.

Düzenin Kovboyu: Bir Kış Gecesi Misafiri Üzerine

İpek Bozkaya

Ayça Erkol’un Bir Kış Gecesi Misafiri adını kitabın gizemli bir misafirin eve geliş öyküsünden alan, farklı izleklerde kurulmuş altı adet metni barındıran bir öykü kitabı. Kitap İki Çiçek Bir Ardıç Kuşu adlı öyküyle normalin bir çocuğun gözünden sorgulandığı bir düzlemde açılıyor.

“Olacak şey mi?” diye başlayan ilk öykünün ilk cümlesi olabilirlikleri manipüle eden düzen tutkunlarının yılmaz bekçilerinden biri olarak babaannenin özelinde geleneksel düşünceyi aktarıyor. Bu üç adet sözlük birimden oluşan cümle genel olarak normu ve ötekiyi belirlemesi açısından öyle kritik ve kilit bir ifade alanına sahip ki düzeni muhafaza etmenin telaşlı ve sönmeyen ateşiyle bir silah olarak her durumda ve her koşulda çıkarılıp gerekene yönlendirilebilir. Sınırları belirleyen bu olacak ve olamayacak şeylerin, oluşların ve edimlerin gözle görülmeyen ama bütün şiddetiyle kendini hissettiren pek hassas çemberinin muhafızları düzenin mekanizmasını sarsma potansiyeli barındıran en ufak durumda olacakşeymilerini vahşi batının en hızlı silah çeken kovboyu gibi cebinden çıkarırlar. Olmasıgerekenin keskin nişancısı çemberin hassas sınırlarını tehdit eden her yabancıya cebinden hızlıca çıkardığı olacakşeymi silahını doğrultur. Olabilirlikler ve olamazlıklar tarihin şahit olunmayan bir anında usul usul işlenmiş, devingen norm, sonunda haz ve arzunun yansımaları temelinde sınırları keskin bir mekanizma olarak bugüne gelmiştir.

Türkçe edebiyatta, normal olarak kodlanan hazların, arzuların ve ilişkilenmelerin dışında, öteki/leştirilmiş hazları, adına düzen denilen sınırların gerisinde, dışında, ötesinde duran olabilirlikleri anlatan metinlerin sayısı, normu takip eden metinlerin sayısına göre oldukça az. Arzunun doğallaştırılmış heteronormal düzlemde takip edildiği metinler, kanıksanmış ve alışılagelmiş yaşam ve oluş biçimlerinin dışındakini söyleyen alternatif metinlere göre baskın. “İki Çiçek Bir Ardıç Kuşu” adlı öykü toplumca çizilen normalin sınırlarının dışında kalan sevgiyi paylaşma biçimlerini anlatması dolayısıyla üzerinde durulmayı hak eden bir öykü. Bu öyküde kadın için üzerinde anlaşmaya varılmış ve atanmış toplumsal kodlar babaanneye göre çocuğun gözünden ikrar edilir. Bunlar genellikle ana olmak, hamarat olmak, hayırlı evlat olmak üzerinedir. Cinselliğin bir üretime açılmadığı, üretken olmayan bu cinselliğin bir ahlaki alan yaratması sonucunda hayırsız evlat olma mefhumu halanın hemcins ilişkilenmesinde babaannenin algısı üzerinden verilir.  Öyküde babaanne, baba ve çocuktan oluşan bir sahnede hemcins ilişkisi yaşayan halanın komşular tarafından görülmesi üzerine, babaannenin komşuların bu dedikodusunu babaya anlatırken yaşadığı gerginlik ve üzüntü, küçük çocuğun bu muhabbeti gözlemlerken babaannenin ayağındaki terlikteki ardıç kuşu işlemesine gözünün takılması küçük çocuğun bakış açısından anlatılmaktadır. Babaanne beş çocuk doğurarak gençliğini fedakârlıkla geçirdiği için övünür ve yakınırken halanın bir kadından beklenen özveriyi ve onaylanabilir sosyal ilişkileri geliştirmemiş olması onun aykırılığı üzerinden verilir.  Özgürlüğün ve cinsel öznelliğin peşinden gitmek kadın olarak toplum tarafından talep edilen fedakarlığın dışında kalması bakımından ahlaki alanda sorun yaratmaktadır. Bunun Türkçe edebiyatta en güzel örneklerinden birini Yakup Kadri’nin Sodom ve Gomore’sinde Nermin’in Miss Fanny Moore ile kaçıp ondan beklenen ulusal fedakârlığın dışında kalarak denetim altına girmeyen cinsel öznelliğinde görürüz. Ayça Erkol’un öyküsünde iktidarın ve düzen savunusunun temsilcisi babaanne cinsel öznelliğinin peşinden giden kızını fedakarlığa özverili bağ isteyen tutumun karşısında işaretleyerek hayırsız evlat olarak kodlar. Babaanne toplum tarafından kararlaştırılmış oluş ölçülerini içselleştirmiştir ve bunları içsel bir özellik olarak algıladığı için dünya bilgisini bununla sınırlı tutmuştur. Çocuğun gözünden babaannenin kadınlığın olurluğuna dair fikirlerinin aktarılması düzene eleştirel bir bakış açısını yansıtması açısından önemlidir: “Kadınlığın önceliklerine dair şaşmaz fikirleri vardı. Temiz don, temiz yatak, temiz ocak” (15). Kadını üretken cinselliğin sorumluluk ve özveri isteyen alanına ve mutfağa sabitleyen ve başka yaşama ve oluş alanlarına fırsat vermeyen böylesi bir düşünce daha sonra meşruiyeti ve meşru olmayanı tanımlayacaktır.Öykünün düzenle ilgili bilgisi henüz taze ve yeni yeni oluşmaya başlayan çocuğun gözünden yazılması, üzerinde anlaşılan normlara mesafeyle yaklaşmayı mümkün kılmaktadır. Bu anlamda öyküde çocuğun bakışı heteronormatif iktidarın üretken olmayan cinselliği ve arzunun pek gizemli doğasını yadırgamasının karşısında konumlanarak farklı olarak kodlanan şeyleri anlamaya çalışmak üzerine alternatif ve yapıcı bir bakışı yansıtır. Bu bağlamda çocuğun babaanne, baba ve halanın durumu üzerinden gözlemledikleri ve çıkarsamaları şöyledir: “Aile bizden bağımsız bir şahsiyet. Kendi başına nefes alıyor, huzurlu ve mazbut, gül gibi yaşayıp gitmesi gerekiyor. Hatasız, yanlışsız, pirüpak. Olabilecekleri ve olamayacakları çok önceden belirlenmiş, yazılmış, üzerine yeminler edilmiş” (9).

Kitapta “Bir Kış Gecesi Misafiri” adlı öyküde yer alan “Ördek Avcısı” adlı alt öykü de cinsellikten normatif olmayan bir düzlemde bahis açan bir diğer öyküdür. Kadınları öldüren şairane bir seri katilin erkeklerle ve kadınlarla yaşadığı cinselliklerin bir aile ortamında normalize edilerek anlatılması ahlaki olanın sınırında arzuya dikkat çekmek yerine şiddete dikkat çekmek açısından kayda değerdir. Fakat yine de seri katil kadın sevgililerinden birine “Sen nasıl ki erkekleri seviyorsun, ben de seviyorum işte. Ne var ki bunda?” (102) şeklinde açıklama yapma gereği duymak noktasında normalleştirme ölçülerine tabiidir. Gizemli kadın bir gece yarısı eve gelip de ev halkına Ördek Avcısı hikayesini anlattığında ev halkında hikâyenin geri dönüşü olarak gelen sorular cinsel normun değil şiddetin alanındadır. Kitaba da adını veren bu öykü uzunluğu ve yoğunluğu dolayısıyla diğer öykülerden farklılaşır. İstanbul’un periferinde oturan bir ailenin yeni yılı kutlamaya hazırlandıkları gecede evlerine gelen misafir kadından dinledikleri öyküler ve kadınla ailenin arasında geçen enteresan iletişimden mürekkep bu öykü, katmanları ve ilişkilenmeleri takip etmenin öyküyü zenginleştirmek yerine öyküden çaldığı bir zemin sunmaktadır. Kış gecesi ziyarete gelen yabancı kadının o kadar da garipsenmediği bu evde anlatıcının kardeşinin kadının dizinin dibine oturup kadından hikâye anlatmasını istemesiyle olaylar gelişir. Gece yarısı eve gelen gizemli misafirle evin çocuğunun edebiyat dünyasının önemli isimleri üzerinde yaptıkları gerçekdışı diyaloglar öykünün kurmaca atmosferini sık sık hatırlatır. Gizemli misafir Ökkeş hikâyesini anlatmaya başlayınca Ökkeş öyküsünün anlatıcısı ile çerçeve hikâyenin anlatıcısının sesleri hemhal olur. Hikâye anlatıcısının öyküsü daha önce italik verilirken normale döner ve anlatıcı sesleri karışır. Gecenin bir vakti eve gelen gizemli kadının edebiyat eleştirisi sohbetine dahil olması hikayeleri ilginç ve izleğin silikleştiği bir noktaya çekerken anlatının merkezini kayganlaştırır;

“En sevdiğin yazar kim?” diye sordu. Biraz düşünmek istedim, sevdiğim öyle çok yazar vardı ki. Gözleri koca koca açılmış, büyük bir açlıkla ve sabırsızlıkla bekliyordu cevabımı. Sanki vereceğim cevap hayat memat meselesiydi. “Dickens,” diye yanıtladım. Yine “hah!” diye

haykırdı. “Tam bir kadın düşmanıydı! Baldızı ile sevişirken karısının evde olmasını bile umursamazdı! Karakterlerine bak, hepsi erkek. İki güçlü kadın karakter yaratmıştır. Büyük Umutlar’da, onlardan birini de kalpsiz bir erkek düşmanı, diğerini de düpedüz deli olarak göstermiştir.” “Bir Noel Şarkısı’nı çok seviyorum ama,” diye direndim. “Orada da Scrooge kaz kafalı, bencil bir adam. Hep erkekleri kayırdığını söyleyemeyiz bence.” (93)

Bir Kış Gecesi Misafiri adlı öykü kitabında yazarın cümleleri kısa ve açık, süssüz bir anlatımdan oluşuyor. Öykülerde bazı diyalogların gerçekten uzak, romantik ve tiyatral kurulması metnin gerçeklikle olan sınırlarını daha keskin çiziyor. Yazarın sahneleri hayli yalın cümlelerle kurması bazen öyküyü senaryo metnine dönüştürme endişesi taşırken, edebi derinliğin sonsuz potansiyelinden daha az faydalanabilmiş bir anlatımı ortaya çıkarıyor. Sözgelimi; “Çocukların üçü erkek, biri kız. Kız sürekli bir şeyler anlatıyor.” (18) gibi cümleler dil ve imge bütünlüğünü daha tasvirsiz ve dolambaçsız sağlıyor. Elbette bunları fazlasıyla özenli olduğu için çok temkinli bir anlatıcının ekonomik tedbirleri olarak da alımlamak mümkün. Velhasıl Bir Kış Gecesi Misafiri, bir kış gecesi koltuğuna uzanıp karın sakin yağışını izlerken günlük hayatın koşuşturmacasından birkaç saat çalmak isteyen okurun hayata dair içgörü kazanabileceği sakin bir kitap.