
Eskiden köşemizde bu ay Sehap Nafiz’in Aka Gündüz ile gerçekleştirdiği ve 16 Haziran 1932’de Servetifünun dergisinde yayımlanan bir söyleşiye yer veriyoruz.
Aka Gündüz Bey Diyor ki:
“1932’de şiiri otomobil ezdi, artık dirilemez. Bugünkü insanın ölçüye, endazeye tahammülü yoktur. Şiir gayri tabii sesler ve kafiye sicime dizilmiş kuru kuzu kestanesidir.”
Edebiyatımızın bugünkü şahsiyetleri mi? Bana bak da ötekilere pay biç.
Aka’nın mektubunu açınca gözüme ilişen ilk şey bunlar oldu.. Ve kendi kendime:
— Muhakkak dedim; Aka’ya piyango isabet etti. Hesapları, milyonları buluyor.
Filhakika Aka Gündüz Bey’in suallerime verdiği cevapların arkasında böyle bir takım hesaplar vardı, ve ben sevinmiştim. Fakat Aka o hesapların yanına şunları yazmış:
“Bu hesapları benim zannetme… Başkasının yazıhanesinde yazdım. Kâğıtlar ve hesaplar onundur.”
“Benden sana, senden Eflâtun’a selam Nisan.”
İstanbul’un âdeta yandığı şu son günlerde bahçemin koyu gölgeli yeşillikleri arasında Enginin Esrarı’nın son satırlarını okuyorum. Biraz evvel Cumhuriyet‘te Maksim Gorki’ye açık bir mektup okumuş, gülmüş ve Aka’ya hak vermiştim. Şimdi ise içim burkularak bu büyük hikâyenin son satırlarını okuyorum.
Anket münasebetiyle şair hanımefendilerimizden biriyle konuşuyordum. Aka Gündüz için;
— Çok iyi, çok güzel. Edebiyatımızda yegâne genç kız romancısı. Fakat o romanların içinde öyle parçalar var ki onları kızlarımızın eline vermeğe çekiniyoruz demişlerdir…
Hanımefendinin dediği gibi Aka iyi, güzel ve edebiyatımızda bir tane.. Ve işte bu bir tane Aka’nın benim anketime verdiği cevap:
— Sanat hayatınızda ne yapmak istiyordunuz ve istiyorsunuz?
— Sanat hayatımda; kitapça sanatın klasik düsturlarını yıkmak, ölçülü çerçevelerini kırmak, pis münekkide hoş görünmemek, sanatı ilmîlik kepazeliğinden kurtarıp cemiyetleştirmek falan isterdim. Yapabilip yapamadığıma numara verecek hakemin adı “yarın”dır. Ben bir ihtilalciyim, şimdi de mesleğimin eserini yazmakla meşgulüm. Bunun için beni böyle haybeden anketlerle ikide bir taciz etmeyiniz rica ederim. Ben işi gücü olan bir adamım.
— Bizdeki edebî mektepler hakkındaki fikriniz?
— Bizde edebî mektep kurulmamıştır. Yalnız mektebimsi edebiyat, edebîmsi mahalle mektepleri görülmüştür, fakat sermaye kıtlığından hepsi barutsuz top atmağa mecbur olmuştur.
— Nesir mi, şiir mi? Siz hangisini tercih ediyorsunuz, bundan sonra edebiyatta hangisi hâkim olacak?
— 1932’de şiiri otomobil ezdi, artık dirilemez. Bugünkü insanın ölçüye, endazeye tahammülü yoktur. Şiir gayritabii sesler ve kafiye sicime dizilmiş kuru kuzu kestanesidir. Pol Valöri denilen kafiye bezirgânı bile matahının iki santim etmediğini anladı da eserinin tanesine birkaç yüz frank fiyat koyup beş on tane bastırıyor. Dünyada mirasyedi enayi, her zaman için beş on tane bulunur. Ama diyeceksin ki Nâzım Hikmet mektebi de böyle midir? Hayır, o, hususi ve mesleki bir mekteptir. Benim bundan sonra hiçbir mektebe girmeğe niyetim yok, girsem de ne çıkar? Eninde de sonunda da sıfır alacağımı bildikten sonra. Bununla beraber hakkı söylemeli, Nâzımcılık şiir değil, İsrafil’in Yuf markalı orkestrasıdır ki moderne bir Tanhanzer sesi veriyor. Binaenaleyh, alkışı moratoryomlu sanattır.
— Harp ve seyahat edebiyatı, bizdeki numuneleri?
— Harp edebiyatı numuneleri istersen beni oku. Seyahat edebiyatının harikulade örneklerini ararsan baştan başa Falih Rıfkı’da bulursun.
— Bugünkü lisan? Lisan bugünkü şeklini kimlerin elinde aldı? Türkçenin en iyi numünelerini kim verdi?
— Yunus Emre’den, Bayburtlu Zihni’den, Niyazi Mısri’den, Şinasi’den, Kemal’den, Muallim Naci’den, Büyük Tevfik Fikret’ten, Hüseyin Cahitten vs.’den biz aldık. Sen de benden, Ömer Seyfettin’den, Sadri Etem’den, Refik Hâlit’ten, Falih’ten falan aldın. En iyi örneklerini kim mi verdi? biz verdik.

— Edebiyatımız ne gibi esaslar üzerinden inkişaf ettirilmelidir?
— Edebiyatımız, yarına doğru giden inkılabımızın gittiği esaslar üzerinden inkişaf ettirilmeli, Bu cevabım muheyyerdir, beğenmezsen geri ver.
— Bizde okumak?
— Bizde münevver okumaz, fakat tenkit eder, halk okur, fakat susar. Ben bizde Tan gazetesinden başka bir şey okumayan ve Tan‘dan başkasına inanmadığını söylemeği iftihar sayan münevver hımbıllar tanırım.
— Edebiyatımızın bugünkü şekli ve bugünkü şahsiyetleri.
— Edebiyatımızın bugünkü şekli mi! Sen, Abdülaziz veya Abdülhamit devrindeki paşa konaklarının Muharrem aşuresini bilir misin, bilirsen sorduğunun cevabını aldın demektir, bilmiyorsan nafile uğraşma, ne ben tarif edebilirim ne de sen anlayabilirsin. Şahsiyetlere gelince: bana bak da ötekilere pay biç!
— En genç nesil hakkında fikriniz?
— En genç nesil… Hâââ… İşte şimdi bam telime bastın, heyecanımı ayaklandırdın. Ben en genç neslin hepsini tanımıyorum; ama çoğunu biliyorum. Neye yarar ki hepimiz bir köşe, bir sütun tutmuşuz, eski konsolos kavasları gibi kimseyi geçirmiyoruz. Çocuklara kıymet, meydan ve imkân vermiyoruz ki meydana çıksınlar. Sebebi meydanda: hepimizin sırtında birer süslü arslan postu var, en genç nesle meydan verirsek çıkacaklar, çocuklar postlarımızı tartaklayıverince altından çakal, çakal biz çıkacağız.
İşte -laf aramızda- bu kepazeliğe düşmemek için, “Yeni nesil mi? Öteye! Biz, arslan postlu çakallar mı? Beriye!” diyor ve köşeleri kesiyoruz.
Hem, Allah aşkına, senin başka işin gücün yok mu da adamı böyle ulu orta söyletiyorsun?
Sehap Nafiz
Tercüme hakkı mahfuzdur.
R. F.
(Servetifünun, sayı: 1870-185, 16 Haziran 1932, s.38-39)