.

Deleuze ve Sanat: Deneysel ve Felsefi Bir Kartografya 

Zeynep Cur

Anne Sauvagnargues’ın Deleuze ve Sanat adlı eseri, Gilles Deleuze’ün sanata bakışını disiplinler arası bir perspektiften ele alan kapsamlı bir inceleme sunuyor. Ketebe Yayınları tarafından Mehmet Yazgan’ın çevirisiyle dilimize kazandırılan bu kitap, sanat ve felsefe arasındaki derin ilişkiye ışık tutarak, çağdaş düşüncenin bu iki alanını birbirine yaklaştırıyor. Edebiyat, resim, sinema ve mimari gibi çeşitli sanat türlerinin Deleuze’ün felsefesinde nasıl konumlandığını anlamak isteyen okurlar için oldukça zengin bir içeriğe sahip.   
            Sauvagnargues, çağdaş Fransız felsefesi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan bir akademisyen. Özellikle Deleuze’ün eserlerine dair çalışmaları ile bilinen yazar, bu kitapta Deleuze’ün düşünce dünyasında sanatın oynadığı rolü çok katmanlı bir yapıda ele alıyor. Sanat, Deleuze’ün felsefi çerçevesinde yalnızca bir nesne ya da estetik bir olgu değil; bilakis güçlerin, etkilerin ve deneylerin yer aldığı, dinamik bir varoluş alanı. İşte bu nedenle kitap, sanatın salt bir temsil alanı olmadığını; aksine varlık, yaşam ve deneyim arasındaki ilişkileri keşfetmeye açılan bir kapı olduğunu savunuyor. 

Gilles Deleuze


            Deleuze’ün sanat anlayışını “deneysel” olarak tanımlayan Sauvagnargues, sanatın bir “görme” deneyimi sunduğunu ve bu deneyimin maddi bir aygıt aracılığıyla güçlerin tehlikeli bir şekilde ele geçirilmesinden doğduğunu ileri sürüyor. Bu deneyim, bilinen anlamda pasif bir izleyicilikten çok, bizzat sanatın içindeki devinimlerle karşılaşma anlamına geliyor. Deleuze için sanat, Spinoza’dan miras alınan bir etiğin ve varoluşun gücünün ortaya çıkarıldığı bir platform olarak işlev görür. Sanat, etiyolojinin bir aracıdır ve insanın bedeni, etkiler ve varoluş arasındaki derin bağları keşfettiği bir alan olarak görülür.         
            Kitap, yalnızca Deleuze’ün düşüncelerini özetlemekle kalmıyor; onun felsefesini sanatla birlikte şekillenen bir “kartografya” olarak ele alıyor. Bu kavram, Deleuze’ün düşüncesinde oldukça merkezi bir yere sahip ve Sauvagnargues bu bağlamda sanatın “çizdiği haritalar”ı okurun gözleri önüne seriyor. Sanatın sınırları içinde Spinoza, Nietzsche ve Guattari gibi düşünürlerle yapılan kesişmeler, Deleuze’ün felsefi mirasının çok boyutlu ve girift yapısını daha anlaşılır kılıyor.       
            Sauvagnargues, sanatın geleceğine dair tartışmalara da geniş yer ayırıyor. Deleuze’ün yapısalcılığa ve aşkınlık düzlemine yönelik eleştirileri, sanatı sabit bir temsil alanı olarak görmek yerine, sürekli dönüşüm ve hareket içindeki bir alan olarak kavradığını gösteriyor. Deleuze’ün bu eleştirisi, sanatın sadece estetik bir nesne ya da bir anlam üretiminden ibaret olmadığını, aksine zamanla değişen ve anlamın ötesinde etkiler yaratan bir oluş süreci olduğunu vurguluyor. Deleuze’ün felsefesine göre sanat, varoluşun kendisini yeniden icat eden bir araçtır ve bu da onun gelecekteki potansiyelini belirleyen önemli bir unsurdur.   

Deleuze ve Sanat, yalnızca sanat ve felsefe arasındaki ilişkiye odaklanmıyor; aynı zamanda disiplinler arası bir yolculuk sunuyor. Proust, Kafka, Beckett ve Artaud gibi yazarların eserleri, Deleuze’ün sanatla kurduğu felsefi diyaloğun en önemli parçaları. Sauvagnargues, bu diyaloğu genişleterek Francis Bacon’ın tablolarından Beckett’in tiyatrosuna kadar uzanan bir dizi örnekle sanatın Deleuze’ün düşüncesinde nasıl merkezde yer aldığını gösteriyor. Özellikle barok sanat ve sinema üzerine yapılan analizler, Deleuze’ün “görsel düşünce”yi nasıl kavradığını ortaya koyuyor.          
            Deleuze için sinema ve barok sanat, zamanın ve mekânın farklı katmanlarını bir arada sunabilen deneysel alanlardır. Sinema, imgeyle düşüncenin kesiştiği noktada bir tür yaratıcı direniş mekânı sunar ve Deleuze’ün felsefi projeleriyle bu anlamda örtüşür. Kitap, sinemanın, mimarinin ve resmin felsefi potansiyellerini sorgulayan zengin bir kaynak olarak, çağdaş sanata ve felsefeye dair düşünceleri yeniden yorumlamaya imkân tanıyor.
            Anne Sauvagnargues’ın Deleuze ve Sanat’ı, sadece sanat ve felsefe ilişkisini araştıran değil, bu ilişkiyi deneyimlemeyi öneren bir eser. Kitap, Deleuze’ün karmaşık ve çok katmanlı düşünce dünyasını sanatla birleştirerek okura bir düşünsel macera sunuyor. Sanatın, Deleuze’ün felsefesinde salt estetik bir nesne olmaktan çıkarak, düşüncenin ve varoluşun dinamik bir ifadesi hâline gelişini görmek, okur için hem bir keşif hem de bir meydan okuma niteliğinde. Deleuze’ün felsefesindeki sanatı anlamak, onun güç, etki, varoluş ve zaman kavrayışlarına nüfuz etmek anlamına geliyor. Deleuze ve Sanat, sanatın sınırlarını aşan, onu felsefi bir deney alanı olarak yeniden kurgulayan, entelektüel bir okura hitap eden son derece değerli bir çalışma.