.

İst-topia: Romanlarda İstanbul-Fikret Adil’in Asmalımescit 74’ünde Bohem İstanbul

Esin Hamamcı (esin.hamamci@sanatkritik.com) – Fikriye Yücesoy (fikriyeyucesoy@gmail.com)

Yeni başlamanın heyecanı içinde olduğumuz yazı dizimiz İst-topia’da her ay, İstanbul’da geçen bir roman üzerinden kent, mekân, imgeler, duygular okuması yapacağız. Bu seride Erken Cumhuriyet yıllarından günümüze değin yaklaşık on yıllık periyodlara ayırdığımız bir dönemselleştirmeyi tercih ettik. Her bir dönemden, konusu İstanbul’da geçen bir romanı seçtik ve burada kentin değişen mekânlarını ve imgesini, duyguları, meslekleri, tüketim nesnelerini takip etmek istiyoruz. Her romanda başka bir İstanbul, yani başka bir “yer” bizi bekliyor; köşemizin adında “topia*” geçmesini de bu yüzden istedik. Yazılarımızda analiz şeklinde ilerleyeceğimiz için romanların özetine veya teorik tartışmalara uzun uzadıya yer vermeyi planlamıyoruz; ancak analizlerimizin arkasında Henri Lefebvre’ün ‘mekânlar toplumsal ilişkiler ürünüdür’ savının yattığını belirtmeliyiz. Dolayısıyla çevremizdeki canlı veya cansız her şeyle ilişkimiz, tutumlarımız bu üretim sürecine katkıda bulunur. Bu nedenle eserleri incelerken duygular, tüketim nesneleri ve tercihleri, meslekler, insanlarla ilişkiler gibi birçok etkene bakarak her romanda nasıl bir İstanbul üretilmiş olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Henüz nelerle karşılaşacağımızı biz de bilmiyoruz ama birlikte bu yolu izleyeceğimiz için çok heyecanlıyız.

Fikret Adil, Asmalımescit 74: Bohem İstanbul[1]

Fikret Adil, eserlerinde genellikle, sanat çevresindeki canlılık açısından cumhuriyetin belki de en renkli dönemlerinden diyebileceğimiz  bir dönemini, 1930’lu, 40’lı yıllarını anlatır. Adil, aynı çerçevede çeşitli gazetelerde hikâyeler de kaleme alır. Bu hikâyelerde de şahsen tanıdığı yazar, sanatçı ve ressamların otobiyografik öykülerine göndermeler yapar. Döneminin önemli sanatçılarıyla organik bağı vardır. Nazım Hikmet, Halide Edip Adıvar, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel, Aka Gündüz, Ercüment Ekrem Talu, Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa, Mahmut Yesari, Necip Fazıl, Ahmet Kutsi yakından tanıdığı isimler arasındadır. Adil, döneminin ilk sanat eleştirmeni olarak adlandırılan bir ismidir. Konser, tiyatro ve sinema etkinliklerinin sıkı takipçisidir ve çeşitli gazete köşelerinde bunun kritiğini yazar. Eserlerinde sıklıkla değindiği karakterler de organik bağ kurduğu ve yakından aşina olduğu “bohem” karakterlerdir.[2] Adil’in otobiyografik romanı diyebileceğimiz Asmalımescit 74’te de bu “bohem” karakteri yer alır.

Eser sisli bir Beyoğlu sabahında başlar. Bu da Asmalı’nın karanlık yaranlık yanına işarettir: “Beyoğlu caddesi sisli. Siyah yeldirmeli çingene karılar arkalarındaki sepetlere kâğıt, kumaş parçaları toplayarak geçiyorlar. Koltuğunun altında keman kutusu Papağan veya Ruf’ta sabaha kadar ‘haltura’ yapmış bir çalgıcı, paltosunun kalkık yakasına boynunu kısarak evine dönüyor. Geçen tramvayların buğulu camları içindekileri ancak bir enkaz hâlinde gösteriyor.”[3] Metinde net bir yıldan bahsedilmese de olayların 1928 yılları civarında geçtiğini romandaki birkaç ifadeden anlamak mümkündür.[4] Fakat belli dönemleri imleyen bu ifadeler çıkarılsa, romandaki bazı tartışmaların güncelliğini koruması nedeniyle, olayların hangi dönemlerde geçtiği konusu bizi fazlasıyla sürüncemede bırakabilirdi.[5]

Kitaba adını veren Asmalımescit 74 numara da romanın baş karakterinin ve diğer arkadaşlarının konakladığı bir pansiyondur. Olayların seyri sırasıyla, Asmalımescit 74’ten önce, Asmalımescit 74’te ve bu pansiyondan sonrası olarak akmaktadır. Aslında 74 numaradaki yaşantısının öncesini ve sonrasını çok az biliyoruz… Buradaki hayatı öncesinde başkarakter yine bohem bir hayat yaşasa da kendi içinde düzeni olan bir hayatı vardır; örneğin, geç saatte de olsa çalıştığı iş yerine, gazeteye gitmektedir; gazeteden çıktıktan sonra sıklıkla çalışma arkadaşlarıyla Sirkeci’ye gitmektedir.[6]

Roman her şeyiyle düzen dışı bir İstanbul yaşantısını anlatır ve analizimizi de tamamen bu değerlendirme üzerine kurduğumuzu baştan belirtmiş olalım.[7] Zaman zaman karşımıza çıkan tabii ve gayritabii karşıtlığı üzerinden yapılan tartışmalar da romanı düzen dışı mekân kavramsallaştırmasıyla okumayı olanaklı kılar. Ek olarak, normatif olmayan ilişkilerin kurulması (romanda lezbiyen aşk deneyimine, evlilik dışı ilişkilere yer verilir; hatta evlilik sorunsallaştırılır), ev gibi yerleşikliğin ve düzenin temsili bir mekânda değil de pansiyon gibi daha az mekânsal sorumluluğun olduğu yerde kalınması, işe gidiş geliş saatlerinin belirsizliği, günübirlik yaşamaya ve tüketime (özellikle alkol ve uyuşturucu) odaklı olunması roman boyunca düzenin dışında olduğumuzu bize her şeyiyle hissettirir. Öte yandan anlatılan dönemin politik tartışmalarından, rejim değişikliğinden hiç bahsetmemesi ve bunların atmosferine dair bir haleti ruhiye taşımaması da anlatıyı bulunduğu dönemin içinde açılmış bir parantez gibi kılar. Nitekim Beyoğlu Tiyatro Sokağı’nda bulunan Rezafe Apartmanı’nın 3. katında yaşayan ve gazetecilik yapan anlatıcı-başkarakter, yaşadığı muhitin sakinlerinin ruh hâlini şöyle aktarır:

“Macera peşinde vatanını bırakan, hudut dışına atılan, yayan devri âleme çıkan ecnebiler ve barlarda çalışan bütün artistler Asmalımescit’te otururlar…. Marsilyalı bir ‘souteneur’, Napolili bir ‘lazzarone’, Şikago’lu bir ‘gangster’ kendini Asmalımescit’te yabancı saymaz.”[8]

Asmalımescit’in kozmopolit demografisi, kimsenin kendisini “yabancı” hissetmeyeceği küçük bir “dünya”dır. “Bohem”lik bu romanda “burjuva” karşıtlığı olarak tanımlanabilir. Yani hiçbir şey belli düzen sisteminin bir parçası değildir. Toplumsal yargıları “ti”ye alır. Bu karşıtlık, romandaki Lili ile Sade Hanım’ın anlatıldığı şu cümlelerde bulunabilir:

“Sade Hanım hakikaten sanatkâr bir ressamdı. Almanya ve Fransa’da okumuş fakat kendi şahsî, hususî görüşlerini kaybetmemişti. Bilakis öğrendikleri ile kendi tarzını zenginleştirmişti. Çok güzel krokiler yapardı. Bir yere oturur oturmaz hemen defterini çıkarır ve çalışmıya başlardı. Nişanlısı İbrahim Hakkı’dan çok yüksekti. Fakat ne yapsın? Herkes İbrahim’le onu nişanlı olarak biliyordu ve haddizatında bohem olması lazım gelen Sade Hanım, ayrılmak ve serbestisini alabilmek için cemiyetten korkan küçük bir burjuva zihniyeti ile: ‘Âlem ne der?’ diye çekiniyordu.”[9]

Görsel Asmalımescit 74 romanından

Lili ise,  anlatıcının nazarında “ultra-modern bir tip”, “Amerikalıların icad etmiş oldukları ‘makine-adam’ gibi mazisi olmayan bir şahsiyet” hâlinde gözükür. “Ultra-modern” olduğu kanısı ise Lili’nin şu sözlerinden sonra gelir:

“Ben dedi, çok ama ümidinden çok fazla serbest düşünceli bir kızım. Benim için mazi, mevzuat, günün telakkileri yoktur. Seninle tanışalı üç gün bile olmadı bile, bak, işte bunun için sana ‘hoşuma gidiyorsun’ diyorum.”[10]

Kendisini Dallı olarak adlandıran, komserin deli dediği, “sarayda oturan pofesör”, anlatıcıya dönüp “bohem ol” demesi ise, Adil’in ‘vatanı’na bir göndermedir:

“Türk genci, dedi, sen benim vicdanımın bayrağısın, biraz ‘bohem’ ol… İç efendim, haydi bakalım, içelim benim canım efendim… Ressam Utrillo da içerdi. Ne imiş o ‘renaissance’. Ben böyle bir şey tanımıyorum.”

Bohemlik, sanatkârlar için para ve düzen dışında tutulan bir hayat biçimidir. Barlar, kahveler, deliler, uyuşturucu satıcıları, ressamlar bu çemberi oluşturan parçalardır:

“Sanatkârlar hiç de zengin değildirler. Bilâkis. Kendilerinin devam ettikleri kahvelere böyle seyyah, ecnebî ve meraklı kafilesi hücum edince, bu kadar müşteriyi tatmin ve onlardan istifade için, dükkân sahipleri derhal kahvelerini şıklaştırıp fiyatları yükseltirler. Sanatkârlar da hemen orasını terk edip daha ucuz bir yer ararlar.”[11]

Görsel Asmalımescit 74 romanından

Anlatılan çevreye uygun olarak, karşımıza en çok çıkan meslek grubu artistlik olur; eğlence mekânlarında yapılan dansçılık, cambazlık gibi işlerin hepsi artistlik olarak tanımlanır. Nitekim Asmalımescit’te konaklayanların önemli bir kısmını bu meslek grubu oluşturur. Anlatıcı, Asmalımescit 74’te vakit geçirmeye başlaması ve sonrasında oraya taşınması ile uyuşturucu ve içki tükettiği bir hayata adapte olur. Sıklıkla tüketilen ürünler ise kokain ve içki çeşitleridir. Bu çerçevede de uyuşturucu satıcılığı, ayaklı seyyar meyhane, mekân işletmeciliği de yine yazarın bulunduğu sosyal çevre itibariyle bahsi geçen diğer meslek gruplarıdır.

Asmalımescit 74’te çoğunlukla öğleden sonra ve gece yaşanan bir İstanbul hayatına odaklanılır. Beyoğlu, anlatıcının hem eğlendiği hem yaşadığı semttir ama burasıyla ilgili ev gibi bir benzetmeye veya böyle bir bağ kurduğuna rastlamayız. Beyoğlu’nda en çok vakit geçirdiği yerler Asmalımescit ve Galata; Beyoğlu dışında karşımıza çıkan eğlence mekânları da Bebek sırtlarındaki gazinolardır. Yerleşik bir düzenin sembolü olarak “ev”lerin olduğu semtler Şişli, Osmanbey, Çemberlitaş ve Vaniköy’dür. Nitekim yazar ‘burjuva evi’ tarifini de, Şişli’de misafir olduğu bir evdeki gözlemleri üzerinden yapar[12]; ancak orada da yine düzen, romantik ilişki deneyimiyle sarsılır. Anlatıcının dikkat çekici bir diğer ev deneyimi de ailesinin yaşadığıdır ama bunun nerede olduğunu belirtmez. Yoğun uyuşturucu ve alkol tüketiminde bulunduğu birkaç günün ardından hastalanır ve iyileşmek için ailesinin yanına gider. Babasının ve kardeşinin yardımıyla iyileşir, ardından yeniden Asmalımescit 74’e döner.[13] Romanın sonunda ise bir arkadaşıyla eve çıkar ve İstanbul’a baktığında ilk kez yaşlanmış bir İstanbul imgesinden bahseder. İstanbul’a baktığında gördüğü kendisidir tabi; içinde olduğu avare bir hayattan sonra yorulmuş, durulmuştur.

Okura eşlik eden his huzursuzluk, yerleşik olmama, geçicilik ve belirsizliktir. Başkarakterin kurduğu romantik ilişkilerin belirsizliği ve bu belirsizliğin zaman zaman onun da kafasını kurcamalası; düzenli geliri olmamasının getirdiği günübirlik yaşam; pansiyonda kalması ama kimi zaman odasının bile ona ait olmaması okuyucuda kök salamama hissi bırakır.

Asmalımescit 74‘te amaçsız, başıboş, günübirlik yaşanan bir İstanbul deneyimi yaşarız. Yapılan fikrî tartışmalardan konaklama deneyimine, karakterlerin bulunduğu sosyal çevreden tüketim nesnelerine farklı bir hayatın içindeyizdir. Fakat bu farklılığın o döneme özgü olmadığını, bugünde de romandaki gibi bir hayatın, birçok insan için, farklı kalacağını belirtmeliyiz. Bugünün koşullarında da “makbul” olarak dayatılan kapitalist üretim ve yaşam tarzının, heteronormatif ilişkilerin yanında günübirlik, avare, yani bohem bir hayat farklı kalacaktır. Yine de, romanın geçtiği dönemin İstanbul’u üzerinden bu başkalığı okumuş olmak bize o dönemin kent hayatına dair, yazı serimizin devamında da kullanabileceğimiz bilgiler verir: Artık Bebek sırtlarında gazinolar yoktur; Çemberlitaş eskisi gibi yerleşim yeri değildir; gazetelerin ofisleri Babıalî’de değildir ve bugünün dünyasında kokain zenginlerin erişebildiği bir uyuşturucudur.[14]


*Topia Yunanca’da “yer” demek.

[1]Fikret Adil, Asmalımescit 74, 2.Baskı, İstanbul: Sel Yayıncılık, 2018. Yazının devamında kitaptan alıntılar sadece sayfa numarası verilerek gösterilecektir.

[2] Fikret Adil’in eserlerinin bohemlik üzerinden detaylı incelemesi için bknz: Cem Yılmaz Budan, Türk Edebiyatında Roman İmgesi ve Fikret Adil, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1943354 (Son erişim tarihi: 29.03.2022).

[3] s.9.

[4] s.62’de mübadele komisyonunun, s.104’te de yeni harflerin kabulünün bahsi geçiyor. Romanın geçtiği dönemi 1923-1928 arasındaki yıllar diye düşünebiliriz.

[5] Tabi Beyoğlu’ndaki eğlence mekânlarını anlatırken sıklıkla Beyaz Ruslar’dan bahsedilmesi yıl tahminlerini sınırlardı.

[6] s.45.

[7] Henri Lefebvre’ün heterotopi kavramı üzerinden düşündüğümüz düzen dışı mekân kavramı devletin ve sistemin kurallı, düzenli mekânlarıyla (izotopi) ilişkisellik içerisinde düşününce başka türlü olan, farklı olan mekânlardır. (Kavramla ilgili detaylı bilgi için bknz: Henri Lefebvre, “Mekânın Üretimi” ve “Kentsel Devrim” kitapları.) Tabi Lefebvre, heterotopik mekânlarda kapitalist üretim ilişkilerini sarsabilecek potansiyeli ve devrim ihtimalini bulduğu bir analiz çerçevesinde bu kavramı üretir. Fakat romanda ne ana karakter için ne de çevresi için değişimi vaadeden itici bir güç taşıdıklarından söz edilebilir. Değişimin, dönüşümün aksine kendi üzerlerine kapanmış bir bohem bir hayatın içindelerdir. Yine de, Lefebvre’ün heterotopi kavramı üzerinden düşünmeyi, düzen dışı yaşamı analiz etmeyi kolaylaştırdığı için tercih ettik.

[8] s.10.

[9] s.108.

[10] s.24.

[11] s.124.

[12] s.36.

[13] s.59-61.

[14] Konuyla ilgili 2021 yılında çıkmış bir haber için bknz: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/2019da-rekor-kirdi-ulkenin-yeni-zenginleri-kokain-kullanimini-artirdi-1839643 (Son erişim tarihi: 29.03.2022).