Fahriye Şükrü’den Acıklı Bir Hikâye: “Zavallı Bir Anne”

Türkçenin ilk polisiye yazarlarından olduğu düşünülen Fahriye Şükrü’nün kaleme aldığı ve 1933’te Yusuf Ziya Kitaphânesi’nce “küçük hikâye” ibaresiyle neşredilen “Zavallı Bir Anne” hikâyesini okurlarımıza sunuyoruz. Yazar, evladını kaybeden bir annenin kederini anlatıyor.

Küçük Hikâye

Yazan: Fahriye Şükrü

Mevsim sonbahar… Dışarıda hafif hafif yağmur serpiyor, rüzgâr acı ıslıklar çalarak esiyor, sarı yaprakları önüne katıyог.

Lamia Hanım çok sevdiği bir hanımla mühim bir bahse dalmıştı ki hizmetçi kız telaşla içeri girdi. Halinde bir gayritabiilik vardı. Yüzü sapsarı idi. Kızın bu hali Lamia Hanım’ın nazarıdikkatını celbetti. Telâşla sordu:

“Ne var İclal?”

“Bir şey yok hanımcığım.”

“Bir şey olmaz olur mu, bir şey yoksa niye kekeliyorsun, niye rengin sararmış?!”

Misafirler konuşmayı bırakmış, hayret ve heyecanla hanım ve hizmetçiyi dinliyorlardı. Hizmetçi kız, hanımının bu sualleri karşısında ne söyleyeceğini şaşırmıştı. Acaba hanıma ne desin, ne cevap versin, kızın ölüm haberini nasıl versin.

Lamia Hanım hiddetle ayağını yere vurarak bağırdı:

“Rica ederim İclal, ne var?”

“Şey hanımcığım…”

“Ne şeyi doğru söyle niye titriyorsun, bir felaket mi var?”

Zavallı hizmetçi, hıçkırarak hanımının ayaklarına kapandı, misafirler şaşırmışlardı. Hizmetçi hıçkırıklar arasında boğulurken inledi.

“Leyla, Leyla mahvoldu, öldü!” diye inledi. Sonra kendinden geçerek hanımının ayak ucuna yığıldı.

Lamia Hanım, bu iki kelime üzerine “Kızım, sevgili kızım!” diye müthiş bir çığlık kopararak cansız bir külçe halinde koltuğun üzerine düştü.

Zavallı Leylâ’nın vefatının bugün ikinci senesi. Solgun, ölgün yağmurlu bir sonbahar günü, genç annenin kalbindeki yara hâlâ kapanmamıştı. O acı günden sonra iki sene mütemadiyen ağladı, hiç kimse ile konuşmadı, kaç defa Vasfı Bey onu kızının odasında elinde Leylâ’nın resmi ağlarken buldu. Zavallı adam zevcesine kaç defa nasihat verdi.

“Ne yapalım, Allah verdi Allah aldı. Tabii herkes müteessir olur amma bu kadarı fazla, kendini harap ediyorsun,” diyordu.

Fakat bu sözlerin hiçbiri Lamia Hanım’ı teselli etmiyordu. Bazan rüyasında zavallı yavrusunun kamyonun altında binbir ıstırap ve işkence ile can verirken görüyor, ağlayarak uyanıyordu. Kızının acısını ölünceye kadar unutamayacak. Lamia Hanım şimdi iki sene evvelki kadar Tüccar Vasfi Bey’in güzel zevcesi değil. Istırap ve acı, genç kadının şu müddet zarfında o kadar hırpaladı ki onu beyaz saçlarıyla ağlamaktan kızarmış gözleriyle tanımak kabil değil.

SON