Abdullah Ezik
abdullah.ezik@sanatkritik.com
“Düşünce,sanat,yaşama aşkı,hepsi sende toplandı. Hepsi, senin hüviyetinde birleşti. Senin dışında düşünememek hastalığına müptelâyım.” (Huzur, 180)
1.Ahmet Hamdi, 23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde doğdu.
2.Babası, çeşitli yerlerde naiplik ve kadılıklardan sonra Antalya kadılığından emekli olan Hüseyin Fikri Efendi’dir. Kökeni Batum’a dayanan aile, Mızrakçıoğulları veya Müftîzâdeler diye de bilinir.
3.Annesi ise aslen Trabzonlu olan, Kansızzâdeler’den deniz yüzbaşısı Ahmed Bey’in kızı Nesibe Bahriye Hanım’dır.
4.Ahmet Hamdi, ailesinin sahip olduğu 3 çocuktan en küçüğüdür. Kenan ve Nigâr isimli iki kardeşi vardır.
5.Ahmet Hamdi’nin çocukluğu, babasının görev yerinin sürekli değişmesinden ötürü Ergani Madeni, Sinop, Siirt, Kerkük ve Antalya gibi çeşitli şehirlerde geçer.
6.Birçok farklı okulda eğitim gören Ahmet Hamdi, İstanbul’da Ravza-i Terakkî İbtidâî Mektebi’nde, Sinop ve Siirt rüştiyelerinde, Siirt Katolik Dominiken misyonerlerinin özel okulunda, Kerkük, Vefa ve Antalya liselerinde okur.
7.Ailenin sık sık farklı şehirlere taşındığı yıllarda Ahmet Hamdi’nin annesi Nesibe Hanım, Musul’da tifüse yakalanarak vefat eder. Ömer Faruk Akün’e göre bu kayıp onun hayatında ciddi bir iz bırakır.
8.1918 yılında İstanbul’a gelen Ahmet Hamdi, burada yüksek öğrenime devam etmek için Halkalı Baytar Mektebi’nde yatılı öğrenci olarak kaydolur.
9.Baytarlığın kendisi için uygun bir meslek olmadığına karar veren Ahmet Hamdi, bir yıl sonra kaydını önce Dârülfünun Edebiyat Fakültesi’nin tarih, ardından ise felsefe bölümüne aldırmak ister.
10.Uzun süredir şiirlerini okuduğu ve çok beğendiği Yahya Kemal’in Dârülfünun’un edebiyat bölümünde ders verdiğini öğrenen Ahmet Hamdi, nihayetinde bu bölüme kaydolmaya karar verir.
11.Ahmet Hamdi, Dârülfünun’da başta Yahya Kemal olmak üzere Mehmed Fuad Köprülü, Cenab Şahabeddin, Ömer Ferit Kam, Babanzâde Ahmed Naim gibi önemli isimlerden ders alır.
12.Ahmet Hamdi’nin yayımlanan ilk şiiri Temmuz 1920’de okuyucuyla buluşan “Musul Akşamları”dır. Şiir, dönemin ünlü isimlerinden yazar Celâl Sahir Erozan tarafından yayımlanan bir dizide, Altıncı Kitap’tan çıkmıştır.
13.Şair, daha sonra Dergâh, Millî Mecmua, Anadolu Mecmuası, Hayat, Görüş, Yeni Türk Mecmuası, Varlık, Kültür Haftası, Ağaç, Oluş, Ülkü, İstanbul, Aile ve Yeditepe gibi çeşitli kültür ve edebiyat dergilerde şiir yayımlamaya devam eder.
14.1923’te Şeyhî’nin Hüsrev ü Şîrîn’i üzerine yazdığı tezle birlikte mezun olur.
15.İlk görev yeri olarak Erzurum’a tayin olan Ahmet Hamdi, burada öğretmenlik hayatına başlar.
16.“1923 yıllarında Erzurum Lisesi’nde hoca idim. Mektebimizde Fransızca ders veren Abdülhakim Bey adında Mısırlı bir hoca vardı. Çok çabuk dost olmuştuk. Fransızcayı, İngilizceyi iyi biliyor, biraz yağlı, fazla tecvidli olmasına rağmen Türkçeyi de mükemmel şekilde konuşuyordu. Fransız gramerini iki ayda öğretmek için hususî bir metod bile icad etmişti. Bu cinsten icad sahiplerinin çoğu gibi, o da garip bir adamdı. Sene sonunda imtihanlarda çocukların hakikaten Fransız gramerini çok iyi bildiklerini gördük. Yalnız bir şey eksikti. Fransızca bilmiyorlardı. Tek başına metodun kâfi olmadığını ve her icadın icat sayılamıyacağını ilk önce o imtihanda öğrendim.” (Yaşadığım Gibi, Dergâh Yayınları, s. 50)
17.Uzun yıllar öğretmenlik yapmaya devam eden Ahmet Hamdi, sırasıyla Konya (1926), Ankara (1927) ve İstanbul Kadıköy (1932) liselerinde, Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü’nde (1930) çalışır.
18.Gazi Orta Muallim Mektebi’ne bağlı Mûsiki Muallim Mektebi’nin diskoteğinde yer alan plaklar ve okulda görevli Alman hocalar vesilesiyle klasik batı müziği ile tanışır.
19.Güzel Sanatlar Akademisindeki dersleri sırasında batı plastik sanatlarına karşı içerisinde büyük bir ilgi uyanır. Bu ilgi zaman içerisinde giderek çoğalır ve sanatçının temel odak noktalarından biri hâline gelir.
20.1926’da Millî Mecmua’da yayımlanan “Ölü” şiirinden sonra 1927 ve 1928 yıllarında çoğunluğu Hayat dergisinde olmak üzere toplamda yedi şiir yayımlar.
21.İlk yazısı ise 20 Aralık 1928’de yine Hayat dergisinde çıkar.
22.Bu dönemde çeviriyle de uğraşmaya başlayan Ahmet Hamdi, ilk olarak 1929 yılında E.T.A. Hoffmann’ın Kremon Kemanı başlıklı metnini Türkçeye çevirir. Bu çevirinin ardından Anatole France’tan yaptığı Kaz Ayaklı Kraliçe Kebapçısı başlıklı çeviri yine Hayat’ta okurla buluşur.
23.1930 yılında Ankara’da gerçekleştirilen Türkçe ve Edebiyat Muallimleri Kongresi ise yeni tartışmalara vesile olmasıyla oldukça dikkat çeker. Ahmet Hamdi, bu kongrede yaptığı konuşmasıyla Osmanlı edebiyatının tedrisattan kaldırılması ve okullarda edebiyat tarihinin Tanzimat’ı başlangıç kabul ederek okutulması gerektiğini belirtir. Bu konuşmanın yankıları uzun bir süre devam eder.
24.Ahmet Hamdi, aynı yılın (1930) ilerleyen döneminde yakın arkadaşı Ahmet Kutsi Tecer ile birlikte Ankara’da Görüş dergisini çıkarmaya başlar.
25.Tanpınar, 1932 yılında öğretmen olarak Kadıköy Lisesi’ne atanır ve bu tayinin ardından tekrar İstanbul’a döner.
26.1933 yılında Ahmed Hâşim’in vefat etmesiyle (Sanayi-i Nefise) Güzel Sanatlar Akademisi’nde boşalan estetik ve mitoloji derslerini vermek üzere görevlendirilir.
27.Tevfik Fikret başlıklı inceleme çalışması 1937 yılında Semih Lütfü Kitabevi tarafından yayımlanır. Tanpınar bu eserinde Tevfik Fikret’in kişisel yaşantısını ve sanatını farklı açılardan ele aldıktan sonra ünlü şairin eserlerinden çeşitli örnekleri okurun beğenisine sunar.
28.Bir süre bu görevine devam eden Ahmet Hamdi, 1939 yılında Tanzimat’ın 100. yılı dolayısıyla kurulan “XIX. Asır Türk Edebiyatı” kürsüsüne dönemin Maarif Vekili Hasan Âli Yücel tarafından doktorası olmamasına rağmen “yeni Türk edebiyatı profesörü” olarak tayin edilir.
29.Tanpınar bu dönemde Hasan Âli Yücel tarafından “Tanzimat sonrası Türk edebiyatı tarihini yazmak”la görevlendirilir.
30.Kürsüdeki görevi dolayısıyla yazılarını daha çok “Tanzimat sonrası Türk edebiyatı çalışmaları”na yoğunlaştıran Tanpınar, çeşitli konularda kitap tanıtımları ve makaleler de yayımlamaya devam eder. Özellikle İslam Ansiklopedisi için çeşitli maddeler kaleme alır.
31.Tanpınar 1940 yılında “henüz” 39 yaşındayken Kırklareli’nde topçu teğmeni olarak askerliğini yapar.
32.Mahur Beste, 1940 yılında Ülkü dergisinde tefrika edilmeye başlanır. Yazarın kaleme aldığı ilk roman çalışmasıdır. Tefrikası tamamlanmadan yarım bırakılan çalışma, Tanpınar’ın ölümünün ardından ilk kez 1975 yılında kitap olarak basılır. II. Abdülhamid döneminde geçen eser, Behçet Bey’in hikâyesini yaşlılık günlerinden başlayarak işler.
33.Nâmık Kemal Antolojisi, 1942 yılında Muallim Ahmet Halit Kitabevi tarafından yayımlanır. Nâmık Kemal’in farklı dönemlerde kaleme aldığı metinlerden örnekler içeren çalışma, Tanpınar’ın bu konudaki seçimleriyle de oldukça ilgi uyandırır.
34.Abdullah Efendi’nin Rüyaları, 1943 yılında Muallim Ahmet Halit Kitabevi’nce basılır. Eser, Tanpınar’ın ilk öykü kitabıdır.
35.Özellikle “zaman” konusunun ön plana çıktığı Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Tanpınar’ın Fransız yazar Marcel Proust ile olan etkileşimini de farklı açılardan göstermektedir. Bu bağlamda “geçmiş”i merkezine alan metinler, kimi zaman karakterlerin ferdi geçmişlerini, kimi zamansa millî bir geçmişi üzerinden hareket eder.
36.Aynı yıl “Yağmur”, “Güller ve Kadehler” ve “Raks” gibi ünlü şiirleri yayımlanır; “Bursa’da Hülya Saatleri” şiiri “Bursa’da Zaman” adıyla yeniden basılır.
37.Tanpınar’ın Fransızca’dan çevirdiği, Euripides’in Alkestis (Ankara 1943), Elektra (Ankara 1943) ve Medeia (Ankara 1943) başlıklı kitapları yayımlanır.
38.Tanpınar’ın Zühtü Müridoğlu ile birlikte Henry Lechat’tan çevirdiği Yunan Heykeli başlıklı eser 1945 yılında yayımlanır.
39.Tanpınar, 1943 ile 1946 yılları arasında Maraş milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev alır. Ancak birçok araştırmacıya göre bu görevi aktif olarak yerine getirmeyen Tanpınar, bir sonraki seçimlerde partisi tarafından tekrar aday gösterilmez.
40.Tanpınar, 1946 seçimlerinin ardından bir süre Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak orta öğretim müfettişliği görevinde bulunur.
41.Tanpınar, dönemin Ülkü mecmuasında bir yazı dizisi olarak Beş Şehir’in ilk parçalarını yayımlamaya başlar. Yazar, dizinin yayımlanmasının ardından bu illere Konya’yı da ilave ederek denemelerini kitaplaştırmaya karar verir.
42.Tanpınar, çeşitli vesilelerle bulunduğu ve bir süre yaşama şansına da eriştiği Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul şehirlerini anlattığı deneme türündeki eseri Beş Şehir’i ilk kez kitap olarak 1946 yılında yayımlar.
43.Yazar, Beş Şehir’i kendi ifadeleriyle şöyle yorumlar: “Beş Şehir’in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir.”
44. 1948 yılında tekrar akademideki estetik hocalığı görevine tayin edilir.
45.Tanpınar, 1948 yılında Huzur romanını Cumhuriyet gazetesinde tefrika etmeye başlar. Tefrika, 22 Şubat 1948 ile 2 Haziran 1948 tarihleri arasında gerçekleşir.
46.Huzur tefrikasının tamamlanmasının ardından metni kitap olarak yayımlamaya karar veren Tanpınar, bu konuda çalışmalara başlar ve anlatıda ciddi değişikliklere gider. Tefrikadaki bazı bölümler yeniden ele alınır, bazıları çıkarılır, kimi yerlerde ise ek paragraf ve cümleler eklenir. Tanpınar, Huzur’a kitap olarak son şeklini verdikten sonra metin 1949 yılında Remzi Kitabevi tarafından basılır.
47.Tanpınar tarafından Dr. Tarık Temel’e ithaf edilen 391 sayfalık Huzur, 1939 yılının İstanbul’unda geçer. “İhsan, Nuran, Suad ve Mümtaz” başlıklı dört bölümden meydana gelen kitap, temel olarak metnin ana karakteri olan Mümtaz’ın başından geçenleri ve onun sevgilisi Nuran ile olan ilişkisini anlatır. Metnin arka planında ise II. Dünya Savaşı’nın her an patlayacak olmasına dair duyulan endişe hissedilir, İstanbul farklı açılardan metne taşınır.
48.1949 yılında Edebiyat Fakültesi’ndeki kürsüsüne geri döner.
49.Ahmet Hamdi Tanpınar, Tanzimat Fermanı’nın 100. yıldönümü olan 1939 tarihinde atanırken yazmayı planladığı XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’nin ilk cildini 1949’da yayımlar. Eserin ikinci cildi için de hazırlıklara başlayan yazar, ömrü vefa etmediği için projesini tamamlayamaz.
50.XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Tanpınar’ın klasik Türk edebiyatını farklı bir açıdan değerlendirdiği “Giriş” yazısından sonra “Garplılaşma Hareketine Umumi Bir Bakış” ismini taşıyan bölümle başlar. Yazar, bu bölümde Türkiye’deki Batılılaşma hareketlerini Lale Devri’nden XIX. asra kadar geniş bir perspektifte ele alır.
51.Edebiyat tarihinin ana gövdesini oluşturan diğer bölümler ise şunlardır: “XIX. Asrın İlk Yarısında Türk Edebiyatı”, “Tanzimat Seneleri”, “Yeniliğin Üç Büyük Muharriri”, “Şinasi’den Sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti”, “Şinasi’den Sonra Nevilerin Gelişmesi 1851-1885 Yılları Arası”, “Şinasi’nin Yanı Başında Ziya Paşa”, “Şinasi’den Sonra Nâmık Kemal”, “Nâmık Kemal’in Yanı Başında Ahmed Midhat Efendi”, “Nâmık Kemal’den Sonra Recaizade Mahmud Ekrem Bey”, “Nâmık Kemal’den Sonra Abdülhak Hamid”, “Eski ile Yeninin Arasında Muallim Naci Efendi”.
52.Sahnenin Dışındakiler, 10 Mart ile 29 Mayıs 1950 tarihleri arasında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilir. Millî Mücadele döneminde geçen roman, çalkantılı bir süreçte çocukluk aşkı Sabiha’yı arayan Cemal’in başından geçenleri okurla buluşturur.
53.Tanpınar, 1953 yılında edebiyat fakültesi tarafından altı aylığına Avrupa’ya gönderilir. Bu deneyim kendisi için büyük bir önem arz eder.
54.Saatleri Ayarlama Enstitüsü, ilk kez 20 Haziran ile 30 Eylül 1954 tarihleri arasında Yeni İstanbul gazetesinde tefrika edilir. II. Abdülhamid, II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerini yaşayan Hayri İrdal’ın hikâyesine odaklanan metin, Doğu ile Batı arasında kalmış, her biri Türk toplumunun farklı kesimlerinden insanları ironik bir dille işler.
55.Yazarın zaman mevhumuna farklı bir açıdan yaklaştığı Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tanpınar’ın daha önce kaleme aldığı metinleri ters yüz eden ironisiyle dikkat çeker.
56.Tanpınar’ın ikinci öykü kitabı olan Yaz Yağmuru, ilk kez Nakışlar Kitabevi tarafından 1955 yılında yayımlanır. “Yaz Yağmuru” aynı zamanda kitabın ilk öyküsüdür. Kitabın diğer öyküleri ise “Teslim”, “Acıbademdeki Köşk”, “Rüyalar”, “Adem’le Havva”, “Bir Tren Yolculuğu” ve “Yaz Gecesi”dir.
57.Tanpınar, ilerleyen yıllarda çeşitli vesilelerle Avrupa’ya gitmeye devam eder. 1955’te Paris Filmoloji Kongresi’ne katılmak üzere üç haftalığına, 1955’te Venedik Sanat Tarihi Kongresi’ne katılmak üzere bir aylığına, 1957’de Münih Müsteşrikler Kongresi’ne katılmak üzere yine bir haftalığına, 1958’de ise Venedik’te gerçekleşen bir felsefe kongresine katılmak üzere bir haftalığına yurt dışına çıkar.
58.Yazar, 1956 yılında XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi’ni elden geçirmeye karar verir. Eseri bazı değişiklik ve ilavelerle yeniden yayımlar. Tanpınar, çalışmanın önsözünde kendisinden önceki edebiyat tarihçilerinden, özellikle de Fuat Köprülü’den farklı bir metot kullandığını, kendine özgü bir yöntem belirlediğini ifade eder. Bu konuda özellikle A. Thibaudet ve H. Taine’in metotlarından bahseder.
59.Tanpınar, 14 yıl aradan sonra 1957 yılında Beş Şehir‘in ikinci baskısını gerçekleştirir. Bu ikinci baskı daha önce yayımlanan metne nazaran birçok farklılık, ilave ve eksiltme içerir. Kitabın bu yeni baskısında özellikle “İstanbul” bölümünde büyük değişikliklerin olduğu fark edilir. “İstanbul”, aynı zamanda kitabın en geniş kapsamlı bölümü olarak da dikkat çeker.
60.1959’da edebiyat tarihinin ikinci cildi için kaynak toplamak üzere Rockefeller bursuyla bir yıllığına yeniden Avrupa’ya giden Tanpınar, bu süre zarfında birçok önemli Avrupa ülkesini görme şansına erişir. Bu dönemde özellikle Almanya, Avusturya, İngiltere, Belçika, Hollanda, İspanya ve İtalya gibi ülkeleri ziyaret eder.
61.Saatleri Ayarlama Enstitüsü, ilk kez kitap olarak Remzi Kitabevi tarafından yayımlanır.
62.Ahmet Hamdi Tanpınar, ölümüne yakın bir zamanda yayımlamaya karar verdiği şiir kitabında toplam 37 şiirine yer verir. Çalışması, Şiirler başlığıyla 1961’de yayımlanır.
63.Tanpınar’ın hayattayken yayımladığı ilk ve tek şiir kitabına dâhil edilmemiş kimi çalışmaları, ölümünden sonra yayımlanan Bütün Şiirleri’nde okuyucuyla buluşur. Bu kitapta 100’e yakın Tanpınar şiiri yer almaktadır.
64.Form olarak klasik bir şiir eğitiminin gerekli olduğu ve şiirde ön plana çıkması gerekenin kulak olduğuna inanan Tanpınar’ın sağlığında kitabına aldığı şiirlerin tamamı hece vezniyle kaleme alınmıştır. Şiirlerinin çoğunda müzik, rüya, zaman, sonsuzluk temaları ön plana çıkmakta; tabiat, ışık, aşk, ölüm, korku gibi motifler önemli bir yer tutmaktadır.
65.Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Ocak 1962 tarihinde İstanbul’da geçirdiği bir kalp krizi sonucunda vefat eder.
66.Cenaze namazı Süleymaniye Camii’nde kılınır. Tanpınar’ın naaşı daha sonra hocası olarak kabul ettiği Yahya Kemal’in Rumelihisarı’ndaki (Aşiyan) mezarının yanı başına defnedilir.
67.Şairin mezar taşı üzerinde kendisinin en bilinen mısralarına yer verilir: “Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında.”
68.Ahmet Hamdi Tanpınar, yaşadığı süre boyunca Gayri Menkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu, Yahya Kemal’i Sevenler Derneği ve Fransa’daki Marcel Proust Dostları Derneği üyeliklerinde bulunmuştur.
69.Tanpınar’ın Yahya Kemal başlıklı monografisi, ilk defa yazarın ölümünden kısa bir süre sonra Yahya Kemal’i Sevenler Cemiyeti tarafından 1963 yılında yayımlanır. Çalışma kapsamında Yahya Kemal’in yaşamı ve eserleri, ortaya çıktıkları muayyen toplumsal, siyasal ve kültürel bağlam içinde tartışmaya açılır.
70.Prof. Dr. Abdullah Uçman, çalışmayı şu sözlerle açıklar: “Yahya Kemal monografisi, yıllarca yanında bulunduğu, fikirlerini, estetik anlayışını, yaşam biçimini, zevklerini ve yazış tarzını çok yakından tanıdığı hocasını, belirttiği çerçevenin çok ötesinde, doğrudan doğruya devri içinde ele alan ve şiirlerini yeni metotlarla inceleyen, bizim edebiyatımızda henüz benzeri yazılmamış müstesna bir eserdir.”
71.Ahmet Hamdi Tanpınar’ın makalelerinden derlenerek oluşturulan Edebiyat Üzerine Makaleler, ilk kez 1969 yılında Milli Eğitim Basımevi tarafından yayımlanır.
72.Tanpınar’ın denemelerinden meydana gelen Yaşadığım Gibi başlıklı kitap, ilk kez 1970’te yayımlanır. Eser, Birol Emil tarafından hazırlanmıştır. 2015 yılında kitaba yeni yazılar dâhil edilir.
73.Sahnenin Dışındakiler kitap olarak ilk kez 1973 yılında Büyük Kitaplık tarafından basılır.
74.Tanpınar’ın kişisel mektuplarını içeren Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mektupları başlıklı eser, ilk kez 1974 yılında Kültür Bakanlığı Yayınları tarafından basılır. Eserde yazarın farklı dönemlerde farklı isimlere yazdığı çeşitli mektuplara yer verilir. Çalışma, daha sonra Zeynep Kerman tarafından yeni ilavelerle genişletilmiş, toplamda 111 mektup yayımlanmıştır.
75.Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tamamlayamadan vefat ettiği roman çalışmalarından biri olan Aydaki Kadın, ilk kez 1987 yılında Adam Yayınları tarafından basılır. Kitap, Güler Güven tarafından Tanpınar’ın notlarından derlenerek meydana getirilir.
76.Tanpınar, Evrâk-ı Metrukesi’nden çıkan notlarında Aydaki Kadın ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştır: “Sembolik bir roman olacaktır. Romanın bir Şahidi, birkaç kahramanı vardır. Romanın kadın kahramanı Leyla’dır. O mihrak noktasıdır. Bütün dikkatler, meraklar ona çevrilmiştir. Suat (Selim), Refik, Hatice H., Leyla’nın kız kardeşi Zeynep (son müsveddede, Sadiye) onun âşıkları ve onunla evlenmek isteyenler. Leyla çocuksuz evli bir kadındır. Evvela Suat’la (Selim’le) sevişmiş, sonra izah edilemeyecek bir hâlet-i ruhiye ile Refik’le evlenmiştir. Leyla’nın ağabeysi (son müsveddede, kardeşi Nail) sansüel, iradesiz, içkiye düşkün bir adamdır. hastadır, fakat hiçbir şey bilmez. Kadınların rahat bırakmadığı adam. Romanda herkes Leyla’ya ve Suat’a (Selim’e) yüklenir. Suat (Selim) devamlı tazyik altındadır. Romancıdır. Muhtelif çevrelerden arkadaşları vardır. Hepsi onun kendilerinden olmasını ister.”
77.Enis Batur 1992 yılında Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Seçmeler adlı bir kitap hazırlar.
78.Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler romanından sinemaya uyarladığı İki Ateş Arasında adlı senaryo denemesi, 1998 yılında Memet Baydur’un önsözüyle İyişeyler Yayıncılık tarafından yayımlanır.
79.Alpay Kabacalı tarafından hazırlanan Bedrettin Tuncel’e Mektuplar, 1995 yılında basılır.
80.Canan Yücel Eronat tarafından hazırlanan Tanpınar’dan Hasan Âli Yücel’e Mektuplar ilk kez 1997 yılında yayımlanır. Çalışmada 10 mektup yer alır.
81.Tanpınar’ın gazete ve dergilerde kalmış yazılarından oluşan Mücevherlerin Sırrı, ilk kez 2002’de yayımlanır. Eser, İlyas Dirin, Turgay Anar ve Şaban Özdemir tarafından yayıma hazırlanmıştır.
82.Tanpınar’ın ders notlarından meydana gelen Edebiyat Dersleri, Abdullah Uçman tarafından hazırlanır ve ilk kez 2002 yılında yayımlanır.
83.Tanpınar’ın hikayeleri Bütün Öyküleri başlığı altında 2003 yılında basılır.
84.Güler Güven’in ders notlarından meydana gelen, Hayri Ataş tarafından yayıma hazırlanan Yeni Ders Notları, 2004’te Türk Edebiyatı Vakfı tarafından yayımlanır.
85.İnci Enginün ve Zeynep Kerman tarafından yayıma hazırlanan Günlüklerinin Işığında Tanpınar’la Başbaşa, 2007 yılında basılır. Eser, İnginün ve Kerman’ın açıklama ve çeşitli konulardaki notlarıyla yayımlanır.
86.Ahmet Miskioğlu tarafından hazırlanan Tanpınar’dan Notlar / Yeni Türk Edebiyatı Tezli Sertifika Ders Notları, 2015 yılında Dergâh Yayınları tarafından basılır.
87.Tanpınar’ın gazete ve dergilerde kalan yazılarının derlenmesinden oluşan Hep Aynı Boşluk, 2016 yılında yayımlanır. Dergâh Yayınları tarafından basılan eser, Erol Gökşen tarafından hazırlanmıştır.
88.Tanpınar’ın farklı dönemlerde yaptığı çevirileri içeren Tanpınar’dan Çeviriler başlıklı eser Dergâh Yayınları tarafından basılır. Erol Gökşen tarafından yayıma hazırlanan kitap, Tanpınar’ın Magdalen Rock müstearını kullanan Ellen Beck isimli yazardan çevirdiği “Sabit Olamamış” adlı hikâyeyi; E. T. A. Hoffmann’ın “Kremon Kemanı” hikâyesini, Anatole France’ın Kraliçe Pédauque Kebapçısı adlı romanının bazı bölümlerini, Walter Pater’ın “Auxerre’li Denys” hikâyesini, Paul Morand’ın “Sürat Hakkında” adlı yazısını, Paul Valéry’nin Monsieur Teste romanından parçaları ve yine Valéry’nin “İncelemeler” başlıklı bir yazısını içermektedir.
89.Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanının karakterlerinden Suat’ın, intihar etmeden önce kaleme aldığı roman türündeki çalışması Suat’ın Mektubu, ilk kez 2018 yılında Dergâh Yayınları tarafından yayımlanır. Eserin İbrahim Şahin ve Handan İnci, Banu İşlet ve Hacer Er tarafından yayına hazırlanan iki versiyonu vardır.
90.Bugüne kadar hakkında sayısız dosya hazırlanan Tanpınar için özel sayı hazırlayan başlıca edebiyat dergileri arasında Yeditepe, Kitap Belleten, Türk Dili ve Edebiyatı, Kitap-lık ve Hece gibi çeşitli yayınlar sayılabilir.
91.Bugüne kadar Tanpınar üzerine yazılan önemli kitap ve makalelere örnek olarak Mehmet Kaplan, Tanpınar’ın Şiir Dünyası; Turan Alptekin’in Ahmet Hamdi Tanpınar: Bir Kültür Bir İnsan’ı; Orhan Okay’ın Bir Hülya Adamının Romanı: Ahmet Hamdi Tanpınar’ı; Birol Emil’in “Ahmet Hamdi Tanpınar”ı; Hilmi Ziya Ülken,’in “Düşünür Bir Şairin Edebiyat Tarihi”; Fethi Naci’nin “Sahnenin Dışındakiler”i; Berna Moran’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”; Abdullah Uçman ve Handan İnci ile birlikte birçok akademisyen ve yazarın katkılarıyla hazırlanan Bir Gül Bu Karanlıklar’da; Nurdan Gürbilek’in Yer Değiştiren Gölge’si; Ekrem Işın’ın “Osmanlı İlmiye Sınıfının Romanı: Mahur Beste”si; Seval Şahin’in Talih, Tesadüf ve İrade’si örnek olarak verilebilir.
Alıntılar:
92.“Sevdiğim bir muharrir ‘Aşk, ölümün gülümseyen yüzüdür,’ der. Bu mesut cümleyi her hatırladıkça, onu kendim söylememiş olduğuma müteessir olurum. Çünkü, bu iki mefhumdan birini, ötekini hatırlamadan hiçbir zaman düşünmedim; hatta onlar benim için eş doğmuş mefhumlar değil, birbirini tamamlayıcı yegâne hakikatlerdir. İnsan zekâsının bu ikiz kanadı, hayat aynasında daima yan yana çırpınırlar. Büyüğe, bütüne, kemale ancak onlara eriştiğimiz, bu tecrübeleri nefsimize mal ettiğimiz zaman vâsıl oluruz. Şiirin, sanatın tebessümü ancak bu iki müntehanın arasında doğar, Hakikî hayat, Hayyam’ın şiirlerindeki destiler gibi ölümün elinde yoğrulur, aşkın ateşinde pişer ve tam kıvamını bulduğu zaman yine ölüm onu ebediyetin kucağına atar. Eğer sanat ve hayatın gayesi, zamanı yenmekse, biz bu tecrübeyi ancak bu sanatkârın elinde ve bu ocakta yaparız. Aşk, ruhun ebediyete doğru yaptığı geniş hamlede kendi kendisini ikrarı, zamanı yenmek için insan iradesinin muhtaç olduğu teksif kudretine ve iradeye erişmesidir; ölüm bu merhalede bir kemalin, bir tamamiyette bekçisi olur. Birincisinden yorulunca öbürüne, ikincisinden korkunca birincisine sığınanlar, bu ikiz tecrübenin varabileceği mazhariyetlerin eşiğinde kalmış olanlardır; fakat her ikisini birden kendimizde topladığımız gün, kâinat karşısında hakikî vaziyetimizi almış oluruz; yâni Yahya Kemal’in dediği gibi bir ilâh oluruz.” (Yaşadığım Gibi, “Aşk ve Ölüm”, Dergâh Yayınları, s. 149)
93.“İnsan kaderinin büyük taraflarından biri de bugün attığı adımın kendisini nereye götüreceğini bilmemesidir. Baki’nin Fatih Camii’nde fakir bir müezzin olan babası, oğlunun Türkçe’yi kendi adına fethedeceğini, sözün ebedi saltanatını kuracağını; Nedim’in anası, Türkçe’nin ikliminde oğlunun bir bahar rüzgârı gibi güleceğini, onun geçtiği yerlerde bülbül şakımasının kesilmeyeceğini, ağzından çıkan her sözün ebediliğin köşesinde bir erguvan gibi kanayacağını biliyorlar mıydı? Bunun gibi, Malazgirt Ovası’nda döğüşen yiğitler, kılıçlarının havada çizdiği kavisin, bütün ufku dolduran nal şakırtılarının, Sinan’ın, Hayreddin’in, Itrî’nin, Dede’nin dünyalarına gebe olduğundan elbette habersizdiler. Kader, insan ruhu bir tarafını tamamlasın, yaratılışın büyük rüyalarından biri gerçekleşsin diye, onları bu ovaya göndermişti. Yaratıcı ruhun emrinde idiler, onun istediğini yaptılar.” (Beş Şehir, Dergâh Yayınları, s. 50)
94.“Bereket versin sokak vardı. Çocuğun tek yardımcısı sokaktır. Her yerde ve her nesil için çocuğu hayata sokak ayarlar. Büyükler orada evden, mektepten çok başka türlü ve daha tabiî görünürler. Sokakta herkes kendisidir. Orada hayat sıcak bir ekmek gibi karşınıza çıkar. Orada iyice ayıklanmış, sentetik bir ilaç gibi süzgeçlerden geçmiş, aslının dışına çıkmış şeylerle karşılaşmazsınız.
İnsanı, işi, hürriyet aşkını, sefaleti, merhameti çocuk orada tadar. Korkutacak şeye rast gelse bile, bu içtimaî makinenin ezen ve değiştiren korkusu değildir. Belki size aksülamel imkânı bırakan, kaçıp kurtulduğunuz zaman peşinizden gelmeyen bir korku ile korkarsınız.
Sokak, evinizin kapısından başlayan hayat, ayrıldığınız zaman hüzün duyduğumuz arkadaş, bir humma gibi sizi saran macera ve yarın içine gireceğiniz kör dövüştür.” (Sahnenin Dışındakiler, Dergâh Yayınları, s. 54)
95.“Ah eski İstanbul! İçten içe kaynaşan hayatıyla, durmadan çarpışan ihtiraslarıyla, kin ve sevgileriyle, birdenbire coşan nefretleriyle, kaynayan sular gibi içten dönen ve derinleşen dolaplarıyla, daima kızdırılmış bir kaplan gibi atılmağa, parçalamağa hazır ocaklarıyla, tekkeleriyle, esnafıyla, o kadar parça parça, dağınık göründüğü halde istediği gün, sokakta, çarşıda, meydanda birdenbire birleşen, acayip ve korkunç bir mahluk gibi halka halka büyüyen, genişleyen, okyanuslar gibi homurdanan, önüne çıkan her şeyi yakıp yıkan, devirip altüst eden, kadını erkeğini tamamlayan halkıyla her türlü canlılığın üstünde canlı şehir.” (Mahur Beste, Dergâh Yayınları, s. 44)
96.“Hakikaten buradaki hayat, asıl kapının dışında bir hayattı. Ve onu yaşayanlar, o şekilde, yani hiç içeriye girmeyi düşünmeden, yahut da bir ayakları daima eşikte, yaşıyorlardı. Hiçbir mesele yoktu ki eninde sonunda bir kaçış, bir kurtulma vesilesi olmasın! Neden kaçarlardı, niçin kaçarlardı? Hiçbir mukavemetleri yok muydu? Yoksa hakikaten her şeye yabancı, her şeye kayıtsız mıydılar?
Hayır, burada her şey biraz afyon, biraz uyku ilacıydı.” (Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Dergâh Yayınları)
97.“Ne İçindeyim Zamanın”
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
…
98.“Bir Gül Bu Karanlıklarda”
Bir gül bu karanlıklarda
Sükute kendini mercan
Bir kadeh gibi sunmada
Zamanın aralığından.
Başında bu mucizenin
Sesler, kokular ve renkler
Ebediyete kadar derin
Bir anın vadiyle bekler.
…
99.“Her Şey Yerli Yerinde”
Her şey yerli yerinde; havuz başında servi
Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan,
Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan,
Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi
Her şey yerli yerinde; masa, sürahi, bardak,
Serpilen aydınlıkta dalların arasından
Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman
Sessizlik dokunuyor bir yerde yaprak yaprak.
…
100. “Gül”
Ey bâkir cümbüşü her özleyişten sıcak
Bin uykuya yaslanmış sessiz kamaşan şafak;
Her bahçenin üstünde ve her ufuktan başka,
Yıldızların tuttuğu ayna, ezelî aşka,
Bir sır gibi hayattan ve ölümden öteye
İlk arzunun toprağa mal olmuş lezzetiyle…
…
Kaynakça:
- AKÜN, Ö. F. (1963). “Ahmet Hamdi Tanpınar”, TDED, XII (1963), s. 1-32.
- ALANGU, T. (1965): Cumhuriyet’ten Sonra Hikâye ve Roman, İstanbul, III, 583-598.
- ALPTEKİN, T. (2001): Ahmet Hamdi Tanpınar: Bir Kültür Bir İnsan. İletişim Yayınları, İstanbul.
- BATUR, E. (1992). Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Seçmeler: YKY, İstanbul.
- DEMİRALP, O. (1993). Kutup Noktası: Ahmet Hamdi Tanpınar Üzerine Eleştirel Deneme: YKY, İstanbul.
- EMİL, B. (1962). “Ahmet Hamdi Tanpınar”, TY, III/5 (1962), s. 49-50.
- GÜRBİLEK, N. (1995). Yer Değiştiren Gölge: Metis, İstanbul.
- HİLAV, S. (1973). “Tanpınar Üzerine Notlar”, Yeni Dergi, IX/106, İstanbul 1973, s. 26-41.
- IŞIN, E. (2000). “Osmanlı İlmiye Sınıfının Romanı: Mahur Beste”, Kitap-lık, sy. 40, İstanbul, s. 113-122.
- KAPLAN, M. (1963): Tanpınar’ın Şiir Dünyası, İstanbul.
- KAPLAN, M. (1963): “Bir Şâirin Romanı: Huzur”, TDED, XII, s. 33-86; XIII (1965), s. 29-42.
- KERMAN, Z. (1974). Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mektupları; genişletilmiş ikinci basım, 1992.
- KERMAN, Z. & ENGİNÜN, İ. (2007). Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa: Dergâh Yayınları, İstanbul.
- MORAN, B. (1978), “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, Birikim, sy. 37, İstanbul, s. 44-55. (İletişim Yayınları)
- NACİ, F. (1973). “Sahnenin Dışındakiler”, a.e., X/110, s. 24-34.
- OKAY, O. (2010): Bir Hülya Adamının Romanı: Ahmet Hamdi Tanpınar. Dergâh Yayınları: İstanbul.
- OKAY, O. “Tanpınar, Ahmet Hamdi”, TDEA, VIII, 225-232.
- OKAY, O. (2001). “Tanpınar, Ahmet Hamdi”, Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi. YKY, İstanbul, II, 788-792.
- ŞAHİN, S. (2019). Talih, Tesadüf ve İrade Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Romancılığı Üzerine Düşünceler: İletişim Yayınları, İstanbul.
- UÇMAN, A. & İNCİ, H. (2002). Bir Gül Bu Karanlıklarda: Tanpınar Üzerine Yazılar: Kitabevi, İstanbul.
- ÜLKEN, H. Z. (1968). “Düşünür Bir Şairin Edebiyat Tarihi”, Yeni İnsan, sy. 66, İstanbul, s. 5-7.
- YAVUZ, H. (1975): Felsefe ve Ulusal Kültür, İstanbul, s. 36-55.