Şehnaz Şişmanoğlu Şimşek
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Yunanca olarak kaleme alınmış ve birçoğu İstanbul’da yayımlanmış olan romanların varlığından ilk kez, Karamanlıca Anatoli gazetesinin sayfaları aracılığı ile haberdar oldum. 28 Haziran 1888 tarihli nüshanın ilk sayfasında bir tefrika göze çarpıyordu. Söz konusu tefrika roman Epaminondas Kiriakidis’in Peran Apokrifa Konstantinupoleos (İstanbul Pera Sırları) başlıklı romanının Evangelinos Misailidis tarafından yapılan Türkçe çevirisiydi.
Roman Beyoğlu Sırları başlığı ile 28.06.1888 (No. 3926)- 26.08. 1889 (No. 4091) tarihlerinde Anatoli’de 165 bölüm halinde tefrika edilmişti. İlginç olan romanın Yunancasının Kiriakidis’in İstanbul’da çıkardığı gazetesi Epitheorisis’de ve Atina’daki Ephimeris’te 1888-1889 senelerinde eşzamanlı olarak tefrika edilmiş olmasıdır. Misailidis’in tefrikası da neredeyse eşzamanlı olarak Kiriakidis’i izlemiştir.
Dolayısıyla İstanbullu ve Atinalı okurlara aynı anda servis edilen ve büyük bir ilgi toplaması umulan bir romandan söz ediyoruz. Bu beklentinin ardında bugünün popüler tabiriyle “fenomen bir 19. yüzyıl yazarı” ve onun best-seller romanı yatıyor. Eugène Sue’nün Les Mystères de Paris (Paris Sırları) romanı.
1842-1843 yıllarında Journal des Débats gazetesinde tefrika edilen ve gazeteyi finansal açıdan kurtaracak denli popüler olmasıyla edebiyat tarihine geçen Paris Sırları sonrasında neredeyse bir alt-tür oluşturan yirmiye yakın “esrarlı” şehir romanına da (urban mysteries) ilham kaynağı olmuş. Sue’nun ilham verdiği romanlar İngiltere’den Amerika’ya Portekiz’den, İtalya’ya, Mısır’dan Osmanlı’ya kadar uzanıyor: Mysteries of London (George Reynolds) (1844-48); The Mysteries and Miseries of New York (Ned Buntline)(1848); Os Mistèros de Lisboa-(Camilo Castelo Branco)(1854); I misteri di Milano (1857) (Alessandro Sauli); Les Mystères de Marseille (1867) (Émile Zola) ve The Mysteries of Melbourne Life (1873) (Donald Cameron) bu alt-türe dahil edilebilecek romanlardan sadece birkaçı (ayrıntılı bilgi için http://www.medias19.org/ sitesine bakılabilir).
Eugène Sue Osmanlı edebiyatında da en çok çevrilen yazarlardan biri. Arap, Ermeni ve Yunan harfli ve Ladino çeviriler dahil 32 çevirisi olduğu biliniyor[1]. İlk olarak 1858 ve 1881/1882 tarihlerinde Paris Sırları ve Esrar-ı Paris başlıklarıyla Ermeni harfli Türkçeye çevrilen romanın Arap harfli Türkçede ilk çevirisi ise Halil Edip tarafından yapılmış (1889). Johann Strauss, 1897’de İstanbul’da yayımlanmış olan Jacques Loria’nın hacimli romanı Les Mystères de Pera romanının ise eşi görülmedik bir başarıya ulaştığını belirtmektedir.[2] Arap harfli ve Ermeni harfli Türkçede kataloglardan bildiğimiz kadarıyla başlığında İstanbul geçen bu tür bir roman yok ancak Ahmet Mithat’ın büyük ölçüde Monte Cristo uyarlaması olan Hasan Mellah yahud Sır içinde Esrar (1874) ve Esrar-ı Cinayat (1884) gibi bazı romanlarına bu çerçeveden bakılarak yeni okumalar yapılabilir.
Bu akımın Osmanlı coğrafyasında asıl etkisinin ise Yunanca yazılmış olan İstanbul romanlarında olduğu görülmektedir. Sue’nün Paris Sırları Yunancaya çok erken bir tarihte 1845 yılında çevrilerek iki farklı çevirmen tarafından Atina ve İzmir’de yayınlanır. 1848 yılında ise Αθηνών Απόκρυφα (Atina Sırları) başlıklı roman Yorgos Aspridis tarafından tefrika edilir ve çok geçmeden bu romanı diğer kentler için yazılanlar izler. Yıllara göre hepsi İstanbul’da basılmış İstanbul konulu Yunanca romanları şöyle sıralayabiliriz: Petros Ioannides, Η Επτάλοφος ή Ήθη και Έθιμα Κωνσταντινουπόλεως (Yedi Tepeli Şehir ya da İstanbul’un Adetleri), 1855(1866 yılında Atina’da Απόκρυφα Κωνσταντινουπόλεως /Istanbul Sırları başlığı ile yeniden basılıyor); Hristoforos Samarcidis, Απόκρυφα Κωνσταντινουπόλεως (İstanbul Sırları), 1868-69; Konstantinos Goussopoulos, Τα Δράματα της Κωνσταντινουπόλεως (İstanbul’un Dramları), 1888 ve Epaminondas Kiriakidis’in yine İstanbul’da yayımlanan Πέραν Απόκρυφα (Pera Sırları) romanı.[3] Georgia Gotsi, Yunancada bu tür romanlar için kullanılan απόκρυφα (apokrifa) kelimesinin önceleri dinî, kutsal metinler için kullanılırken 19. yüzyılda Yunancada da yazılmaya başlanan ve görünen ışıltılı hayatların ötesinde gözden ırak olanın, saklı olanın açığa çıktığı bir tür olarak şehir romanları için kullanılmaya başladığından söz etmektedir.[4] Türkçe çalışmalarda böyle bir terime rastlanmadığından ve Sue’nün Osmanlıcadaki çeviri ya da adaptasyon romanlarında “sır” ya da “esrar” tabirleri geçtiğinden bu tür romanları “esrarlı” şehir romanları başlığı altında düşünebiliriz.
Bu romanların kısa özetlerinin de verildiği belki de Türkçedeki tek kaynak 2019’da düzenlenen 4. Roman Kahramanları İstanbul Edebiyat Festivali’nde sunulan bildirilerden biri olan Thanasis V. Kougkoulos’un “19. Yüzyıl İstanbul Rum Gizem Romanlarına Genel Bir Bakış” başlıklı yazısı. (Bu yazıya Roman Kahramanları dergisinin Nisan/Haziran 2019 sayısında yer verilmektedir.) Bir dönem Trakya Üniversitesi’nde Yunan Edebiyatı dersleri de veren Kogkoulos, 19. yüzyılda yazılan Yunanca romanların önemli bir kısmının “popüler roman” türüne dahil edildiğini belirtmektedir. “Gizem” romanları tanımlamasına ise bazı araştırmacıların itiraz ettiğini söyler. Bunun nedeni, söz konusu romanların içeriğinin birbirinden farklı olmasıdır.[5] İçerikleri birbirinden farklı olsa da zikredilen romanları birbirine bağlayan özellikleri Lamros Varelas “Η Είκονα του Αστέος σε Ελληνικά Απόκρυφα Μυθιστορήματα του 19ου Αιώνα” (19. Yüzyıl Yunanca Esrarlı [Şehir] Romanlarında Şehrin Tasviri) başlıklı makalesinde şöyle sıralamaktadır: Şehrin nüfusuyla, binalarıyla, yapısıyla bir labirent olarak tasvir edilmesi, anlatı zamanının özellikle kanunsuzluğun kol gezdiği gece ya da gece yarısı olarak seçilmesi, mekân olarak batakhanelerin ya da ona benzer ortamların tercih edilmesi, toplumsal ve ahlaki yozlaşmanın ve çürümenin mekânı olarak şehrin temsili ve polis gibi kolluk kuvvetlerinin dokunulmazlığı. Varelas, Avrupa romanının ve Hugo’nun bariz etkisini taşıyan sokakta yaşayan çocuklarının da bu tür romanların vazgeçilmez karakterlerinden olduğunu belirtmektedir.[6] Yazar, Samarcidis’in İstanbul romanını örnek göstererek bir bölümün tamamının genelevde çalışan kadınların anlatılarından oluştuğunu ve Kırım Savaşı sırasında şehrin değişen yüzüne odaklandığını belirtir.
Beyoğlu Sırları’na geri dönecek olursak roman esrarlı şehir romanları türünün uzlaşımlarına uygun bir biçimde gizemli bir biçimde açılır. Henüz kim olduğunu bilmediğimiz güzel bir kadın bugünkü Taksim meydanına yakın Feridiye Caddesi’nden geçerek bir eve girer. (Bugün de bu cadde aynı ismi taşımaktadır). Kadını takip eden oldukça kızgın bir adam, evin camını kırarak zorla içeriye girer, evde başka kadınlar da vardır ve bir biçimde bu evin randevu evi işlevi gördüğü ima edilir. Adamın kadının kocası olduğu az sonra anlaşılır, kadın çaresizce neden orada olduğuna dair açıklamalar yapmaya çalışırken içeri genç bir adam girer ve konuşmasına fırsat kalmadan kızgın koca adamı vurur ve öldürür. Kadını da sürükleyerek kuyuya atar, kadının ölüp ölmediği belirsizdir. Adam öldürdüğü cesedi yok etmek için evi ateşe verir. Ateş kısa sürede bütün şehri sarar. Romanda bütün ayrıntılarıyla okuduğumuz bu yangının 1870’de meydana gelen Büyük Beyoğlu Yangını’na (Beyoğlu harik-i kebirine) bir gönderme olduğunu anlarız. Gönderme o denli gerçekçidir ki küçük bir araştırmadan sonra dönemin gazetelerinin söz konusu yangının romandaki gibi tam da Feridiye Caddesi’nde bir evde çıktığından, 3000’e yakın binanın yandığından, Tarlabaşı, Taksim, bugünkü İstiklal Caddesi ve Galatasaray’ın neredeyse tamamen yandığından bahsettiğini okuyabilirsiniz[7].
Romanda diğer esrarlı şehir romanlarına benzer bir biçimde şehrin ayrıntılı ve gerçekçi tasvirleri söz konusudur. Şehrin sembolik binalarının yanışı, insanların çaresizliği, başkarakter Kallimahis’in evsizlere yardım edişi, özellikle yangını söndürmeye çalışan tulumbacılar çok canlı ayrıntılarla gerçekçi bir biçimde tasvir edilir. Bu gerçekçi ve yalın dilde bu türden romanların öncelikle gazetede bizzat gazeteci kökenli yazarlar tarafından tefrika edilmesinin dolayısıyla gazetede gündelik olaylar haberleştirilirken kullanılan dilin ve üslubun kullanılmasının önemli bir rolü vardır. Kiriakidis ve Misailidis dışında Votiras, Hamudopulos, Samarcidis ve Zervos gibi diğer şehir romanı yazarlarının da gazeteci kökenli olması tesadüf değildir.[8] Aslında modern bir araç olarak gazetenin 19. yüzyılda dolaşıma girmesi şehri konu edinen esrarlı romanların ortaya çıkmasında da doğrudan etkili olmuştur. Romanın tefrika edildiği Anatoli gazetesinin herhangi ilk sayfasına bakıldığında, romanda yazılanların hem içerik hem üslup olarak ne kadar benzeştiği görülebilir. Örneğin ilk sayfada yer alan bir “Dahiliye” bölümünde haberler şöyledir: Pazar günü Üsküdarlı bir kayıkçının Göksu’ya sarhoş bir adamı çıkarması, adamın kayıkçıyı revolverle vurması ve yankesicilik haberleri…
Şehir bir yandan Grand Rue de Pera (Beyoğlu’nun Kebir Caddesi, bugünkü İstiklal Caddesi), Kalyoncu Kulluğu, Sakız Ağacı, Galatasaray, Tarlabaşı, Büyükada, Langa (Vlanga), Elmadağ, Tarabya, (İngiltere Büyükelçiliği), Çiçek Pasajı, Balıklı Rum Hastanesi gibi mevcut caddeleri ve tarihi binalarıyla anlatılırken bu anlatım ve caddelerin bir ağ gibi birbirine açılan ve bağlanan yapısı olay örgüsünün gelişmesini ve öyküye yeni karakterlerin ve olayların da eklenmesini sağlamaktadır. Sokakların gerçek isimlerinin kullanılması ve topografik gerçekçilik şehri bir yandan bir şehir rehberi gibi tahmin edilebilir, ölçülebilir, okunabilir kılsa da, romanı gizemli yapan unsur, dışarıdan alelade görünen bir evin her an bir batakhaneye, bir suç mekânına, hatta bir cinayet mahalline dönüşebildiğini de göstermesidir. Örneğin Kallimahis’in Tarabya’daki huzurlu yalısı, romanın sonlarına doğru, kızını kaçıran eski karısı Ivi Allain ve sevgilisini yargılayacak yasadışı bir mahkemeye dönüşür, Tanzimat romanlarının asude mekânları olan Büyükada’daki mesire yerleri yine Ivi Allain’in yoz ilişkilerinin gösterildiği bir ortam olarak tasvir edilir. İstanbul bu romanda diğer esrarlı şehir romanlarına da benzer bir biçimde güzelliğiyle, etkileyiciliği ile değil neredeyse uzaklaşılması, kaçınılması gereken distopik bir mekân olarak temsil edilir. Işıltılı caddelerin altında saklı yeraltında suça itilmiş fakirler kadar varlıklarını kötülük yapmak için kullanan zenginleri de gösterir Kiriakidis ve dolayısıyla Misailidis. Zenginlik-fakirlik, iyilik-kötülük gibi görünen ikiliklerin ötesinde her an değişebilen, gizlenen kimlikler ve durumlardan söz edilir romanda.
Romana dair epeyce spoiler verdim ama meraklı okurlar geçen sene İstos Yayınları’ndan çıkan romanı okurlarsa (haz. Evangelia Balta ve Sada Payır) 19. yüzyıl İstanbul’una dair başka ilginç ayrıntılar da bulabilirler. Yunancada İstanbul’un temsili elbette “esrarlı” romanlarla sınırlı değil. Gelecek yazılarda da bu konuya devam…
[1] Günil Özlem Ayaydın Cebe, 19. Yüzyılda Osmanlı Toplumu ve Basılı Türkçe Edebiyat: Etkileşimler, Değişimler, Çeşitlilik, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Bilkent Üniversitesi, 2009, s. 247.
[2] Johann Strauss, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Kimler Neleri Okurdu (19-20. Yüzyıllar)?”, çev. Özlem Günil Cebe Ayaydın”, Tanzimat ve Edebiyat, İstanbul: İş Bankası Yayınları, s. 61.
[3] Çeviri ve telif ayrıntılı bir liste için bkz. Γεωργίας Γκότση [Georgia Gotsi], `Μεταφράσεις Μυθιστοριών Αποκρύφων και Συναφών Έργων [Çeviri Esrarlı Romanlar ve İlgili Eserler]`, 1845-1900, Αντί 641, 1 Αυγούστου 1997, ss. 12-16.
[4] Γεωργίας Γκότση [Georgia Gotsi], “Η Ελληνική Μυθιστορία Αποκρύφων του 19ου αιώνα [19. Yüzyıl Yunanca Esrarlı Romanlar]”, Αντί 641, 1 Αυγούστου 1997, s.7.
[5] Thanasis Kougkoulos, “19. Yüzyıl İstanbul Rum Gizem Romanlarına Genel Bir Bakış.” Roman Kahramanları (Nisan-Haziran 2019), s. 66.
[6] Lambros Varelas, “Η Είκονα του Αστέος σε Ελληνικά Απόκρυφα Μυθιστορήματα του 19ου Αιώνα” (19. Yüzyıl Yunanca Esrarlı (Şehir) Romanlarında Şehrin Tasviri), http://openlit.teimes.gr/city/varelas.htm adresinden alınmıştır.
[7] Zeynep Çelik, The Remaking of Istanbul: Portrait of an Ottoman City in the Nineteenth Century, Seattle: University of Washington Press, 1986, s.64.
[8] Γεωργίας Γκότση [Georgia Gotsi], “Η Ελληνική Μυθιστορία Αποκρύφων του 19ου αιώνα [19. Yüzyıl Yunanca Esrarlı Romanlar]”, s.10.