
Burcu Dimili
Bu yıl ikinci edisyonu gerçekleşen Bozcaada Gathering, 1-30 Haziran tarihleri arasında Bozcaada’ya yayılıyor. Sanat ve bilimi birleştirerek, doğayla uyumlu yaşam pratiklerinin uygulanmasından kültürel mirasın korunmasına kadar çeşitli dönüşüm süreçlerini harekete geçirmeyi hedefleyen deneyim festivali, katılımcıları sürecin içinde aktif rol almaya davet ediyor.
Bozcaada Gathering’in Misafir Sanatçı Programı’nın gerçekleşmesini Bor Sanat sağlarken, lojistik alanda ise Sixt destek veriyor.
Bünyesinde birbirinden farklı disiplinde birçok oluşumu, sanatçıyı barındıran Bozcaada Gathering’in bu sene ön plana çıkan etkinliklerinden biri “LİNK” kamusal alan sergisi. Sanat tarihçi/eleştirmen Doç. Dr. Ebru Nalan Sülün mentorluğunda, Derin Uludağ ve Özgür Kavurmacıoğlu’nun uygulayıcılığında gerçekleşen sergi; Bozcaada’ya dair araştırma yapan akademisyenler ve araştırmacılarla sanatçıların birlikte düşünme, üretme, araştırma sürecinin sonuçlarını kamusal alanda izleyenlerle buluşturuyor. Berk Kır, Beste Kopuz, Çağrı Saray, Didem Erbaş, Erdal İnci, Eymen Aktel, Gizem Ünlü ve TUNCA’nın sanat üretim süreçlerine Prof. Dr. Turan Takaoğlu, Prof. Dr. Çiğdem Gül, Prof. Dr. Murat Tosunoğlu, Prof Dr. Haluk Şahin, Doç. Dr. Ebru Nalan Sülün, Dr. İrem Tüfekçioğlu, Dr. Vildan Onur, Dr. Ümit Hamlacıbaşı, M. Hakan Gürüney ve Zeynep Boratav Aslanbay bilimsel donanımları, araştırmaları, deneyimleri ile eşlik/kılavuzluk ediyorlar. Sergiyi sanatçılardan dinledik.
Link sergisine hangi çalışmanızla katıldınız bahsedebilir misiniz?
Berk Kır: “Link” sergisine “Maddi Tanıklar” isimli mekâna özgü yerleştirme çalışmamla katılıyorum. Bu üretim, Bozcaada’nın mimari dokusunda iz bırakan, üzerinde Rumca damgalar taşıyan yapı tuğlalarını kültürel birer arşiv ve maddi tanık olarak ele alıyor. Çevrimiçi müzayedelerden temin ettiğim bu tuğlalar, yalnızca birer yapı malzemesi değil; aynı zamanda kimliği silinmiş ya da bastırılmış toplulukların tarihsel izlerini taşıyan sessiz tanıklar olarak yeniden konumlanıyor.
Çalışmanın ikinci anlatı hattı ise, bu tuğlaların yüzeylerine Bozcaada Yerel Tarih Araştırma Merkezi’nin arşivinden seçilen gündelik yaşam fotoğraflarının dijital pozlama tekniğiyle aktarılmasından oluşuyor. Böylece geçmişin maddi izleriyle bugünün bedenleri, bakışları ve anıları arasında geçirgen bir yüzey, melez bir hafıza zemini kuruluyor.
“Maddi Tanıklar”, mimari, arşiv, malzeme ve temsil biçimleri arasında dolaşan; adanın görsel sessizliğiyle tarihsel-politik yükünü aynı anda tartışmaya açan bir üretim olarak “Link” sergisinde yerini alıyor.

Berka Beste Kopuz: “Link” sergisine mekâna özgü üretmiş olduğum “Hangi Yer, Hangi Sen” isimli enstalasyon çalışmam ile katılmaktayım. Bu enstalasyon, hem toprağın hem de zamanın derinliklerine sinmiş çizgileri yeniden ele alır ve yorumlar. Bir çizginin sınır haline geliş sürecini, onun birey ve toplum üzerindeki etkilerini sorgular. İçeride ya da dışarıda olmak, bir adım ötede “öteki” sayılmak… Sınır, burada yalnızca bir ayrım değil; yaşanan bir deneyimdir. Ve bu deneyim, zamanla iz bırakır, bazen silinir, bazen dönüşür ama bellekte kalmaya devam eder.
“Hangi Yer, Hangi Sen?” enstalasyonu, adada bir zamanlar yürümüş, konuşmuş, beklemiş, gitmiş olanların seslerini yeniden çağırırken, izleyiciyi şu sorularla karşı karşıya bırakır:
“Sen nereye aitsin?
Bir toprak parçasına mı?
Bir çizginin içine mi?
Yoksa çizginin ötesinde kalmış bir geçmişe mi?”
Ve belki de sonunda şunu fark ettirir:
“Yer”, bazen çizginin ta kendisidir.
Peki sen, gerçekten nerelisin?”
Çağrı Saray: Link sergisi için ürettiğim “Rüzgar’ı Ölçmek” isimli iş, Bozcaada’nın 7 farklı noktasında gerçekleştirilmiş rüzgâr ölçümlerinden yola çıkarak üretilmiş mekâna özgü bir iş, adada Arka Deniz adı verilen bölgede yer alan eski bir su kanalının üzerindeki iskelenin yüzeyine yerleştirilmiş yedi çelik oktan oluşmakta. Okların her birinin üzerinde ölçümün yapıldığı bölgenin koordinatları, tarihi ve rüzgârın hızına ilişkin veriler yer almakta. Bu veriler, adanın bir gün boyunca deneyimlenmesi sonucu elde edildi. Bir rektum gibi adanın pis suyunu dışkılayan kanalın üzerinde yer alan bu iş; rüzgârın yönünü, akışını ve şiddetini temsilen yatay düzleme paralel biçimde yerleştirilmiş, güneşin yönüne göre biçim değiştiren ve bulunduğu konum itibariyle kendi rengine, dokusuna kavuşacak olan ve adayla birlikte yaşayan bir iş olarak kurgulandı. Rüzgâr, Bozcaada ve tüm diğer adalar için hayati önem taşımakta. Adayı koruyan, kuşatan ve dönüştüren yapısıyla rüzgâr; bulunduğu ortamın topografyasını, üzerinde ve yakınlarında yaşayan tüm canlıları ve elbette adanın iklimini belirlemekte, domine etmekte ve kendi habitatını yaratmakta. Ada, rüzgâra rağmen değil, rüzgarla birlikte yaşayan bir yer. Bozcaada’nın topografik bağlamda tarih içerisinde geçirdiği değişimlerden tanıklık ettiği sayısız siyasi ve toplumsal olaylara kadar rüzgâr her zaman belirleyici unsur olmuş. Günümüzde ise, rüzgâr hiç olmadığı kadar önemli. İnsan tarafından kontrol altına almaya çalışılan, ekonominin ve siyasetin parçası hâline gelmiş durumda. Bu bağlamıyla rüzgâr, artık politik olandır diyebiliriz.

Didem Erbaş: “Link” sergisine “Taşların Arasında” adlı mekâna özgü bir yerleştirme ile katıldım. Bu iş ile adada bulunan bir kertenkele türüne dikkat çekmek istedik. Yaşadığı bölgede neslinin sürdürülmesine dair araştırmalar yapan biyologlar Prof. Dr. Çiğdem Gül ve öğrencileri ile alanda keşfe katıldım. Onların araştırması dahilinde bir iş kurgulamaya başladım ve sonucunda adada bir kayaya 3d print kertenkeleler ve ses yerleştirmesi yaptım.
Erdal İnci: “Link” sergisine “Bir Hakan Gürüney Portresi: Bozcaada Yerel Tarih Müzesi” adlı çalışmamla katılıyorum. Yaklaşık 3.500 fotoğraftan ürettiğim bu üç boyutlu dijital animasyon, bir insanın yaşam pratiğiyle biçimlenmiş bir mekânın görsel ve belgesel temsili olarak, müzenin tüm fiziksel katmanlarını mimari bir bütünlük içinde yeniden kurguluyor.
Eymen Aktel: “Link” sergisine, Bozcaada’nın mitolojik ve tarihsel karakterlerinden yola çıkarak oluşturduğum resim serisiyle katılıyorum. Bu seri, her biri adanın belleğinde iz bırakmış figürlerinin (Tenes, Hemithea, Hekamede, Apollon ve Kleostratos) hikâyelerini simgesel anlamlarıyla ele alıyor. Resimlerde amacım sadece bu karakterleri temsil etmek değil; aynı zamanda onların taşıdığı düşünsel, kültürel ve duygusal katmanları günümüzle ilişkilendirmekti. Her bir karakterin anlatısı üzerinden, insanın aidiyet, inanç, hafıza ve kimlik gibi kavramlarla kurduğu ilişkiye dair görsel bir dil geliştirmeyi amaçladım. Resim boyutlarına ve sergileme biçimine ise ekiple birlikte karar verdik. Resimler adada yaşayan bir evin duvarına yerleştirildi. Böylece Bozcaada’da yaşayan bir mekânın hafızasına eklenmiş hikâyelerle izleyici arasında bir “bağ” kurmayı hedefledik.
Gizem Ünlü: Sergiye “Kargalara Ağıt” adlı yerleştirme çalışmam ve ona eşlik eden “Ada Manzarası” adlı video ile katılıyorum. Bu işler, Haluk Şahin’in Bozcaada’da yaşayıp ölen üç karganın ağzından yazdığı şiirden hareketle üretildi. Tül ve külden oluşan bayrak formundaki iş, bir tür anıt/ağıt niteliği taşıyor. Kül burada hem karganın rengine hem de artık olmayan bir kanadın izine işaret ediyor. Video ise aynı şiirsel referanslardan hareketle çeşitli görsel düzlemleri ve yoga pozlarına dair talimatları bir araya getirerek, doğayla özdeşleşme arzusunun nafileliğini ve absürtlüğünü ortaya koyuyor.
TUNCA: Sergiye video-performans-tadım olarak üç etapta gerçekleştirdiğim KYKEON adlı eserimle katıldım. Kykeon, İlyada’da da anlatıldığı üzere Tenedoslu Hekamede’nin şifa dolu ellerinden çıkan bir karışımdı. Bu karışım, Antik Yunan’da arınma, geçiş ve bilgelik simgesi olarak içiliyordu. Kırmızı şarap, arpa, bal, keçi peyniri ve yarpuzla yapılan bu kadim içkiyi günümüz tat ve ritüel anlayışıyla yeniden canlandırmaya ve bir “bedensel hafıza” çalışması olarak video, performans ve tadımla izleyiciyle buluşturmaya çalıştım.

Sergi özelinde üretmek, adanın ruhuna ve doğasına özgü bir yaklaşımla sergide yer almak sizin için nasıl bir deneyimdi?
Berk Kır: Bozcaada gibi katmanlı bir tarih ve kültürle örülmüş bir mekânda üretim yapmak, benim için yalnızca fiziksel bir bağlamla değil, aynı zamanda hafızayla ilişki kurmak anlamına geldi. Adanın doğası kadar, taşları, yapıları, sessizlikleri ve kırılganlıkları da bu çalışmayı biçimlendirdi. Yüzeyde pastoral ya da nostaljik gibi görünen öğelerin ardında, bastırılmış ya da unutulmuş izler ve aidiyetler vardı. Bu üretim sürecine geri dönüp baktığımda bana doğayla değil ama doğanın içindeki insan iziyle, mekânsal süreklilikle değil kopuşlarla ilişki kurma imkânı sundu. Adayla kurulan bu duyusal ve düşünsel ilişki, üretimin yönünü doğrudan belirledi.
Berka Beste Kopuz: Bozcaada Gathering ekibinin daveti ile Bozcaada’yı yeniden ve farklı bir bakış ile daha yatay bir düzlemden inceleme şansım oldu. Araştırma sürecinde Vildan Onur’un kitapları ile başlayan diyalog adaya gittiğimde hem ekip ile hem bölgedeki insanlar ile adada geçirdiğim vakit ve paylaşım benim için çok kıymetli ve üretimim açısından besleyici oldu.
Çağrı Saray: Elbette güzeldi. Ben 2010’dan beri daha önce deneyimlemediğim birçok şehirde-bölgede özellikle yürüme eylemi üzerinden bir dizi iş ürettim, bu bağlamda bu, benim için ilk değil. Fakat elbette Bozcaada’nın kendine özgü bir iklimi ve habitatı var, tüm bu unsurları birlikte düşünerek üretmek heyecan verici bir deneyimdi.
Didem Erbaş: Sergi özelinde bu işi üretmek bana göre araştırmacılarla çalışmak ve sahada onların araştırmalarına dahil olmak adına çok değerliydi. Adada bulunan Göztepe Arazisi’nde yaptıkları araştırma adaya gelenlere yol gösterecek nitelikteydi. Kayaların altında aradıkları kertenkelelerin özellikle taşların arasına yerleştirmek önemliydi. Bu yüzden adada taşların olduğu binaları araştırdık. En sonunda doğal alanları olan kayaların üstünde olması kararını alıp Salhane bölgesindeki bir kayanın üstüne doğal bir şekilde yerleştirdik. Bir yandan hem oraya ait gibiler, diğer taraftan kımıldamayan fosforlu, sentetik kertenkeleler olduğu fark ediliyordu. Bu anlamda insanlarda etki yaratması ve duygu paylaşımları önemliydi.

Erdal İnci: Ada, coğrafyasının da etkisiyle ana akımdan uzaklaşma hissinin yoğun yaşandığı bir yer; bu hissiyat hem üretim sürecime hem de Hakan Gürüney’le kurduğum ilişkiye yansıdı. Müze, yalnızca arşivsel bir yapı değil, aynı zamanda onun kişisel dünyasının bir uzantısı olarak karşıma çıktı. Bu bağlamda hem mekânla hem de onun kurucusuyla kurduğum diyaloğun çalışmaya çok katmanlı bir derinlik kazandırdığını söyleyebilirim.
Eymen Aktel: Ada üzerine üretmek, yerle kurulan doğrudan bir diyalogdu. Üretim süreci ise bir “yerle temas” pratiğiydi. Ben de sağlanan bu zeminin üzerinde arkeolojik bilgiyle sanatsal sezgiyi, mitolojik anlatılarla kişisel yorumları birleştirerek hem geçmişe hem de bugüne açık bir anlatı dili kurmaya çalıştım. Ada, bu süreçte sadece bir arka plan değil; aktif bir ortak hâline geldi benim için.
Gizem Ünlü: Ada gibi turistik ama katmanlı bir coğrafyada, doğa ve insan arasındaki kırılgan ilişkiye bakan bir işle kamusal alanda yer almak benim için çok anlamlıydı. Özellikle yapıtların herkesin görebileceği lokasyonlarda konumlanmasının, işlerin etki alanının galeriyle ya da sanat izleyicisiyle sınırlı kalmaması açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Adada yaşayan insanların tepkileri, soruları, ilgileri ya da sessizlikleri de yapıtların bir parçası hâline geldi. Kendi üretim özelinde, doğaya dönük bir hatırlama ve kayba işaret eden bir işin, doğanın içinde ve doğrudan yaşayanlarla yan yana var olması benim için etkileyiciydi.
TUNCA: Antik dönemden bir reçeteyi günümüze taşıyarak oluşturduğum “KYKEON” ile adanın doğasını ve ruhunu yansıtan bir eser ürettiğimi düşünüyorum. Bu süreçte yaşadığım duygular, Bozcaada Gathering’e dahil olmakla kazanım olarak gördüğüm dayanışma ve birlikteliklerle üretmek, adanın yararına olabilecek bir eser geliştirmek bana tarifi olmayan şahane bir deneyim yaşattı.
Birlikte çalıştığınız eşlikçiniz ve üretiminize etkisine dair neler söylemek istersiniz?
Berka Beste Kopuz: Süreçte Vildan Onur’un kitapları benim için harika kaynaklar oldu. Adada fiziken bulunmadan önce Vildan Onur’un kitaplarının sayfalarının aralarında gezinirken adayı önden tanıma fırsatı buldum diyebilirim.

Çağrı Saray: Benim eşleştirildiğim kişi uygun olmadığı için çok fazla diyaloğumuz olamadı. Fakat bu açığı Zero ekibi kapattı; işle ilgili araştırma sürecinden işin kurulumuna kadar hep destek oldular.
Didem Erbaş: Prof. Dr. Çiğdem Gül, Prof. Dr. Murat Tosunoğlu ve öğrencileri Bengi Baycan, Begüm Boran, Ceren Nur Özgül, Didem Kurtul ile beraber sahada çalıştık. Onları gözlemlemek, tezlerini okumak ve gözlemlerini dinlemek benim için eşsiz bir deneyimdi. Benim için sanat üretimi daha çok araştırma ve üretimden oluşur. Bu sürece kadar “gerçek” bir araştırmaya dahil olmamıştım. Kurgularımı yaparken genelde okuyabileceğim ya da arşivsel kaynaklardan yararlanıyordum. O yüzden bu proje benim için sahada ve biyologlarla çalışmak anlamında bir ilkti. Bu yüzden bu süreci çok değerli buluyorum.
Erdal İnci: Hakan Gürüney’le çalışmak, kişisel hafızasını kamusal alana dönüştürmüş bir figürle diyaloğa girmekti. Onun oluşturduğu müze, bireysel bir yönelimin mekâna nasıl yansıdığına dair güçlü bir örnek sundu. Bu üretimde, hem o alanı hem de onu var eden kişiyi birlikte düşünmek benim için belirleyici oldu.

Eymen Aktel: Prof. Dr. Turan Takaoğlu ile tanışmam, bu üretimin başlangıç noktasını oluşturdu. Kendisi ada tarihi üzerine çalışan bir arkeolog olarak, Bozcaada’nın tarihsel figürlerinin yeterince bilinmediğinden ve onların adaya bıraktığı hafızanın öneminden bahsetti. Mitolojik hafıza üzerine çalışma fikri bu şekilde ekibi ve beni etkilemiş oldu. Turan Bey’in rehberliği ve sergi ekibinin desteğiyle birlikte bu hikâyelere eğilmeye karar verdik. Seçilen beş karakter üzerinden anlatılar oluşturmaya başladım. Onun tarihsel ve arkeolojik bilgisiyle benim görsel anlatım dilim birleşince hem geçmişle bağ kuran hem de bugüne bakan bir seri ortaya çıktı. Bu süreç, benim için sadece bir üretim süreci değil, aynı zamanda birlikte düşünmenin, paylaşmanın ve öğrenmenin de bir yolu oldu.
Gizem Ünlü: Benimle birlikte bu süreci paylaşan sevgili Haluk Şahin’le olan diyaloğumuz bir yana, kendisinin benimle paylaştığı yazıları ve şiirleri olmasa bu işler ortaya çıkmazdı zaten. Ekipten adaya daha önceye hiç gelmeyen bir tek ben vardım sanıyorum; ama Haluk Hoca’yı dinleyerek, daha adaya hiç ayak basmadan hem bugünkü kültür ve gündelik yaşam hem de bölgenin tarihçesi, ekolojisi ve bu coğrafyaya özgü ritüeller konusunda çok şey öğrenmiştim.

TUNCA: Kykeon fikrimi benimle benzer bir hissiyat ve özenle kucaklayan Ümit Hoca’yla çok verimli, uyumlu ve sonucu tam da istediğim gibi gelişen bir çalışma süreci yaşadık. Onsuz olur muydu? Olurdu tabii ama onun katılımı ve katkısıyla eser bence daha da anlam kazandı; gastronomiye antropoloji açısından bakışıyla eserin üretimi ve gerçekleşmesi daha da bütünleşti. Açılışta gerçekleştirdiğimiz tadım etkinliği sonrası kendisinin beraber oluşturduğumuz reçetenin üzerinde çalışmaya devam etmesi de beni ayrıca mutlu etti, ediyor. Reçetenin ada mekanlarında menüye girmesi de bu projenin amaçlarından biriydi.
Serginin kavramsal çerçevesi “remind-refound-reform” ile sanatsal pratiğinizin kurduğu ilişki nedir?
Berk Kır: “Remind-refound-reform” kavramsal çerçevesi, sanatsal pratiğimin temelindeki bakışla örtüşüyor. “Maddi Tanıklar” çalışması tam da unutturulmuş olanı hatırlatmak (“remind”), görünmeyeni görünür kılmak (“refound”) ve yerleşik anlatıları sorgulayarak yeniden biçimlendirmek (“reform”) yönünde ilerliyor. Bu üçlü çerçeve, geçmişi olduğu gibi temsil etmektense, onunla müzakere etmeyi ve bugünün politik estetikleri üzerinden yeniden düşünmeyi öneriyor. Sanatın sadece temsil değil, aynı zamanda arşivleme ve yeniden tahayyül etme biçimi olabileceğine dair bir alan açıyorum.
Berka Beste Kopuz: Çalışmalarım en geniş kapsamda odaklandığı nokta mekânın hafızası üzerine. Çoğunlukla araştırma tabanlı projeler yürütürken kendimi ilk etapta bir sanatçı olarak değil bir iz sürücü olarak görüyor ve konumlandırıyorum. Mekânın hafızası bağlamında geçmiş-şimdi-gelecek zamanları üzerinden ve hepsinin iç içe geçen bir bağlamda ele alırken aslında hatırlama ve unutma pratiklerinin de çalışmamın önemli bir noktası olduğunu söyleyebilirim. Bozcaada’da “Link” sergisi üzerine düşünme ve üretim sürecimde de; hem bir iz sürücü hem de bir sanatçı olarak adanın sokaklarında kaybolup, çeperlerini gezerken üretimlerimi adanın tarihi ve yaşantısı üzerinden bu bağlamlarla ilişki kurarak şekillendirdim.
Çağrı Saray: Hatırlama ve hafıza benim işlerimin zaten temelini oluşturuyor. Diğer yandan “remind-refound-reform” bağlamında Zero ekibinin de kendilerine misyon edindikleri yaklaşım ışığında adaya zarar vermeyecek, adanın iklimine ve rüzgarına uygun, adanın tuzuyla, nemiyle birlikte şekillenecek bir iş ürettim. Bu noktada ada için gerçekleştirdiğim işin, Bozcaada Gathering’in yaklaşımıyla ve diğer projeleriyle uyumlu bir çalışma olmasına özen gösterdim diyebilirim.
Didem Erbaş: Sanatsal pratiğim, bellekle ilişki kurma, kaybolmuş ya da “görünmeyen”, “dikkat edilmeyen” izleri yeniden görünür kılma ve mevcut yapılarla eleştirel bir ilişki kurarak alternatif gelecek tahayyülleri üretme süreçlerine dayanıyor. Bu anlamda serginin kavramsal çerçevesi olan “remind – refound – reform”, çalışmalarımın temel yönelimleriyle doğrudan örtüşüyor.
Erdal İnci: Sanatsal pratiğim, mekânları sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve kültürel katmanlarıyla ele alarak yeniden inşa etmeye odaklanıyor. Bu çalışma da “remind-refound-reform” kavramlarıyla doğrudan örtüşüyor: Müze, belleği hatırlatan (“remind”), bireysel çabayla yeniden keşfedilen (“refound”) ve dijital araçlarla dönüştürülerek farklı bir algıya evrilen (“reform”) bir yapıya bürünüyor.
Eymen Aktel: Unutulmuş veya yeterince fark edilmemiş tarihsel karakterleri hatırlamak, onları arkeolojik ve anlatısal bağlamda yeniden keşfetmek ve bu anlatıları çağdaş bir görsel dile dönüştürmek üzerine kurulu bir yaklaşımla çalıştım. Bu üç adım hem içerik hem de ifade biçimi açısından işlerimin temelini oluşturdu.

Gizem Ünlü: Sanatsal pratiğim çoğu zaman hatırlama (remind) ve iz sürme üzerinden şekilleniyor. Hem kişisel hem kolektif hafızada bastırılmış, silinmiş ya da görmezden gelinmiş olanı, kimi zaman bedenin taşıyıcılığıyla, kimi zamansa geçici, kırılgan malzemeler aracılığıyla geri çağırmaya çalışıyorum. Bu süreçte, mevcut olanı yeniden bulmaktan (refound) çok, kayıp olanın etrafında dolanmak, onun bıraktığı boşluğu ya da izi görünür kılmakla ilgilendim sanıyorum. Dönüştürme, biçim verme ya da yeniden yapılandırma, tüm sanatsal üretim biçimlerinin doğasında var. Benim pratiğim özelindeyse, malzemenin sınırlarını esnetip taşıdığı hafızayı ve söylemi dönüştürmek “reform”a karşılık geliyor diyebilirim.
TUNCA: Hafıza, bellek, kimlik gibi olgulara odaklanan, geçmiş ve gelecek arası geniş zamanla ilişkili çalışan ve gastronomi ile ilgili eserler üreten bir sanatçı olarak serginin kavramsal çerçevesi bana yeni ve yenilikçi ifadelerle üretmeye alan açıyor. Umarım bu ifade yöntemlerini daha da geliştirip ileride de üretimlerimi sizlerle paylaşabilirim. Bozcaada’yı mercek altına alan “hareket(lenme)leriniz” yaşadığımız bu geniş coğrafyada aslında olması gereken müdahaleleri içeriyor. Ada özelinde bu kıymetli müdahaleye ben de dahil olduğum için mutluyum; tekrar nazik davetiniz, müthiş dayanışmanız ve verdiğiniz birliktelik hissiyatı için çok teşekkür ederim.
Kapak görseli: TUNCA, Bozcaada Gathering 2. edisyon, LINK Sergisi, 2025.