
Esin Hamamcı
Çok erken yaşta müzikle ilgilenmeye başladınız. 6 yaşında piyano öğrenimi aldınız. Müziğe olan alakanızı keşfiniz nasıl oldu?
Babaannem bana ninniler söylerdi uyumadan önce. Daha bebeklikten ailem müziğe olan ilgimi fark etmişler. O dönemlerde “Amélie” filmi yeni çıkmıştı. Evimizde filmin müziklerinin CD’si vardı ve ben hep büyük bir merak ve ilgiyle dinlediğimi hatırlıyorum “Amélie” valslerini. Müzik benim en büyük oyuncağımdı küçükken. Hiç sıkılmadan dinlerdim, CD olsun, kaset olsun.

12 yaşınızda kendi bestelerinizi yazmaya başladınız. Yazı ve müzikle kurduğunuz ilişki nasıl gelişti?
O yaşlarda gençlik dizileri izlerdim ve büyümenin hayalini kurardım. Daha hakkında hiçbir şey bilmediğim konulardan şarkılar çıkarırdım. Oyun gibiydi benim için şarkı yazmak. Hayal gücü geniş bir çocuktum. İyi yazdığımı söyleyemem o yaşlarda. Şimdi dinleyince çok gülüyorum kendime. Söz beni müzikten daha çok zorladı hep, çünkü müzikal yeteneği olan bir çocuk olmama karşın, edebi yönüm güçlü değildi. Herkes aynı fikirde olmayacaktır ama bana göre şarkı sözü bir nevi şiirdir. Şair ruhlu değilsen iyi söz de yazamazsın. Bestelerim güçlüydü ama iyi sözler yazmaya başlamam için şiirle de haşır neşir olmam gerekiyordu. O da yakın geçmişte gerçekleşti. Füruğ Ferruhzad, Küçük İskender ve Ahmed Arif ’in şiirlerini okumayı özellikle çok seviyorum.
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Piyano bölümüne okudunuz. Fransa’da Paul Valery Üniversitesi’nde Sanat Teorisi eğitimi aldınız. İzmir ve Fransa’da aldığınız eğitimleriniz müzik kariyerinize nasıl yön verdi?
Sanat ile bir büyümek bir ayrıcalıktı. Hem resim hem de müzik alanında kendimi aradım. Aldığım eğitimler teknik eğitimlerdi ve ruhsal olarak beni hayat deneyimlerim kadar beslemediler ama kesinlikle bana sonradan yapacağım üretimlerin oluşması için gereken altyapıyı sağladılar.

Yüksek lisansınız “Sanatta Nostalji ve Sürgün” üzerine. Özellikle göç ve mülteciler üzerinden düşünecek olursak Türkiye’de çok güncel bir konu. Yine nostalji de hepimiz için her zaman etkileyici bir konu. Bu alanlarda sizin dikkatinizi çeken unsurlar nelerdir? Sürgün olma hâli ve nostaljide sizi etkileyen nedir?
Sürgün olmamakla beraber ben de yersiz ve yurtsuz olma hâlini uzunca yaşadım. Yurt dışında ailemden ve dilimden uzak kaldım. O süre içinde yapayalnız hissettiğim oldu. Nostalji ve sürgün olma hâli gibi duygular da yine o dönemde içimde filizlendi. Bence yerinden veya evinden kopma hissinin en dikkat çekici yanı kişinin hep ucu açık bir arayış içinde olmasıdır. O arayış müzik ile dillendi benim açımdan. Herkesin arayışı benzersiz.
Müzik ve resim alanındaki çalışmalarınızın yanı sıra doktora için akademik hazırlıklarınız devam ediyor. Aynı zamanda insan yüzlerine odaklanan resimler yapmaktasınız. Müzik ve resim, iki sanat dalı arasındaki bağı nasıl tanımlarsınız?
İkisini (müzik ve resim) bir arada yürütmek benim için mümkün değil. Birine odaklanmışken diğerine geçemiyorum. Zihnimde bir bariyer oluşuyor. O yüzden en sevdiğim iki uğraşı ayrı dönemlerde ve ayrı kimliklerde yapmak mecburiyetinde kalıyorum. Mesela 6 ay resim, 6 ay müzik gibi. Bazen bu aralıklar daha uzun olabiliyor.
Müziğinizi naif ve romantik olarak tanımlayabiliriz diye düşünüyorum. Sizin müzikle insanlığa vermek istediğiniz bir mesaj var. Bu kısmı biraz da sizden dinleyelim mi? Bugünlerde müziğinize etki eden olaylar, gelişmeler neler oluyor?
Ben naif ve romantik biriyim, o yüzden müziğimin naif ve romantik olması doğal. Mesaj mı vermek, yoksa kendimi tanıtmak mı isteğim, bilmiyorum. Bir iz bırakmaktan ibaret bile olabilir sanatın temeli. “Maya buradaydı” demek… Yine de müziğimi etkileyen güncel konular olduğunu saklamayacağım. Günümüz Türkiye’sinde büyük bir ekonomik kriz geçiriyoruz ve insanların yaşam şartları her zamankinden daha düşük, bu sebeple geleceğe inancını kaybetmiş bir gençliğiz. Bunun sonucu olarak bir kasvet çöktü insanların üzerine. Toplumumuzda tolerans, dayanışma ve sevgi azaldı diye düşünüyorum. En basitinden, esnafa bir “günaydın” bile demiyor halk artık. Lafı uzatmayacağım. Müziğin kalplerde iyileştirici bir etkisi olduğuna inananlardanım. Benim müziğim umut vermeli, sevgi vermeli insanlara diye düşünüyorum. Bu zor zamanlarda Türkiyelilerin kalplerini biraz da olsun ısıtmak amacım.

Sadece piyano değil, ukulele ve gitar da çalıyorsunuz. Bu enstrümanlarla ilişkinizi nasıl tanımlarsınız?
Piyano küçükken öğrenmeye başlayıp hiç bırakmadığım ilk enstrümanım. Üniversiteye başlarken yanımda piyano gibi kocaman bir müzik aleti taşıyamayacağım için, annem bana küçük bir gitara benzeyen ve adı ukulele olan bir enstrüman aldı. İkinci aletim de o oldu. Bir süre ukulele üzerinde besteler yaptım (ama hepsi çok kötüler). Kampüste arkadaşlarımdan biri gitar çalıyordu ve bir gün bana da öğretti. Gitar bir anda ana odağım oldu. Tellerinin büyüsüne kapıldım ve senelerce ne piyanoya ne de ukuleleye dokundum. Hala biraz çömezim ama çalmayı en sevdiğim müzik aletinin gitar olduğunu söyleyebilirim.
“L’Hymne à l’enfance” ve ardından “Benim Yüzümden” single’larınız 2022 yılında çıktı. Sözleri ve müzikleri size ait. “Benim Yüzümden” de elektrogitarda Efe Artun Yüksel’in, “L’Hymne à l’enfance”da ise kontrbasta Eren Turgut’un, gitarda ise Doğukan Aydın’ın eşlik ettiği şarkılarınız Akustikhane’nin ‘Yeni Yerli’ konsepti içerisinde yorumlanıp kaydedildi. Bu projeleriniz nasıl oluştu, nasıl gelişti, bahsetmek ister misiniz?
İlk projem olduğu için Akustikhane’nin bende ayrı bir yeri var. Heyecanlıydım ve bu performansın müzik geleceğime açılan bir kapı olacağını bilmiyordum. Rastlantı sonucu içinde bestelerim olan kayıtlarımı Akustikhane keşfetti ve bana ulaştılar. Böyle bir proje var, yer almak ister misin dediler. Ben de direk atladım 🙂 Bütün Akustikhane ekibine çok teşekkür ediyorum buradan.

“Yok Bana Bu Cihanda” teklinize gelelim dilerseniz. Epey ses getirdi. Sony Music’ten çıkan teklinizin sözü size ve Dündar Hızlan’a, müziği ise yine size ait. Düzenleme ve mix’ini Cihan Mürtezaoğlu yaptı. Mastering’i ise Dinçer Demirci’ye ait. Bu ekip bir araya nasıl geldi?
Çok güzel bir ekip olduk. Dündar Hızal ile yaratım sürecinde beraberdik. Kendisi şair, o nedenle sözler bu kadar güzel oldu. Ben melodiyi ve nakarat kısmını buldum. Beraber Sony Müziğe gittik ve şarkıyı sunduk. Onlar bizi Cihan ile buluşturdular. Cihan Mürtezaoğlu tanınmış ve başarılı bir müzisyen olarak hepimizi güzel aranjmanıyla mest etti. Dinçer Demirci Pinhani grubu ile de çalışıyormuş, o da mastering yaptı. Real Madrid gibi ekip olduk 🙂
Bu parçayı hangi duygularla yazdınız?
Yalnızlık, kalp kırıklığı, hüzün.
Sıradaki projelerinizden bahsetmek ister misiniz?
Sırada İstanbul için yazdığım bir single var. Çok yakında çıkacak. İnanılmaz heyecanlıyım çünkü önceki şarkıma hiç benzemeyen yeni bir tarzda bir single bu. İnsanları şaşırtacak bir nakaratı var diye de ekleyeyim.
“Yok Bana Bu Cihanda”yı buradan dinleyebilirsiniz.