Abdullah Ezik
Abdullah Ezik, Studio Mercado’nun Artweeks Akaretler kapsamında gerçekleştirdiği “Urbanscapes” başlıklı grup sergisi sanatçılarından Esk Reyn ile konuştu.
Mercado’nun Artweeks Akaretler kapsamında gerçekleştirdiği “Urbanscapes” başlıklı grup sergisinde üç multidisipliner sokak sanatçısı olarak bir araya geliyorsunuz. Bu sergi, sizin işlerinizin toplu olarak izleyicilerle buluştuğu ilk sergi olarak değerlendirilebilir. Öncelikle bu ilk sergi ve sergide yer aldığınız diğer sanatçılarla diyalogunuz üzerine ne söylersiniz?
Evet, iş sayısı ve çeşitliği açısından ilk diyebiliriz. İlk kez gaz beton işlerimi de sergiliyorum. Gamze Yalçın ile sokak işlerimiz üzerinden oluşan bir arkadaşlığımız var. Kendisi dünyanın birçok farklı kıtasında pek çok mural üretmiş ve festivallerde yer almış. Buradan hareketle ülkemizin globalde en tanınan sokak sanatçısı demem hiç yanlış olmaz. İç dünyasını ifade edişi ve yaklaşımını oldukça takdir ediyorum. Max ise çok yakından tanıdığım sokak üretiminin ilk gününden beri serüvenine yoldaşlık ettiğim, gerek kendine özgün güçlü tarzı, gerek çalışmalarındaki tutkusunu, hassasiyetini taktir ettiğim bir sanatçı. Aynı zamanda sokak sanatı, mural sanatı alanında etkin bir oynayan Mural İstanbul Festivali’ni yürütüyoruz ve Mural-East adında bu alanlarda etkin bir ajansımız var. Dolayısı ile son bir kaç yıldır özellikle birçok devasa mural projesi gerçekleştirdik ve deneyimler edindik.
Multidisipliner bir sanatçı olarak malzemeyi ele alma, onu biçimlendirme ve ona bir form verme sürecinizin kendi içerisinde belirli basamaklarının olduğunu söylemek mümkün. Bu noktada sizin temel çıkış noktanız nedir? Üretim sırasında malzeme ile nasıl bir ilişki kuruyor, çalışmalarınızı nasıl biçimlendiriyorsunuz?
Malzemeleri ve renk paletini farklı duygu ve hislerimi ifade etmem için bir araç olarak kullanıyorum. 3 boyutlu işerimde kompozisyonu oluşturduğum parçaların %90’a yakınını el aletleriyle materyalin yapısına göre ekleyerek, kaynak yaparak ya da yontarak, keserek çıkartarak kendim biçimlendiriyorum. İşlerimin bir kısmında temiz mükemmel bitişler ile devam eden biçimlendirme tavrım, bazı planlarda ise ham, kusurlu ve oluşmakta olan bir süreci yansıtmak adına tercih ettiğim aks kaymalarına, kırıklara fırsat tanıyarak kontrastlardan oluşan, forma yönelik dinamik ve anlatımcı bir ahenk oluşturuyor. Malzemelerimin odağında şehir habitatımız da karşılaştığımız nesneler var; metal profiller, inşaat demirleri, gaz betonlar, metal plakalar az da olsa hurda parçalar. Yüzeyleri ise kent dokusundan özellikle seçip oluşturuyorum. Metal işlerimdeki boyama tavırları, oksidasyon ile oluşturduğum kontrollü paslar, kaynak dokuları ve kesim izleri, resimlerimdeki fırça kullanımı, tuşeler, katmanlı boyamalar ve beton çalışmalarımda oluşturduğum dokular buradan referans alıyor. Şehrin silüeti, mimari ve endüstriyel yapının kentte bir araya gelişinden oluşan formlar ve kent yapılarında oluşan dokular soyutlamalarımdaki temel çıkış noktam diyebilirim kısaca.
“Urbanscapes” ile izleyicilerle buluşan işlerinizde ağırlıklı olarak “şehir kimliği” ile ilgilendiğinizi, sizin şehir ile olan diyalogunuzun ve bir imge olarak şehrin sizde uyandırdığı yansımaların işlerinizde de görünür olduğunu söylemek mümkün. Bir olgu olarak “şehir” sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor?
Şehri uzaktan kalabalıklarıyla, geniş olarak manzarasıyla, düzensiz kentleşmesiyle bağ kuramadığım uzak ve güvensiz bir yer temsil ederken; detayları içindeki dinamikleri karşıtlıkları kendine has tavrı ile ait hissettiren ilham veren sahiplenilen bir yerden yakalıyor.
Bir sokak sanatçısı olarak, şehirle birlikte var olmak ve şehri işlere taşımak, ne tür zorlukları ve ne tür bir süreci beraberinde getiriyor, içerisinde barındırıyor?
99 yılında graffiti ile tanışıp 2000 yılında sokakta boyamaya başladım, devamındaki on yıl ise tarzları ve tavırları inceleyip sonuçlarıyla araştırmalar, denemeler yaptım bu süreçte sonuç olarak sokakta graffiti yazmak yerine kendime ait bir tarz ve serbest bir tavırla işler boyamaya başladım. Tuzla’da büyümem, tersanelerin şehrin endüstriyel dokusunu, 15 yıldır Kadıköy’de yaşıyor olmam ise kentsel dönüşüme tanık olarak değişen dokuyu deneyimlememe olanak sağladı. Sokak sanatçıları genelde şehirleri ile tanınır o şehre ait yansımaları ifade ederler. Ben de bu doğrultuda şehrin formunu ile etkilendiğim graffiti stilleri arasında benzerlikleri yakalayarak 2010 yılların başlarında şehirden soyutlamalar ile önce sokak işlerimde, sonrasında bunun üzerinden rölyef ve heykellerimde kendime has tarzımı yarattım. Bu süreçte aslında zorlayan şehrin sürekli değişim içinde oluşuydu diyebilirim.
Kamusal alanda ve büyük ölçekte ürettiğiniz işlerin ardından “Urbanscapes” ile izleyicilerle buluşan işleriniz bir yandan size dair farklı açılımların yapılmasına, diğer yandan ise sizin sanat pratiğinizin ana odak noktalarına, temel eğilimlerine, farklı yönlerine dair barındırdıkları mesajlarla ön plana çıkıyor. Sizin için “Urbanscapes”deki işlerinizin anlamı nedir? Bu farklı ölçek ve içerikler, sizin sanatsal kimliğinize dair ne tür bir açılım getiriyor?
Kamusal alanda üretmek, sokaklarda binaları duvarları boyamak inanılmaz bir süreç. Sanatçının tamamen performansına bağlı ve bu duvarlarla boya ile kurduğu kişisel ifade beceriye bağlı. Kamusal alandaki her bir işi ayrı ayrı bu bağlamda süreçler olarak değerlendiriyorum ve insanların deneyimleri için savunmasız olarak sokakta bırakıyorum, bu durum kalıcı değil. Ama sergide bu süreçlerin rafine sonuçlarının belirli sanat pratiklerinde plastik olarak sonuçlarını aktarıyorum. Urbanscapes ise şehre dair deneyimlerimi farklı üretimlerim ile fikirlerimi forma döküp izleyiciye aktarmamı sağlarken, Gamze Yalçın ve Max On Duty eserleriyle farklı, benzer söylemleri şehre yaşama ait fikirlerini eserlerine dökerek, Mercado ise tüm fikirleri düzenleyip sunum ve sergilemeyi kurgulayarak ortak bir söylememi tamamladığımızı düşünüyorum.
Sizin işlerinizde şehrin içinde yer alan formları sezgisel bir bakışla soyutladığınız söylenebilir. Bu soyutlamalar sırasında şehir size nasıl bir yol gösterir? Şehir panoramasından aldığınız kesitler, sanatsal bir form alırken nasıl bir imgelem sürecinden geçer?
Hislerime dayalı oldukça duygusal bir süreç, düşündüklerimi, ifade etmek istediklerimi bir araya getirip forma dökmek, yontarken bir tavır güderek davranmak, şekil verirken düşüncelerimi ifade edecek şekilde bitişler ve kararla sonuçlandırmak bir bütün olarak imgelere etki ediyor. Şehrin kalabalığı, üst üste yapılanması, yıkıntıları, silüetleri, yıkılanın ve yapılanın kalıntıları, bitişik yapılar, kişisel özel alan durumu, boyamalarımdaki ya da heykellerimdeki katmanlar, kompozisyon ve kurguda rol oynuyor dile getirmek istediğim biçeme alan acıyorlar.
Şehir, sürekli değişen, dönüşen ve biçimlenen yapısal bir anlayışı da beraberinde getirir. Bunu işlere taşımak, şehrin heterojenliğini üretimlerde de görünür kılmak bu anlamda oldukça önemli. Bu durumu sizin işlerinizde de yakından hissettiğimizi söylemek mümkün. Bu anlamda şehrin oldukça canlı ve hareketli bir yapı olduğunu söylemek mümkün. Peki şehir bu kadar canlı/kıpırtılıyken ona görsel bir form verirken bu hareketliliği nasıl sağlıyorsunuz?
Çeşitli malzemelere üretimimde yer vermem ve multidisipliner olmak aslında buna zemin hazırlıyor. Farklı birçok noktada düşünüp ürete bilme fırsatı tanıyor. Örneğin gaz beton durağan ve bir yapının en ufak birimi olarak şehirde var olurken işlevsel formundan ödün veremez, ama ben yontmaya başladığımda şehir silüetindeki açılar, boş dolu formların ilişkisi ve şehir yaşantısındaki süreçlerde doğal ya da bilinçli müdahalelerin tavır olarak yontuma yansıması ve buna işlerdeki ifadeyi tamamladığıma karar verdiğim noktada sabitleyerek o durumu sergiliyor olmamın büyük ölçüde bu durumu sağladığını düşünüyorum.
Şehrin, şehir yapısının bir türlü tamamlanamayışından kaynaklanan kontrolsüzlük/kontrolsüz doku, özellikle heykellerinizde ön plana çıkan ana başlıklardan bir tanesi. Bu anlamda hem tercih ettiğiniz malzeme hem de heykellerinize verdiğiniz biçim/form birey ile kontrol/kontrolsüzlük konusunda farklı sorgulamalara zemin hazırlar. Özellikle heykeller üzerinden geliştirdiğiniz bu sorgulamalar üzerine ne söylersiniz?
İzleyiciyi sürüklemek istediğim, bilinçli bir yol bu sorgulama. Çünkü içinde bulunduğum şehir, bu ikilemleri hayatımızın farklı noktalarında gerçeklerle deneyimlememizi sağlıyor. Sonuçlarıyla yüzleşmemiz ve bizi şehirdeki bu durumlara, aslında ağır ağır ilerleyerek bir nokta da alışarak kabullenmemize doğru götürüyor.