Abdullah Ezik
Abdullah Ezik, Studio Mercado’nun Artweeks Akaretler kapsamında gerçekleştirdiği “Urbanscapes” başlıklı grup sergisi sanatçılarından Gamze Yalçın ile konuştu.
Mercado’nun Artweeks Akaretler kapsamında gerçekleştirdiği “Urbanscapes” başlıklı grup sergisinde üç multidisipliner sokak sanatçısı olarak bir araya geliyorsunuz. Bu sergi, sizin işlerinizin toplu olarak izleyicilerle buluştuğu ilk sergi olarak değerlendirilebilir. Öncelikle bu ilk sergi ve sergide yer aldığınız diğer sanatçılarla diyalogunuz üzerine ne söylersiniz?
Esk Reyn ve Max on Duty ile birlikte bu sergi için buluşmak bizim için muhteşem bir başlangıç oldu. Uzun zamandır işlerimizden haberdarız, tanışıyoruz. Mercado’nun daveti ile ilk kez bir araya gelip, bir sergi sürecini deneyimleme fırsatımız oldu. Ben, Esk Reyn ve Max on Duty olarak üçümüz de duvar resmi de üreten sanatçılar olduğumuz icin konuşacak, paylaşacak şok seyimiz var. İşlerimiz arasındaki uyum ve kontrast da sergi sürecimizde spontane bir uyum yakalamamızı sağladı.
Multidisipliner bir sanatçı olarak malzemeyi ele alma, onu biçimlendirme ve ona bir form verme sürecinizin kendi içerisinde belirli basamaklarının olduğunu söylemek mümkün. Bu noktada sizin temel çıkış noktanız nedir? Üretim sırasında malzeme ile nasıl bir ilişki kuruyor, çalışmalarınızı nasıl biçimlendiriyorsunuz?
Birçok malzeme ile çalışabilmek bana özgür bir alan sağlıyor. Kâğıttan, ahşaba, seramiğe, duvar resmine dönüşen bir alanda çalışabilmek, hayal edip, üretime dönüştürdüğüm bir sergi süreci oldu. Son dönemde seramik üzerine çalıştığım seri benim için oldukça heyecanlıydı.
Multidisipliner çalışan bir sanatçı olarak, yeni malzemeler üzerine çalışıp, süreçten ilham almak benim için çok değerli.
Sizin sanatsal pratiğinizde biriktirdiğiniz manzaraların ve renklerin oldukça önemli bir karşılığı var. Öncelikle renklerin sizin dünyasının oluşumunda büyük bir öneme sahip olduğu açık. Bu noktada renkler ve tercih ettiğiniz renk paleti üzerine ne söylersiniz?
Evet, kesinlikle. Renklerle olan ilişkim, evrensel bir dil gibi. Renklerin diliyle, kompozisyonlarımda denge bulmanın peşindeyim. Artweeks Akaretlerde kâğıt işlerimle 15 eserden oluşan seride, tekrar eden işler her bir eserde bambaşka renklerle bizimle etkileşime giriyor. Tekrar eden rutinlerimizin, tekrar eden gibi görünen her günün, her anın aslında ne kadar biricik ve başka olduğunu renklerin diliyle anlatıyorum. Renk paletim her bir resmimde, mural projemde değişiyor, gelişiyor, içine yeni renkler, tonlar ekleniyor. Projelerimin başında, beni en çok heyecanlandıran süreç renkleri seçtiğim süreç oluyor.
Bakışınızı şehrin merkezinden uzak bir noktaya, doğaya çevirişinizdeki temel sebep nedir?
Aslında sadece doğaya çevrilmiş değilim. Günlük hayatımdaki detaylardan, bulunduğum şehirlerden ve yaşadığım iki kent İstanbul ve Berlin’den ilham alıyorum, bu şehirlerde üretiyor ve besleniyorum.
Sizin şehir ve doğa ile kurduğunuz bağın rüyaya yaklaşan bir tonunun olduğunu söylemek de mümkün. Bir tür rüya hâli içindeymişçesine izleyiciyi çeken bir dünya ile karşılaşırız bu işlerde. İşlerinizi rüya ile fiziksel dünya arasında nasıl bir yere konumlandırırsınız?
Tam da bu iki noktada buluşuyor. Rüya kurgusu ile gerçek dünya arasında bağ kuran, zamansız mekânlardan ilham alan bir kurgu oluşturuyorum işlerimden. Zamansız, anı yakalayan. Özgür mekânlar ve renklerle harmoni yakalayan kurguların pesindeyim.