
Burak Soyer
soyerbrk@gmail.com
“Kasırga” öncesi ortaya dökülen tutkular, gizli arzular, korkular, hazlar…
Fernando Melchor’un The New York Times tarafından “21. Yüzyılın En İyi 100 Kitabı” arasında gösterilen bol ödüllü ikinci romanı Kasırga Mevsimi, aşırı sıcaklardan sakinlerinin kafayı sıyırma noktasına geldiği, diğer yandan, adım adım kasırga mevsiminin beklendiği bir köyde işlenen bir cinayet sonrasında, insanların en karanlık noktalarının su yüzüne çıkışını hayli çarpıcı bir dille anlatan, tutkuların, korkuların, gizli hazların nesnellikten özneliğe geçişini tüm gerçekliğiyle okura sunan bir roman.
Fernando Melchor, 1982 yılında Meksika’nın Veracruz şehrinde dünyaya gelmiş. Doğduğu yerdeki Universidad Veracruzan Üniversitesi’nde gazetecilik eğitimi almış. The Paris Review, La Palabra y el Hombre, Letras Libres, Excélisor, Replicante, Milenio semanal, Le Monde diplomtique, Vice Latinoamérica, GQ, Latinoamérica, Vanity Fair Latinoamérica gibi mecralarda makaleleri, denemeleri ve öyküleri yayımlanmış. Edebiyat denemelerinden oluşan ilk romanı Aqui no es Miami 2013 yılında okuyucuyla buluşmuş. Onu, 2017 yılında yayımlanan ve Meksika’nın en iyi romanları arasında gösterilen Kasırga Mevsimi izlemiş. Pek çok dile çevrilen Kasırga Mevsimi, 2019 yılında Anne Seghers Ödülü’nü, 2020’de Haus de Kulturen’in Uluslararası Edebiyat Ödülü’nü kazanmış. Aynı yıl Uluslararası Booker Ödülü’nde kısa listeye kalmış.
2018 yılında gazetecilik alanındaki başarılarından dolayı PEN Meksika Ödülü’ne layık görülen Fernando Melchor’un, The New York Times tarafından “21. Yüzyılın En İyi 100 Kitabı” arasında gösterilen Kasırga Mevsimi, İthaki Yayınları’ndan İdil Dündar çevirisiyle artık Türkçede. Aşırı sıcaktan sakinlerinin kafayı sıyırma noktasına geldiği, adım adım kasırga mevsiminin beklendiği bir köyde işlenen bir cinayet sonrasında, insanların en karanlık noktalarının su yüzüne çıkışını hayli çarpıcı bir dille anlatan Kasırga Mevsimi, tutkuların, korkuların, gizli hazların nesnelikten özneliğe geçişini tüm gerçekliğiyle okura sunan bir roman.

Cadı’nın laneti gerçek oluyor!
Her şey beş gencin bir kanalda şişmiş, morarmış, üzerinde yılanların cirit attığı, vücudunun paramparça olduğu bir cesedi bulmalarıyla başlıyor. Yaprakların milim kıpırdamadığı, sıcak ve nemin taşranın bunaltısına karıştığı o her zamanki günlerden birinde, beş delikanlı, üzerlerine yapışan bu bıkkınlıktan arınmak için köyün su kanalına geldiklerinde, suyun üzerindeki bir ucubeye ait cesetle karşılaşıyorlar. Cadı lakabıyla nam salmış bu ne idüğü belirsiz tip, sözde kadınları feryat figan inleten ruhsal ve fiziksel nöbetlerine çare buluyor, erkekleri de birtakım kafa yapıcı maddelerle baştan çıkararak, gözleri dönmüş azgınlıklarını dizginliyor.
Gıybeti bol bu köy yerinde cesedin Cadı’ya ait olduğu anlaşılınca, rivayetler de haliyle ortalığa saçılmaya başlıyor. Kimisi Cadı’nın çok parası olduğunu, tarla, bağ, bahçe, ev, arsa ne varsa gırla gittiğinden dem vurarak onun parasına ve mal varlığına konmak için birilerinin onu hakladığını düşünürken, kimisi de köyün halkını zıvanadan çıkarttığı için duruma müdahale ederek bu ucubenin işini bitirdiği dedikodularını yayıyor.
Tüm kartlar ortaya dökülürken…
Tüm bunlar olup biterken, yazar Fernanda Melchor, taşranın sıradanlığını, üzerindeki ölü toprağını silkinip atan bu cinayetle birlikte kadrajını köyün insanları üzerine çeviriyor. Herkesin kimle, neyle, ne halt ettiğini bilen köyde uyuşturucu, fuhuş ve türlü yozlaşma alıp başını gitmişken, torbacılar köy meydanında “torbalarını” ellerinden ayırmazken, bir biraya ya da 25 “kaymeye” bedenlerini otoyollarda gürbüz kamyon şoförlerine sunan erkek ve kadınlar, bu “işi” köyün geçim kaynağı hâline getirmişken, yaklaşan kasırga mevsimiyle birlikte köyün huzursuzluğu da yavaş yavaş artmaya, bu Allah’ın unuttuğu yerde 15 yaşındaki çocuklar türlü uyuşturucu ve alkolle kafayı topyekûn çizmeye başlıyor ve dil altlarındaki hapların arasına sıkışmış itiraflar, arkadan iş çevirmeler, erkeklerin erkekliklerini ispat çabaları, umutsuz kadınların bir gün bu uğursuz yerden kurtulacaklarına dair kurdukları hayaller bir bir ortaya dökülüyor. Sonrasında hem kişisel yüzleşme ve hesaplaşmalara hem de dilden dile dolaşan dedikodu ve iftiraları beraberinde getirerek köylülerin birbirleriyle göreceği hesapları gün yüzüne çıkarıyor.

Taşra sıradanlığını kıran fitne: Cinayet!
Fernanda Melchor, Kasırga Mevsimi’nde çok basit bir hikâyeyi çok güçlü bir biçimde anlatıyor. Her günü birbirinin aynısı olan kırsal bir köyde, bu kısırdöngüyü ve sıradanlığı kıran bir cinayet işleniyor. Belki de köylülerin atalarının ataları zamanında tekrarı yaşanmış bir olay, bugün bir daha meydana geliyor ve taşranın tüm atmosferini değiştirerek, taşları yerinden oynatıyor. Kırsalın, köyün, taşranın tek göz evlerinde, gırtlağa kadar garibanlığa batmış insanlarına ilaç gibi gelen bu cinayet, herkesin bildiği şeyleri görünür, duyulur hâle getiriyor ve Melchor’un asıl meselesi olan insanın içindeki kötülük de bu durumla beraber en yoz hâliyle dışarı çıkıyor. Ve Melchor, eril dile olan hâkimiyeti, sürekli değişen anlatıcıları sayesinde, okura olaylara farklı yerlerden bakma imkânı veriyor. Kasırga öncesi sessizliği bozan bir fitne, bütün bir köy halkının gizli hazlarını, önüne geçemedikleri tutkularını, ihtiras ve arzularını, vuruldukları zinciri kırarak özgür bırakıyor.