
Deniz Poyraz
Sırp yazar Zoran Živković, çağdaş edebiyatın önemli temsilcilerinden biri. Bilhassa post-modern fantezi türünde eserleriyle bilinen Živković’in romanları birçok defa Türkçede de yayımlandı. Eleştirmenlerin “mozaik roman” olarak nitelediği kurguları, iç içe geçen, okudukça helezonik bir forma bürünen ve birbirine bağlanarak neticelenen kısa hikâyelerden oluşuyor. En popüler eseri olan ve aynı zamanda 2003 Dünya Fantezi Ödüllü Başka Zaman Kütüphaneleri adlı romanı bu yapıya en güzel örnek.
Öncelikle, Živković, eserlerinde gerçeklikle kurgu arasında salınıp duran dev bir sarkaca yerleştiriyor okurunu. Yazdıkları yer yer fantastik/bilimkurgu öğeler barındırsa bile nihayetinde insan varoluşuna dair temel gerçekliği sorgulatıyor. Hayatın olağan akışı içerisindeki sıradan karakterler, verili dünyanın kodlarıyla yaşamlarını sürdürürlerken; kurguya dahice yerleştirilen birkaç olayla beraber gizemli bir kapıdan içeriye sürükleniyorlar fark etmeden. Bundan sonra başta da bahsettiğimiz üzere, hikâye bir sarmalın peşi sıra ilerliyor. Gerçeğin sınır boyları aşılırken, önemli post-modern metinlerin pek çoğundan aşina olduğumuz üzere zaman kavramı da silikleşiyor. Karakterler bazen kendi zamanlarından yüzyıllarca öteye bazen de kişisel geçmişlerinde birkaç on yıl geriye sürükleniyorlar. Kimliklerini inşa ettikleri, varoluşlarını biçimlendirdikleri ne varsa birer birer sorgulanmaya başlanıyor.
Geçtiğimiz aylarda Ketebe etiketiyle yeniden yayımlanan Armağan Zamanlar adlı kısa romanda Živković, hikâyesini dört ayrı karakterin yaşantısıyla bölümlendiriyor. Başta birbirinden bağımsızmış gibi görünen olaylar dizgesi, yazarın alametifarikası olarak, sayfalar ilerledikçe birbirine bağlanıyor. Romanın en can alıcı tarafı da zaten bu hikâyelerin sadece kurgusal değil tematik olarak da hemen ardılı hikâyeye temas edebilmesi. Bir astronom, bir antik dil bilimci, bir saat tamircisi ve bir ressamın yazgısı, yaşamlarında yalnızca bir kere ele geçirebilecekleri “şeytani” bir fırsatla sınanıyor.

Nihayetinde, her bölümün merkezinde zamanın durdurulamazlığı ve yaşanan anların biricikliği yatıyor. Eğer karakterler “şeytana uyup” zamanı değiştirmek arzusuna kapılırlarsa, karşılığında benliklerinde onulmaz yaralar açılıyor ve bazen masum bir anın bedeli tüm bir yaşamla ödetiliyor. Yine de şimdiki aklın kavrayışıyla başka bir boyuta/zamana geçmenin arzusu karşı konulmaz bir hâl alıyor. Gözler uzun süre kapalı kalınca, bakışlar en zifiri karanlığa bile alışıyor. Fakat bazıları karanlığa alışmayı reddettiği için zamanın kör zindanlarına hapsoluyor. Yasak bilgi katlanarak yayılmaya başlıyor. Lambadan bir kez çıkan cinler bir daha lambaya döndürülemiyor.
Hem edebi hem de felsefi açıdan başka başka okumalara imkân veren Armağan Zamanlar, adına zaman denen mefhumun, geçmişle yüzleşmenin, doğru bildiğini okumanın, verilen dünyanın öğretilerinden sıyrılıp günlük yaşamın konforundan çıkabilmenin de romanı. Neticede, Zoran Živković okuruna aklın ve deliliğin birbirine en yakın mesafeden baktığı tuhaf, keyifli bir kurgu sunuyor ve bunu dil ile düşüncenin en doğal en akıcı formuyla yapıyor. İyi okumalar…