.

Yalnızlık Paylaşılır mı?

Hafize Çınar Güner

Resimli kitaplarda sizi ilk cezbeden şey elbette illüstrasyonlar oluyor ama tek başına kitabın çizimleri sizi kitabın içine çekmeye yetmez. Resimlerin eşliğinde metni okumaya başladığınızda da o büyünün devam etmesi gerekir. Eğer çizimler ve metin arasındaki uyum eşsizse işte o zaman sizi o kitaptan pek az şey koparabilir. İstanbul Kitap Fuarı’nın kalabalıklığında Hep Kitap standında imza saatindeyken masanın üstündeki Ayı Yalnız Kalmak İstiyor adlı kitaba işte böyle takıldım. Künyesini incelemeden okumaya daldım. Resimler beni içine çekmişti ama metniyle birlikte tam bir hazineydi. Bu nedenle kitabın bir “resimli kitap yaratıcısı” tarafından yapıldığını düşündüm ama yanılmışım. Yazarı ve çizeri iki farklı sanatçıya ait olan bu kitap hem siyah beyaz mürekkepli ve ara sıra kırmızı renkli vurgulu çizimleriyle derinlik ve ayrıntıları ustaca sergilerken hem de yalın ve etkileyici metniyle birlikte yaşamaya dair sorular sorduruyor.

Resimli kitapların sadece çocuklar için olmadığı son zamanlarda sıklıkla dillendiriliyor. Aslında bu durumu farklı bir bakış açısından yani ebeveynlik açısından uzunca bir süredir ben de dile getirdim, getiriyorum. Okul öncesi dönemde henüz okuma yazma bilmeyen çocuğa resimli bir kitabı yetişkin okuyor. Bu okumada her iki tarafında estetik bir haz alması, her iki tarafında düş ve düşünce dünyasının hareket etmesi gerekiyor. Yetişkinin de o kitaptan alacağı bir şeyler olması gerekiyor. İşte Ayı Yalnız Kalmak İstiyor tam da böyle bir kitap!

Kitabın arka kapak yazısında Ayı’nın ormandaki hayvanlar için piyano çaldığından bahsediliyor. Evet, Ayı piyano çalıyor ve o çalarken bütün orman sessizliğe bürünüyor öyle ki kuşlar bile şakımıyor. İlk başta Ayı ormandaki hayvanlar için mi yoksa kendisi için mi piyano çalıyor diye düşünmeden edemedim. Ancak metin ilerleyip de Ayı’nın yorulan parmaklarına, “artık özgürsünüz” dediğini okuduğumda kendisi için çalmaya başlamış olsa bile diğer hayvanların istediği ve ısrarı üzerine bunun bir göreve dönüştüğünü düşünüyorum. Ayı çalmayı bıraktığında diğer hayvanlar ısrar kıyamet “Bir daha, bir daha!” diye tezahürat yapıyorlar. Ayı, kibarca hayır dese de tezahüratlar susmuyor. İşte tam burada roller, haklar, sınırlar hakkında harika bir konuşma fırsatı çıkıyor karşımızda. Hepimiz görünmek, takdir edilmek, odakta olmak istesek de bazen de yalnız kalmak isteriz. Sorumluluklarımız kadar tembellik etme hakkımız da vardır. Peki bunu karşımızdakilere nasıl anlatırız, anlatabiliriz? Yapısı gereği benmerkezci çocuk, başkalarının mesela kendisine bakım verenlerin de istek ve ihtiyaçlarını olduğunu anlayabilir mi? Özellikle de her işe yetişen herkesi mutlu etmeye çalışan annelerin yalnız kalmaya hakkı var mıdır? Kitaptaki Ayı da herkesi mutlu etmeye çalışıyor; anlaşılan o ki yorulsa da tekrar tekrar çalışıyor. Esnemeye başladığında “Oh be,” diye düşünüyor. “Bir şarkı daha sonra müzik bitecek,” diyor. Son tuşlara basıp piyanosunu kapağını kapattığında ise “Sonunda,” diye fısıldıyor. Ama diğer hayvanlar müziğin sonunun gelmesini istemiyor. Ayı’nın sabrı taşıp da gürlediğinde ise olanlar oluyor. Ayı yaptığından çok utanıyor. Yine burada da her şeyi sırtlanıp bu yükün altında ezilen ve bu tükenmişlikle birden bağıran ama sonra da bundan çokça pişmanlık duyan anneler geliyor aklıma. Kitap; almak, vermek, empati konusunda konuşulacak çok şey sunuyor.  Bir sanatçı olarak da yaratım için yalnızlığa, aylaklığa nasıl da ihtiyaç duyduğumu düşünmeden edemiyorum. Gürlediği için Ayı’yı kendini beğenmişlik ve bencillikle suçlayan hayvanlar onu orada tek başına bırakıyor. İşte tartışılacak bir konu daha; tek başınalık yalnızlık mıdır, yoksa yalnızlık paylaşılır mı?

Resimlerin yarattığı atmosferle kitabı bir kez de metinsiz okumak gerekiyor. Tüm bu soruları resimlerin eşliğinde konuşmak ya da sadece susmak için! Sanırım artık ben de biraz miskinlik yapmak istiyorum. Ayı gibi bir ağaç dalında olmasa da bir kahve eşliğinde koltukta…

Ayı Yalnız Kalmak İstiyor, Mare Veerkamp & Jeska Verstegen, Çeviren: Lale Şimşek Çalışkan, Editor: Bade Baran, 2024