.

Yasalara ve Otoritelere Özgürlükçü Eleştiri: Kuş Bakışı (I)

Aytuğ Tolu

İlk şiirleri 70’li yıllarda Yeni Dergi ve Birikim’de yayımlanan İzzet Yasar’ın bütün şiirleri (1969-2018) Yapı Kredi Yayınları tarafından 2021’de Kuş Bakışı isimli kitapta toplanmıştır. 1980 sonrasında Reşit İmrahor mahlasını kullanan şairlerdendir. 1974-1982 döneminde şiir kitapları yayımlayan şair uzun bir süre şiir kitabı yayımlamamıştır. 2002’de Dil Oyunları kitabını yayımlayıp yeniden şiire başlar. Dönemin şairlerinden farklı bir şiir hattı kurar. Toplumcu şairlerin önemli bir kısmında ideolojik zeminin üzerine şiir kurulurken İzzet Yasar’ın şiirlerinde ideolojiyle hesaplaşma söz konusudur. Hesaplaştığı evrenler ideolojik hat olarak Ortodoks Marksizm, ilerlemeci tarih anlayışı, resmî tarih öğretisi, insan merkezli türcülük ve uygulamaları, bireyin özgürlüğünü kısıtlayan kurulu düzen ve bir bütün olarak tek tip insan üretmeyi hedefleyen ideolojiler ve yönetim biçimleridir. Şiirindeki izlekler bu satirik eğilimin sonucunda oluşur. İlk dönemlerini oluşturan şiirlerde dönemin toplumcu çizgisinin etkisi görülür fakat bu çizginin kavramsal birikiminin dışında bir dil kurulur. İlerleyen dönemlerinde şiir kitabı yayımlamaya ara verse de şiir türündeki sessizliğini 2002’de bozan şair yeni bir içerik, yönelim ve dille okuyucunun karşısına çıkar.

1. Özgürlükçü Hattan Önceki “Ortodoks” Marksizm Dönemi

İzzet Yasar’ın ilk şiirlerinde toplumcu çizgi görülür. Aynı ve farklı içerikleri 2002’de başlayan yeni dönemine taşısa da ilk şiirlerinde dönemin siyasi ortamının etkileri vardır. Ötekileştirilerek ezilenler, Kanama (1974) kitabındaki Yolculuk şiirinde farklı coğrafyanın insanlarını benzer sorunları yaşama noktasında birleştirme söz konusudur. Bu birleşmeye yol açan durum baskı uygulamalarına maruz kalmadır: “sen dedin gök yorgunu dalgakıranlar/ ben dedim ey kolları damgalı yahudi çocukları/ (bunların külleri yanlış bir ormana gömülmüştür)/ ben dedim kuzey rüzgârları insafsız fiyordlar/ sen dedin gözleri mühürlü kürt çocukları/ (bunların saçlarında gül kokulu dönme dolaplar asılıdır)” (Yasar, 2021: 12). Kolun ve gözün damgalı olması, yaşanan baskının farklılığına dair yapılan tarif açısından birer simgeye dönüşür. Baskıya uğrama durumu konusunda bahsi geçen halkların “bir” olduğu fakat baskı-zor uygulamalarının farklı olduğu “kol” ve “göz” kavramları üzerinden verilir. Bu çocukların saçlarıyla “gül kokulu dönme dolaplar” kavramlarının eşleştirilmesi yaşanmamış çocukluğa ve özgürlüğün baskılanmasına işarettir. 1979’da yayımlanan Eski Şiirlerden kitabındaki Gökyüzünün Yarısı Mavi Yarısı Ermeni şiirinde ötekileştirme sorununa değinilmeye devam edilir. Damga kavramının özgürlüğü baskılamayan bir sembol olması bu şiirde daha açık duruma getirilir. Erivan şehri ve Kurtuluş semti bağlamında Türkçe konuşmadaki ağız farklılığı betimlenir.

Yasar’ın ilk şiirlerinde enternasyonalist yaklaşım görülür. Yeni Kuş Bakışı şiirinde yeryüzüne bakan bir gözlemcinin izlenimleri verilir. İşgal, darbe, kan yukarıdan izlenerek şiire aktarılır. Yukarıda olma durumu bütünden bağımsızlaşmanın aksine yaşananlara tanıklık edebilmek için yükselmenin gereğidir. Yukarıdan görülenler arasında yeniden imar edilen Vietnam ve darbe sonucunda yaşamını yitiren Allende bulunur. Şiirin sonunda geçen “üzülme, gözüm/ alışacaksın!” (Yasar, 2021: 43) tepkisi, alışmak istemeyen bilincin karşı çıkışıdır, bu karşı çıkış ise şiiri ünlemle bitirir.

Şairin ilk dönemindeki şiirlerinde resmî tarih, işkence, ulusalcılık eleştirisi devam eder. Şaire göre ulusalcı bir ülkede doğan çocuk konuşmaya başladığı andan itibaren otoriteler tarafından uygulanan makbul insan yetiştirme programına maruz kalır. Yakılmış bilginlerin kağıtlara geçirdiği gerçekleri duyurmak için şiir devreye girer. Bu bağlamda Güzel Yüzler şiirinde militarizm, baskı, işkence, sevgisizlik, müfredat, ötekileştirme satirik bir yaklaşımla ele alınır:

“sermaye birikir ve plaklar, duyarlıklar üretir

yeni yeni dillene çocuklara tarihini ezberletir

bunlardır askere alınan, yeni yeni sınırlar yaratan

tadla yanıltan ve yanılan, severken boğan

kundakçılıkta ve tırnak sökmekte ustalaşan

ve kılıç artıklarına fiyat biçen

gerçeği bir içim su olarak sunan ya da bunlara seyirci kalanlar!” (Yasar, 2021: 51)

Şiirde geçen seyirci kalma hâli ve fiyat biçilen “kılıç artıkları” duyarsızlığa ve zulme uğrayan bir topluluktan geldiği hâlde otoriteyle “çıkar” yönünden ilişki kuranlara yönelik eleştirilerin kapsamına giren ifadelerdir. Bu bağlamda Can şiirinde yaşadığı döneme edilen tanıklığın verdiği duygu acı olarak belirir. Acının yaşamın her alanına sirayet etmesi, Turgut Uyar’ın şiirlerinde görülen acıya yaklaşımla aynı yöndedir: “artık her şey acıyla olacak çünkü/ çocuklar acıyla büyüyecek/ mektuplarımızı acıyla açacağız/ acıyla kuracağız her şeyi yeniden” (Yasar, 2021: 21). Acıya yol açan durumlar, her yerden gelen ölüm haberleridir. Bunun sonucunda şiir öznesinin içtiği şarap ağzı acıtır, yaşamdan keyif alınamaz; tanık olmak acı duymaktır.[1] Şiirin sonunda her şeyin yeniden acıyla kurulacağının ifade edilmesi umudun diri tutulduğunun işaretidir.

Yasar’ın ilk şiirlerinde iktisadi açıdan kapitalizme, özel mülkiyete, sınıf farklarına; sosyolojik açıdan bu altyapının neden olduğu ilişkilere eleştiri getirilir. Bu bağlamda özel mülkiyet ve onun bitirilmesine yönelik sürdürülen mücadele Kamulaştırılmış Yalılar şiirinde işlenir. Mülk sahipleri yalılarda yaşamayla ilişkilendirilip bu yalılıların kamulaştırılması için ödenen bedeller ve bedel ödemekteki ısrar dile getirilir. Hak arama ve eşitlikçi bir düzende yaşamanın talebi zor aygıtlarının uygulamalarına maruz kalmayı beraberinde getirir çünkü karşıtların birliği ve savaşımı senteze ulaşıncaya kadar devam edecek bir diyalektik sürecin işleyişini gerektirir. Şiir, bu sesin duyulmasında ve resmî tarih yazımının dışına çıkılmasında belgesele dönüşür. Şiirde hem yaşanan zaman hem de kamulaştırma gerçekleştikten sonraki zaman iç içe geçer. Şiirin sonunda yalıları kamulaştırılanların “şiir” yazıp yalıda geçirdikleri mehtaplı geceleri hatırlaması daha sonra Ahmet Haşim’e gönderme yapılan dizelerle bağlantılıdır. Tıpkı Ahmet Haşim’in sürdürdüğü şiirsel evrenin bir tür eski şiirin rüzgârı olduğu gibi mülksüzleştirilenlerin de eski günlerini şiirle dile getirmesi şair tarafından alaya alınan durumların kapsamına girer.

“daha fazla ne yapabilirsiniz?

Sokaklarda öldürüyorsunuz, yılmıyorlar.

Götürüp tırnaklarını söküyorsunuz.

Saçlarından tutup kafalarını duvara vuruyorsunuz.

Kendi pisliklerinin içinde yatırıyorsunuz adamları.

Yıldıramıyorsunuz.

Daha ne kadar dayanabilirsiniz?

Sonunda şiir yazacaksınız.

Evet, şiir yazılsın:

Eski günler anılsın, mehtaba karşı

Şimdi kamulaştırılmış yalılarda geçen

O eski günler anılsın!” (Yasar, 2021: 44)

Kamulaştırılmış Yayılar şiiri sert bir söylem içerir fakat aynı dönemde yazılan Sabahları, Kahvaltıda, İşe Gitmeden Önce Okunacak şiiri mizah kullanılarak burjuvazinin mülksüzleştirilme kaygısı birinci çoğul şahsın konuşturulmasıyla yansıtılır. Şiirin başlığına düşülen dipnotun açıklaması şu şekildedir: “Orta sınıflar, bu şiirde doğrudan doğruya taraf olmadıklarından, belli bir uzaklık koyarak okumalıdır.” (Yasar, 2021: 50). Marksizm’e göre üretim araçlarına sahip olup artı değere el koyan burjuvazi ve artı değerden hak ettiği payı alamayan işçi sınıfı bulunur, orta sınıf ise işçi sınıfına en yakın olandır. Bu durum ince bir alaya alınır. Şiirin birinci bölümünde konuşan burjuvazi; fabrikalarının elinden alınacağını, ceplerindeki paraların geçmediğini, çocuklarının kendilerinin suratına tükürüp güleceğini, tiyatrolarda sevdikleri oyunların oynanmayacağını dile getirir. Birinci bölümde hatta atların deve doğuracağı söylenerek doğaya aykırı bir durumla kendilerini “tehdit” edecek düzen eşleştirilir.  Bu ifadeler güçlü bir alayın dilsel üretimidir. İkinci bölümde ise birinci bölümde kaygılarını panik hâlinde dillendiren burjuvaziye seslenilir. İşgücü kiralanamayan düzen komünizmdir, burjuvazi için bu düzen iflastan da kötüdür çünkü iflas edilse bile tekrar burjuva olunabilecek bir düzen geride kalmıştır:

“-‘artık işgücü kiralayamayacağımız yemiyormuş gibi

işgücünüzü de kiralayamayacaksınız

-iflâs gibi bir durum değil yani-ne tuhaf-

herkesle birlikte çalışmak zorunda kalacaksınız

-en büyük korkunuz da buydu değil mi?-

daha neler olacak!” (Yasar, 2021: 50)

Tüm Ülkelerin Burjuva Çocuklarına şiirinde burjuvazinin eğlence anlayışı, gelip geçici hazlarla yaşamlarını tüketişi, yaşamın tüketime indirgenmesi anlam yitimi olarak işlenir. Artı değere el koyan burjuvazinin karşısında konumlanan işçi sınıfının durumu ve yaşadığı zorluklar da İzzet Yasar’ın şiirinde işlenir. Bosfor şiirinde Marx’ın tarih tezlerine atıfta bulunulup tarihi komutanların ve liderlerin şekillendirdiğine karşı çıkılır. İşçi sınıfının ve sömürülenlerin tarih boyu yaşadıkları haksızlıklar tarihî bir yapı üzerinden hatırlanır: “ve boğaz’ın ikinci hisarını diken yapı işçilerinin/ nedense hayatlarında/ hiç bizans altını bozdurmamış olduklarını hatırlıyorum.” (Yasar, 2021: 45). Emekçi halkın yaşadığı zorluklar da afetler bağlamında Her Afet Bir Felaket Doğurur şiirinde açığa çıkarılır. Televizyonda haftada en az bir kere savaş haberleri verilir fakat savaşların nedenlerinden bahsedilmez. Afetler doğaldır, engellenemez fakat yaraları sarmak resmî makamların görevleridir. Şaire göre doğaya aykırı olan ise insanların kendilerine sunulanlarla yetinmesi ve soru sormamalarıdır. Şiirin sonunda sınıf farklılıkların ortadan kalkmasının egemenler için “felaket” olduğuna değinilip onların görevinin özel mülkiyeti korumak ve bunu tehdit eden unsurları ortadan kaldırmak olduğu söylenir. Felaket, önlem, engelleme kavramları sınıfsal farklılıklara göre farklı anlamlar taşır. Yoksullar için güvencesiz yaşam, egemenler için sınıf farklılıklarını ortadan kaldırmak felaket demektir. Sözcüklerin anlamı mensup olunan sınıfa göre şekillenir. İnsan kavramlarla düşünür, kavramları temsil eden sözcüklerdir fakat aynı sözcükler farklı sınıfsal aidiyete mensup kişilerin zihinlerinde farklı kavramlara işaret eder. Bu şiir bağlamında medyanın egemenlerle ve burjuvaziyle ilişkisi eleştirilir.

İzzet Yasar

2. Keskin Bir Dönüşün Kıyısında

İzzet Yasar’ın 2002’den sonraki şiir anlayışı yaşamını yitirdiği sürece kadar geliştirilerek canlı tutulur. Bu sürece gelmeden önce Yeni Kuş Bakışı kitabından itibaren anlayış farklılaşması, şiirlerine yansımaya başlar. Ölüler Şiiri’nde sanatçıların, dinî mensubiyeti fark etmeksizin peygamberlerin ve filozofların, farklı ideolojilere sahip liderlerin ve tarihe geçen birçok düzen ve kişinin öldüğü ve onlardan geriye örnek davranış, yol gösterici düşünce, bir satır yazı kalmadığı söylenir. İlk şiirlerinde görülen ideolojik hattan kopulduğu görülür. Yeni hatta otoritelere, tek tip insan üreten sistemlere ve ideolojilere, otoriter ve totaliter yapılara karşı itiraz güçlendirilip özgürlük öne çıkarılır. İlk şiirlerinde görülen ideolojik zemin de şair tarafından çökertilir. Bu bağlamda Bölünmelere Karşı Bölücü Şarkı şiirinde “Ortodoks” Marksizm eleştirisinde bulunularak sol-sosyalist bir çevrede bölünmenin tepkiyle karşılanması alaya alınır. Ölen bir ideolog konuşturulup bölünmenin iyi olduğu, teorinin yeniden üretilmesiyle yaşanacak bölünmenin etrafında birleşilmesi gerektiği, teorinin dogmatizme dönüştürülmesinin risk taşıdığı belirtilir. Ardıllara seslenilen şiirde ideologların, liderlerin, düşünürlerin görüşlerinin dogmatizm kıskacına alınarak “fosile” dönüştürülmesi öyküleştirilir fakat mizahi yaklaşım bırakılmadan:

“bu böyledir, arkadaş’, diye yumrukluyor masayı fosilim

özetler, aforizmalar, el kitapları…

bunlarla kavrıyor dünyayı fosilim

kullanarak o şaşmaz büyük yöntemi

yargılıyor ve veriyor sarsılmaz kararının fosilim

biliyor ya “farklı bir hamurdan” yoğrulduğunu

tartışmıyor bu yüzden kararının doğruluğunu

“faşizm”, diye adlandırıyor zorbalığın her türünü

“ihanet”, diyor düşünce ayrılığına

“ceza”yla cezalandırıyor yanılmaları

inandığı için örgütünün mutlak yanılmazlığına

inanıyor bağlamından koparılmış alıntıların

müebbet doğruluğuna

ve yanılmaz kişiler olan klasikler adına

yıkıyor binlerce kez aynı ırmakta

politikanın bir uzantısı olmuş beynini

iki kurşun da o sıkıyor beynine lenin’in

bir kez de o öldürüyor lenin’i güzelim lenin’i” (Yasar, 2021: 70-71)

Bu dizelerde sosyal psikolojinin çalışma alanına giren stereotip, liderin yüceltmesi, dünyanın siyah ve beyaz olarak algılanması, tek tip kişilik üreten geniş kitle hareketlerinin motivasyonlarına dair ifadeler yer alır. Bu bağlamda “hain, ihanet, ceza” kavramları dogmatizmin alanına girer, geniş kitle hareketleri tarafından aforoz edilen bireyin maruz bırakıldığı kavramlardır. Benzer eğilime Sapmalara Karşı Umut Dolu Şarkı ve Bir Aklın Sayıklama Temrinleri şiirlerinde de rastlanır.


[1] Aynı dönemde yazılan Kuş Bakışı şiirinde geçen “yüzünün anısı tabutluklara ve yüreğimize işlendi/ yüksek voltajlara alışık gövden/ yırtarak geçiyor içimizden/ avluların yağlı sessizliğini” (Yasar, 2021: 24) dizelerinde acıya yol açan tanıklığa yer verilir. Dönemin ölüm haberleri, baskı ve işkence uygulamaları acıya yol açan nedenlerdendir. Acı, toplumsal şartların ürünü olarak şiire yansır. Bu acıyı duyup şiire yansıtma, kendini bütün soyutlamayan parçanın vicdani duyarlılığını gösterir. Batan Güne Karşı şiirinde geçen batan güne karşı “çocuklarımızı, kadınlarımızı öldürüyorlar” yönündeki dizeler de Turgut Uyar’ın Geyikli Gece şiirinde geçen dizeleri çağrıştırır ve acıya yol açan olaylar/durumlar karşısında ezilenleri ve sömürülenleri sahiplenme söz konusudur.