.

Hatırlama, Yeniden Yapma ve Tekrarlar Dizisi

turan-aksoy-posıng-roses-mıne-sanat-galerısı-sergı

Elif Hopyar

Sanatçı Turan Aksoy’un Ocak ayında Mine Sanat Galerisi Deneysel’de açılan, “Posing Roses” adlı sergisi, daha önceki iki seri çalışması “Işıltılı Şey” ve “Cinsellikle İlgili Hafızanın Kısa Tarihi”ne atıflarda bulunan bir grup resimden oluşuyor. Bu sergideki ilk fikir de kaybolan bir resmin yeniden yapılması üzerinden gelişti. Yeniden yapma, tekrarlar, hatırlama, hafıza, sanatçının üretim pratiğinde önemli bir yer tutuyor. 2016 yılından bu yana çalışmalarını Kuzey Kıbrıs’ta ARUCAD Üniversitesinde sürdüren Turan Aksoy ile “Posing Roses” sergisi odağında konuştuk.

Mine Sanat-Deneysel ‘de devam eden “Posing Roses” sergisinin çıkış noktası nedir? Farklı dönemlerdeki işlerinizin yer aldığı serginin adından başlayalım mı, neden Posing Roses?

Sergilenen çalışmaların hemen hepsi 2023 tarihli, yalnızca farklı dönemlerdeki bazı çalışmalara referansları var, özellikle de daha önce yaptığım iki grup resme, Işıltılı Şey 2009-10 ve Cinsellikle İlgili Hafızanın Kısa Tarihi 2012.

Bir tür tekrar olarak adlandırabileceğimiz bu durum, her tür tekrarda olduğu gibi, bir poz verme durumuna işaret ediyor diye düşünüyorum. Bu hatırlama, yeniden yapma ve tekrarlar dizisi, sanat içerisinde bunların yerini de araştıran bir sürecin sonuçları.  Üretimimde zaman zaman böyle tekrarlara ihtiyaç duymuşluğum vardır bu çalışmaların başlangıç noktası ise kaybolan bir resmimin, PK’nın Cinsel Yaşamı, yeniden yapılması oldu.

Bir hatırlama, anımsama, hafızanın inşası gibi ilerleyen süreç, Walter Benjamin’in ”Teknik Olarak Bir Sanat Yapıtının Yeniden Üretilebilirliği” adlı makalesini çağrıştırdı. Yeniden üretim sonucu oluşan yapıtı yeni bir sanat yapıtı olarak değerlendirebilir miyiz?

Benjamin’in ünlü makalesinde sözünü ettiği imajın teknik-tıpkıbasım aracılığı ile çoğaltılması sonucunda izleyicinin algısında bir kayba uğrayıp uğramaması meselesine odaklanır dolayısıyla benim yeniden üretimimle bir ilişkisi yok diye düşünüyorum. Sanat tarihinde, sanatçılar oldukça farklı dönemlerde aynı işin versiyonlarını üretmişlerdir. Nicolas Poussin’in “İsa Kör Adamı İyileştiriyor” resmi gibi.

Benim yaptığım aynı konuyu, benzer bir stratejiyi, yeniden kullanmanın yarattığı sorunlarla ilişkili.  Bir oranda da ilk versiyonunu bitmemiş yapıt haline getiriyor yeniden ele almam.

Bellek ile unutma arasındaki ilişki, yaşam ile ölüm arasındaki ilişkiyle özdeşleştirir Marc Auge, Unutma Biçimleri adlı kitabında. Sizin hafızaya yönelik serilerinizde de benzer durumdan söz edebilir miyiz?

Doğrudan hafıza ile ilgili birkaç grup iş yaptım, benim bunlardan edindiğim tecrübe hatırlamanın toplumsal ve dinamik-oyunsu bir yapıya sahip olması. Yaşam ve ölüm anolojisi zihinsel olarak etkileyici görünmekle birlikte total ve bireysel görünüyor.

İnsan bedeni form olarak görsel sanatların en önemli yapıtaşlarından. Sizin 30 yıllık sanat pratiğinizde de, Posing Roses serginizde belirgin rol oynuyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Düşündüğüm, odaklandığım şeyleri yapmak için yol değiştirmekte tereddüt eden birisi olmadım hiç.  Yolumun figüre uğradığı epey zaman oldu doğrudur.  Ve figür yaptığınızda ister istemez o figürün bir duruşu, pozu vardır ve onun aracılığıyla da bir şey söylemiş olursunuz.  Yapıtınız ile ilgili tüm değerlendirmeler, politik değerlendirmeler de bu figürlerin temsil ettiği düşünülen şey üzerine kurulur. 

Alain Badiou, Aşka Övgü adlı kitabında, aşkın yeniden icat edilmesi gerektiğinden söz eder. Siz de yapıtlarınızda aşkı ve cinselliği işleyen bir sanatçısınız. Aşk ve cinsellik kavramsal olarak birbirini nasıl etkiler? 

Ben yaptığım şeyi konuyu işlemek değil de o konuda denemeler yazmak gibi tarif etmeyi tercih ederim. Aşk ve cinsellik üzerine, ilişkili şeyler üzerine bir şeyler söylüyorum. Ve bunları söylerken, kavramsal bir yerden değil de yaşamın içinden “şiddetle, hazla, ölümle, iktidarla, şüpheyle ve neşeyle” ilişkileri üzerinden bir şeyler söylüyorum. Ne de olsa cinsiyetler arası ilişkiler epeyce karanlık noktalarımız.

Akademik kariyerinizi bir süredir Kuzey Kıbrıs’ta sürdürüyorsunuz. Kıbrıs’ta yaşamanın sanat pratiğinize etkileri hakkında neler söylemek istersiniz?

Ben Kıbrıs’ın oldukça psikolojik bir yapıya sahip olduğunu düşünüyorum. Bir ada olmasının getirdiği izolasyon ve sakinlik ve mütevazilik de bana çok iyi geldi ve çalışmalarım kendi rutininde devam etti.  Yalnızca pandemi dönemi biraz fazla oldu sanırım.