
Abdullah Ezik
Abdullah Ezik, Studio Mercado’nun Artweeks Akaretler kapsamında gerçekleştirdiği “Urbanscapes” başlıklı grup sergisi sanatçılarından Max on Duty ile konuştu.
Mercado’nun Artweeks Akaretler kapsamında gerçekleştirdiği “Urbanscapes” başlıklı grup sergisinde üç multidisipliner sokak sanatçısı olarak bir araya geliyorsunuz. Bu sergi, sizin işlerinizin toplu olarak izleyicilerle buluştuğu ilk sergi olarak değerlendirilebilir. Öncelikle bu ilk sergi ve sergide yer aldığınız diğer sanatçılarla diyalogunuz üzerine ne söylersiniz?
Kamusal alanda da üreten multidisipliner sanatçılar olarak şehir yaşantıları ve deneyimlerimizi paylaşmak adına bu sergide bir araya geldik. Kamusal alanda üretim yaparken bulunduğumuz sokak, cadde ve çevresindeki yaşantıyı üretim süresi boyunca deneyimleme şansımız oluyor. Bu diyalog sergideki sanatçıların ortak bir noktası niteliğinde. Hepimiz kendimizi düşündüğümüz şekilde ifade ettik ve bütünde aynı konuyu gerçekten farklı şekillerde ele aldık ve doğal bir harmoni oluşturduk.
Multidisipliner bir sanatçı olarak malzemeyi ele alma, onu biçimlendirme ve ona bir form verme sürecinizin kendi içerisinde belirli basamaklarının olduğunu söylemek mümkün. Bu noktada sizin temel çıkış noktanız nedir? Üretim sırasında malzeme ile nasıl bir ilişki kuruyor, çalışmalarınızı nasıl biçimlendiriyorsunuz?
Multidisipliner olmak bir noktada malzeme sınırımızın olmaması da demek oluyor. Üzerine konuşmak ya da düşündürmek istediğim konuya ilişkin en uygun malzemeyi tercih etmeye ve süreç boyunca tüm kullandığım araç gereçlere nazik ve dikkatli davranmaya çalışıyorum. Acele etmeden, sakin bir tavırla çeşitli materyaller ile yapılan her türden işin sonucunun, nedense iyi hissettiren deneyimler yaşattığına inanıyorum. Bu yüzden de üretim sürem boyunca malzemelerime gözüm gibi bakma ihtiyacı hissederim.

“Urbanscapes” ile izleyicilerle buluşan işlerinizde ağırlıklı olarak “şehir kimliği” ile ilgilendiğinizi, sizin şehir ile olan diyalogunuzun ve bir imge olarak şehrin sizde uyandırdığı yansımaların işlerinizde de görünür olduğunu söylemek mümkün. Bir olgu olarak “şehir” sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor?
Şehir benim için yaşamın, ölümün, canlılığın, hareketin, problemlerin ve çözümlerin toplandığı bir çevreyi ifade ediyor. İnsan nasıl bakarsa tüm yaşamı bu bakış açısına göre şekil alır. Şehir tüm açılara göre bambaşka deneyimler vaat eder ve bu durum bize istediğimiz hayatı yaşama şansı verir.
Bir sokak sanatçısı olarak, şehirle birlikte var olmak ve şehri işlere taşımak, ne tür zorlukları ve ne tür bir süreci beraberinde getiriyor, içerisinde barındırıyor?
Kamusal alanda üretim yapmak aynı zamanda o çevrede yaşayan farklı etnik kökenlere sahip topluluklarında inanış ve yaşam biçimlerine saygılı ve uyumlu olma ihtiyacı hissettirir. Renkler ve biçimler benim için ifademin grameri gibidir. Üslup ise uyumlu ifadenin niteliğini oluşturur. Karşılaştığım zorlukları çalışma ve ifade üslubuma dikkat ederek oluşturmaya ve ifade ettiğim çevre ile uyumlu olmasına dikkat ederek projelerimi yönetmeye çalışırım. Yine de ne tür zorluklar ve sorunlarla karşılaşacağımı hiçbir zaman bilemem fakat problemler ve çözümlerle dolu saatler geçireceğimi de hiçbir zaman unutmam.

Kamusal alanda ve büyük ölçekte ürettiğiniz işlerin ardından “Urbanscapes” ile izleyicilerle buluşan işleriniz bir yandan size dair farklı açılımların yapılmasına, diğer yandan ise sizin sanat pratiğinizin ana odak noktalarına, temel eğilimlerine, farklı yönlerine dair barındırdıkları mesajlarla ön plana çıkıyor. Sizin için “Urbanscapes”deki işlerinizin anlamı nedir? Bu farklı ölçek ve içerikler, sizin sanatsal kimliğinize dair ne tür bir açılım getiriyor?
Her insan farklı konulardaki görüşleri, eylemleri, takıntıları ve yaklaşımları ile hayatımızı çeşitli şekillerde deneyimler ve bazı çıktılar oluşturur. İfade biçimleri ile de birbirimizle paylaşır ve üzerine düşünmeye değer bilgiler üretiriz. Urbanscapes kapsamında özellikle İstanbul’daki canlıların yaşantılarını kuşların rutinleri üzerinden ifade etmeyi tercih ediyorum. İlk bakışta çeşitli kuş türlerinin imgeleri ile karşılaşsak da aslında çok kültürlü yaşantımızın tüm canlı türlerini nasıl şekillendirdiğine dair de bir okuma yapmak mümkün. Hiçbir şey birbiriyle bağımsız ya da kopuk değil, her karar yeni bir form ve versiyon oluşmasına neden oluyor ve sergi kapsamında ben bu konuyu kuşların rutinleri ve şehirle kurdukları bağın üzerinden anlatma ihtiyacı hissettim. Tüm farklılıklarımız ve değişmezlerimiz ile bütünde bir harmoni oluştuğuna ve kuşlar gibi birçok farklı canlının da bu harmoninin bir parçası olduğuna inanıyorum. Sergilenen tüm işlerim bir albüm niteliğinde, farklı tarzda malzemeler ve kompozisyonlar ile de ifade çeşitliliği yaratmak ve sınırlı bir samimiyet oluşturmamaya dikkat ediyorum. Farklı ölçek ve içerikler bu sınırlandırmayı ortadan kaldırıyor ve düşüncelerimi rahatlıkla ifade etmeme yardımcı oluyor.
Çevremizdeki canlıların şehirdeki özgürlüğü özellikle İstanbul için önemli bir çıkış noktası. Papağanlar, martılar, kediler, köpekler, fareler, kirpiler gibi birçok canlı böylesine kaotik bir ortamda yaşamaya devam ediyor. Tıpkı bizler gibi değil mi?
Hayatta kalmaya, beslenmeye, mevsimlerden korunmaya ve türlerini devam ettirmeye çalışıyorlar. Tüm bu hayvanlar üzerinden aslında kendi yaşam rutinlerimizin de benzer paternler taşıdığını söylemek mümkün. Sergi kapsamında görebildiğim, inceleyebildiğim, dijital ekranlardan bulduğum değil kendim bizzat bakarak notlar, eskizler alabildiğim canlıların peşine düştüm. Atölyemin çevresindeki kuşların rutinlerini incelerken çeşitli başka rutinleri olan kuşlar dikkatimi çekmeye başladı ve yavaşça tüm sergilenen işlerin bağlantısı oluştu. Hepsi burada, aynı yerde yaşıyor, aynı havayı soluyor, aynı yiyecekleri tüketiyoruz. Biz onları, onlar bizi şekillendiriyor. Aynı dili konuşmuyor, aynı davranışları sergilemiyoruz fakat birlikte yaşamanın bir yolunu buluyoruz. Peki neden bu kadar çeşitli kültürün yaşadığı bu coğrafyada biz insanlar ortak yaşamın tadını çıkarmıyor, saygı duymuyor ve birbirimizi ötekileştiriyoruz?

Kuşlar, az önce de üzerinde durduğumuz hayvan çeşitliliğin en önemli parçası olarak üretimlerinizde ön plana çıkıyor. Belki bütün bir sergiyi kuşların serüvenleri üzerinden okumak da mümkündür. Kuşlara bu kadar geniş bir alan açmanızın temel sebebi nedir? Kuşlar sizin için nasıl bir anlam/imge dünyasını beraberinde getirdi?
Onlara baktığım zaman hayatı yaşamanın başka bir çeşidine bakıyor gibi hissediyorum. Yeri geldiğinde bencil, çekingen, ürkek ve uzak olsalar da bu coğrafyanın kurallarına adapte olmak ve yaşamlarını sürdürebilmek adına ellerinden geleni yapıyorlar. Sergi özelinde kuşlar üzerinden bir anlatım yapmış olsam da kediler, köpekler, kirpiler ve her zaman göremediğimiz birçok canlı bu adaptasyonun içinde kendine bir yer edinmiş. Görünürde kuş olsa da bu imgeler üzerinden kendi yaşamlarımızı sorgulatmak ve düşündürmek en temel motivasyon kaynağım diyebiliriz.

(Soldan sağa)
Doğanın şehre indiği, şehir ile bütünleştiği, sistem ile etkileşim içerisine girdiği “yeni” bir dünya var sizin üretimlerinizde. Sokaktan yola çıkan bir sanatçı için trafik ışıklarında, uyarı tabelalarında, aydınlatma direklerinde açıkça gördüğüm bu durum ortaya oldukça çarpıcı tablolar da çıkarır. Doğa, şehre indiğinde ortaya nasıl bir kesişim kümesi çıkar? Siz, bu konunun izini sürerken hangi uyaranlar üzerinden hareket ettiniz?
Özellikle farklı fonksiyonlar üzerine tasarlanmış ve konumlandırılmış kamusal alan elemanlarının kuşlar tarafından kendi keyiflerine göre kullanılması meselesi işlerimin temellerini oluşturdu. Trafik ışıkları bizim için durmak ve hareket etmek uyarılarını oluştursa da, kuşlar için ağaç ve güvenli bir mesafe fonksiyonu oluşturmuş. Kontroller ve kurallar aslında diğer canlılar tarafından umursanmıyor ve dikkate alınmıyor gibi görünüyor. Mahalle sakinleri ise bu canlıların beslenmesine ve hayatta kalmalarına zaman zaman katkıda bulunuyor. Sistemimizdeki açıklar ve oluşturduğu yaşam modellerini incelemek şahsen sergi kapsamında üretim motivasyonumun kaynağına dönüştü.