun eğitimine katkıda bulunan” bir metinle…

Nesin Yayınevi’nden çıkan, Rus fütürist, absürdist Daniil Harms’a ait Bir Zamanlar Bir Masal Varmış ve Kolka Pankin Brezilya’ya Nasıl Uçtu kitapları, özellikle ilki, bir tür “oluşan” metin anlatısı diyebileceğimiz, âdeta kendi yazılışını sergileyen yapıtlar. Çocuklar için yazdığı eserler 1928’den itibaren dergilerde yayımlanan, 1970’lere dek sadece çocuk edebiyatı yazarı olarak tanınan ve öteki eserleri ancak bu tarihten sonra bilinen Harms, 1942’de Leningrad Nazi kuşatmasındayken tutukevindeki psikiyatri koğuşunda ölmüş. Türkçede sınırlı sayıda eseri yayımlanan Harms, absürt ve saçma öyküleriyle, şiirleriyle biliniyor.

Hangi masaldaydık?

Şeyda Ünal’ın resimleyip Mustafa Kemal Yılmaz’ın Türkçeleştirdiği Bir Zamanlar Bir Masal Varmış, bize başı sonu belli olan bir anlatı vermektense sürekli en baştan başlayan bir kurgular bütünü sunuyor.  Kitabın iki kahramanı Vanya ve Lenoçka bir masal yazmaya karar veriyor fakat kim kalemi eline alıp da “bir zamanlar”la başlayan o meşhur cümleyi yazsa, “böyle bir masal zaten var,” diye atılıyor öteki ve masalın devamını kendi getiriyor. Anlatılacak her şeyin zaten çoktan anlatılmış olduğunu düşünebilirsiniz veya benim gibi, kahramanların size bir oyun oynadığından işkillenebilirsiniz. Zira kahramanlar arasındaki bir görünmez sözleşmeyle kurgunun dışına mı itiliyorsunuz yoksa sınırsız kurgu olanağının varlığının gösterildiği, okurun bir masal dinleme arzusunu kışkırtan ve tıpkı Calvino’nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’sunda olduğu gibi durmadan yeni baştan başlayan ve kendi oluşumunu sergileyen bir anlatıya mı dahil ediliyorsunuz emin olamayabilirsiniz. Ben ikincisinden yanayım zira kitabın sonuna geldiğimde okuduğum metnin pek çok kurgu ihtimalinin dahil edildiği, her şeyi kapsayan bir kurgunun kurgusu olduğunu anlıyorum. Hatta bir masaldan ziyade anlatılabilecek olası masallara, belki bir anlamda bu kitabın kayıp metinlerine dikkatimin çekildiğini düşünüyorum. Biraz daha üşütük bir okur haline bürünüp masalların yapısına, anlatı zamanına dalıp bu yazıyı daha da anlaşılmaz hale getirmenin yollarını araştırmayacağım. Daha da üşütük hale gelip baskı tekniğinin böyle bir kurguya nasıl da uygun düştüğünü de söylemeyeceğim – çünkü bunu zaten biliyorsunuz. Diyeceğim o ki hem çizimler hem grafik tasarım metni tamamlamış, hatta daha da güzelleştirmiş. (Benzer şeyi ikinci kitap için de okuyacaksınız, şimdiden söyleyeyim  – yoksa bunu da mı zaten biliyordunuz?)

Brezilya’da mıydık?

Kolka Pankin Brezilya’ya Nasıl Uçtu’yu okurken aklıma ilk gelen şeyin başka bir kitap adı olmasının (Koşmasaydım Yazamazdım), anlamlı bir tesadüf olduğunu düşünüyorum.  Kolka Pankin’le arkadaşı Petra Yerşov’un Brezilya’ya gitmeye karar vermesiyle başlayan, tıpkı bir tekerleme gibi, koşarcasına yazılan ve saçmalığa övgü olarak okuyabileceğimiz bu metinde kahramanlarla birlikte bizim de kafamız karışıyor – haliyle. Hatta belki sadece biz zavallı okurun kafası karışıyordur zira sarmal biçiminde ilerlermiş gibi görünen diyalogları, ve haliyle iç içe geçmiş öyküleri, okuyunca insan kendini arka koltuğa sığışmaya çalışan bir yolcu gibi hissetmiyor değil. Hatta bu öyküdeki, hiçbir şeye inanmayan Petra Yerşov okurun ta kendisi olabilir. Arka kapak yazısının yol göstericiliğine ve neyin ne olduğunu içten içe bilmenize karşın benim gibi kendinizi yine de çaresiz duyarsanız bir dünya haritası açın. Kolka Pankin’in Brezilya’ya gerçekten uçup uçmadığından, kondoru görüp görmediğinden, boynundaki çanla o şeyin bir bizon mu yoksa inek mi olduğundan emin hale gelirsiniz belki. Bu kitabın çizeri Fatih Öztürk hareketli ve canlı renklerdeki çizimleriyle koşumuzun ritmine uygun bir iş çıkarmış ortaya. Böyle diyaloglarla ilerleyen bir metin için kitabın boyutlarının ayrıca iyi bir seçim olduğunu söylemeliyim.

Zeb’le miyiz?

Kullanılmış Şakalar ya da Zebra’nın Matematiği, bir sınıfın öyküsü. Kitapta birbirine bağlı on bir öykü var.  Bu sınıf (sınıftakilerin ait olduğu dünya demeli belki de) biraz acayip öte yandan. Mesela öğrencilerden biri bir zebra, Annabel’in bir ceylanı var, Noepy ağlama yasağını protesto ediyor, Ozzie şaka dükkânından iyi bir şaka almaya çalışıyor ve Maximilian iki artı ikinin beş ettiğine sonunda ikna oluyor! Absürt hikâyeler anlatmanın zorluğu, metnin kendi içindeki küçük bir tutarsızlığın yazarı ikna edici olmaktan tamamen uzaklaştırmasıdır. Kurgunun dünyası kendi sınırları dahilinde inandırıcıysa iş yerinden eve hıçkırık getirebilirsiniz veya 30 Şubat’ta evlenebilirsiniz. Gideon Samson absürt bir dünyayı öyle inandırıcı ve kendiliğinden bir dille anlatıyor ve bunu yaparken “bu dünyadan” meseleleri de işin içine öyle güzel katıyor ki, sadece eğlenceli öyküler okumakla kalmayıp “ikiyle ikinin toplamının beş olduğuna herkesin bu kadar kolay ikna olmasında tuhaf bir şey yok mu acaba” türünden sorular da soruyorsunuz kendinize. Bu türden sorgulamalarla karşı karşıya gelmek okuru tekinsiz bir alanda da hissettiriyor ve bu metnin gücünü bir kat daha artırıyor. Çizimlerin de bu tekinsizliği pekiştirdiğini, metne uygun düştüğünü söylemeliyim. Turuncuya alerjisi olan bir babanın yer aldığı kitaptaki çizimlerde turuncunun baskın renk olması ise ayrıca muzipleştirmiş kitabı.

Bu kadar saçmalık yeter!

Bu üç kitaptan bambaşka bir yere sıçrayacağım şimdi. – Zira iyi bir okur olmak bunu gerektirir. Türkçede yayımlanacağını duyduğum andan beri heyecanla beklediğim, şair Jordan Scott’la Şehirdeki Küçük’ten tanıdığımız çizer Sydney Smith’in Nehir Gibi Konuşurum kitabına değinmeden bu yazıyı sonlandıramayacağım. Scott’un çocukken kekemeliği nedeniyle maruz kaldığı akran istismarından yola çıkarak yazdığı kitap incecik, dupduru bir metin.  Kekemeliğini görmezden gelmektense onu hayatının neredeyse merkezine koyarak, işlerinde kekemeliği şiirsel olarak keşfetme arzusu duyduğunu söyleyen Scott’un seslendirilmesi mümkün olduğunca zor olacak biçimde yazdığı bir şiir kitabı bile var: Blert. Hatta şair bu kitabı okuduğu bir tura da çıkmış. Video kayıtlarına erişebilirsiniz internetten.

Tamam, başa dönelim şimdi: Nehir Gibi Konuşurum bir resimkitabın hakkını tam manasıyla veriyor. Çizimler ve metin dirsek teması halinde ilerliyor. Mesela cümlelerin, dizelerin demeli belki de, kırıldığı yerlerde çizimler parçalanıyor; yargılayan bakışlara maruz kalmanın getirdiği his çizimlerin silikleşmesinde beliriyor; zihnin içinde dolaşmanın ve olmayı hayal edilen şeyle bütünleşmenin verdiği his genişleyen sayfalarda somutluk kazanıyor. Birbiriyle bu kadar ilişkili iki üretim, birbirinden bağımsız biçimde okunduğunda da kendine içkin kocaman bir pencere sunuyor öte yandan. Sadece metni okusanız da güzel bir şeyle karşılaşmanın verdiği o coşkun hali duyabilirsiniz sadece çizimlere baksanız da. Kendini kabule veya kendinde olanı kabullenmeye; ondaki derinliği, onun yarattığı kırıktaki derinliği bulmaya ilişkin bir güzelleme diyebiliriz bu kitap için. Veya çoğunlukla bir travma konusu olarak ele alınabilecek ailenin veya anne/babanın nasıl iyileştirici bir rolü olabileceğini de görebiliriz.

“Güzel olan”la karşılaşmanın getirdiği haz duygusunun dile getirilme çabasını bir yandan takdir ederken bir yandan beyhude bulmuşumdur. Güzel’i sükûnetle karşılayan yanda durmak istememe karşın Nehir Gibi Konuşurum’a ilişkin düşüncelerimi dile getirme çabamı takdir etmenizi dileyerek satırlarıma son veriyorum.

Bir Zamanlar Bir Masal Varmış , Daniil Harms, Resimleyen: Şeyda Ünal, Çeviren: Mustafa Kemal Yılmaz, Yayıma Hazırlayan: Senta Urgan, Nesin Yayınevi, 2020

Kolka Pankin Brezilya’ya Nasıl Uçtu, Daniil Harms, Resimleyen: Fatih Öztürk, Çeviren: Mustafa Kemal Yılmaz, Yayıma Hazırlayan: Senta Urgan, Nesin Yayınevi, 2020

Kullanılmış Şakalar ya da Zebra’nın Matematiği, Gideon Samson, Resimleyen: Joren Joshua, Çeviren: Mustafa Özen, Editör: İpek Baysan, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2020

Nehir Gibi Konuşurum, Jordan Scott, Resimleyen: Sydney Smith, Çeviren: Gonza Özmen, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2021