.

Işık Güner ile söyleşi:“Doğanın Detaylarını Görmek”

Abdullah Ezik

abdullah.ezik@sanatkritik.com

Bitki ressamı Işık Güner ile ilk baskısı 2019 yılında İspanya’da yapılan Doğanın Detaylarını Görmek (Dibujo De Botánica – Botanical Illustration From Life) kitabı ve Evin Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluşan kişisel sergisi “Doğanın Detaylarını Görmek” üzerine konuştuk.

Işık Güner’in farklı dönemlerde ürettiği ve üretim sürecini de gözler önüne seren “Doğanın Detaylarını Görmek” başlıklı kişisel sergisi, 8 Aralık 2020 ile 9 Ocak 2021 tarihleri arasında Evin Sanat Galerisi’nde ziyaret edilebilir.

“Doğanın Detaylarını Görmek”, ilk baskısı 2019 yılında İspanya’da yapılan Dibujo De Botánica (Botanical Illustration From Life) isimli kitabın Türkçeye çevrilmesine paralel olarak izleyicilerle buluşacak. Peki bu süreç nasıl gelişti ve kitap, nasıl bir sergiye dönüştü?

Bu kitabın ilk çalışmalarına 2016 yılında başladım ve bu ilk çalışmalar resmetmek ve yazmaktan daha çok kitabın içeriğini iyi oluşturabilmek için düşünmekti. Uzun süre neyi nasıl anlatacağım, hangi bitkileri resmedeceğim ve nasıl bir formatta bunları sunacağım üzerine kafa yordum. Daha bu ilk düşünme çalışmalarında da sergi fikri oluşmuştu zaten. Çünkü bu kitabı tamamlayabilmek için daha önce yaptığım ve şu anda elimde olmayan çalışmalardan kullansam da özellikle adım adım teknikleri anlattığım bölüm için yeni yeni resimler yapacaktım. Kitap 2018 yılında tamamlandı ve bu sürenin sonunda benim elimde basıma hazır bir kitap ve koca bir salonu dolduracak resimler vardı. Bir sergi kaçınılmazdı!

Doğanın Detaylarını Görmek, Türkçeden önce İngilizce, Fransızca ve İspanyolca gibi birçok dilde yayımlandı. Peki kitabın Türkiye’deki okurlarla buluşması neden bu kadar zaman aldı ve yurtdışında ne tür yorumlarla karşılaştınız?

Ben kitabı İngilizce yazdım, diğer dillere çevrildi ve ilk olarak kitap bu üç dilde eş zamanlı olarak İspanyol bir yayınevi olan Parramon tarafından yayımlandı. Böyle bir kitap hazırlama teklifi de bana bu yayınevinden geldi ve onların ilgilendiği de Türkçe değildi. O yüzden ben çalışmalarımın çoğunu Türkiye’de hazırlasam da başlama noktası hiçbir zaman Türkçe ya da Türkiye olmadı. Türkçeye çevrilmesi ikinci adımda gerçekleşti ve Türkiye’de herhangi bir yayınevinin bu çeviriyle ilgilenmesi için de önce kitabı görmesi gerekti. Kitap bu dillerde basıldıktan sonra, ANG Vakfı’nın desteğiyle kitabı Türkçeye kazandırabildik. Kitabın Türkçeye çevrilmesi, kontroller, basım aşaması da tabii oldukça zaman alan bir süreçti ve aslında bence her şey, tamamlanması gereken zaman diliminde gerçekleşti. Şimdi ayrıca bu kitap Çince ve Koreceye de çevriliyor, sanırım 2021 yılında bu dillerde de yayımlanacak. 

Kitap İngilizce olarak yayımlandıktan sonra ilk basım bitti ve ikinci baskıya girdi. Bunun en iyi yorum olduğunu düşünüyorum. Kötü yorumları sanırım insanlar söylemeye çekiniyorlar, o yüzden ben hep güzel yorumları gördüm. Bu kitabı diğerlerinden ayıran en temel özellik, sanırım kitabın içinde yer alan bütün bitkilerin herhangi bir kültür bitkisi değil de doğal bitkiler olması ve bu bitkilerin toplanma lokasyonunu kitabın sonunda vermemdir. 

Üç yıl üzerinde çalıştığınız kitap aynı zamanda Türkiye’de “bilimsel bitki resmini teknikleri ile anlatan ilk eser” olma özelliğini de taşıyor. Peki bitkiler, bilim ve sanat, bu kitap ve ardından sergi bağlamında nasıl yan yana geldi?

Bitkiler, bilim ve sanat yüzyıllardır yan yanalardı zaten. Bu kitap Türkiye’de bu konuda ilk eğitim kitabı olmasına rağmen, bitki ressamlığı dünya genelinde oldukça bilinen ve son derece köklü bir meslektir aslında. Bu konuda çok değerli ressamların hazırlamış olduğu kitaplar da hâli hazırda mevcuttur. Bizim için, belki de benim için bu kitabın Türkçeye çevrilmesi oldukça heyecanlı bir durum, çünkü bu konuda bizim Türkçe kaynağa ulaşma şansımız hiç olmamıştı. Şimdi var, umarım niceleri de olur. Sergi ise yine bu bilgiyi biraz daha insanlara ulaştırmak ve yapılan resimleri sadece kitap veya internet üzerinde değil, gelip kendi gözleriyle görebilecekleri bir imkân yaratmak amacındadır. Yıllardır bitki resimleri yapmama rağmen, orijinal işlerimi sergilemek gibi fırsatlarım her zaman olmuyor. Bu sergi o yüzden benim için önemli ve böylesine zor bir döneme denk gelmesine rağmen yapmak istediğim bir sergi.

Kitabınızın sergiden ayrılan en temel özelliklerinden birisi de aslında resmetme sürecine dair okurla paylaştıklarınız. Zira bu durum kitaba oldukça özel bir değer de katıyor. Peki, bir bitkiyi resmederken temel süreç nasıl gelişiyor ve çalışma hangi aşamalardan geçiyor?

Aslında benim sergide yaratmak istediğimde tam olarak bu süreci göstermek. Sergide sadece resimlerin son hâlini değil, bu aşamaya gelene kadar izlediğim yolu gösteren örnekler de göreceksiniz. Daha çalakalem, hızlıca yaptığım ilk eskiz çalışmalarını da yaptığım renk denemelerinden örnekler de görecekseniz. Bu temel süreç oldukça uzun soluklu bir süreç aslında, bitkiyle ilk karşılaşma anından, o bitkinin resmini tamamlamaya giden yol bazen yıllar sürebiliyor. Kitapta bunu anlatmaya çalıştım, sergide de bazı örneklerle bunu göstermeye çalışacağım. 

Evin Sanat Galerisi’ndeki sergi kapsamında ellinin üzerinde çalışmanız sanatseverlerle buluşacak. Aslında her biri farklı bir bitkinin parçası olan bu çalışmalar, izleyicilere ne vadediyor?

Başka coğrafyalara seyahat etme şansını vadediyor. Kitabın içinde yer alan, adım adım boyama tekniklerini anlattığım birçok bitkiyi, yaşadığım yer olan Fırtına Vadisi’nden toplamama rağmen, uzak diyarlarda görüp resmettiğim bitkilere de bir adım daha yaklaşacaksınız. Yıllar içerisinde yaptığım bu resimler ile bitkileri sizlere biraz daha yaklaştırmaya gayret ettim bu sergi aracılığı ile. 

Üretimleriniz bitkiler dünyasına farklı bir noktadan ışık tutuğu kadar çizimleriniz, tarzınız, eskizleriniz ve renk tercihlerinizle de ayrı bir yerde duruyor. Peki bu noktada, sizin için Işık Güner’in üretimlerini meydana getiren en önemli, en karakteristik özellik nedir?

Bu benim cevaplamam için zor bir soru ancak belki şunu söyleyebilirim: benim eserlerimin temel noktası bitkilerdir. Hazırlamış olduğum kitapta da derslerimde de dile getirmeye çalıştığım konu budur; bitkiler sizin resimlerinizden daha önemlidir. Ben de kendi eserlerimde resmi değil bitkileri öne çıkarmaya çalışıyorum hep. Resmini yaptığım bitkiler de bu bağlamda önemlidir. Bu toprakların zengin bitki örtüsünü gözler önüne sermek ve koruyup kollamak adına bir minik pencere açabilmek, Dünya florasını bir bütün olarak görmek ve yetişebildiğim kadar bu muhteşem florayı, vahşi bitkileri resmetmek, bu resimler ile de bitkileri göstermek, tanıtmak, bu eserlerin temel çıkış noktasıdır. 

Bir sanatçı olarak temel motivasyonunuz nedir ve üretim sürecinizde genel olarak nasıl bir yol izliyorsunuz?

Yine bitkiler. Bir dağın tepesinde, vahşi bir ormanın ortasında yaşadığım için de bu motivasyon bende pek de eksilmez aslında, bitkiler sayesinde hep vardır. Üretim sürecinin başlama noktası da Dünya’nın neresinde olursam olayım el değmemiş alanlar, vahşi bitkilerdir. İlk olarak bitkilerin doğal yaşam alanlarında onlarla bir tanışma sürecim oluyor, uzun uzun gözlemleyip nasıl resmedeceğime karar veriyorum. Bitkiyi alıp çizmeye başladığım zaman ise daha iyi görüyorum ve zaman gerçekten akıp gidiyor bu sürede. 

“Doğanın Detaylarını Görmek” aslında sadece son dönem işlerinizi içermesiyle değil, aynı zamanda sanatınıza dair bütünlüklü bir fikir vermesi bakımından da oldukça önemli bir sergi. Peki bu serginin genel hatlarını nasıl oluşturdunuz?

Hazırladığım bu kitap ile birçok kişiye ilham olabilmek niyetlerimden bir olsa da bu kitap temel olarak bir eğitim kitabıdır. Bilimsel bitki resimleri başından sonuna nasıl hazırlanır, adım adım anlatmaya çalıştığım bir kitap. Serginin de genel hatları tamamen bu çerçevede oluşmuştur. Bir bitkinin resmini hazırlamak için izlediğim o uzun soluklu yolu göstermeye çabaladım ve umarım birilerine kalemlerini eline alıp bitkilere daha iyi bakabilmeleri için ilham olur. 

On yılı aşkın bir süredir “bitki ressamlığı” yapıyorsunuz. Peki sizi “bitki ressamı” yapan nedir ve bu konudaki çalışmalarınız nasıl gelişti?

Bitkiler de resim yapmak da çocukluğumdan beri benim hayatımın merkezine yakın olmuştur. Botanikçi bir babanın kızı olmanın tabii ki bunda oldukça fazla bir rolü vardır. 6 yaşımdan beri babam gittiği arazi çalışmalarına beni de götürmüştür, daha o yaşlarda dağlara, uçsuz bucaksız meralara, ormanlara ve buralarda bulunan bitki örtüsüne aşinayım, alışığım, sonra da âşık oluyorsunuz zaten. Resim de aynı şekilde hep var olmuştur benim hayatımda. Bu iki alanın bir araya gelmesi ve botanik bilimi ile harmanlanması benim için eşsiz bir meslek demekti. Mühendislik eğitimimi tamamladıktan sonra da tam zamanlı olarak bitki resimleri yapmak teknik ve becerilerimi geliştirirken, yine o zamanlarda Edinburgh Botanik Bahçesi’nde bir projeye dahil olma şansı da eklenince, bitki ressamı olarak hayatıma devam edebildim. 

Uzun yıllar yurtdışında çalıştınız ve birçok farklı şehirde ikamet ettiniz. Peki tüm bu tecrübe ve farklı coğrafyalar, eserlerinize nasıl yansıdı?

Dünya florasını bir bütün olarak görmeye başladım. Zaten tek başına kocaman bir ekosistem var orada ama ben bunu daha iyi algılayabildim. Türkiye’nin en güzel yerlerinde yetişmiş ve şimdi yok olmaya yüz tutmuş bir bitki türü ile Nepal’in dağlarında, tehlike altında olan bir bitki arasında pek fark yoktur benim için. Biyoçeşitliliğin önemini daha iyi kavrayabildim. Dünya’nın neresinde olursa olsun yok olan her bir bitki türü bizim yaşamımızı sıkıntıya sokacaktır. Bu sebeple bir bitkinin resmini yapabilme şansını yakaladığım zaman sonuna kadar kullanıyorum ve Dünya’nın her köşesindeki bitki beni ayrı heyecanlandırıyor. 

Sanatçı ve yazar kimliğinizin yanında bir eğitmen/akademisyen olarak da uzun yıllar ders verdiniz, çeşitli atölye çalışmaları yürüttünüz. Peki tüm bu farklı kimlikler, sizi nasıl yönlendirdi?

Belki de ben hep öyleydim ama bütün bunları aksatmadan yapabilmek için oldukça disiplinli bir çalışma yöntemi geliştirdim. Bitkilerle çalışmak, o bitkileri doğru zamanda doğru yerde görebilmeyi istemek, sizi önünüzdeki bir seneyi planlamaya itmektedir. Bu durum aslında oldukça kısıtlayıcı olsa da o bitkileri bulmak için dağda bayırda gezebilmek de bir o kadar özgürleştiricidir benim için. Bu bitki seyahatlerinin arasında verdiğim dersler ile gördüklerimi, öğrendiklerimi anlatmaya gayret ederken, aslında katılımcılardan çok fazla şey öğrendiğim bir alan olmuştur hep.

Bütün çalışmalarınızı suluboya ile gerçekleştiriyorsunuz. Peki suluboyayı sizin için bu kadar önemli yapan nedir?

Ben mühendislik eğitimimi tamamladıktan sonra bitki ressamlığına hızlı bir geçiş yaptım ve bu resimleri suluboya ile yapmayı öğrendim, geliştirdim, ustalaştım. Diğer boyama tekniklerini pek bilmem açıkçası. Bu sebeple suluboya önce benim için önemlidir ve tabii kullanılan bu teknik, bitki resimlerinde de ön sıralardadır. Bunun nedeni suluboyayı kat kat boyayıp oldukça koyu, üç boyutlu görseller elde ederken aynı zamanda çok hafif boyayarak transparan, parlak yüzeyler de elde edebilirsiniz. İnce detaylarla bitkinin dokusunu oldukça gerçekçi resmedebilirken, çok ufak boya dokunuşlarıyla bitkinin rengini tam olarak yakalayabilirsiniz. Sanırım bu sebeple suluboya bitki resimleri için tercih edilen bir tekniktir. Ancak yine de bu diğer boyama tekniklerinin bu alanda kullanılamayacağı anlamına gelmemelidir.