
Bihter Sabanoğlu
14 Nisan 1860 tarihinde Carolus le Cicerone (Mihmandar Carolus) adını kullanan bir gazeteci ünlü Fransız dergisi Le Monde Illustré’de İstanbul hakkında bir makale yayımlar. Çok sevgili Parizyen bulvarını, mahzenindeki şato şaraplarını, gözyaşlarını önlüğüne silen emektar aşçısını ardında bırakarak bir kapris uğruna İstanbul’a geldiğini anlatan yazar, şarkiyatçı iğnelemeler ve sakil benzetmelerin havalarda uçuştuğu yazısına arkadaşlarıyla arasında geçen bir diyaloğu aktararak başlar:
“Bu akşam ne yapıyoruz?”
“Ne yapacağız, tiyatroya gidelim!”
“Ha tamam, beni Karagöz’e götürmek istiyorsunuz. Théophile Gautier İstanbul üzerine yazdığı muazzam eserinde…”
“Tabi ki hayır! Sizi İtalyan Tiyatrosu’na götüreceğim, Trovatore’yi dinlemeye.”
“Nasıl! Burada, Türkiye’de bir İtalyan Tiyatrosu mu var?”
“Elbette! Belli ki Ubicini’nin eserlerini okumamışsınız. Geceyi namuslu bir şekilde geçirmek istiyorsak sizi ya Pera sokaklarında devriye memuru gibi gezdireceğim ya da İstanbullu impresario Naum’un tiyatrosuna götüreceğim.” [1]
Carolus yazısının devamında alaycılığa kaçan bir nüktedanlıkla kent hakkındaki oryantalist değerlendirmelerini birbiri ardına sıralarken Naum Tiyatrosu’nu da şöyle tanımlar: “Asya ve Avrupa kıtalarının iki yakasında akla gelebilecek her türden yapının birbiri üzerine yığıldığı, Marmara, Haliç ve Boğaz’ın suları tarafından çevrelenen ve ayrışık öğelerin birleşiminin metropollerin en haşmetlisini oluşturduğu Konstantinopolis’te atalarımızın deyişiyle “sanat kültüne” adanmış tek bir mabet var; o da Naum Tiyatrosu.”
Gündüzleri giriş katında yalnız bir kahve satıcısı, bir tütün dükkânı ve S.G.D.G (Sans Garantie Du Gouvernement: Devlet Garantisi Yoktur) patentli korselerini satan Madame Véréna Latour’un görülebildiği üç katlı tiyatro binası, Carolus’un İstanbul seyahatini yaptığı sene yeni yeni gaz lambalarıyla aydınlatılmaya başlamıştır. Tiyatronun ilk katında Pera’nın dandyleri olarak ün salmış genç adamların, zamanın ünlü gazetesi Le Journal de Constantinople’un sanat eleştirmenleri Rataboul ve Bragnon’un ve Pera Belediye Başkanı Kâmil Bey’in locaları bulunur. Verdi’nin Il Trovatore operasının icra edildiği gece tiyatroya konuk olan yazar, tiyatronun müşterileri arasında gayrimüslimlerin yanı sıra kimi redingotlu, genç ve reformcu, kimi yaşlı, kaftanlı ve kavuklu Türklerin bulunmasına hayret eder, “Tüm bu insanlar İtalyanca biliyor mu? Verdi’yi anlıyorlar mı?” diye şaşkınlıkla sorar. Bir yandan da Naum’un işleyiş düzenini ve izleyicilerinin ölçülü tavırlarını överek “İngiliz soğukkanlılığı” deyiminin “Şark soğukkanlılığı” ile değiştirilmesini önerir. Carolus’un abartılı anlatımına göre topluluk ancak zamanla eğitilebilmiştir; önceki senelerde izleyiciler beğendikleri sanatçıya bonbon ve çiçek, beğenmediklerine maydanoz, soğan, nohut, hatta ölü sokak köpeği(!) atmaktadır.
Günümüzde Çiçek Pasajı’nın bulunduğu yerde 1840-1870 yılları arasında faaliyet gösteren, Sahne Sokağı’nın adında hatırası hâlâ muhafaza edilen yapının öyküsü 1940’ta İtalyan cambaz Bosco’nun Michel Naum’un arsası üzerine bir tiyatro binası inşa etmesiyle başlar. Operanın yanı sıra hokkabazlık ve illüzyon gösterilerine de yer veren tiyatronun ilanlarında Bosco’nun İstanbullu sanatseverleri numaralı koltuk sistemine alıştırmaya çalıştığı görülebilir. Türkçe, Fransızca, Rumca ve Ermenice bastırılan el ilanlarında seyircinin birbiriyle “mücadele” etmemesi gerektiğini, her izleyiciye bir bilet satılacağını anlatan Bosco, tütün içmenin yasak olduğuna dair asla dikkate alınmayacak uyarılar da yapar. Dönemin İstanbul’unun Batı müziğine açılması İngiliz dergisi The Athenaeum’a da konu olur.[2] Dergiye göre Doğudaki yeniliklerden en ilgi çekici olanı İstanbul’da bir İtalyan operasının kurulmasıdır. Hatta Türkler operaya karşı öyle bir merak geliştirmişlerdir ki Pera’daki tiyatronun inşaatının bitmesini bile bekleyemeyerek meydanlarda gösteriler düzenlerler.

Naum Tiyatrosu
(Théatre de Péra, Théatre Italien Naum, Impériale Théatre Naum)
1844 yılından itibaren Bosco Tiyatrosu’nun yönetimini Bay Naum ele alır ve Donizetti’nin Lucrezia Borgia’sı ile sahneyi açar. Başarılı sezonlar art arda sıralanırken yazları varyete gösterilerine de yer verilmesi Fransız basınında “müzik sanatı vantrilokluğa ve hokkabazlığa mı indirgendi?”[3] haberinin çıkmasına neden olur. 1847 senesinde sahnede tuhaf bir olay da yaşanır; Bellini’nin I Puritani eserinin temsili sırasında operanın direktörü “orijinal finale neşe katmak için” operanın sonuna bir düğün ekler, üzerine de kendi güftesini çaldırır.[4] Bu müzikal skandal, Fransız dergisi Revue et Gazette Musicale de Paris’de de kendine yer bulur. Bir eleştirmen olayı şöyle nakleder: “I Puritani’nin ilk temsili hatalarla doluydu, üstelik son derece gürültülüydü. Bellini’nin şaheseri öylesine kesilip kırpılmıştı ki neredeyse tanınmaz hale gelmişti. Mösyö Guatelli’nin kendi bestesini esere eklemesi de duruma tuz biber ekti. Sayesinde I Puritani bir komedi olarak sonlandı.”[5]
Bosco Tiyatrosu 1847 yılında çıkan bir yangında yok olunca Michel Naum, Batı müziği tutkunu Sultan Abdülmecid’in cömert desteğiyle Pera’da yepyeni bir bina inşa etmeye koyulur. Yanan ahşap yapının yerine 1400 kişiyi ağırlayabilecek, üç sıra localı kârgir bir tiyatronun İngiliz Sarayı’nın mimarı Bay Smith tarafından tasarlanmakta olduğunun haberi Revue et Gazette Musicale de Paris’de duyurulur.[6] On beş sene boyunca opera sahneleme ruhsatına tek başına sahip olan Michel Naum’un yönettiği Naum Tiyatrosu, zengin kadrosu eşliğinde 4 Kasım 1848 tarihinde Verdi’nin Macbeth’i ile açılır. Galadan yaklaşık üç ay sonra Sultan Abdülmecid, Linda de Chamonix ve Ernani eserlerini izlemek üzere tiyatroyu ziyaret eder. Sultan Abdülmecid operaya geleceği zaman tüm Beyoğlu’na yer halıları döşenir.[7] Abdülmecid ilerleyen yıllarda şehzadeleriyle de Naum’da bulunmuştur. Bu ziyaretler, günümüzde Beşiktaş Spor Kulübü’nün stadyumunun bulunduğu bölgede kendi opera binasını yaptırdığı 1858 tarihine kadar sürer. Sultanın onuruna yazılan bir eser ise yine Fransız basınında eğlenceli yorumlara vesile olur. Orkestra şefi Arditi’nin Abdülmecid için bestelediği ve “Ardit kulun eyler dua”[8] gibi minnet dolu mısralar içeren Osmanlı Marşı’nın tiyatroda çalınması ve şefin yüklü bir bağışa layık görülmesi Le Ménéstrel müzik dergisinde eleştirilir: “Duyduk ki Pera’daki İtalyan Tiyatrosu’nun şefi Mösyö Arditi Sultan’a ithafen bir marş yazmış. Bu marş da dün sarayda bir konser sırasında icra edilmiş. Birkaç gün sonra Sultan elli bin kuruş (yaklaşık otuz iki bin frank) yollamış, on bini tiyatro müdürüne, otuz bini şarkıcılar ve koro mensuplarına, on bini de bestekâra. Fransa’da marşlar sudan ucuz, burada borsa değerleri yok!”[9]
Sultan Abdülmecid’in vefatının ardından tahta çıkan Sultan Abdülaziz de Naum Operası’nı ziyaret etmekten geri kalmaz hatta 30 Nisan 1868 tarihli Le Mémorial Diplomatique, Sultan’ın, sadrazamı Emin Ali Paşa ve Fuat Paşa ile tiyatroya gelerek Sevil Berberi, Norma ve Faust eserlerinden parçalar izlediğini yazar ancak kendisinin alaturka müziğe daha fazla yakınlık duyduğu bilinmektedir. Sultan Abdülmecid gösterilerden sonra opera müdürüne on bin frank ikramiye verir ve müzisyenlere çeşitli hediyeler dağıtırken Sultan Abdülaziz’in Naum ziyareti sırasında uygun gördüğü miktar bin Türk lirasıdır.[10]
Otuz sene boyunca İstanbul sakinlerine her sezon yüklü bir program sunan Naum Tiyatrosu 5 Haziran 1870 tarihinde çıkan yangında yok olur. Yangın ve yangını büyüten rüzgâr öylesine şiddetlidir ki tiyatronun yanan dekorunun ve perdelerinin külleri Yeşilköy’e kadar uçar.[11] Başlarda arsaya yeniden bir opera binası yapılması için kamuoyunda girişimlerde bulunulur. Osmanlı’nın ilk Türkçe günlük gazetesi Râznâme’de çıkan, Avrupa’nın küçük şehirlerinde bile birer tiyatrohâne varken “saltanatı saniyenin payitahtı İstanbul’da” bir opera binası bulunmasının bir zorunluluk olduğu, böyle mekânların adeta birer millet bahçesi olarak görülmesi gerektiği yönündeki yazı bunlardan biridir.[12] Fakat Abdülaziz döneminin Osmanlı İmparatorluğu’nda operaya destek olacak maddi güç ya da istek kalmamıştır. Gittikçe dara düşen Joseph Naum[13] üç sene dayandıktan sonra arsayı, üzerine bir alışveriş ve konut kompleksi olan Çiçek Pasajı’nı inşa edecek Hıristaki Bey’e satar. Naum Tiyatrosu da Pera’yı operasız bırakarak tarihe karışır.
[1] Carolus, “Le théâtre de Naum à Constantinople”, Le Monde İllustré, 14 Nisan 1860, 10.
[2] “Our Weekly Gossip”, The Athenaeum, 11 Mayıs 1839,11.
[3] “Nouvelles Diverses”, Le Ménéstrel, 27 Eylül 1846, 3.
[4] Emre Aracı, Naum Tiyatrosu (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2010), 98
[5] “Chronique Etrangère”, Revue et Gazette Musicale de Paris, 24 Ocak 1847, 8.
[6] “Chronique Etrangère”, Revue et Gazette Musicale de Paris, 11 Temmuz 1847,8.
[7] Said Naum-Duhanî, Eski İnsanlar Eski Evler (İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi, 2017), 135-136.
[8] Emre Aracı, Naum Tiyatrosu (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2010), 254.
[9] “Nouvelles Diverses”, Le Ménestrel, 30 Ağustos 1857,4.
[10] “Bulletin des Courts”, Le Mémorial Diplomatique, 30 Nisan 1868, 13-14.
[11] Emre Aracı, Naum Tiyatrosu (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2010),368.
[12] Selim Nüzhet Gerçek, “Naum Tiyatrosu”, Perde ve Sahne Dergisi, Aralık 1941, 3-4.
[13] Michel Naum’un 1868 yılındaki vefatından sonra kardeşi Joseph Naum tiyatronun impresario’luğunu üstlenmiştir.