Aytuğ Tolu
“ne uzun bir korku idi yaşamak.”
(Keskin, 2016: 21)
“Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun.
Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok
burada dursun.
Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem
zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!
(…)
Şuraya Youtube’dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama
müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.
Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına
yandığım, kırkına birden deva olsun.” (Keskin, 2016: 9-10)
Birhan Keskin’in Fakir Kene (2016) kitabında geçen bir şiirdir Kargo. Kitabın ilk şiiri olarak okuyucunun karşısına çıkar. Şair, sen diye hitap ettiği özneye bir kargo yollar. Bu öznenin okuyucu olduğunu, şiirin geneline baktığımızda ve kitaptaki diğer şiirlerle bağlantı kurduğumuzda anlarız. Yolculuğa çıkanlara eskiden çıkın hazırlanırdı, bugün ise bu bir çanta ve pakete dönüştü. Şairin “sana buraya bir şeyler koyuyorum yolda lazım olursa açar okursun” dediği şey yazılı bir şeydir, yani kendi kitabıdır, bu yüzden ilk şiirin adı Kargo’dur. Lazım olursa açıp okunur, olmazsa durmasında bir zarar yoktur. Şair, şiirin kimilerine lazım olmadığını ise kitaptaki başka şiirlerde şu şekilde dizeleştirmiştir:
“Şiir dedim de aklıma geldi, yeri değilse bile söyleyeyim. Bu bizim
millet şiirden bi bok anlamıyor doktor! Avni ahi misal. Ben onun
dükkana girsem ahi sen şiir okur musun diye fısıldasam, beni
direkt, olmadı iki dakkaya kapının önüne koyar. Neyse Avni ahiyi
koy bir kenara, gülümseyelim, salla gitsin, konumuza dönelim
doktor.” (Keskin, 2016: 14).
Şiirin bazı insanlar için gereksiz kabul edildiğinden, hatta memleketin şiirden anlamadığından yakınarak meseleyi toplumsallaştırmıştır. Şiir aynı zamanda insanın aynasıdır. Ayna bir metafora dönüşmüştür: Şiir aynadır.
“Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem
zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri
eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun.”
Kargo şiirinin devamında şair, şiire görev biçer. Şiir acıları duyurmak için vardır. Şiiri bu şekilde algılayış, bir şair için poetik bir ifade sayılabilir. Orhan Okay’ın (2019) poetika için belirlediği başlıklara uygun bir tariftir bu. Şiirin acıyı anlatmak gibi bir görevi vardır ki dünyanın acılarını başkaları da duymalıdır. Acı içte durup gizleneceğine dışarı çıkarılmalıdır ki dinebilsin. Acıyı dışarı çıkaracak olan da şiirdir. Şair, kadın cinayetlerinden duyduğu acıyı http://www.anitsayac.com adlı şiirde dile getirmiştir:
“Türkiye’nin güneyinden üzücü haberler geliyor
Türkiye’nin kuzeyinden üzücü haberler geliyor
Türkiye’nin doğusundan üzücü haberler geliyor
Türkiye’nin batısından üzücü haberler geliyor
Türkiye giderek üzücü bir habere dönüyor …” (Keskin, 2016: 36)
(…)
“Gittiğimiz yollardan geri dönülmüyor sevgilim
Şimdi dünya çok acı.” (Keskin, 2016: 61)
“Erkekler ve kadınlar arasındaki farklılıklar, doğadan değil her iki cinsin geçtiği farklı eğitimden ve kimi mesleklerin eğitiminin de kızlara yasaklanmasından ileri geliyor” (Tanilli, 2001: 114). Bu ayrım, ataerkil toplumlarda kadına karşı şiddete dönüşmektedir. Günümüz toplumlarının da en yakıcı sorunlarının başında gelmektedir. İşte bu noktada şiirin bu acıyı duyurma görevi o kadar açıktır ki dinmesi için duyulması gerekir ve şiirin başlığı bir genel ağ sitesinin adıdır. Bu siteyi arama çubuğuna yazdığınızda açılan sitede öldürülen kadınların isimleri gelir karşınıza. Keskin, bu kitapta bireyin lirizmini en aza indirerek toplumsal konuları odağa almıştır (Yılmaz ve Adalı Büyükarman, 2020). Şair teknolojiyi de şiirine almıştır ve okuruna kargo paketinde/kitabında yollamıştır. Aynı zamanda dünya acılarla doludur. Yaşamak acıdır, coğrafya fark etmeksizin.
“Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim
kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.
Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve
çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.”
Kargo’ya ağaç, tabiat, ova ve dağ koyduğunu ve bunların insanın kardeşi olduğunu, can sıkıntısında onlarla konuşulacağını telkin eder. Burada doğaya kaçış vardır, bu da kurtuluş olarak karşımıza çıkmaktadır. Şairlerin doğaya kaçma isteğini daha önce Mehmet Kaplan (2019) dile getirmişti. Şairin doğayı kurtuluş görmesinin başka bir sebebi de metropolün ve ilerlemenin oluşturduğu kasvetli ortamda saklıdır.
“Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi.
Öyle mi?
Oysa allahım bilirsin ben en çok yeryüzünü,
ve başımı yatırınca toprağa, gökteki yıldızları da,
işte öyle allahım bilirsin çok güzel yapmıştın bu yeryüzünü.
Bizim köydeki gibi.
Allahım bunlar tokileri seviyor, betonları, hızlı trenleri.
Oysa ne acelemiz var, ben ki bunca agnostiğim yine de biliyorum
ordaysan nasılsa geleceğiz yanına geri.” (Keskin, 2016: 25)
(…)
“Bunca katlı yol bunca kavşak
Kavuşturmuyor bu şehirde insanı birbirine” (Keskin, 2016: 28)
“Birhan Keskin’in şiirlerinin derinliğine indikçe ve katmanlarını araladıkça hayatı sorgulayan şairin dilin imkânlarını zorladığı görülür” (Koşar, 2019: 377). Hızlı trenler, binalar, katlı yol ve sayısız kavşakla örülü modern hayatın hükmünü sürdürdüğü yer kenttir. Sennett (2014) modern kentleri yabancıların karşılaştığı yer olarak tarif etmiştir. Kentler beton yığınlarıyla örtülerek insanı doğadan koparmaktadır. Doğadan bu kopuş ve yabancılaşma ortamı insanda sıkılma duygusunu ortaya çıkarmıştır. İnsanı bu beton fanustan kurtaracak olan doğa, şiire girerek sıkılan insana çare olmaya çalışır. Kentte ağaç bulup nefes alamayan insan şiirde ağaç bulup şiirle nefes alır. Bu yönüyle şiir hem kaçış yerine dönüşür hem de modernitenin karşısında duvar olur. İnsanın hayat yolculuğunda heybesinde/kargosunda şiir olmalıdır.
“Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak,
o inat neyse sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa
nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak,
aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor,
ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun.
Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça,
(bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun.”
Şiirin devamında şair okuyucusuna inanç, sabır, umut, inat yollar kargo paketinde. Okur unuttuğunda paketi açıp bakmalıdır bu değerlere ki motive olabilsin bu yolculukta. Bu yolculuk yokuş bir yolda ilerlemektedir. Şair bu yolu bildiğini güvence vererek okuruna yardımcı olmaya çalışır. Bu yokuşta nefes kesilebilir fakat ciğer kendini yeniler, yani umut bitmez, bir anka kuşu gibi tekrar tekrar doğar. Şair, bu yokuşlu yolun (insan, hayat) gidilmesi gerektiğini aynı kitaptaki başka bir şiirinde dile getirmiştir:
“Bir yerde kalma diyor kalbim, yollar geçmeliymişim,
gitmem gerekiyor.
(İnsan yokuşlu bir şeydir bana her daim, bu yol dümdüz,
gitmem gerekiyor.)” (Keskin, 2016: 59)
Şiir kargo paketini doldurarak ilerler. Okuyucusunu önemseyen şair kargo paketine neleri koyduğunu göstermeye devam eder:
Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki
çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat
midene dostluk olsun.
Şuraya Youtube’dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama
müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.
Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına
yandığım, kırkına birden deva olsun.” (Keskin, 2016: 9-10)
Kargo paketine konulan şeyler arasında müzik ve Bach’ın taşıyıcı olan Youtube da vardır. Baş döndürücü bir hızla gelişen günümüz dijital platformları artık şiirde yerini almıştır. Aynı zamanda okuru tedavi edecek diğer ilaç da müziktir. Bunalan insan şiire ve müziğe sarılmalıdır, şaire göre. Okuyucusuyla tek vücut olarak bütünleşmeyen çalışan şair acıyı dindirmenin yolunun acıyı ifade etmekten ve diğer insanlarla ortaklaşmaktan geçtiğini yansıtır. Ortaklaşmanın yolu da şiirdir ve karşı konulmazsa acıya, her gün kendini tekrar etmeye devam edecektir. Kitaptaki diğer şiirleriyle de şiiri bir köprü ve tedavi aracı olarak görmeye devam eder:
“Üstelik apartmanda tekrar eden tek şey hidroforun sesi de değil.
Her gün her şey tekrar ediyor.
Ama hidrofor ama hidrofor doktor onunla kimse başa çıkamıyor.
Kaç kere söyledim toplantıda, el ele verelim bir çare bulalım
dedim apartmandakilere, dedim de doktor ..
Bizim millet şiiri sevmediği gibi el ele tutuşmayı da sevmiyor.” (Keskin, 2016: 15)
Sonuç
Birhan Keskin Kargo şiirinde okuyucusuna ulaşmak ve onunla tek potada erimek ister. Bu bütünleşmenin yolu şiirden geçer. Modernitenin bunalttığı insan başta şiir olmak üzere ancak sanatla acılarını tedavi edebilir. Acı ise her gün kendini tekrarlamaktadır. Moderniteye karşı direnişin yolu ortaklaşmadır. Şairin modernite eleştirisi kitaptaki diğer şiirlerinde de ozon odaları, antidepresan, steak, fusion, sunshine, diamond, smoke, malt viskiler gibi kavramlar üzerinden kendine yer bulmuştur. Kısacası hayat denilen yokuşlu, acılı ve korkulu yolda şairin okuyucularına hediye kargo paketi onun şiir kitabıdır. Yani şiir kitapları kargo paketleridir. Şiirde şuraya/buraya şunu koydum şeklindeki tekrarlar Edip Cansever’in “Masa Da Masaymış” şiirini çağrıştırmaktadır.
Kaynakça
Kaplan, Mehmet (2019). Şiir Tahlilleri 2. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Keskin, Birhan (2016). Fakir Kene. İstanbul: Metis Yayınları.
Koşar, Emel (2019). “Birhan Keskin’in ‘Soğuk Kazı’sı”. Kültür Araştırmaları Dergisi, C. 1, S. 3, s. 371-378.
Okay, M. Orhan (2019). Poetika Dersleri. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Sennett, Richard (2016). Kamusal İnsanın Çöküşü. (çev. Serpil Durak-Abdullah Yılmaz). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Tanilli, Server (2001). “Feminizmin Fetihleri ve Güncelliği”. Felsefelogos. S. 15. s. 113-118.
Yılmaz, Okan-Ardalı Büyükarman, Didem (2020). “Birhan Keskin’in Şiirlerinde Birleşen, Taşan, Çoğalan Beden”. Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, C. 13, S. 32, s. 1675-1689.