
Derya Çakır
Çağımızın adı hakikat-sonrası, zamanımızın en önemli problemi ise gerçekliği eğip bükmek. Bunun bir kolu da yalan haber. Yalan haberin özünde, eğip bükülen hakikat yerine yenisini yaratarak kitleleri manipüle etme yer alıyor: Kitle bu yolla bazen susturuluyor bazen de harekete geçiriliyor.
Adnan Gerger’in kaleme aldığı Tavhane Çocukları’nda da bir yalan haberin üstündeki perde kaldırıldığında ortaya çıkan gerçekler ve bu gerçeklerin bizi götürdüğü tarihsel ve sosyal yaralar söz konusu.
‘Çocukluk bütün dillerin tek alfabesidir’
Yer Mardin. Bir düğün sırasında gerçekleştirilen katliam ve bunu “aşk cinayeti” şeklinde haberleştiren gazetecinin gizlediği ya da saptırdığı hakikati ortaya çıkarmaya uğraşan, iktidar muhalifi gazeteci Elif, romanın önemli iki karakteri. Gerger, henüz daha başlangıçta zarını gerçekleri eğip bükmekten değil, hakikatten yana atıyor. Tıpkı Elif gibi.
“Aşk cinayeti” diye kamuoyuna sunulan katliamla ilgili algı, Elif’in hakikatlerin peşine düşmesiyle biraz olsun değişirken, o geceden tesadüfen kurtulan Narin ve Encan kardeşler, romanın diğer iki karakteri. Zengin ve pek çok bilgiye sahip olan Faruk Bey ise Mardin’deki katliama dair önemli kanıtlar sunmasıyla öne çıkıyor romanda.
“Çocukluk bütün dillerin tek alfabesidir” cümlesi, hikâyede kilit roldeki Encam’ı, Narin’i ve daha sonra karşımıza çıkacak Kopuk’u tarif ediyor âdeta.
Acıyı yakından bilen, acısı boyunu aşan çocukların yaşadığı coğrafyanın romanını kaleme almış Gerger. Düğün sırasındaki katliamdan kurtulup hayatta kalmaya çalışan, daha doğrusu yaşama tutunmak için uğraşan çocukların bilindik hikâyesi bu. Aslında pek bilmediğimiz, hatta bilmeyi reddettiğimiz bir öykü.
Gerger, meselenin hem medya ayağını hem de psikolojik ve ahlaki boyutunu romanlaştırmış; ölüler ve diriler üzerinden yarıştırılan acılar, iktidarı ve dolayısıyla gücü elinde bulunduranların, yaşamını yitirenlere ve hayatta kalanlara tepeden bakışını yansıtıyor Tavhane Çocukları’nda yazar.
Gerger’in, Güneydoğu Anadolu bölgesinde, senelerce “kader” gibi yaşatılan ve yaşanan acılara çocukların gözünden bakışı söz konusu romanda. Acıları yarıştıranlar ve acıyı bilenler arasındaki bazen açıktan bazen de üstü örtük bir mücadelenin yansıması Tavhane Çocukları’nda anlatılanlar. Tam da bu nedenle “çocukluk bir yoldur, ne başlangıcı vardır ne de sonu” diyor yazar.
Elif de işte bu gerçeklerin peşinden gidip hem katliamın esas sebebini araştırıyor hem de oradan kurtulan çocukların yaşam mücadelesine bir şekilde dâhil oluyor; çocukların tutunduğu hevesi, öfkeyi ve direnci yakından izliyor.

‘Çocukluk bir ömrün çatısıdır’
Gerger, vakti zamanında karanlıkta bırakılmış, kuyulara atılmış ve içinden yenileri çıkarılmış katliamlara atıf yapıyor Tavhane Çocukları’nda. Silahların konuştuğu köyün adının “Bellek” olmasının esprisini burada aramak gerek. Encam’ın, Kopuk’un ve Elif’in hikâyesini kesiştiren, hiç yabancısı olmadığımız ve çocukların hayatının dönüm noktası hâline gelen bu katliam, Gerger’in belirlemesine vardırıyor bizi:“Çocukluk bir ömrün çatısıdır.”
Bu söz, devletin “şefkatli yüzü”yle ve “sınanmasını tavsiye etmediği gücü”yle küçük yaşta tanışan çocukların hikâyesine de denk geliyor. Gerger, hemen herkesin karşısındakini yok etmeye uğraştığı, daha doğrusu buna koşullandığı coğrafyadan bir kesit sunuyor Tavhane Çocukları’nda; sorular ve varılan sonuçlar ise hikâyenin özünü oluşturuyor: “Günah, bazı insanlar için el kiri, sabun köpüğüydü. Zalimlik de günahkâr insan suretiydi. Günaha bu kadar anlam yüklenmemeliydi, ne de olsa herkes sonunda günahını içinde taşırdı. Ne de olsa her bir insanın günahı diğer insanın günahından ne daha az ne de daha çok masumdu. Onun akıl erdiremediği şey insanların günah işleyip de sonradan günahlarından arınmak için yeni günah işlemesiydi. Ne zamandan bu yana günahı günahla temizlemek yenidünyanın geleneği olmuştu. Hele bazı insanların kendi günahlarının bedelini başkalarına ödetmek için elinden gelen zalimliği ardına koymamasına akıl sır erdiremiyordu.”
Gerger, Tavhane Çocukları’nda karanlıktan bir başkaldırı ve umut çıkarıyor; yaşama uğraşı ve vicdan muhasebesi, gerçekliğin eğip büküldüğü bir zaman diliminde bir şeylerin değişmesi için ümidi kuvvetlendiriyor. Yazar da buna edebî bir katkı veriyor romanıyla.
Adnan Gerger, Tavhane Çocukları,İthaki Yayınları, 166 s.