Serimizin 7. gününde Çimen Günay Erkol, Tanpınar’ın “Kadın Sanatkâr” yazısını yakın merceğe alarak onun kadınlık, erkeklik ve güzellik üzerine düşüncelerini anlatıyor.
Yaz Sıcağında Bir Esinti: Ahmet Hamdi Tanpınar
“Tanpınar’ın Aynanın Karşısında Süslenen Kadını”
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Hep Aynı Boşluk adlı kitabında yer alan yazılarından “Kadın-Sanatkâr,” yazarın aynanın karşısında süslenen bir kadın üzerine düşüncelerini anlattığı ve kadını bir sanatkâr olarak değerlendirdiği bölümlerden oluşuyor. 1931’de Hız Gazetesi’nde yayımlanmış olan bu yazı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Ankara’da hocalık yaparken kaleme aldığı yazılarından. Tanpınar, 1927’de Ankara’ya öğretmen olarak atanmış; Ankara Lisesi’nde, Gazi Terbiye Enstitüsü’nde ve Ankara Kız Lisesi’nde dersler vermiştir. Hız Gazetesi de Gazi Terbiye Enstitüsü tarafından çıkarılan ve orada çalışan öğretmenlerin katkı sunduğu bir gazetedir. Dolayısıyla, bu yazı, Tanpınar’ın görece erken yıllarında estetik meselesi ile nasıl ilişkilendiğini göstermesi ve bu konuda düşüncelerini nasıl ifade ettiğini ortaya koyması bakımından önemlidir.
“Kadın-Sanatkâr” yazısı, kadınların elbise, ziynet, makyaja olan ilgilerinin bir “tereddi” (171) yani “soysuzlaşma”, “yozlaşma” olarak görüldüğünü söyleyerek başlıyor. Güzeli sadece “tabiat ve tabiide” arayanlara itiraz ediyor Tanpınar (171). Sanatkârların bu görüşe katılmayacağını söyleyerek nedenini açıklamaya girişiyor. Sanatkâr ve şairlerin araştırıcı ruhlar olarak gördüğü kişileri örnekliyor önce. Onun cümleleriyle: “modellerin ve planların önünde mevsimin modasını düşünen terzi” […] onun sanatının çıplak bıraktığı harikaları süslemek için madenlerin, mücevherlerin manaları ile didişen kuyumcu […] ve “bütün bu hazları tabiatın binbir tenevüünden süzdüğü bir koku damlası ile takdise çalışan bir ıtriyatçı” (172). Sonra bütün bunlardan “daha titiz”, “daha asil” (172) bir sanatkâr vardır diyerek bunun da ayna karşısında süslenen kadın olduğunu söylüyor Tanpınar.
Buradaki yaklaşım, sadece süsü ve süslenmeyi tartışan bir yaklaşım değil; Tanpınar, ayna karşısındaki o narsisistik varoluşu da ilgi çekici bir şekilde estetize ediyor yazısında. Tabii aynanın, sudaki akislerin ve yansımaların Tanpınar için merkezi bir anlamı olduğunu, onu okuyan herkes bilir. Tanpınar’ın metinlerinde, âşık olunan kadınların güzelliğinin tablolara, heykellere benzetilerek anlatıldığını da biliriz. Dolayısıyla, sadece ayna değil, bu estetize etme hali de aslında Tanpınar okurları olarak aşina olduğumuz bir durum. Elbise, ziynet, makyaj gibi unsurlarla meseleye giriş yaptıktan ve terzi, kuyumcu gibi figürlere işaret ettikten sonra şöyle diyor Tanpınar, yine onun cümleleriyle ama kimi cümleleri atlayarak aktarıyorum: “Fakat bütün bunlardan daha hasbi daha titiz binaenaleyh daha asil bir sanatkâr vardır ki o da aynanın karşısında süslenen kadındır. Kadın hoşa gitmek ve güzelleşmek sanatının sırlarına sahip olarak doğar ve büyüdükçe bu vergiyi şuurlu bir kemal hâline getirir. […] Dudağında, boynunda, yüzünde dolaşan kısa, kuru, kati hareketleri ve bunları fasılandıran tevakkuf ve tereddütleri ile bu çalışma bir ressamın çalışmasına çok benzer. […] Süslenen kadın biraz evvel çocuğunu seven veya aşk yaparken gördüğümüz dişi değildir. Sevkitabiimize değil, zekâmıza kardeş olan bir ruhtur ve kadın ruhunun en asli hakikatini de ancak bu anlarda yakalamak mümkündür” (172).
Kadınların bedenleriyle kurdukları ilişkinin bir sanatkârın eseriyle kurduğu ilişkiye benzetilmesi, kostümü için terzisiyle saatlerde konuşmaktan çekinmeyen bir kadının, kullandığı malzemeyi tanıyan bir sanatkâr olarak nitelendirilmesi, ama tabii daha da önemlisi bunun erkek zekâsına kardeş olunan ana yerleştirilmesi fevkalade ilgi çekici. Ayna karşısında süslenmeyi basit bir kişilik unsuru olmaktan uzaklaştırıyor Tanpınar ve sanatkârların yaratıcı zekâsının işleyişine benzetiyor. Kadının ancak bu yaratıcılık anındaki haliyle “sevkitabiimize”, (içgüdülerimize – erkeklerin içgüdülerine aslında) değil de zekâmıza, yani erkeklerin zekâsına kardeş olan bir ruh olarak adlandırılması, üstü türlü estetik tartışmalarla örtülmüş de olsa kendisini belli eden, çok rafine bir cinsiyetçilik. Tanpınar metinlerinde bu rafine cinsiyetçiliğin de izlerini sürmek gerekiyor. Tanpınar’ın bu yazıyı bitirdiği sözlerle bitireceğim. Bu satırların yazılması için kim ilham oldu bilemiyorum ama yazısının son paragrafını alıntılıyorum:
Kolu, bileği, boynu, kulağı ve saçı üzerinde uzun uzun düşünmüş, hareketlerinin kemal ve nakiselerini, jestlerinin mübalağa ve ıztırarlarını ölçmüş, harcıâlemle kendi renk ve ifadesi arasındaki ve hatta muhtelif ruhi hâletleri arasındaki münasebeti bulmuştur. Onun içindir ki, bir yaz ikindisinde vücudunun yumuşak ve pür hava çevikliğini kırmızı bir kumaşın kıvrımlarına hapsettikten sonra boynunu bir mercan külçesi ile süsleyen ve nihayet bütün bunlara bir kuğu beyazlığında genişlemiş bir yakut damlasının açılan ateşinde bir cevap arayan genç ve kumral kadın bence yaratıcı muhayyile dediğimiz kıvılcımın tutuşturduğu bir ruhtur (173).
Hız, nu. 15, 15 Temmuz 1931, s 4.
Kaynakça:
Tanpınar, Ahmet Hamdi. “Görüşler: Kadın-Sanatkâr” Hep Aynı Boşluk: Denemeler, Mektuplar,
Röportajlar. Haz.: Erol Gökşen. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2016. 171-173.
Dinlemek için aşağıdaki linke tıklayınız:
Çimen Günay Erkol: 1994 yılında TED Ankara Koleji Vakfı Lisesi’nden mezun oldu. Lisans derecesini 1998 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Maden Mühendisliği bölümünden aldı. Yüksek lisans eğitimini 2001 yılında Bilkent Üniversitesi’nde Yeni Türk Edebiyatı alanında tamamladı ve aynı bölümde doktora eğitimine başladı.1998-2002 yılları arasında Bilkent Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı ve 2001-2002 öğretim yılında ders verdi. Daha sonra doktora eğitimi için Hollanda’ya gitti ve doktora derecesini 12 Mart romanlarını incelediği teziyle 2008 yılında Leiden Üniversitesi Edebiyat Çalışmaları bölümünden aldı. Halen Özyeğin Üniversitesi’nde ders vermeye devam etmektedir. İlgi alanları arasında tanıklık edebiyatı, otobiyografi, toplumsal cinsiyet ve erkeklik araştırmaları bulunmaktadır.
(Görsel, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nün izniyle kulllanılmıştır. Her hakkı saklıdır.)