
Şebnem İşigüzel
Şiir gibi bir roman okudum. Şiirden bir roman okudum. En derinlerden kopup geldiği ve kendisini yazdırdığı çok belli bir roman.
Yayın hayatına güzel bir kitapla başlama şansı bulan, yaratan, Harfa Yayınları’nın ilk kitabı Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz’den söz ediyorum. Yazarı Ocean Vuong. Metni kusursuz biçimde Türkçe konuşturan çevirmeni, Deniz Koç.
Yazar, 1988 Saygon doğumlu, Amerika’da büyümüş bir Vietnamlı. Amerikan Edebiyatı’nın en sevdiğim tarafı, çok parçalı oluşu. Dünyanın binbir köşesinden kopmuş gelmiş yazarlar İngilizceyi anadilleri eylemiş yazıyorlar. Amerikan Edebiyatı’na uzunca bir süredir Hint, Afrika ve son yıllarda Uzakdoğu, Asya hayat veriyor. Göç veren ilk kuşaklar ağır ve sıradan işlerde çalışmışlardı. Bunu da evlatlarının yazdığı romanlardan anlıyoruz. Göç etmiş ailelerin çocukları işe köklerini yazarak başladılar çünkü. Göç edebiyatının yazılmayan kuralı. Yazılan kuralı öte yandan: Herkes hikâyesine kendisini anlatarak başlar. Daha doğrusu şöyle olur: Okur hep yazar kendisini anlatıyor sanır. Yazar kendisini anlatır da. Ama bilseniz ne kadar azını anlatır. Okurlar bir serçe sürüsüyse, yazarın kişisel hikâyesi onları besleyecek bir avuç kırıntıdır. Yazarın hikâyesi romanın hayaletidir. Romanın içinde dolaşır durur. Asla tastamam değildir. Olaylar değildir. Olanlar değildir. Tastamam insanlar değildir. Hislerdir. İyi kitaplar öyle iyi yazılmışlardır ki okurunu her defasında bu tuzağa düşürürler. Okur, başka türlü bu kadar kalpten yazılamayacağını düşünür buna ikna olur. Yazarın en derininden söküp çıkardığı belki Milan Kundera’nın tespitindeki gibi “başa gelebilir olasılıklardır”. Ocean Voung ilk romanında kendi hatıralar okyanusunda yüzüyor olabilir ama bu okyanusun derinliğini muhteşem hayal gücüyle ve şair ruhuyla yaratıyor .
Adı gibi nefis Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz’i en saf hislerimle okudum. Sıradan edebiyat okuru halimi asla kaybetmedim çünkü. Roman okurken bir romancı olduğumu unuturum. Bir hastayı muayene eden doktor gibi teşhis koymam. “Burada yazarın nefesi kesilmiş, burada tıkanıklık var, bu bölümleri kesmek gerekirdi.” Elimdeki kitap vasatsa sıradan okur kimliğim dudak bükmekle yetinir. Bu iyi bir huy. Gelelim Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz’e. Aslında zaten oradayız. Ama bazen okur daha somut şeyler ister. Okur topluluğu Amerika gibi bir şeydir çünkü. Çünkü kelimesini üçüncü kez cümlenin sonunda kullandım. Cümlenin başında kullanılması önerilmiyor çünkü. En azından Ocean Vuong’un gittiği yaratıcı yazarlık kursunda öyle deniliyor. Bunu romanının bir yerinde söylüyor. Söylediğinin de arkasında duruyor. Asla unutmayan ve zarifçe unutturmayan romancılardan. Her şeyi yerli yerinde ve kararınca yapıyor. Ama bunu bilerek yapmıyor. Sezgileriyle yapıyor. Öte yandan mantıklı da. Sezgisi boş değil sizin anlayacağınız. Yazarlık sezgisi romanda yeri geldikçe hatırlattığı bir belgesel görüntüsündeki bizon sürüsünün uçtuğu, düştüğü kör bir uçurum değil. Mantıklı olma hali de yaratıcı yazarlık kurslarından devşirme bir marifetmiş gibi değil. Ocean Vuong her şeyi şiir gibi birleştirmekte usta.

Bir kere hikâye ilginç: Anneye yazılan bir mektup. Üstelik okuma yazma bilmeyen bir anneye yazılıyor bu mektup. Hepten ilginç. Amerika’ya göç eden ailelerin çocukları bir anlamda yazarak kendilerini psikanalizden geçiriyor. Edebiyatın şifası hepimize. İnsanların aklını başından alan digital platform dizileri bile edebiyatın şifasının farkında. Diziler aklımızı başımızdan alabilir ama edebiyatımızı asla yerinden edemez! Buradan şuna geleceğim: Sözkonusu kitabı okumaya bir digital platform dizisi sayesinde ikna oldum. Yüzü fazlasıyla batıya dönük bir yazar olarak Amerika’da parlayan Ocean Vuong’u şair olarak ve ilk romanıyla duymuştum. İzlediğim dizinin, We Are Who We Are’dan söz ediyorum, genç kahramanı kütüphaneye Vuong’un şiir kitabını teslim etti ve tıpkı romanın Trevor’u gibi gönlünü kaptırdığı genç adama yazarın bu satırlara konu olan romanından söz etti. Yollarda uçar gibi yürüyen, kafası fena halde karışık dizi kahramanının müjdelediği kitap, kitabımızdır dedim ve okuma listemdeki romana öncelik verdim. Yani bir dizi karakterinin tavsiyesiyle hareket ettim. Yanılmadım. Merkeze anneyi koymanın güzelliğiyle karşılaştım. Tahmin etmiştim. Amerikalı asker anne elinde can çekişen dizi karakteri canım Fraser’ın bize ima etmek istediği şeyler olmalıydı.
Anneye yazılan mektup hüzünlü ancak bu içdöküş bütün iç organları döküp saçacak ölçüsüzlükte değil. Yazdığım bir tiyatro oyununda “Bir şiirin yuva yapamayacağı kalp yoktur,” demiştim. Öyle. Şiir yazmayı bilen duyguyu aktarmasını bilir. Ancak bunu bir şair olarak bilir. Romanda yapmak marifettir. Bir şair bir romanı ancak bu kadar güzel yazabilir. Bir kere duyguları yerli yerine yerleştiriyor. Neyi nereye koyduğunu (editöre bırakmadan) asla unutmuyor. Öte yandan kurduğu düzenle anlatısını sıkmıyor, yormuyor, bozmuyor. Zaten metin bir sele kapılmış da yazılmış gibi duruyor. Sadece sayfa 153 sularında biraz yoruluyor. Muhtemelen oralarda müdahale edilmiş kendisine, yazdıklarına. Elbette romancılığım okurluğumu kenara itti de böyle yazıyorum. İşte Vuong bunu yapmıyor. Tutarsızlığa düşmüyor. Düşerse de bunu kendi arzusuyla yapıp bizi ikna ediyor. Ancak ikna etmek için kendisini paralamıyor.
Kadınlar üzerinden anlatılan bir hikâye bu. Bana yakın gelen taraflarından birisi bu olmalı. Yazmak bir okur olarak duygulanma ihtimalimi elimden almış deformasyona yol açmış olsa bile “taş kalpliliğimi” ezip geçen yerler oldu. Küçüğün ağlamamak için dudaklarını ağacın soğuk gövdesine yapıştırması gibi. Yaşanmasa bilinmeyecek sanırsınız. Hoş, beni de o bildik okur tuzağına düşürmedi değil. Öyle kalpten çıkmış gelmiş bir anlatı çünkü.
Hakikat, manikür pedikürcü anneye yazılmış bir mektup bu. Hakikat, o anne iki büklüm çalışmaktan yerde sert zeminde uyumaya mahkum. Hakikat, işini yaparken herkesten özür dilermiş. Hakikat, ucuz diye pembesi alınan ve daha ilk günden zorba bir çocuk tarafından yaralanan bisikletin gövdesine pembe ojeyle cila atan anneymiş bu.
Herkesin itirafı olabilir bu roman. Herkesin hakikati olabilir. İyi bir romanın yelken açamayacağı (Yazarın güzel adının bende yaptığı çağrışıma bakar mısınız ?) anılar, düşler, derin hisler okyanusu yoktur. Herkesin içinde kıpırtısız sessiz böyle bir okyanus vardır ve çok uzaklardan gelen, yabancısı olduğunuz (roman kahramanları yasemin çayıyla karıştırdıkları pilavı yemektedir) bir anlatı, usulca yelken açar ve kendisini sürükleyecek rüzgarı yaratır.
Kalp nakli gibi bir şeydir iyi roman okumak. Her gövdede çalışır, size hayat verir, yaşatır. Güzel romanların bünyeye yaptığı şey Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz gibi bir şeydir. Okuyun.