
Zeynep Rümeysa Yıldız
Çam ışıltısı kaldı rüyalarımda/ Bir de sanrısı birlemenin (Oktay, 2024, s. 31).
Zeynep Oktay’ın 2024 yılında Epona Kitap’tan çıkan ilk şiir kitabı Birlerken, zengin imgelem dünyası, tasavvufi göndermeleri ve toplumda kadın birey olmanın tecrübesini yansıtan içeriğiyle ilgi çekici bir kitaptır. Kitap şairin de belirttiği gibi tasavvufi yönü daha ağır basan “Pervane” ve çocukluğa dair daha fazla anlatı içeren “Serap” isimli iki ana bölümden oluşmaktadır (Devridaim – Oktay, 2024). Bu ayrımla birlikte iki bölümün belli ortak temalar etrafında birleştiğini, şiir kitabının genel bir tutarlılık içinde olduğunu düşünüyorum. Şiirlerde, büyük anlatısal ve ataerkil olan inancın iktidarı parçalanarak hiyerarşi olmaksızın değerli kadın figürlere, gelenekte yer alan kadına ait nesne/varlıklara ve sıradan kadınlık tecrübelerine dağılmaktadır; şair özne de tüm bu dağılan inancı ve kadınlara dair öyküleri kendi şair personasında ve şiirinde birlemektedir.
Şiir öznesi geleneksel ve ataerkil olan inancın içinde kendine bir yer bulamamaktadır. Bu nedenle de bir çeşit isyan ile bu büyük söylemin içinde kendine ait ayrıksı bir tavır geliştirir. Sürsün artık o da gerçeğin demini/ Belî desin her belaya/ Ahir zamanda küfür olmaz/ Değişmem müfret küfrümü cemî imana (Oktay, 2024, s. 20) mısralarında görüldüğü gibi şiir öznesi kendine ait olan eşsiz bir küfre sahip olduğunu ileri sürer. Bu küfür ki bütün imanlara değişilmeyecek özel niteliktedir. Bir önceki mısrada görüldüğü gibi, öncesinde de ahir zamanda hiçbir şeyin küfür sayılmayacağını ifade etmektedir. Çünkü modern dünyada tek bir hakikate tutunma fikri gerçekçi değildir. Bu nedenle şiir öznesine göre herkesin eşsiz küfrü kendi bireysel imanına denk gelmektedir. Bu da aslında küfür kavramının bugüne ait olamayacağını vurgular. Benzer bir durum Münkirin eteğine tutundum/ Kurtar beni ey gani/ En kıvrak yoksulluk bendeki/ Isıra ısıra yediğim tapu (Oktay, 2024, s. 25) mısralarında da ortaya çıkar. Bir mürşitten değil münkirden kurtuluş umulmaktadır. Hizmet, ibadet etmek ve tapmak gibi anlamlara gelen tapu şiir öznesi tarafından yok edilir (Türk Dil Kurumu Sözlükleri, 2022). Bu da aslında geleneksel inanca karşı bir tavrı simgeler. Fakat biz ehil mezhebinden değiliz/ Bundandır evveli de ahiri de severiz (Oktay, 2024, s. 32) dizelerinde ehil olmayan yabanıl bir inanma haline gönderme yapılır.
Şiir öznesinin ayrıksılığı bazı yerlerde geleneksel olanla bağın zedelenmesiyle aktarılmıştır. Özellikle geleneğe dayalı din anlayışında çok önemli bir yeri olan Bursa şehri “İkinci Bursa” şiirinde bu bakımdan ele alınır. Bursa’da soluksuz kaldım bir gün/ Hiç benzemiyordu ceddimizin ilmine/ Tükenirken öğrendiklerim (Oktay, 2024, s. 28). Büyük Osmanlı Tarihi anlatısı içinde önemli bir yere sahip olan Bursa şehri şiir öznesinin oraya değişerek geri döndüğünde hayal kırıklığına uğratmıştır. “Oysa bir rüyadan arta kalmanın hüznü/ Okşamadı başımı bu gece uykuya dalarken” (Oktay, 2024, s. 29).Bu dizlerdeki Tanpınar göndermesi açıktır. Tanpınar’ın “Bursa’da Zaman” şiirindeki büyülü dini, tarihi atmosfer şairin zihninde artık kırılmıştır. Bu Bursa o eski Bursa değildir. Yeniden şekillenen ikinci bir Bursa olur adeta. Bu yeni şehir eskisi gibi şiir öznesini içine alıp kuşatmaz. Eskisi de kuşatmıyordur aslında, şiir öznesi Tanpınar’ın şiirinde çok iyi bir şekilde yaratılmış bir hakikat yanılsamasının içinden çıkar.
Diğer yandan şiir öznesi bu ataerkil inancın temsilcisi olan baba ve sevgili karakterleriyle de sürekli bir mücadele halindedir. Baba da sevgili de hep fiziksel bir acıyla birlikte anılır. Bu fiziksel tasvirler duygusal şiddeti de imliyor gibidir. Babamın elleri gezdi kafamda/ Kimse takamaz çünkü firketeleri babam gibi/ Kimse sıkamaz topuzumu öyle/ Acıtana kadar (Oktay, 2024, s. 44). Şiir öznesi babam başımı okşadı veya saçlarımı yaptı şeklinde ifade etmek yerine ellerin kafada gezinmesi, acıtana kadar topuz sıkmak gibi çok daha sert imgelerle babayı hatırlar. Bu da aslında babayı hatırlamanın acıyla beraber olduğunu göstermektedir. Baba figürü hep sıkan, sıkıştıran, tutturan roldedir. Bu da aslında babanın şiir öznesini kısıtlayan iktidar odaklarından biri olduğunu gösterir. Sevgili de benzer bir şekilde zehir veren bir figür olarak şiirlerde görünür. Senin bildiklerinle yaşıyorum ben/ İçinde ağu gibi biriktirdiklerinde gizli/ Kıyamet korkusuna sığdırdığım utançlar (Oktay, 2024, s. 17). Sevgilinin şiir öznesi üzerinde yıkıcı bir etkisi olduğu görülür. Unutsam terini emdirdiğin tülbentleri/ Yutsam zehrini, panzehrini (Oktay, 2024, s. 18) mısralarında kurtulmak istenilen bir sevgili imajı vardır. Tutunduğum bir yalnızlığım var herhal/ Çünkü sığınamadım sana/ Değilsin evim/ Yazık… (Oktay, 2024, s. 40). Şiir öznesini zehirleyen, onu kuşatmayan ve sarmayan sevgiliyi en iyi anlatan bu dizeler aslında şiir öznesinin sadece sevgiliye tutunamaması, sığınamamasını değil, geleneksel ataerkil inanca ve bunu besleyen toplumsal normlara sığınamadığını da ifade eder.
Şiir öznesinin ayrıksı bakış açısı yanında yer yer açıkça büyük anlatıya isyan ve onu inkar ettiği bölümler de vardır. Evet, utanmıyorum tekkelerde öpüşmekten ve Taht kursa şirkime esrik Süleyman (Oktay, 2024, s. 30, 31) gibi dizeler şiir öznesinin dini figür ve mekanlarla normatif olanın dışında ve ayrıksı bir bağ kurduğunu gösterir. Bu ifade biçiminin en öfkeli ve net biçimi “İnkâr u İkrar” şiirinde tezahür eder:
İnkâr u İkrar
Öfkeyle yoğrulur kadınlık yolda
Fitile düşen nur nar imiş meğer…
Sığınırım şimdi şeytana
Ey beğenmeyenler, beğenmeyecekler
Hepinize beddua!
Anla artık yaslayamam tek dizeyi dizine
Saklamak yetmiyor resmini hayal âleminde
Kanamam bu imgeye
Masumiyet Çağı bitti! (Oktay, 2024, s. 53)
Bu şiir, şiir öznesinin adeta resti gibidir. İlk iki dizede kadın olmanın öfkeyle olan bağına vurgu yapılır. Bu yoğurma imgesi kimi şiirlerde tekrar edilen ve kadına verilen bir güç olarak karşımıza çıkar. Diğer yandan nur ve nar sözcükleriyle bir kelime oyunu yapılır. Nar aynı zamanda cehennem ateşi anlamına da gelir burada şeytana sığınma haliyle bir bağ içindedir (Topaloğlu, 2006). Fakat ilk akla gelen anlam olan meyve anlamındaki nar da birçok inançta doğurganlık, bolluk ve bereket gibi kadına ait olan kavramları simgeler (Şenocak, 2016). Bir yandan tüm inanç unsurlarına bir savaş açıldığı ve hepsinin de karşısında bir tavır alındığı görülür.

Şiir öznesinin karşısında olduğu bu geleneksel inancın iktidarını tarihsel olan kadın karakterlere dağıttığı görülmektir. Bu sayede bu kadınlar inancın farklı yollardan temsili halini alırlar. Aralarında hiyerarşik bir üstünlük kurulmaz, onları birleştiren temel kadın olmalarıdır. Koca memeli tanrıçalar uyutsa beni şimdi ve Mertebe kazandım mutlaka tanrıça nezdinde (Oktay, 2024, s. 18, 51) örneklerinde antik ve Ehl-i Kitap olamayan dini kadın figürlere sığınma ve onlardan medet umma hali vardır. Bir gün bir bebek aldılar karnımdan/ Böyle uyanmadımdı hiçbir uykumdan/ Meryem ananın kucağı gibiydi sedye (Oktay, 2024, s. 47). Bu dizlerde ise Hz. Meryem yerine Meryem ana denerek İsevi bir gönderme yapılmıştır fakat koca memeli tanrıçalar ile Meryem ananın işlevi aynıdır. Şiir öznesini kollayan ve kuşatan iki kadın olarak sunulurlar. Meryem ana yalnızca doğumla ilişkili olarak tercih edilmiştir. “Züleyha” ve “Belkıs”ın şiir başlıkları olarak tercih edilmesi de bu bakımdan anlamlıdır (Oktay, 2024). Hem İslami kaynaklarda hem de diğer dinlerde bu kadınların hikayeleri anlatılmaktadır. Alevî geleneğinde çok önemli bir yeri olan Kadıncık Ana da fedakarlığı ve gücüyle şiirde temsil edilir. Kadıncık Ana dinle beni/ Onursuz ölmesin hiçbir sevgili/ Sen yine gömleğini ver ona/ Çıplaklık yıkamaz nasıl olsa seni (Oktay, 2024, s. 21) dizlerinde Kadıncık Ana ve Hacı Bektâş-ı Veli arasında geçen mucizevi kaftan olayına gönderme yapılmakla birlikte Kadıncık Ana’nın çıplaklığın dahi yıkamayacağı güçte bir kadın olduğuna ve toplum normlarının dışında davranmaktan çekinmeden kendi doğrularını yaşadığına vurgu yapılır (Duran, 2007).
Öte yandan şiir öznesi gelenekte “kadına ayrılmış” olumlu nesne ve kavramları alarak onlara yeni anlam ve güçler atfeder. Böylece ataerkil toplum tarafından kadına atanmış olanı reddetmez ama onu dönüştürüp kutsallaştırarak kendi inanç metaı haline getirir. Ne yaparsan yap saklamıyor tül perde/ Komşuların bildiği ayıpları/ Yumuşacık oysa gök rengi ipek/ Duvak olsun isterdim mahrem yerlerime (Oktay, 2024, s. 16) dizlerinde kadına ait olan duvağın mahiyeti değişir. Mavi renkli bir ipek olarak tasvir edilen duvak masumiyeti simgeleyen beyazlığından arındırılır ve özgürlüğü ve umudu imleyen gök rengine evrilir. Gelinin yüzünü saklamak için var olan duvak burada şiir öznesinin kendi silahı haline gelir ve onu ayıplayan komşulara karşı kullanılır. Oysa bilmez midir peri kızının duvağı satılmaz/ Madun yürek latiftir kantarla tartılmaz (Oktay, 2024, s. 34) mısralarında ise hem peri kızına hem de duvağına bir iktidar verilir. Madun olanı ezmenin lanetli yıkıcılığına vurgu yapılır. Çok benzer özellikler ninniye de yüklenir. Bilmez misin ninni sihirdir yağmayla bozulmaz (Oktay, 2024, s. 33) diyen şiir öznesi kadına ait olduğu için en az önemsenen ve kayıt altına alınan ninni türünün büyüleyici özelliğine vurgu yapar ki bazen bu ninni bir tılsım niyetine de söylenebilir. Dudağımın kıvrımında gezdirdim/ Babaannemin ninnisini (Oktay, 2024, s. 51). Bu kez üst nesil kadından aktarılan ve dua gibi okunan bir ninni söz konusudur.
Bunun yanında olumsuz anlamlar atfedilen figürleri de reddetmez ve yine kadına ait olan bu kavramları yeniden anlamlandırır. Sığındı rüyalarım anne şeytana/ Elimde yavrumla dağlara koştum (Oktay, 2024, s. 34) dizlerinde anne şeytan kaçınılan değil şiir öznesinin sığındığı bir varlıktır. Geleneksel inançta kaçınılan şeytan şiir öznesinin kurduğu inanç odağı olarak dişileşir ve bu olumsuz yükünü yitirir. Kükürtlü’de kan, dehşet, intihar/ Alkarısı memnun, cadı mutmain, kurt dingin (Oktay, 2024, s. 23) dizelerinde lohusa kadınlara musallat olduğuna inanılan bir hayalet olan alkarısı ve yüzyıllardır kadınlara yakıştırılan cadı gibi olağanüstü varlıkların memnuniyetinden bahseder (Türk Dil Kurumu Sözlükleri, 2022). Bu varlıklara da iktidar ve ehemmiyet verilmiştir.
Şiir öznesi toplum tarafından üzeri örtülen ve küçümsenen kadınlara özel tecrübelere de belli bir anlam yüklemektedir. Bunları açıkça ifade etmeyi ve kendine ait anlamlar üreten şeylere dönüştürmeyi bir karşı duruş olarak görür.
…
Çok uzak şimdi ilk kasetlerim
Dantelli beyaz çoraplarım
Etek altı taytlarım
Hep kanlanan külotlarım
Ve artık utanmadığım tüm kadınlıklar.
Yerine yenisini koydum her birinin
Ama ezildiler kibrim karşısında
İddialı bir statü malum
Orospu profesör
… (Oktay, 2024, s. 39)
Şiir öznesinin kendi benliğini oluşturmak için “kadınlıklar” olarak isimlendirdiği tüm durumları kabul etmesi ve aşması gerekmektedir. Bu nedenle bu halleri nişan gibi taşımak aslında bir çeşit başkaldırıdır. Bu durumda toplum tarafından daima saklanan kadınların regl olması veya normatif olanın dışında olan orospuluk da bu nişanın kapsamındadır. Bu kavramları toplumun bilincinde olan anlamlarından sıyırır, onlara yeni anlamlar yükleyerek kendi benliğinin bir parçası haline getirir. Böylece düşmanının silahını edinmektedir. Anneme de söyle/ İyi ki mağlup doğurmuş beni (Oktay, 2024, s. 50) dizelerinde de var olan durumu kabullenerek ondan güç alma hali hakimdir. İkinci cinsiyet olma hali kadına mücadele etmek için bir amaç verir. Ya Rabbi bildir artık bana beni/ N’olur ana rahmine geri sar öfkemi/ İlk tekmeme güç ver… (Oktay, 2024, s. 55) dizeleri de benzer bir anlama işaret eder. Mücadele gücü mağlup doğmanın öfkesinden peyda olur.
Şiirde annelik de yeni anlamlar yüklenen bir kavram olarak karşımıza çıkar. Özellikle hiçbir yeri ev edinememiş şiir öznesi, kendi kızı için ev olmak ister. Kızım sen hiç merak etme/ Ben doğarken yüklendim tüm arzuları/ Kalmadı sana şiddet gam tasa/ Ben sırtlandım evimi getirdim sana (Oktay, 2024, s. 41). Belki de kadınların arasındaki en güçlü bağ bir anne ve kızın arasında olanıdır. Şiir öznesi kendi evsizliği ve çektiği sıkıntılardan kızını korumayı arzulamaktır. Kendine şiir dünyasında bir ev inşa eden şiir öznesi şiirini miras olarak ve bir ev olarak kızına bırakır.

Şiir öznesi kadına ait olana dağıttığı tüm bu inanç ve iktidar odaklarını kendi şiirinde ve şair personasında birler. Birleme hali birkaç şiirde başat unsur olarak göze çarpar fakat özünde kitabın kapağından itibaren tümüne haizdir. Sırtımı sıvazlar kulağıma muştular/ Haktır sözün, haktır dilin, haksın sen ve Sırat köprüsü ince ve yüksektir/ Haktır sözüm, haktır dilim, hakkım ben. (Oktay, 2024, s. 34). Bu dizelerde hak kelimesi iki anlamda da kullanılmıştır. Hem hakikat hem de tanrı anlamında. Tabii ki ilk gönderme tasavvufi olarak “En-el Hak” kavramınadır. Bu kavram temelde tüm mahlukatta tanrının tezahürü olduğunu ve onunla yarattığının bir olduğunu ifade eder (Uludağ, 1997). Burada yine bir birleme hali vardır, tanrı ile kulu birlenmektedir. Öte yandan bu şiirde şiir öznesi özelinde tüm kadınlara verilen güç, inanç ve onların hikayeleri birlenir. Sağanak kadim/ Sağanak bilge/ Sağanak benden, bana, benim/ Benim sağanak/ Sağanak benim. (Oktay, 2024, s. 54).Bu dizelerde şiir öznesi şiirinin yapısını anlatmaktadır. “Hakkım ben” ile “Sağanak benim” aslında aynı şeye gönderme yapar. Şiir hak ve sağanaktır yani birlenen aslında şiirdir. Sağanak kadınların öyküsünü temsil eder ki hak haline gelendir. Bu noktada edim şiir öznesine aittir yani birleyen odur. Bu nedenle altını oyduğu ve dağıttığı inancı şiirinin gücünde toplar. Kutlu kitapların sırrı sadece bende (Oktay, 2024, s. 55) dizesi bunun açık bir örneğidir. Şiir kutsalın yeniden üretildiği sahih bir alan haline gelmektedir.
Tüm şiir kitabı içinde belki de en etkileyici bölüm bu metne başlarken alıntıladığım dizlelerdir. Çünkü tüm bu mutantan birleme hali de aslında bir sanrıdır. Bu da bence şiirin en güçlü olduğu taraftır ki bu şiir, şairinin şiir sandığı yanılgılarından ibarettir (Oktay, 2024). Birlerken’degeleneksel ve ataerkil temsillerle sunulan inancın iktidarı şair öznenin ayrıksı tavrı ve gelenek, toplum, baba ve sevgili gibi figürlerle mücadelesiyle elinden alınır. Bu iktidar, tarihi ve dini kadın karakterlere, kadına atfedilen olumlu, olumsuz nesnelere, varlıklara ve her kadının tecrübe ettiği, toplumun dışladığı kadınlıklara dağılır. Sonunda tüm bu dağılan inanç ve iktidar odakları şair öznenin şiirinde ve aslında kendisinde birlenerek bir tür kadınlararasılık kurulur. Şair özne kadın kimliğine ait nesneleri kendi kitabında birleştirerek kendi kutsalını yaratır. Dizeleri, imgeleri sürekli kendi içinde çoğalan, buldum sandıkça kaybolduğum şiirlerde kendimi birlerken gördüm ben de.
KAYNAKÇA
Devridaim – Oktay, Z. (2024, 9 Nisan). Birlerken şiir kitabı söyleşisi [Video]. Youtube. https://youtu.be/ckd60PNHzSQ?si=xrwQ5Fs-2YUO7jtU.
Oktay, Z. (2024). Birlerken. Epona Yayınları.
Şenocak, E. (2016). Halk anlatı ve inanışlarında mitolojik bir meyve: nar. Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 4/8,228-251. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/620714.
Topaloğlu, Bekir (2006). Nâr. İslam Ansiklopedisi içinde. TDV İslam Araştırmaları Merkezi. https://islamansiklopedisi.org.tr/nar.
Türk Dil Kurumu (2022). Türk Dil Kurumu sözlükleri tarama sözlüğü. 11 Haziran 2025 tarihinde https://sozluk.gov.tr/ adresinden elde edilmiştir.
Türk Dili Kurumu (2022). Türk Dil Kurumu sözlükleri güncel türkçe sözlük. 11 Haziran 2025 tarihinde https://sozluk.gov.tr/. adresinden elde edilmiştir.
Uludağ, Süleyman (1999). Hallâc-ı Mansûr. İslam Ansiklopedisi içinde. TDV İslam Araştırmaları Merkezi. https://islamansiklopedisi.org.tr/hallac-i-mansur.
Velâyetnâme: Hacı Bektâş-ı Veli. (H. Duran, Haz.). (2007). Türkiye Diyanet Vakfı.
İlk yorum yapan olun