.

Malta Şahini‘nden Malta Edebiyatına (II)

cagdas-malta-edebıyatı-malta-sahını

Burcu Alkan

Malta edebiyatı üzerine bir yazı yazmaya karar verdiğimde aklıma konunun kendisinden önce Malta Şahini filmi gelmişti (bkz. Malta Şahini‘nden Malta Edebiyatına [I]).” Popüler kültürün baskınlığı yadsınamaz nitekim. Öte yandan Malta’nın başkenti Valetta’da dahi Malta edebiyatının (İngilizce) çevirilerine ulaşmak kolay olmadı. Malta küçük bir yer, Malta edebiyatı “küçük” bir edebiyat. Küresel edebiyat sahası ise büyük, hırçın bir okyanus. Turkish Literature as World Literature (2021, Türk Edebiyatı Olarak Dünya Edebiyatı) kitabımızda da tartıştığımız ve David Damrosch’un yaklaşımından (kanon/karşıtkanon/hiperkanon) uyarladığımız üzere edebiyat-çeviri-yayıncılık ilişkisi kapsayıcılıktan çok, katman katman eleklerden geçilen ve varışa çok az yazarın ve metnin ulaşabildiği bir dışlanma sistemiyle işliyor. Metinler önce bahsi geçen edebiyatın kendi yerel, ulusal, dilsel eleğinden geçecek ki çevrilecek ve yayıncı bulacak; yayınlanırsa kendisi gibi eleklerden geçmiş başka yerel edebiyatların metinleriyle rekabet edecek ve kendine küresel edebiyat piyasasında yer bulacak; küresel edebiyat piyasasında yeteri kadar dikkat çekebilirse “dünya edebiyatı” tartışmalarına, ders programlarına, akademik çalışmalara konu olacak vs. Uzun ve çetrefil bir hikâye. Velhasıl ben kendi adıma Malta edebiyatını biraz internet taramasıyla, biraz da “şansıma ne çıkarsa” rastgeleliğiyle keşfetmek durumunda kaldım.

Tarih, Dil, Edebiyat

Malta Akdeniz’de Güney Avrupa ile Kuzey Afrika arasında kalan bir ada olarak şövalyeleri, kuşatmaları, korsanlarıyla çeşit çeşit hikâyesi olan bir cevher. Peter Earle Türk ve Maltalı denizcilerin “resmi korsanlık” (corsair) sistemini anlattığı Corsairs of Malta and Barbary (Malta ve Berberi Korsanları) kitabında Malta’dan “Hristiyan Korsanlığının Başkenti” olarak bahsediyor. Korsanlığın ciddi bir ticari kol ve meslek olduğu 16. yüzyıl ve sonrasında Türkler (Osmanlı Müslümanları) ve Hristiyanlar (Papalık altında birleşmiş kıta Avrupası krallıkları) arasındaki “kutsal savaş” (cihat – Haçlı seferleri) Akdeniz deniz yollarında süregelen karşılıklı saldırılarla, hırsızlıklarla, baskınlarla dolu. Bu karşılıklı “kutsal” itişmenin içinde korsanlık aslında dönemin kurallar ve kanunlarla düzenlenmiş bir faaliyeti. Earle tarih boyunca Hristiyan yazarların bu uzun soluklu yağmacılık döneminden dehşetle bahsettiğini, fakat Berberi korsanların Hristiyanlar arasında birebir denginin olduğuna pek kimsenin değinmediğini yazmış. Halbuki Malta’da konuşlanan Hristiyan korsanlar Müslüman Akdeniz’e benzer saldırılarda bulunmuş ve köle ticaretiyle uğraşmışlar:

“Both Moslem and Christian corsairs treated their profession as a business, a business which they organized very efficiently.”[i]

[Hem Müslüman hem Hristiyan korsanlar mesleklerine bir iş olarak bakıyorlardı, çok etkin bir şekilde organize ettikleri bir iş.]

Bizanslılar, Normanlar, Araplar ile başlayıp yüzyıllar boyunca defalarca el değiştiren adayı İspanya Kralı V. Charles 1530’da kökleri Kudüs’e dayanan ve zaman içinde “Malta Şövalyeleri” olarak tanınacak olan “Hastane Şövalyeleri”ne[ii] hediye ediyor, ki ilk yazıda bahsettiğim “Malta Şahini”nin hikâyesi buna dayanıyor. Osmanlılar ilki 1522 ikincisi 1565 yılında olacak şekilde adayı iki defa kuşatıyor, fakat alamıyor. Bu bağlamda korsanlık meselesinin sistemli bir karşılıklılığı olması dönemin din savaşlarıyla doğrudan ilişkili. (Örneğin, Shakespeare’in Othello’sunun anlamlar dünyası da bu karşılıklılık üzerine kuruludur.) Velhasıl eski nesil Maltalılar arasında yaygın Türk imajı hala böylesi bir tarihin gölgesinde olsa da -sohbet edebildiğim kadarıyla- belki de çok fazla el değiştirdiklerinden, kimlikçi bir ideolojiye ya da husumete şahit olmadım. Aksine genel olarak cana yakın, neşeli ve esprililer… Sanırım bugün her şeyden öte ve önce bir Akdenizlilik kültürü baskın.

Ülke genelinde İngilizce kullanımı yaygın (ada 1814-1964 arasında Britanya İmparatorluğu’na bağlı). Ayrıca İtalyanca da gayet etkin. Ama halkın kullandığı dil elbette Maltaca. Maltaca Semitik kökenli bir Sicilya Arapçasından geliyor. Konuşma dilinde İtalyan bir melodik yapı ve Arapça sesletimler duymak mümkün. Aslında adanın sürekli el değiştirmesi ve sömürgeciliğin izleri zorlama bir kültürel çeşitlilik yaratmakla birlikte ciddi bir dil meselesini de beraberinde getiriyor. Oliver Friggieri Maltaca edebiyat üzerine yazdığı makalesinde dil ile kurulan ilişkinin ve edebiyat sahasının bu bağlamda temel bir kültürel çatışma noktası olmasına ve özellikle kültürün altyapısındaki İtalyanca (Latin dilleri) ve Arapça (Semitik diller) arasındaki ikiliğe dikkat çekiyor.[iii] Benzer bir ikilik 20. yüzyılda İtalyanca ile İngilizce arasında görülüyor. Maltaca ise ancak 1934’te resmi dil olarak kabul ediliyor ve modern/çağdaş Maltaca edebiyatın öne çıkan ürünleri birer kültürel itibar meselesi olarak sunuluyor.

Malta edebiyatı uluslararası platformda çok az biliniyor. En tanınmış denebilecek yazarlarının dahi çevirileri kısıtlı. Örneğin, ülkenin ulusal şairi ve milli marşının yazarı olan ve Dun Karm mahlasıyla yazan Carmelo Psaila (1871-1961) 1912 yılına kadar sadece İtalyanca yazıyor, daha sonra tamamen Maltaca yazarak kendinden sonra gelen nesillere de örnek oluyor. Makalesine atıfta bulunduğum Friggieri, akademik çalışmalarının yanında edebi metinleri olan bir çağdaş yazar. Anton Buttigieg, Frans Sammut, Clare Azzopardi gibi bazı isimlerin dikkat çektiği Malta edebiyatında şiir ve roman tercih edilen türler olarak ön plana çıkıyor. Açıkçası 1-2 İngilizce antoloji dışında Malta edebiyatına dair bilgi bulmak zor. Oliver Friggieri’nin makalesi biraz daha detaylı bir tarihsel çerçeve kurması açısından değerlendirilebilir.

Çağdaş Malta Edebiyatı

Malta edebiyatından herhangi bir örnek Türkçeye çevrilmiş mi bilemiyorum. Benim kendi kaynaklarım da İngilizce ile kısıtlı olduğundan Malta edebiyatına dair bu kısa yazıyı sadece 1964’te bağımsızlığın ilanından sonra, Maltaca yazılmış ve İngilizceye çevrilmiş örneklerin öncülüğünde sunabiliyorum. Oldukça turistik ve küçük bir “şehir” olan Valetta’da bu minvalde bulabildiğim tek kitap Ġorġ Peresso’nun 2019’da yayımlanan ve 2020 Malta Ulusal Kitap Ödülü’nü alan Il-Wiċċ l-Ieħor romanı. İngilizceye Irene Mangion tarafından The Other Face (Öteki Yüz) başlığıyla çevrilmiş.

Peresso’nun kendisi hakkında da çok fazla detaya ulaşamadım. 9 Eylül 1938’de Cospicua’da doğduğunu ve şu anda emekli olduğunu okudum. 2018’de Malta’nın ulusal onur nişanı olan Qadi tar-Repubblika madalyasını almış. Uzun yıllar radyo ve televizyon programları yapmış. Roman türüne ek olarak şiir ve tiyatro oyunu gibi türlerde eserler vermiş. Bu eserlerin bir kısmı başka dillere çevrilmiş ve ödüller almış. Benim ilgimi çeken ufak bir detay ise yazarın Birgu’da De La Salle Koleji’nde okumuş olduğu… Hocam Terry Eagleton da ilk ve ortaöğrenimi Fransız Katolik Rahip Jean-Baptiste de La Salle’ın kurduğu ve dünyanın dört bir yanında okulları olan bu Hristiyan Kardeşliğin Salford’daki okulunda tamamlamıştı. Böylesi bir bağlantının bir dönemin insanları ve yetiştikleri toplumsal kültür açısından fikir verici ve önemli bir detay olduğunu düşünüyorum.

Il-Wiċċ l-Ieħor, The Other Face, yani “Öteki Yüz” romanının ana karakteri hayatı Gustav Mahler’in müziği ve Gustav Klimt ve Oskar Kokoschka’nın resimleri etrafında örülü bir sanat eleştirmeni. İçe dönük bir adam ve çevresinde mesafeli hatta soğuk biri olarak biliniyor. Nadir ve biraz da zorla katıldığı sosyal ortamlardan birinde bir kadınla karşılaşıyor ve ona âşık oluyor. Aralarında bir arkadaşlık başlıyor ve karakter âşık olduğu kadına Mahler ve Klimt’in dünyasını sunuyor. Bu ilginin ne kadar karşılıklı olduğu biraz şüpheli; velhasıl kadın daha sonra başka bir adamla evleniyor. Asıl hikâyeyse kitabın ikinci yarısında, yıllar sonra yollarının kadının kocasının cenazesinde yeniden kesişmesiyle başlıyor. Son kitabı üzerinde çalışmakta olan adam kadına karşı obsesif bir ilgi geliştirerek sonu kötü biten karanlık bir zihinsel girdaba düşüyor.

Kitabın ikinci yarısından itibaren konunun değişmesi, anlatının iyice içselleşmesi ve zihinsel bir patolojinin önünün açılmasıyla metnin üslubu da değişiyor. Belki bir bakıma daha ilgi çekici bir hal aldığı söylenebilir. Bana biraz Murat Gülsoy’un anlatılama tekniğini hatırlattı, fakat belki de çeviriden, Gülsoy’un bu üsluptaki ustalığını Peresso’da göremedim. Yine de sanat eserlerinin sarıp sarmalayan ve hatta içine alıp yutan dünyasıyla karakterin gündelik hayatı arasındaki girift ilişki ve geçişler, gerçekle sanrı arasındaki sınırların kalkması gibi unsurlar elbette ilgimi çekti. Açıkçası kitap güzel bir olasılık olarak yola çıkıp ortalamanın ötesine geçemeden sonlanıyor. Benim de biraz bu tür erkek karakterlerin (melo)dramalarına ve kadınların bu (melo)dramalardaki konumlarına yönelik sabrım tükenmiş olabilir. Malta edebiyatına dair merakımı bundan sonra Akdeniz’in ön plana çıktığı ve aralarında Maria Grech Ganado gibi kadın şairlerin bulunduğu isimlerle gidermeyi tercih edeceğimi sanıyorum.


[i] Peter Earle (1970), Corsairs of Malta and Barbary, Londra: Sidgwick & Jackson, s. xi.

[ii] “Ordo Fratrum Hospitalis Sancti Ioannis Hierosolymitani” – Aslında adları “Kudüs Aziz Yuhanna Hastanesi Şövalyeleri” ve öncelikli görevleri Haçlı Seferleri boyunca hasta ve yaralılara bakmak olan bu askeri Katolik tarikat 12. yüzyılda Kudüs’te kuruluyor, sonra Kıbrıs (14. yy), Rodos (14.-16. yy) ve Malta (16.-18. yy) adalarında konuşlanarak Haçlı seferlerine katkıda bulunuyorlar. Nitekim Kıbrıs, Rodos, ya da Malta “şövalyeleri”nin hikâyesi edebiyattan tarihe, hemen her dilde ve elbette Türkçede de, anlatılagelmiştir.

[iii] Oliver Friggieri (2016), “The language and Literature of Malta: A Synthesis of Semitic and Latin Elements,” Acta Orientalia Academiae Scientiarum Hungary. 69 (2): pp. 201–219.