.

M. Kayahan Özgül: Günü için eşsiz bir tecrübe: On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi

Podcast serimizin 6. gününde M. Kayahan Özgül, Tanpınar’ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni anlatıyor.

Günü İçin Eşsiz Bir Tecrübe: 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi

XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nden bir cümle seçtim. Öncelikle, seçme sebebimi anlatayım. Herkes gibi ben de XIX. Asır Türkiye’de Türk Edebiyatı Tarihi’’nin günü için eşsiz bir tecrübe olduğunu düşünüyorum. Fakat, yine böyle bir zamanda yayımlanmasının gizli bir talihsizlik taşıdığını söylemem gerek. Tanpınar hezarfen sanatkârlardandır; romancı, hikâyeci, senarist, şair, estet, edebiyat muallimi ve daha pekçoğudur. Tam da böylesi politeknik adamlar çağının kapanmaya başladığı bir sırada edebiyat tarihi yazıyor olması şanssızlık… Edebiyat tarihi bambaşka bir disiplindir; öyle ara yerde de kendisiyle uğraşanları üzer, yorar; bu kadar çok hevesin arasında kendisine ayrılacak kısa zaman dilimleri ile yetinmez. Fena halde kıskanç bir alan… Bir kere edebiyat tarihi çalışmaya başladınız mı, diğer ilgilerinizi arkada bırakmanız gerekir. Tanpınar bunu yapmıyor tabii. 

Doğrusunu isterseniz, Tanpınar’ın öğretmenliği esnasında tarihle, edebiyat tarihiyle çok da meşgul olduğunu düşünmüyorum. Nihayet akademiye intisab ettiğinde de başta Maarif Vekili Hasan Âli Yücel olmak üzere, etraftan gelen zorlamalarla makamına uygun bir şey yazması gerekir. Doktorası bile yokken, kürsü başkanlığına getirilmiş ve kayırıldığı söylentileri ayyûka çıkmıştır. Lise seviyesinde de olsa, edebiyat tarihi tecrübesi olan isimlerle kıyaslanmıştır; İsmail Habib’le olan itişmesi, Mustafa Nihad’la uzaktan atışmaları herkesin dilindedir. Hâl böyle iken, bin türlü sıkıntı ile yazılan ve adının kasdettiği kapsama ulaşamadan yarıda kalan XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi onun yüz akı ve icazetnâmesi olur; fısır fısır konuşanları susturan, dostları gönendiren, düşmanları çatlatan kitabı… Fakat Tanpınar’ın edebiyat tarihi yazmak için yeterli donanımı olup olmadığı tartışılır. İlk asistanı olan Kaplan Hoca’dan hakikaten çok ciddi bir yardım aldığı şübhesiz… Diğer taraftan, İbnülemin, Mükrimin Halil gibi isimlerin de fikir, bilgi ve kaynak olarak bu edebiyat tarihini besledikleri anlaşılıyor. 

XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni okuyan herkes benzer kanaatlerde birleşir sanırım. Çalışmasında Tanpınar’ın edebiyat eserlerine dair verdiği hükümlere ve metin değerlendirmelerine hiç kimsenin itirazı yoktur. Enfes… Hayranlıkla okursunuz. Lâkin, edebiyat tarihinin bir ayağı edebiyatta ise, diğer ayağının da tarihte olması beklenir ve tarih bilgisi Tanpınar’da yetersiz, hattâ mâlûldür. Bir vesileyle Köprülü-Tanpınar mukayesesi yaparken kurduğum bir cümleyi hatırladığım hâliyle tekrarlayayım: “Keşke Köprülü’nün edebiyat tarihinde daha çok edebiyat, Tanpınar’ınkinde de daha çok tarih olaydı.” Bu fikrimde musırrım, hâlâ öyle düşünüyorum. Bu bir gereklilik… Tanpınar’ın edebiyat tarihine başlarken, tavsıye üzerine Târih-i Cevdet okuması gayet isabetli olmuşsa da onu aşan veya destekleyen paralel okumaları hayli zayıftır. Üstelik, Cevdet Paşa’yı tarih adına değil de kültürel değişimler, hattâ bir mizaç adamının üslûbu üzerinden okuyunca, kronolojiye dayalı ve en basit mânâsıyle tarih bilgisi eksik kalır; kronoloji bilinci kazanmak için uğraşmaz. Tanpınar’ın eser yorumlayışından bahsederken “enfes” sıfatını kullandım; fakat bunu, eserlerin maddî tarihini ve sırasını kurarken, onları karşılaştırmalı olarak yorumlarken kronolojiye hiç dikkat etmeden yapıyor. Bütün edebiyat tarihinde, doğru zamanı tesbit edilememiş olaylar, şahıslar, eserler var ve bunlar üzerine kurulu pekçok takdim-tehir hatası yapıyor.

Benim sizinle paylaşacağım Tanpınar cümlesi de tam böyle bir örnek olacak. XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nin 1988 basımından 300. sahifenin bir yerinde diyor ki:

“1876dan sonra yetişenler arasında Beşir Fuad Bey’in Hugo ve Voltaire adlı iki –tercüme ve iktibas şeklinde– biyografisi, yine Beşir Fuad Bey’le Muallim Naci ve Ahmed Midhat arasındaki mektuplaşmalar, Nâbi-zâde Nâzım’ın meşhur makalesi, Halid Ziya’nın Hikâye adlı kitabı Sezâi Bey’in eserine bağlıdır.”

Peki ama, Sezâyi Bey’in hangi eseri? Küçük Şeyler adlı hikâye kitabını kasdediyor. Küçük Şeyler, 1891 basımı… İyi de cümlede Küçük Şeyler’e bağlanan eserlerin tamamı bu tarihten birkaç yıl evvel ortaya çıkmış. İlginç değil mi ? Cümlenin iddiası nedir? Sezâyi Bey’in hikâye kitabının, Halid Ziya’nın Hikâye risâlesini etkilediği… Hikâye kitap olarak basılmadan, tâ 1888’de, İzmir’de çıkarılan Hizmet Gazetesi’nde tefrika edildi. Yani Küçük Şeyler’in, Hikâye’yi etkileme ihtimâli yok. Nâci’nin Ahmed Midhat ile muhavereleri 1884’te, Beşir Fuad ile mektuplaşmaları ise 1887’de kitaplaştırıldı.1891’de basılan bir eserin kendisinden önce yazışanları etkilemesi nasıl mümkün olsun? Farzedelim ki, yılları birbirini tuttu. Böyle bir durumda bile, bir hikâye kitabından etkilenerek mektuplaşmak da nasıl oluyor? Yok, eğer bahsetmemiz gereken Beşir Fuad’ın Hugo ve Voltaire kitapları ise, öncelikle şunu söylemeliyim: Onlara, böyle iki tire arasına alarak “tercüme ve iktibas şeklinde” biyografi demek büyük haksızlık… Nitekim, rahmetli Orhan Okay Hoca da doktora tezinde dikkat çekmişti; bunlar telif metinlerdir. Artık Beşir Fuad ile ilgili çalışmalar arttı; bu metinler de yeni harflerle yayımlandı. Neyin tercüme olduğu, neyin olmadığı artık çok daha net söylenebilir. Tanpınar’ın bu yorumu da doğru değil. Ama, daha önemli bir şey söyleyeyim: Küçük Şeyler yayımlandığında Beşir Fuad öleli dört sene geçmişti. Böyle bir etkilenmeden bahsedebilmek için, asgarî ölçüde bir biyografi ve bibliyografi mâlûmatı taşımak gerek. Nâbi-zade Nâzım’ın o adı anılmayan “meşhur makale”sine gelince… Bir edebiyat tarihi yazıyorsanız, böyle adı sanı belli olmadan, künyesi verilmeden makale anılmaz. Şayet, Nâzım Bey’in Mürüvvet’te çıkan “Lisan ve Edebiyat” makalesi gibi “meşhur” yazılarından biri söz konusu ediliyor ise, muhtemeldir ki, o da 1888 yılına aittir. Hâsılı, hepsi de 1880’li yıllara ait bu metinlerin nasıl olup da 91’de yazılmış Küçük Şeyler’e bağlandığını çözmenin tek çaresi, Tanpınar’ın kronolojik noksanlarını hatırlamaktır. 

Cümlemi tekrar edeyim: Tanpınar’ın edebiyat eserleri hakkındaki yorumları sağlamdır, ciddidir, titizdir, hoştur, çarpıcıdır; lâkin, işin içine tarih ve kronolojik kıyaslamalar karıştığında, başka metinlerle ve isimlerle mukayese kurması gerektiğinde, kaleme aldığı cümlelere dikkatle ve temkinle yanaşmak gerekiyor. Takvîm-i Vekayi’in çıkış tarihini bile iki farklı şekilde anıp da (s. 69, 110) doğrusunu tutturamadığını görmüşseniz, Tanpınar’ın edebiyat tarihini artık bir şübhe payı bırakarak okumaya başlar ve “double-check” ederek kullanmayı öğrenirsiniz. O yüzdendir ki, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni okurken eser yorumları önünde saygı ile eğilmeyi, lâkin tarih bilgisini sorgulamayı ihmâl etmeyin. 

Dinlemek için aşağıdaki linke tıklayınız:

M. Kayahan Özgül: 1961’de Ankara’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdarî Bilimler (şimdiki Edebiyat) Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun edildi. Aynı üniversitenin yeni kurulan Türkçe Derslerini Düzenleme Başkanlığı’nın okutmanı ve mezun olduğu bölümün araştırma görevlisi olduğu yıllarda, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’nda yüksek lisans ve doktora yaptı. 1989’dan beri, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta.