
Seval Şahin
sevals@gmail.com
Tüm anlatıların bir özü, çatısı, bel kemiği hatta röntgeni vardır ya da var olduğu sanılır. Eksilti bunları aramanın, sorgulamanın bir ürünüdür. Bu sorgulamada metinlerin özgün hallerine sadık kalınmış, metin olay örgüsü, üslubu, anlatım tekniği ve sonu değişmeksizin eksiltilmiştir.
Bu sütunun ilham kaynağı şu alıntıdır: “Anlamını koruyarak anlatının en fazla ne kadarını çıkarabiliriz? Bu anlayış ya da onun eksikliği, yazabilenleri gerçekten yazabilenlerden ayırır. Çehov olay örgüsünü kaldırdı. Pinter incelikle işleyerek tarihi ve anlatıyı söküp attı. Beckett karakterizasyonu çıkardı. Ama onları yine de duyabildik. Eksiltme bir yaratım biçimidir.” (David Shields, Gerçeklik Açlığı: Bir Manifesto, s. 173)
“Pembe
Çok saygıdeğer müdürüm,
Benim hayatımı pembe renk yaktı. Ben bir gözümü pembeye verdim… Anneannem huysuz ve yalnız bir ihtiyardı. Kış mevsimin yaklaştığı vakit, bana da kazak öreceği tutmuş meğer. Ben sırtımda kazak, hoplaya zıplaya eve vardım. Kapıyı babam açtı, kazağı görmesiyle ‘Ulan bu ne, şorolo mu olacaksın başımıza?’ diye çakması bir oldu.
Ben en sevdiğim arkadaşımı da pembeye feda ettim. Bir grup yeniyetme piç sıra arkadaşımı, can ciğerimi, kardeşten ötemi ortalarına almış, ite kaka dalga geçiyorlardı. ‘Höst ulan şerefsizler!’ diye ünleyip hışımla kalabalığa dalmamla mevzuyla burun buruna gelmem bir oldu. Arkadaşımın pantalonunun fermuarı açıktı ve aradan pembe, evet, pespembe bir iç çamaşırı acayip bir hayvan cinsi gibi sarkmaktaydı… Etraftaki, gürültücü piçlerin on katı alaycı bir kahkaha eşliğinde, göğsünden itip kıç üstü oturuverdim kaç yıllık dostuma, ‘Salak herif!’ diye çemkirmeyi de ihmal etmedim.
O melun renk benden sevdiğim kadını aldı. Mutluyduk, birlikte yaşıyorduk, evlilik planları yapıyorduk, ta ki benim için hazırladığı sürpriz yaşgünü partisine kadar. ‘Pastacı kalp şeklinde olanını tavsiye etti, doğuda kalp çakrasının rengi pembedir.’ dedi. “O pastacıya da sana sana da bir çakarım bir de yer çakar!” Sevgilim gözyaşları içinde salonu terk ederken, bitmiş bir adam olarak olduğum yere çöktüm…
Pembe yüzünden yoksul kaldım diye başlasam, çüş dersiniz belki Müdürüm… zira zengin olamamamın sebebi pembe renktir. Sevgilim beni terk ettikten sonra iyisi mi askere gideyim, tecil ettirmemeyeyim artık şu vazifeyi, hem belki kışlada kendime gelirim dedim. Benden iki-üç yaş küçük bir çocukla badi olmuştuk bölükte. ‘Kavala kurabiyesi. Aslında var ya, sadece beyaz değil, renk renk yapacaksın bu kurabiyeyi.. Sarı, mavi, yeşil, pembe…’
‘Orada dur, pembe olmaz!’ diye müdahele ettim derhal. İşte Müdürüm o çocuk şimdi bir kurbiye milyoneri…
İçeriye de pembe düşürdü beni. Bir yılbaşı gecesi bir grup arkadaş, Taksim Meydanı’ndaki mahşeri kalabalığın ortasında, kutlama halindeydik. Adamın paltosunun açık üst düğmelerinin ardından pembe bir kazak sanki üzerime üzerime geliyordu. O cıyak cıyak bağırdıkça benim kafama adeta pembe balyozlar iniyordu..
Şimdi affınıza sığınarak soruyorum size: ‘Koca bir koğuşa verilen onca battaniye arasında tek pembe battaniyenin bana düşmesi nasıl bir talihsizliktir?’”
Murat Uyurkulak, “Pembe”, Bazuka, Metis Yay., İstanbul, 2014. (6. Baskı), s. 35-41.
İlk yorum yapan olun