
Buket Şengül
Bursa’yı bir sanat merkezi haline getirerek gelecek nesillere ilham vermek amacıyla bu yıl ilki düzenlenen Bursa Sanat Çalıştayı, “kent, mekân ve hafıza” teması etrafında sanatçılara güçlü bir düşünsel ve estetik alan sundu. Çalıştayda yer alan eserler arasında Yunus Emre Erdoğan’ın, Osman Hamdi Bey’in Yeşil Cami’nin iç mekânından bir köşeyi betimlediği “Kaplumbağa Terbiyecisi” eserindeki hüsnü hat levhadan yola çıkarak ürettiği çağdaş yorum hem görsel dili hem de kavramsal temeliyle oldukça dikkat çekici bir anlam barındırıyor.
Sanatçının çalışmasının merkezinde, o levhada yer alan özlü bir ifade var: “Kalplerin şifası sevgiliye kavuşmaktır.”
Bu cümle, yalnızca estetik bir unsur değil; kültürel ve inanç temelli bir anlam katmanı da taşıyor. Osman Hamdi Bey’in Yeşil Cami içindeki bu hat levhası aracılığıyla aktardığı geleneksel ifade, Erdoğan’ın sanatında yeniden ama bambaşka bir bağlamda hayat buluyor.
Bu ifadenin yalnızca estetik değil; tarihsel, kültürel ve ruhsal katmanlara da sahip olduğunu belirten sanatçı, hem geleneksel sanatlara bir göndermede bulunmak hem de bu göndermeyi çağdaş bir anlatıya dönüştürmek istemiş. Sanatçının bu yaklaşımı, hüsnü hat sanatını birebir taklit etmeden, onunla eleştirel ve yaratıcı bir bağ kurmasıyla öne çıkıyor.
“Hüsnü hat, genellikle iç mekâna ait olan geleneksel bir süsleme biçimi. Ben ise bu sözü, kamusal alanda, sokakta, bugünün estetik algısıyla görseydim ne hissederdim diye düşündüm. Bu nedenle kullandığım malzeme ve biçimle bu düşünceyi yeniden kurguladım. Osman Hamdi’nin o mekânı nasıl düşündüğünü, yazının yerleştirilme biçimini ve taşıdığı manayı hayal ettim. Bu türden bir geleneksel ifadeyi, bugünün görsel diliyle tekrar kurmak beni heyecanlandırdı.”
Erdoğan’ın yaklaşımı, Osman Hamdi’nin on dokuzuncu yüzyılda “Doğu-Batı” arasında köprü kurma çabasını çağdaş düzlemde devam ettiriyor. Ancak bu kez, tarihi yeniden üretmek değil; o tarihe eleştirel ve şiirsel bir mesafeden bakmak söz konusu. Erdoğan, geleneksel forma yaklaşmak yerine onu kırarak, yeni bir ifade alanı oluşturmayı tercih ediyor. Bu süreçte kullandığı malzemeler -asitsiz resim kâğıtları, füzen ve toz pastel- eserin hem biçimsel hem de duygusal niteliğini destekliyor. Yazı tipini ise kullandığı bantlardan yola çıkarak kendi tasarlıyor. Ortaya çıkan iş, tipografiyle resim arasında bir yerde duruyor: ne tam okunabilir ne de tamamen soyut.
*

70×100 cm, Asitsiz kağıt üzerine toz pastel, kağıt kesme, stencil, 2025
Fotoğraf: Emirkan Cörüt
“Hüsnü hat iç mekânlarda, özellikle cami ve türbelerde çok belirli kurallar çerçevesinde uygulanır. Ben ise bu ifadeyle sokakta, bir duvar yüzeyinde, graffiti ya da stencil formunda karşılaşsaydım nasıl hissederdim, onu düşünerek yola çıktım.” Sanatçı, asitsiz resim kâğıtları üzerine füzen ve toz pastel kullanarak, hem geleneksel malzemeye gönderme yapıyor hem de sokak sanatına özgü “kirli” estetiği bilinçli olarak tercih ediyor. Kendi tasarladığı fontlarla yazıyı oluşturarak, onu okunabilir olmaktan çok hissedilebilir kılmaya çalışıyor.
“Okunaklı bir yazıdan çok, yanık bir kâğıt gibi gözükmesini istedim. Çünkü burada söz konusu olan, sadece bir ifade değil; onunla birlikte gelen özlem, sevgi ve hatta metafizik bir çağrışım.”
Eserdeki “sevgili” imgesi, Hz. Muhammed’e yönelik bir sembolik ifade olarak anlam buluyor. Bu, hat sanatında sıklıkla rastlanan ve Kelam-ı Kibar olarak adlandırılan özlü sözlerin geleneksel kullanımına bir gönderme. Ancak sanatçı bu geleneğe doğrudan bağlı kalmadan, onu bugünün görsel ve düşünsel bağlamına taşımayı tercih ediyor:
“Ben gelenekselci değilim; o altyapım yok. Bugün bir hüsnü hat çalışamam. Bu yüzden kendi çağdaş resim dilimle o sözün duygusunu, yıpranmışlığını, zamanla deforme olmuş halini anlatmak istedim. Yazının okunaklı olmasından özellikle kaçındım. Çünkü burada mesele, estetikten ziyade kelimenin hissettirdikleri. Sevgili imgesi bir yandan Hz. Muhammed’e, diğer yandan daha simgesel bir aşk ve özlem duygusuna işaret ediyor. Eserin yanık bir kâğıt gibi görünmesi, bu hissi pekiştiriyor.”
Sanatçının işaret ettiği “sevgili” metaforu, İslam yazınında ve sanatında sıkça karşımıza çıkan, çok katmanlı bir sembol. Çoğunlukla el yazmalarında yer alan ve Kelam-ı Kibar olarak adlandırılan bu özlü sözler, yalnızca didaktik değil; aynı zamanda mistik ve sembolik bir anlam taşır. Erdoğan ise bu kültürel mirasa doğrudan bağlı kalmadan, günümüz estetik dünyasında onu yeniden üretmeye çalışıyor:
“Ben geleneksel formlar üretmiyorum; çünkü ne o altyapıya sahibim, ne de gelenekselci bir sanat anlayışım var. Bu yüzden, çağdaş bir resim diliyle o ifadeyi dönüştürmeyi tercih ettim. Lekeler, silinmeler, geçişler benim için yazıdan daha anlamlı.”
Sanatçının bu yaklaşımı, kent hafızasının yalnızca tarihsel birikimle değil, bireysel sezgilerle de yeniden yazılabileceğini gösteriyor. Görsel belleğin izlerini bugünün sokak estetiğiyle buluşturan bu çalışma, izleyiciyi gelenekle bağ kurmaktan çok, onu yeniden yorumlamaya davet ediyor.
*

70×100 cm, Asitsiz kağıt üzerine toz pastel, kağıt kesme, stencil, 2025
Fotoğraf: Emirkan Cörüt
Sanat, bazen bir hafıza biçimidir. Bazen de hafızayı yeniden kurgulamanın bir yolu. Yunus Emre Erdoğan’ın eseri ise her iki ihtimali de içinde taşıyor: geçmişi anarken bugünü sorgulamak.
Osman Hamdi Bey’in yaşadığı dönemin entelektüel düzleminde kurduğu sanat diliyle, Yunus Emre Erdoğan’ın sokak estetiğiyle harmanladığı çağdaş yaklaşımı arasında yüzyılı aşan bir bağ kuruluyor. Biri on dokuzuncu yüzyılda gelenekle modernliği bir arada düşünürken, diğeri yirmi birinci yüzyılda aynı geleneği çözümleyerek yeniden kurguluyor.
Bu eser, geçmişi taklit etmeden onunla derinlikli bir diyalog kuran bir hafıza çalışması. Bursa’nın kültürel dokusuna çağdaş bir pencere açıyor ve izleyiciyi, tarih ile güncel olan arasında sezgisel bir yolculuğa çıkarıyor.