.

Armageddon Turk: “Müzik sektörünün en önemli asıl sorunu, haksız rekabet, müzik platformlarının temiz, net çalışmaması.”

Esin Hamamcı

esin.hamamci@sanatkritik.com

Lo-Fi müziğin adını son zamanlarda sıkça duymaya başladık. Açılımı Low-Fidelity olan Lo-Fi, farklı seslerin çarpışmasından oluşuyor. Kusursuz müziğin yapısını bozan, onu hatalı hale getiren bir müzik akımı. Lo-Fi beat tarzı ile çıkış yakalayan bu türü Oxford İngilizce Sözlüğü, “hi-fi’den daha az kaliteli üretilmiş ses” şeklinde tanımlıyor. Teknolojinin imkânlarıyla da günden güne değişen, farklılaşan bir tarz. Armageddon Turk, bu tarzı Türkiye’de “Anadolu Lo-Fi” albümüyle farklı bir noktaya taşıyor. Yılın ilk albümlerinden olan “Sorry Kid, A Human Made This” ise teknoloji ve müziği birleştiriyor.

Orkun Tunç ve Zag Erlat’ın ortak yapım eki olduğu Armageddon Turk, Anadolu türkülerini ve anonim eserlerini lo-fi hiphop, chillbeat türleriyle yeniden yorumluyor. 2000’li yılların ortalarında Orkun, bazı ortak yapımcı arkadaşlarıyla birlikte ARMAGEDDON TURK adı altında başka sanatçılar için prodüksiyon ve remixler üzerinde çalışmaya başladı. Janet Jackson, Gorillaz, Kelis, Britney, Pet Shop Boys, Inna, Aronchupa, Teoman, Sezen Aksu, Nazan Öncel, Kayzer, Sultana, Chew Fu ile çalıştılar. 2019 yılına gelindiğinde Zag Erlat ile birlikte Moby, Janet Jackson, Erasure, Mel C ve Edis remixleri üzerinde çalıştılar. Ve yeni nesil rapçi Naskas ile tek bir ortak çalışma yayınladı.

2018 yılında Armageddon Turk, Gülden Karaböcek için bir remix albümü yayınladı. Efes Pilsen’in 50.yılı şerefine hazırlanan bir reklam kampanyasında bu albümdeki “Kalbim Çarpar” remixi kullanıldı. “Şaka Yaptım” remix’i SİYAD’ın “En İyi Film Müziği” ödülünü alan “ARADA” filmiyle tanındı.

Orkun Tunç müziğe İstanbul punk/HC gruplarında (Turmoil, Crunch, Rashit) davul çalarak başladı. Gruplarıyla albümler/EP’ler çıkardı ve şu gruplarla büyük festivallerde çaldı; The Cure, Massive Attack, Marilyn Manson, Echo and the Bunnymen, Dead Kennedys vb.

İstanbul’da doğup büyüyen, Londra’da müzik yapımcısı olan Zag Erlat (aka Zagor), duygulu, ancak sinematik ve enerjik hip-hop & trap müziği çalışmalarıyla da tanınır. İngiliz rapçi Sway, KSI, İngiliz Dancehall & Rap sanatçısı Stefflon Don, Shaqdi, Nova Norda ve daha birçok sanatçıyla iş birliği yaptı.

Esin Hamamcı, Armageddon Turk ekibini oluşturan Orkun Tunç ve Zag Erlat ile konuştu.

Armageddon Turk nasıl oluştu? İkinizi bir araya getiren motivasyon neydi?

Orkun Tunç: Armageddon Turk’ün temellerini 2000’lerin ortası gibi atıldı. Normalde sadece film müziği ve ambient projeler üretmek için, ev ortamında kardeşim Mu ile başlattığımız bir isimdi. Sonrasında yanımda benimle yol arkadaşı olan birçok prodüktör arkadaşımın katılımı ile, başka sanatçılar için üretim yapan bir ekibe dönüştü. 1990’lardan beri remixlere olan ilgimiz ve sevgimiz projeyi başka yerlere taşıdı. Zag ile yakın bir arkadaşımız Ali Kanıbelli sayesinde tanıştım. Birkaç remix projesinden sonra, birlikte başka işler de yapabileceğimizi fark ettik. Ve bu şekilde farklı projelerde ikili olarak çalışmaya başladık.

Zag Erlat: Armageddon Turk aslında Orkun’un yıllar önce başlattığı bir proje. 2018 itibariyle, tanışmamızın hemen ardından belli başlı remix projelerinde beraber işler üretmeye başladık. Daha sonra anonim türküleri Lo-fi formatında neden yapmıyoruz diye bir fikir etti Orkun. Spesifik olarak Lo-fi değil belki ama, benim de epeydir aklımda olan bir fikirdi büyüdüğümüz, dedelerimizin radyosunda çalan şarkıları güncel, popüler soundlarla harmanlayarak yeni bir şeyler yaratmak. Orkun ile bu fikrin üstüne düşündükten kısa bir süre sonra, oturduk masa başına. Üretim süreci epey hızlı geçti aslına bakarsanız. Çok keyifle yaptık çünkü.

Biraz daha geriye gidecek olursak müzikte ilk yolculuğunuz, tutkunuz nasıl başladı?

Orkun Tunç: Çeşitli punk/hardcore gruplarında 90’ların ilk dönemlerinde davul çalmaya başladım. Ve plak toplamaya. Sonrasında ekstrem müziklere olan merakım, işin arka planında neler olduğuna, synthesizer’lar, kayıt teknikleri, stüdyo hikayeleri, davul makineleri vs. itti beni. Evde Tascam kaset kayıt cihazı ile kendi kendime demolar yapmaya, biraz daha prodüksiyon kısmını öğrenmeye başladım. Turmoil, Crunch, Regorge gibi gruplarda çaldıktan sonra, 2000 yılında Rashit grubunda davul çalmaya başladım. Albümler, turneler, yabancı gruplarla sahne almak vs. Bu işi full time yapacağımı anladım. Ve zaman içinde prodüktör/ süpervizör olarak da birçok albümde yer aldım.

Zag Erlat: Müzik ve sinema benim için birbirinden ayıramadığım iki tutku oldu. Bugün dahi, ikisi de hayatımın en önemli parçalarından. İlkokul ve lise hayatımda çeşitli müzik grupları olsun, okul orkestrasında yer almak olsun müzik hep gündelik hayatımın önemli bir parçasıydı. 2013’te Londra’da sinema üzerine yüksek lisans programına dahil olmam ile beraber, sinemaya daha çok zaman ayırsam da, müzik hiçbir zaman yok olmadı ya da değer kaybetmedi gözümde. 2015-16 gibi müziği profesyonel olarak yapmaya başladım ve o gün bugündür müziksiz geçen bir günüm yok.

“Anadolu Lo-fi” albümünü, pandemi sürecinde tüm prodüksiyonunu İstanbul ve Londra’daki evlerinizden mobil şekilde gerçekleştirilerek hazırlandınız. Bu hazırlıklar sizin için nasıl bir deneyim oldu?

Orkun Tunç: Tam da dünyanın bittiğini söyledikleri anda, aklımda önceden yapmak isteyip de ne yapmadığımı düşündüm. Belki de her şey tamamen bitecekti bu süreçten sonra. Yıllarca TRT Ara Müzikleri plaklarını çok ilginç bulmuşumdur. TRT’nin zamanında böyle bir şeye yatırım yapmış olması, böyle bir albümü kaydettirmesi ve şarkıları hep kullanması fikri. Şu anda çok önemli bir koleksiyon plağına dönüştü bu albümler… Biz de “bugün her şey bitse” veya “50 yıl sonra bu zamanlara baktıklarında, ne yapılmıştı müzik olarak” diye düşünen birileri olursa, ne ilginç olurdu fikrinden yola çıktık. Hep anonim türküleri çağdaşlaştırma fikri kafamın bir köşesinde vardı. Bunu Zag ile paylaştım. O da benzer fikirleri düşündüğünü ama hiç hayata geçiremediğini söylemişti. Hemen şarkı listesine gömüldük ve demolara… İki ülke arası, evden çıkamadığımız, dışarısının zombi istilası gibi hissettirdiği bir anda, bu albümü yeni jenerasyonlar için bir hediye albümü olarak kaydettik. Bu konuda Garaj Müzik’in desteği de çok mutluluk verici oldu.

Zag Erlat: Aynı odadayken çalıştığınız kişi ile enerjiniz iyiyse, kreatif bir iş yaparken aynı odada olmasanız bile o işi yürütebiliyorsunuz. Bu bağlamda, Orkun’la aynı stüdyo ortamında olmamamıza rağmen proje çok organik ve hızlı bir şekilde yol kat etti.

Albümde elektrik gitara Kaan Çelik Metin, trompete Ege Cengiz, kemençeye Nevbahar Özel, tara Nevcivan Özel, piyanoya Gonca Feride Varol gibi müzisyenler eşlik ediyor. Ekip nasıl bir araya geldi?

Orkun Tunç: Kendi sample’larımızı yaratmamız gerekiyordu bu albüm için ve bu değerli müzisyen arkadaşlarımız bizim sample’ları kaydetmemizde yardımcı oldular… Tamamen Whatsapp ve e-mail üzerinde, bilgi paylaşımı ile yaptığımız bir üretim süreci oldu. Bu da bize artık müziğin sadece stüdyolarda yapılmayacağı fikrini netleştirdi. Tamamen “yatak odası” kayıtları diyebileceğimiz bir albüme dönüştü.

Türküler daha önce pop, rock versiyonlarda denendi. Arabesk, pop şarkıların rock versiyonda denendiği bir süreç de olmuştu. Bunun gibi pek çok farklı versiyonlar, farklı deneyimler de yaratıyor. Siz neden lo-fi tarzını seçtiniz?

Orkun Tunç: Zag’de ben de “lo-fi” genre’sından çok etkileniyorduk. Hem hiphop prodüksiyonlarında hem de remixlerde.. Bu yüzden genre’ya karar vermemiz zor olmadı. Öte yandan, yeni jenerasyonun türkülerin ne kadar “cool” sound edeceğini görmesini sağlamak için de en doğru genre idi. Kaykay kayan çocukların da, bilgisayarında oyun oynayan, ders çalışan tüm gençlerin, anne-babalarının dinlediği türküleri dinlemeleri bize aşırı güzel bir fikir olarak geldi. Sanırım biraz bunu sağlayabildik…

Bunca yıl aynı tınılarda dinlediğimiz, “Gamzedeyim Deva Bulmam”, “Burçak Tarlası”, “Gelevera Deresi”, “Çökertme”, “Bitlis’te Beş Minare” gibi türküleri lo-fi tarzda yorumlarken en zorlandığınız parçalar hangisi oldu? “Hey Onbeşli”, “Üsküdar’a Giderken” ve “Burçak Tarlası” bu tarza daha yakın duruyor sanki… Sanırım bu nedenle daha çok ilgi gördüler.

Orkun Tunç: Evet, “Dere Geliyor Dere” oldukça farklı oldu. Bir yandan da kendimizi albüm içinde tekrar etmemek için, sample aldığımız enstrümanların duygularını göz önünde bulundurarak altyapıları oluşturduk. “Gamzedeyim..” tamamen bu mantıkla oldu. Birçok kişi vokalli versiyonları da duymak istediğini söyledi, ama biliyorsunuz ki on binlerce kez bu şekilde yapıldılar. Genel olarak çok zorlanmadık ama türkülerin anonim olma durumunu araştırmak için çok zaman harcadık. Bu da işin başka bir alanıydı.  

Zag Erlat: “Dere Geliyor Dere” benim en zorlandığım şarkıydı. Ritmi gereği 4/4 olmadığı için, o ölçüye oturtmak ve şarkının doğasını bozmadan bunu yapmak keyifli bir soru işaretiydi. Altından güzel kalktık bence.

Biraz da “Sorry Kid, A Human Made This” albümü üzerine konuşalım isterseniz. Peki bu albüm nasıl ortaya çıktı? Hikâyesi nedir?

Orkun Tunç: Bu albüm, son 3-4 sene içinde solo olarak kaydettiğim ve toparladığım beat’lerden oluşan bir albüm. Çok fazla etkilenimi olan, 100’e yakın şarkıdan eleyerek ortaya çıkan bir koleksiyon oldu. “Anadolu Lo-fi” öncesinde de hazırdı. Sadece çıkarmak için doğru zamanı bekliyordum. 2022’nin başında kendi label’ım “Jazz Lucifer”ı hayata geçirmek istiyordum. Bu da ilk release’im oldu.

“Cebrail Jazz”, “Milenial Muslim”, “Losing My Faith in American Capitalism”, “Yo!Abidin Dino” parçalarının isimleri ilgi çekici. İsimlerin öyküsü nasıl oluştu? Albümdeki teknik altyapıyla ilgisi var mıdır?

Orkun Tunç: Şarkı adlarında hem bir şeylere gönderme yapan hem de müzik ile bir yerlerde buluşan isimler seçmeye çalıştım. Ve o dönemlerde neyle ilgileniyorsam… Pandemi döneminden önce Abidin Dino ile ilgili nerdeyse çıkmış tüm kitapları aldım, okudum. Anıları, mektupları, serbest yazıları… Resimleri… Öte yandan Atlantic Record’un ilk döneminde jazz albüm kapakları da yaptığını bilmiyordum. Çok etkilendim. Müzik ile bir bağı olduğunu işlerinden anlıyordum. Deneysel müzikler gibiydi çizimleri, jazz ile olan bağı ve bunun etkisi, kendi ülkemizden çıkan sanatçıları ne kadar az yerde anıyoruz fikrini doğurdu. Özellikle müzikte. “Millenial Muslim” 2010’ların sonunda çıkan bir akım. Daha çok Amerika’da veya İngiltere’de yaşayan, zengin, hâli vakti yerinde Müslüman çocuklarının, online ortamlarda şaşalı bir hayat çizdiği bir dünya. Öyle bir hâle geldi ki, bunlardan çoğu moda ikonu, fenomen veya trendsetter hallere büründü. Çok derin konu, ama sadece “search” edilmesini sağlamaktı amacım… Her şarkı isminde benzer etkilenimler mevcut…

Bu albümün “Anadolu Lo-Fi”den farkı nedir? Size neler kattı?

Orkun Tunç: “Anadolu Lo-fi” biraz daha tarihî bir albüm gibi. Geçmişten ödünç alınan bazı duyguların yeni bir şekilde yorumlanışı. “Sorry Kid, A Human Made This” adından da anlaşılabileceği gibi, AI gibi kavramların gelecek 10 sene içinde müzikten, sanatın birçok alanında etkin olacağını varsayacaksak, bilgisayar ortamında kendi duyguları ile müzik yapan kişinin bile yakında “oldschool” olacağı bir dönem başlayacak. Biraz bununla ilgili. Ve öte yandan, hiphop’un ülkemizde ve yurtdışında tekdüzeleştiği bir çağda, farklı bir anlayış verebilmek adına yapılmış bir albüm. Bu tarz çalışmalar yapmaya devam edeceği(m)(iz).

Pandemi başında başlayan kapanma süreçleri, şimdi ise 01:00 yasağı ile müzik sektörü zorluklar yaşıyor. Müzik her zaman var olacak ancak önümüzdeki zorluklar hakkında siz ne düşünüyorsunuz?  

Orkun Tunç: Böyle dönemler hep olacak. Bugün Coachella Festivali, covid ile ilgili herhangi bir önlem almayacaklarını duyurdu. Sorulması gereken soru, “Biz ne yaşadık?” Ben hala multi-nasyonel şirketlerin bir kontrol mekanizması olarak görüyorum tüm olanları. Müzik bir zincirin en sonunda. Genel olarak sanat. 01:00 yasağına uymayan birçok yer de var. Zaman içinde bu yasağın kalkacağını da düşünüyorum. Zaten sokakta ne maskeli ne kendini koruyan insan görüyorum. Müzik sektörünün en önemli asıl sorunu, haksız rekabet, müzik platformlarının temiz, net çalışmaması. Her şeyin data analizi haline dönüşmesi.  Sadece tek bir playliste girmek için savaşan artistlerle çalışıyorum. Tek amaçları listelere girmek. SANAT HİÇBİR ZAMAN BÖYLE BİRŞEY OLAMAZ. Ve platformların bestecileri bu işin en altında görmeleri kabul edilemez. En sevdiğiniz müzik platformunun sahibi, Paul McCartney’den 3 kat daha zengin olduğu ile övünüp, futbol takımı ve stadyum satın alıyorsa, birileri fena hâlde düdükleniyordur. Burada majör plak şirketlerinin ve edisyon firmalarının da baskısı önemli. Kesinlikle tıklama başına daha yüksek rakamlar elde etmeli besteciler ve sanatçılar. Ve dolaylı yoldan bağımsız plak şirketleri.

Konserler ayrı bir konu, ama konserlere ilginin zamanla yerini başka türlü eğlencelere bırakacağını düşünüyorum. Komedi kulüpleri, özel show’lar, partiler her zaman daha ilgi çekici.

Lo-fi, uluslararası bir tarz olduğu için epey ilgi görüyor. Bu nedenle yorumlarınızın türkülerimizi evrenselleştiren, daha geniş kitlelere duyuran bir etkisi de olabilir diye düşünüyorum. Türküleri farklı yorumlarla dinleyenlerden nasıl tepkiler aldınız?

Orkun Tunç: Çok olumsuz tepki almadık sanırım. Şoka giren çok var. 14-27 yaş grubu inanılmaz iyi yorumlarla geldi bize. 30 yaş üstü beğenenler de var beğenmeyenler de. Türkülerimiz dokunulmazdır diyen de. Bizce tüm eleştiriler güzeldir. Ve hepsini çok ciddiye alıyoruz.

Şu anda TV dizilerinden, filmlerden teklifler geliyor, yaptığımız bu versiyonları kullanmak isteyen yapım şirketlerinden. Asıl bu şekilde zamanla daha fazla insana yayılacağını düşünüyoruz.

Lo-fi kızı, “24/7 lofi hip hop beat” kızı olarak da biliniyor. Sizin albüm kapağınızda ise bu klasikleşmiş animasyon karakteri de değişiyor. Bir yanda kuzusu bir yanda köpeğiyle, Vans’larını çıkarmış, kaykayını ağacın dibine bırakmış saz çalan bir kızla karşılaşıyoruz. Kapak fikri nasıl ortaya çıktı, kim kurguladı ve çizdi?

Orkun Tunç: “Lo-fi girl” bir fenomendi. Tabii ki onu kopyalayamazdık. Benim aklımda, oradan yola çıkarak bu fikrin tamamen dışında bir şey vardı. Önce bu fikirlerimi kendim A4 kâğıda basit bir çizgi şeklinde düşündüm. Vans, kaykay, köpek, kuzu, pastoral ortam, ağacın dibinde kız olması figürü. Çok sevdiğim The Shamen grubunun “Axis Mutatis” albümünün kapağı da bana ilham verdi.

Hediye Usta isminde yeni keşfettiğim çok ilginç işleri olan bir illüstratör vardı. Kendisine bahsettim, bir taslak yaptık ama istediğime yakın bir şey olmadığını fark ettik ikimiz de. Sonrasında Beril İrman ile düşündüklerimi paylaştım. O dijital pad’inden, ben de Whatsapp’dan fikirleri paylaştık. Beril uyguladı. Ortaya bu albüm kapağı çıktı. Sanırım albüm kapağı en az albüm kadar beğenildi ki herkes ama herkes paylaştı. Sonrasında Apple, İOS15 tanıtımlarında kullandı albüm kapağını tüm mağazalarında ve official websitelerinde… TR’den bunca albüm kapağı içinden bu albümü bulmaları bizi çok mutlu etti.

The Cure, Massive Attack, Marilyn Manson, Chris Cornell, Teoman gibi isimlerle aynı festivalde çalmak, onlarla iş birliği yapmak sizin için nasıl bir deneyimdi?

Orkun Tunç: Rashit döneminde, bir punk grubunun yapabileceği en üst şey kendi albümlerini kaydedip bunları piyasaya sürmekti. İster demo kaset ister bandrollü olsun. Sonrasında konserler vermek. 2003 yılında, ilk defa Rock’N Coke Festivali’ne çıktığımızda da bunu hissetmiştim. Pet Shop Boys, Dead Kennedys gibi hayatımı albümlerini dinleyerek geçirdiğim iki grup ile aynı sahneyi paylaşacak olmak, inanılmaz bir kabullenilme duygusu yarattı. Çok önemliydi. Çünkü yıllarca, arkadaşlarınız, çevremizdeki nerdeyse herkes yaptığımıza şüphe ile bakıyordu. İşte o an “bunu yapıyoruz” dediğimiz andı. Yıllarca bunu defalarca yaşadık.

Şu anda da kendi promote ettiğim hiphop partilerde böyle hissediyorum. Luv Hiphop ve Thug Life adlı partileri yapıyoruz. Zorlu Studio ve Blind’da. Yepyeni bir kitleye, eğlenmeleri için müzik çalmak en az canlı müzik kadar eğlenceli. Sonuçta herkesin eğlenmek için hafta sonları 2-3 saati var. Çok da fazla ciddiye almamak lazım her şeyi.

Zag Erlat: Konu müzik yapmak, yaratıcı olarak bir şey üretmek olunca, iş birliği yapmak, insanın kendisini geliştirmesi, tecrübe kazanması bakımından önemli bir konu. Tabii ki her insan size bir şeyler katacak demek değil bu. Ancak bir şeyler kattığını düşündüğünüz insanları hayatınızda tutmak ve fikir alışverişinde bulunmak çok değerli.

Armageddon Turk’ün “Anadolu Lo-fi” albümünü dinlemek için tıklayınız: “Anadolu Lo-fi”

Armageddon Turk’ün “Sorry Kid, A Human Made This” albümünü dinlemek için tıklayınız: “Sorry Kid, A Human Made This”