Abdullah Ezik
Defne Parman, Doğa Çal ve Hilal Balcı’nın çalışmalarını bir araya getiren “Parça Parça” başlıklı grup sergisi, 8 Haziran tarihine kadar Merdiven Art Space’te sanatseverlerle buluşuyor. Neriman Polat’ın küratörlüğünü üstlendiği sergide, Polat’ın bir araya getirdiği üç kadın sanatçı, feminist pratik ile aralarında gerçekleştirdikleri iletişim üzerinden sergideki seçkiyi oluşturuyorlar. Sergi, video ve yerleştirme işlerle, farklı kadın oluş deneyimlerine odaklanıyor.
Abdullah Ezik, Defne Parman ile “Parça Parça” sergisinde yer alan işleri üzerinden üretim pratiği ve yakın dönem eserleri üzerine konuştu.
Farklı dönemlerde ürettiğiniz işler Merdiven Art Space’te geçtiğimiz günlerde açılan “Parça Parça” başlıklı grup sergide izleyicilerle buluşuyor. Öncelikle sergide yer alan işleriniz izleyicilere sizin sanat pratiğinize dair neler söyler?
Sergide Pansuman yerleştirmesi, Örtü, Pamuktan ve Yaprak başlıklı çalışmalarım yer alıyor.
Toplumsal yaralarımızı, her ân yara alabilirliğimizin yarattığı tekinsizliği farklı malzeme ve tekniklerle gerçekleştirdiğim bu çalışmalarımda kırılganlığı içerikte olduğu kadar, süreçte ve hatta teknikte de (iğneyle kâğıt delmek, pamuk dikmek gibi) işliyorum. Toplumsal olayların üzerimde yarattığı duygu durumunu dönüştürmeye çalışarak farklı teknik ve malzemelerle ifade etmeye çalışıyorum.
“Parça Parça”, bir grup sergisi olmakla beraber kendi içerisinde bütünlüklü ve işlerin/sanatçıların birbirleri ile doğrudan veya dolaylı yoldan diyalog kurduğu bu sergi. Sergide yer alan işlerinize karar verirken nasıl hareket ettiniz? Bu bağlamda serginin küratörü Neriman Polat ile nasıl bir süreç geçirdiniz?
Aslında her şey Neriman Polat’ın Hilal, Doğa ve beni biraraya getirmesiyle başladı. Farklı kentlerde, hatta ülkelerde yaşıyor olmamıza rağmen yaklaşık bir buçuk sene boyunca neredeyse her hafta zoom üzerinden toplantılar düzenleyip, önce kendimizi, sonra işlerimizi birbirimize anlattık. “Canlı” karşılaşmamız ise açılıştan sadece birkaç hafta önce gerçekleşti. Bütün bu süreçte bir arada hangi işlerin sergileneceğine, nasıl sergileyebileceğimize, serginin isminden başlayarak her adımı birlikte kararlaştırdık. Bu bana hem inanılmaz bir özgürlük hem de birlikte hareket etmenin gücünü ve keyfini hissettirdi. Ayrıca ilerleyen zamanlar da Hilal ve Doğa ile kolektif olarak yeni işler üreteceğimizi de düşünüyorum.
Serginin başlığı (“Parça Parça”) aslında sergide yer alan işlere ve öne çıkarılmak istenen temel vurguya dair içerisinde özel bir atıf barındırıyor. Bir sanatçı olarak sizin için bu parçalılık ve bütünlük hâli/meselesi nasıl bir anlam ifade ediyor?
Bütünü düşünürken onun parçalarını göz ardı ettiğimizi düşünüyorum. Halbuki bütünü anlayabilmek için onu oluşturan parçalara bakmak gerekiyor öncelikle. Örneğin Pansuman duvar yerleştirmemde gazetelerden topladığım ve sargı bezleriyle müdahalede bulunduğum görselleri, “ân”ları kullandım. Her birini beyaz paspartu üzerine yapıştırıp, beyaz çerçeveyle duvara astım. Böylece bu “parçaları” tek tek durdurup onlara bakabilme/anlayabilme fırsatı vermek istedim.
Bu nedenle de toplumsal olayları aktaran, hayatın içinden gelen kesitleri bize gösteren gazete görsellerinden yola çıkıyorum.
Ayrıca “parça” olma hali de ilgimi çekiyor, bir bütünün parçası olma çabası, kendini bir yere ait hissetmek mi? Yoksa bir kimlik arayışı mı? Bir parça tek başına ayakta kalabilir mi? Bir bütünün içine girdiğinde kendi niteliğini kaybeder mi?
Kırılganlık ve yaralanabilirlik sergide yer alan işleriniz bağlamında ön plana çıkan temel başlıklardan biri olarak dikkat çekiyor. Serginin bütünlüğü ve başlığı çerçevesinde de bu önemli bir mesele. Bir sanatçı olarak bu temel izler ve meselelerin sizin sanatınızdaki yeri nedir?
Yaşadığımız dünyada, toplumda her gün bir şeylere maruz kalıyoruz ve bunun önce kendi ruhumuz üzerinde, sonrasında da toplum üzerindeki etkilerini görebiliyoruz. Yanı başımızda olan bir savaş, öldürülen kadınlar, çocuklar, hayvanlar, doğa katliamı, bunlardan etkilenmemek nasıl mümkün olabilir ki?
Çalışmalarımda kırılganlık ve yaralanabilirlik önemli bir yer tutuyor, çünkü zaten her gün yaralanıyoruz. Bu olayları düşünürken, bir taraftan bana hissettirdikleri üzerine yoğunlaşıyorum, bu ister istemez bir empati duygusu yaratıyor ve bu doğrultuda üretmeye çalışıyorum.
Gazete kupürleri, aydınger kâğıt, kumaş, pamuk, yaprak gibi hassas malzemeler üzerinden inşa ettiğiniz Pansuman ve Örtü, farklı kırılganlıklara vurgu yapan işler. Eserlerin biricikliği, sizin sanatınızdaki tekliği de bu aşamada önemli. Sergide yer alan söz konusu bu eserler ve işlerin üzerine kurulu olduğu temel düşünceyi nasıl yorumlamak gerekir?
Çalışmalarımda beni tetikleyen ve üzerine düşünüp üretmek istediğim konu her neyse duygu ve düşüncelerime paralel olarak malzeme tercihi de kendiliğinden kafamda oluşuyor.
Örneğin örtü çalışmamda aydınger kâğıdı çuvaldızla delerek kadın-çocuk-hayvan cinayetlerini oluşturan bir örtü yarattım. Dantel işleme eyleminden yola çıkarak bu teknik ve malzeme fikri oluştu. İşleme, örme birleştirirken bense bütün bir parça olan kâğıdı delerek, yani ona zarar vererek bir örtü yarattım.
Tabii ki, çoğunlukla narin, üzerinde çalışması pek de kolay olmayan, örselememeye özen gösterdiğim malzemeleri tercih ediyorum. Daha önce de belirtiğim gibi, içerikte olduğu kadar malzeme tercihinde ve teknikte de kırılganlık/yaralanabilirlik üzerinde odaklanıyorum.
Son bir soru olarak üç sanatçının da feminist bir pratik ile iletişim meselesini merkezine alması, sergide bu konuya atıf yapan işlere yer vermesi önemli bir konu. Bu iki bağlam/açılım sergide ve sizde nasıl birleşti? Nasıl gün yüzüne çıktı?
Bütün bu süreçte benim için önemli olan yan yana çalışmak, ilk günden son güne kadar her şeyi birlikte yapmaktı. Özelikle pandemiden sonra yalnızlaşıp yabanileştiğimizi, hatta bir ötekine katlanmanın azaldığını gözlemliyorum. Oysaki sağlıklı bir insan ve toplumun ötekiyle iletişim kurabilmeyi başarması önemlidir. Karşıdakini anlamak, empati kurmak ve aynı şeye farklı bakabilmenin olasılığının normalliğini de bize gösterir bence.
Böylelikle hayata dair benzer meselelerden etkilenen, aynı dürtülerle farklı şekillerde işler üretmiş olan arkadaşlarım Hilal ve Doğa’yla, bizi bir araya getiren, bu çalışma alanını sağlayan Neriman Polat ile bir buçuk senedir omuz omuza çalışmanın, birbirini dinleyerek ve en önemlisi anlamaya çalışarak bir bütün oluşturmanın mümkün olduğunu kavramış oldum.