“Toz Bezi” Filmi Üzerine

İrem Çakır

İstanbul’un kenar mahallerinden birinde yaşayan ve bir zamanlar İstanbul’a göç etmiş iki Kürt gündelikçi kadının kaygıları ve kendi çaplarında verdikleri savaşın hikâyesini anlatan Toz Bezi; Nesrin ve Hatun temsiliyle cinsiyet, etnik ve sınıfsal kimlikler üzerinden okunabilir. Cinsiyetimiz, eğitim durumumuz, var olduğumuz sınıf, nereli olduğumuz ve hangi aksanla konuştuğumuz gibi unsurlar kimliğimizi, yani benliğimizi oluşturur. Birey de en çok kimliğinden yaralanır. Zaten kadın olarak dünyaya gelen bu iki insan, toplumsal açıdan “ikinci cins” konumundayken yetmeyip bir de Kürt kadın olmalarından ve de alt sınıfta emeklerinin yok sayıldığı bir işe tutundukları için “öteki” olurlar.  Özünde bu iki kadın kimi zaman seçemedikleri, kimi zaman da onlara yapışan kimlikler üzerinden mücadeleler vermektedir.

“Her kişinin kimliği, resmi kayıtlarda görünenlerle kesinlikle sınırlı olmayan bir yığın öğeden oluşur. Elbette insanların büyük çoğunluğu için dinsel bir geleneğe bağlılık söz konusudur; bir ulusa, bazen iki ulusa; etnik ya da dilsel bir gruba; az ya da çok geniş bir aileye; bir mesleğe, bir kuruma; belli bir sosyal çevreye… Ama liste daha da uzundur, neredeyse sınırsızdır: insan bir eyalete, bir köye, bir mahalleye, bir kabileye, bir spor takımına ya da meslek kuruluşuna, bir arkadaş grubuna, bir sendikaya, bir işletmeye, bir partiye, bir derneğe, bir cemaate, aynı tutkuları, aynı cinsel tercihleri, aynı fiziksel özürleri paylaşan ya da aynı zararlı etkilere maruz kalan bir insan topluluğuna ait olduğunu hissedebilir. Bütün bu aidiyetler, her halükârda aynı anda, elbette aynı derecede önem taşımazlar. Ama hiçbiri de tam olarak anlamsız değildir.” (Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler, 16)

Nesrin, kızı Asmin’ le birlikte yaşayan, kocası tarafından terk edilmiş bir kadındır. Kocasının onları neden terk edildiği bilinmese de Nesrin’in ona iş bulmadan eve gelmemesini söylediği için terk ettiği düşünülür. Kocası ve oğluyla beraber yaşayan üst komşusu Hatun’la sık sık “kocasızlığı gölgesizlik ile ilişkilendiren” sohbetler ederler. Hatun, ekonomik anlamda Nesrin’le aynı sınıfta görünse de ona göre daha iyi durumdadır. Üstelik kocasının da “başında” olması, onu Nesrin’den daha üstün gösterir. Aynı binada oturan bu iki kadından Hatun’un üst, Nesrin’in alt katta oturması da bir işarettir. Nesrin ile abla-kardeş gibilerdir. Yemeklerini birlikte yerler. Balkonda kahve, çay eşliğinde sigara içer ve o günün dertleşmesini yaparlar. Bazen de tanıdıkları diğer hemcinslerinin “kadınlıklarını” eleştirirler.

Filmin giriş sahnesinde Nesrin ve kızı Asmin’i tek katlı, gecekonduya benzer eski bir eve gizlice bakarken görürüz. Filmin ilerleyen sahnelerinde o evin Nesrin’in kayıp kocasının kardeşi ve eşinin evi olduğunu öğreniriz. Nesrin’in diyaloglarına baktığımızda ise aralarının çok iyi olmadığını anlarız. Nesrin, kocası Cafer’e ya da kendi aralarındaki ismiyle Cefo’ya doğru düzgün bir iş bulmadan eve gelmemesini söylemiştir. O tartışmadan beri ise kocası yoktur. Kızıyla izledikleri o evi ise Cefo’nun orada olup olmadığını kontrol etmek için izlediğini öğreniriz.

Sonrasında Nesrin’in kızıyla birlikte evlerine yürüdüklerini izleriz. Arkadan çekilmiş bu yürüyüş sahnesi bize mekânsal açıdan bilgi verir. Kentler insanların kimliklerini oluşturduğu gibi insanlar da kentlerin kimliğini oluşturur. Burası da tıpkı Yedikule, Balat, Dolapdere gibi sosyoekonomik düzeyi düşük ve gettolaşmış bir mahalledir. Düzensiz yapılaşma ve yokuşların olduğu bu gecekondu mahallesinde, gecekondulaşma sokağa yansımıştır. Kadınlar hortumla yol kenarında halı yıkar, çalı süpürgesiyle yol kenarlarını süpürür ve çocuklar sokak oyunları oynar. Bir annenin ise oğluna çağırıp ekmek almaya gitmesini söylediğini görürüz.

Ardından Hatun’un evinde hep birlikte yemek yerler. Ayrı servis tabak ve bardaklarının oluşu kente entegre olmalarından bir işarettir. Elbette ki bunda gündeliğe gittikleri evlerde gördüklerinin de etkisi vardır. İşte buraya kadar karakterler hakkında temel bilgiler verilmiştir. Bundan sonrasında ise kendi dünyalarındaki olaylar gelişir ve gündeliğe gittikleri evleri de görmeye başlarız.

İlk olarak Nesrin, psikolog Aslı’nın evindedir. Kızı Asmin’i her yerde olduğu gibi burada da yanından ayırmaz. Daha doğrusu ayıramaz, mecburdur. Asmin’in tanık olduğu dünya oldukça sınırlıdır. Tıpkı annesi gibi başka evler ve kendi evleri arasında dönüp durmaktadır. Öyle ki filmin ilerleyen sahnelerinde kendi evlerinde tek başına oyun oynarken annesinden gördüğü gibi temizlik yapar. Hatun’sa bunu görür ve tebrik ederek “Aferin sana. Sil kızıma sil sil,” der.

Aslı ve Nesrin arasında diğer evlerdeki gibi büyük duvarlar yoktur fakat yapbozun kayıp parçasını Nesrin’e sorduğunda ise, Asmin’in oynamasına rağmen onu odadan hiç çıkartmadığı yalanını söyleyecek kadar da iktidar ilişkisi vardır. Üstelik yalanı ortaya çıkmasın diye de temizlik yaparken kapıyı kilitler ve Aslı kapıyı açmaya çalışırken Asmin’i aceleyle odaya gönderir. Aslı onun sigortalı işe girmesi yönünde destekler ve çabalayacağını söyler. Lakin sonuç olumsuzdur çünkü aslında Nesrin’i çok da umursamaz. Nesrin o evde biraz da olsa insan yerine konulduğunu hisseder fakat filmin sonlarına doğru Nesrin, camları sildiğini fakat demirlerden ötürü ne kadar silerse silsin temiz olmadığını söyler ve hortumla su tutarak yıkama fikrini sorar. Aslı ise alt komşusunun camına suyun akacağını ve onun da söyleneceğini söyler. Nitekim de öyle olur. İlerleyen sahnelerde Aslı, Nesrin’e komşusunun söylendiğini söyler ve “Temizlikçi yapmış dedim ve geçiştirdim,” der. Bu söylem üzerine Nesrin belli etmese de kırılır ve bir kez daha kimliğinden vurulur.

Hatun’un ise filmde ilk gittiği ev; tek başına yaşayan, torun sahibi, modern denilebilecek fakat kibirli olan Ayten Hanım’ın evidir. Hatun, Ayten Hanım’ın onu kızı gibi gördüğünü idea eder. Oysa durum hiç de öyle değildir. Hatun eve girer ve bu sırada Ayten Hanım büyük, uzun, perdeleri tamamen açık penceresinin önünde berjerinde gazete okumaktadır.

Ayten Hanım, Hatun’a gelini Ferda’nın temizlikçiye ihtiyacı olduğunu ve onun da gidip gidemeyeceğini sorar. Hatun daha cevap vermeden vurgulayarak “Ama senin boş günün yoktu, değil mi Hatuncuğum?” der. Hatun ise yalanı karşısında cevap veremez ve temizlik için doldurduğu suyu kast edip “Kova taştı,” diyerek konuyu kapamaya çalışır. Yine Hatun’un Ayten Hanım’da çalıştığı başka bir gün, Ayten Hanım’ın misafiri vardır. Hatun onlara kahve yapar, getirir. Ayten Hanım onun da onların yanında oturmasını söyler ve Hatun bir berjer çekerek yanlarına ilişir. Misafir kadın, Hatun’u Çerkeşlere benzetir. Sarışın, güzel yüzlü olduğunu vurgular ve Hatun buna çok sevinir. Buna ek olarak misafir Türkan Şoray, Ediz Hun gibi isimlerin de Çerkeş olduğunu vurgulayınca Hatun iyice bir sevinir ve kendini Çerkeş olduğuna oracıkta ikna eder. Ayten Hanım bunun üzerine alaycı biçimde kahkaha atar. Hatun anlar. Tam bu esnada Ayten Hanım konuyu 9 numarada oturan Ruken Hanım’a getirir. “Çok hanımefendi, çok düzgün biri. Hanım kadın, her gördüğünde hal hatır sorar,” der, “Diyarbakırlıymış” cümlesini de ekleyerek mimiklerini de ortaya koyar ve “Hiç Kürt demezsin,” der. Hatun’ a bakarak onu aşağılamanın keyfiyle kahvesinden bir yudum alır.

“Kimliğin tabakalaşmada da güçlü bir faktör olduğunu belirteyim. Kimlik, tabakalaşmanın en ayırıcı ve fark yaratıcı yönlerinden biridir. Bir anda belirmiş küresel hiyerarşinin bir kutbunda, kimliklerini görülmemiş büyüklükte ve dünya çapında bir teklif havuzundan çekip öyle ya da böyle kendi rızalarıyla oluşturup yine ondan vazgeçebilenler bulunur. Öteki kutupta ise, kendilerine tercih hakkı tanınmayan ve sonunda başkaları tarafından zorla dayatılmış bir kimlik yükünü sırtlanan, kimlik tercihinden men edilmiş kalabalıklar bulunur. O kimlikler ki, taşıyanların gücüne gider fakat ne atmalarına izin verilir ne de ondan kurtulabilirler. Tektipleştirici, aşağılayıcı, insandışılaştıran ve damgalayan kimlikler…” (Zygmunt Bauman, Kimlik, 51)

Başka bir sahnede Hatun, Ayten Hanım’dan zam ister. Ayten Hanım bunu kabul etmez. Haftada 3 gün yerine 2 gün gelirse kabul edeceğini söyler. Hatun’un boş günü çıkınca da Ayten Hanım’ın gelini Ferda’ya gider. Orada Ferda, Hatun’dan dedikoduları alma karşılığında ona ilgi gösterir. Hatun geldiğinde Ferda kahvaltı yapıyordur ve Hatun’a da tabak, çatal, bıçak çıkarır. Hatun bu ilgiye şaşırır ve sevinir. Kendini daha rahat hisseder. Ayten Hanım’ın Ferda ile anlaşamadığının verdiği rahatlıkla yavaş yavaş dökülür. O sırada Ferda’yı Ayten Hanım arar. Ferda telefonu açar ve balkonda samimiyetle kayınvalidesiyle konuşur. Hatun, Ferda’nın Ayten Hanım’la arasındaki ilişkinin ikiyüzlülük çerçevesinde olduğunu anlar ve onu Ayten Hanım’a şikayet edeceğini düşünerek evden çıkar. Ayten Hanım’ın da kulağına giden gitmiştir. Bunu aralarında açık açık konuşmasalar da Hatun’a daha sert davranmaya başlar. Ev temiz olmasına rağmen görevler verir, konuşma tarzı daha da öfkeli bir hal almaya başlar.   

Hatun ve Nesrin’in temizliğe gittikleri ilk evin sahnesinden başlayarak aynı evdeki diğer sahnelere de değindim.  Nesrin ve Hatun’un gündeliğe gittiği ilk sahneden sonraki bazı sahneleri ele alacak olursak Nesrin’i kendi evinde Hatun’un kaş ve bıyığını alırken izliyoruz. İple kaşları alınan Hatun, işlem bittiğinde küçük bir el aynasıyla kaşına ve bıyık bölgesine bakar. Bu sahneler kentin Hatun üzerindeki etkilerindendir. Belki de başka evlerden, hatta gittiği evlerin birinde yaşayan Burcu’dan gördüğüyle kendine bakmaya çalışan bir kadındır. Her ne kadar Burcu’yu bakımıyla ve güzelliğiyle övse de bir yandan da eleştirir. Burcu ve eşinin evine gündeliğe gittiği tek bir sahne vardır. Onda da Burcu ve eşi muhtemelen işe gitmek için aceleyle evden çıkarlar. Burcu, Hatun’u bir abla gibi görür, öper ve sarılır. Sonra saçını hızlıca bir tarar ve tarağı hatunun eline verir. Evin çok dağınık olduğunu, kusura bakmaması gerektiğini söyler. Akşam eve döndüğünde balkonda Nesrin’le günün dertleşmesini yaparken Burcu’yu kötüler, her yönüyle eleştirir. Burcu’nun yüzüne “Siz pisleteceksiniz ki biz temizleyeceğiz.” dese de Nesrin’le konuşurken “Evi bok içinde.” der. Burcu’nun eşinin paraya, arabaya ve eve sahip olmasını da övgüye layık bulur.  Başka bir balkon dertleşmesi sahnesinde Nesrin ve Hatun çalışmayan kadınları ‘şanslı’ olarak nitelerler.

“Temizlik işlerinde çalışan kadınların kendi toplumsal statülerini yükseltmek ve ev hanımı karşısında güç kazanmak için sıklıkla kullandıkları söylemsel strateji de kendine bakıp evini ihmal eden orta sınıf kadını imgesi üzerinden kurulmaktadır.” (Aksu Bora, Kadınların Sınıfı, 76)

Moda’dan ev almak Hatun’un en büyük hayalidir. Parasını onun için biriktirir. Emlakçı vitrininden ilanlara baktığını ve satılığa çıkan evin numarasını aradığını gösteren iki sahne vardır. Bu hayalini Nesrin’e söylediğinde ise “Biz o evlere ancak temizliğe gideriz.” cevabını alır. Hatun bu hayali için başkasından duyduğu ve 3 kere üst üste giderse isteğinin gerçek olacağına inandığı kiliseye gider. Kiliseye yürürken köpeğini gezdiren kadına tuhaf tuhaf baktığını görürüz. Bir çift el ele yürümesine ve ilk onları görmesine rağmen kiliseyi onlara sormaz. Biraz daha ileriden gelen kağıt toplayıcısına sorar. Aslında bu da bir işarettir. Yol sormak için dahi kendi sınıfına daha yakın gördüğü kişiyi seçer. Kiliseye gider ve “Allah’ım sen affet.” diyerek ev isteğine dair duasını yapar.

Kiliseden sonra bir elinde pazar arabası bir elinde poşetler eşi Şero’nun çalıştığı kıraathanenin önünde bekler. Şero, ağzında sigarasıyla hem konuşur hem de masadaki çayları toplar. Tek bir avcuna, belki de sadece bu işte deneyim kazananların yapabileceği üzere bir sürü çay bardağını toplar. Sonra Hatun’la birlikte eve döner. Nesrin, Asmin ve Hatun’un ailesi birlikte börek yerler. Asmin’in de çay içmesi önemli bir detaydır. Türkiye taşrasını ya da alt sınıfını ele aldığımızda çocukların belki başka alternatifinin olmamasından belki de ailelerin önemsememesinden ötürü çay içtiği gözlemlenebilir. Böreklerini yerken gidecekleri düğünde takacakları altın sayısı sebebiyle Şero ve Hatun arasında bir tartışma çıkar. Şero sinirlenir. Bu da yetmez, kadın emeğini yok sayan tonla laf eder. İşe gitmek için ayağa kalkar ve söylenir: “Şero gecenin bu saatinde kahveye gidip çalışıyor. Oh maşallah! Ocağı yıkayan Şero’dur, bulaşıkları yıkayan Şero’dur. Siz, balkonda oturun. Keyfinize bakın. Çay için, kahve için. Oh maşallah. Hayat size güzel, bravo size.” Oysa Nesrin’de Hatun’ da tüm gün çalışmıştır. Üstüne bir de eve gelip kendi evleriyle ilgilenip diğerlerini doyurmak için yemek hazırlamışlardır fakat emekleri yok sayılır.

Daha sonra Aslı dışında Nesrin’in gittiği başka bir ev sahnesi vardır. Bu ikinci ev ise çok detaylı gösterilmemiştir ve sadece bir sahne çekilmiştir. Bu evin mutfağında Nesrin, kızı Asmin’le birlikte gizlice sandviç yerler ve ev sahibi gelince de hızlıca yutup yarısını çöpe atmak zorunda kalırlar. Sonra Nesrin aceleyle mutfakla temizlik yaptığı odanın ortak balkonundan kızıyla birlikte diğer odaya geçer. Gizlice mutfağa girdikleri apaçıktır. Ev sahibi adam ve oğul yemek yer. Ev sahibi onları da çağırır ve Nesrin sadece Asmin’i yanlarına gönderir, kendisi gitmez. Asmin ise baba ve oğlunu uzaktan yemek yerken izler. Çok samimi, birbirleriyle sohbet eden baba-oğul ilişkisini görür ve orada öylece kalır. Bu olaydan sonra babasını sormaya başlar.

Nesrin ve kızının otobüste oldukları başka bir sahnede, Nesrin camdan eşi Cefo’yu görür. İner ve elinden tutan kızıyla birlikte kalabalık sokaklarda Cefo’nun peşinden koşarak Kürtçe bir şeyler söyler. Ağlamaklı ve çaresizdir. Cefo yüzlerine bile bakmadan yoluna gider. Eve gelirler. Nesrin’in psikolojisi iyi değildir. Bıkkınlıkla uyanır, yemek yemez. Tek dayanağı Asmin’dir. Onun yüzüne uzun uzun bakıp su içtiğini görürüz. Biraz daha iyi olur ve Cefo’nun tüm eşyalarını ağlayarak ve söylenerek çöp poşetine toplar.

Sigortalı bir işin görüşmesine gitmeden önce Nesrin Hatun’a da teklif sunar. Hatun’sa sigortasının olduğunu söyler. Bunun üzerine Nesrin sigortanın Şero’ya ait olduğunu söyler ve Şero’nun Hatun’u bırakma ihtimalini hatırlatır. Hatun kendinden emin biçimde bunun olmayacağını, yaptığının yenileceğini ve diktiğinin giyileceğini söyler. Aslında o da Cefo’nun gidişinden açık açık Nesrin’i sorumlu tutar.

Filmin son yarım saati biraz daha karmaşık bir hal alır. Nesrin ve Hatun balkonda tarhana yapmaktadır. Nesrin, Hatun’a iş sorar. Elektrik faturasını ödeyememiştir ve kaçak kullanıyordur. Nesrin “Ne yapacağım ben abla?” diye ağlamaya başlayınca da Hatun “Zor günler için işte koca. O kadar ki gölgesi olsun.” der.  Nesrin’e Cefo’nun abisine sormasını tekrarlar ama Nesrin oralı olmaz. Hatun ise yine onu suçlayarak hem evden kovup hem de kocasını aramasına yüzü olmadığını söyler. Aralarında tartışma yaşanır ve en sonunda Nesrin, Hatun’un Şero’ya ettiği kadar Cefo’ya etseydi kocasının çoktan evden kaçacağını söylemesi ipleri iyice gerer. Hatun, “Sen al Şero’yu Nesrin, Şero seni siksin.” deyince de gerilen ipler kopar ve Nesrin balkonu sinirle terk edip evine gider.

“Evliliğinden, kocasını gencecik yaşta yitirip yapayalnız, bir başına kaldığından, kadın kısmının hem yüreğinin hem de yatağının boş kalmasının şeytanı dürteceğinden uzun uzun bahseder, sonunda: ‘A kızım, sinek kadar kocan olsun, başında bulunsun; sinek kadar olsun ama olsun,’ der, nihayet çeker giderdi.” (Hatice Meryem, Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun, 9)

Bu olay sonrası bir süre küs kalırlar. Nesrinlerin anahtarı Hatun’da vardır. Rahatça alt kattaki arkadaşının evine girer ve Asmin’i kendi evine götürür. Nesrin iyice bunalıma girmiştir. Bazen uyanamaz. Ekonomik anlamda iyice zor durumdadır. Ev sahibi kapıya gelir ve birikmiş kirasıyla birlikte parasını ister. Eksik parasının üstünü tamamlaması için küs olduğu ama tek destekçisi olan, ablası gibi gördüğü Hatun’a gider. Hatun ona para vermez. Bir sahnede bulaşık yıkarken intihar etmeyi bile düşünür. Bardağı tezgahta kırar. Arkadan tek yaşam kaynağı olan kızı gelince kendine gelir. Bunları takip eden sahnelerden birinde Asmin battaniyenin altına girip saklanmıştır. “Ben kayboldum. Ben kayboldum.” der. Annesini de çağırır. Bu sefer ikisi de battaniyenin altında “Biz kaybolduk, biz kaybolduk.” der. Hem maddi hem de manevi olarak gerçekten de kaybolmuşlardır.

Yeni sahnede Hatun Nesrinlere gelmiştir. Hatasını anlamış ve ona eksik parayı getirmiştir. Hatun; para vermeme sebebi olarak sınıf atlama hayaliyle Moda’da ev almak için para biriktirmesini gösterir. Yaşadıkları semtin yıkılacağını, Oktay’ın bir belaya karışacağından korktuğunu ve Şero’nun da bir işte doğru düzgün tutunamadığını söyler. Birkaç sahne geçişinden sonra Hatun tekrar Nesrinlere gelir. Pazara gitmeyi teklif eder fakat Nesrin istemez. Asmin gitmek isteyince Hatun yanında onu da götürür. Güle oynaya sokakta yürürler. Nesrin arkalarından bakar. O bakarken de mahallede gürültüler vardır. Kamera Nesrin’in hüzünlü yüzünü çekerken o sesler giderek azalır ve tamamen kesilir. Bir daha da Nesrin ortaya çıkmaz. Hatun arar, ulaşamaz. Hayattaki tek yaşam kaynağı kızını, tek sırdaşına bırakıp gitmiştir. Hatun, Asmin’i de alır ve Ayten Hanım’a temizliğe gider. Ayten Hanım’ın tavırlarından giderek rahatsız olan Hatun, anahtarı da bırakır ve kapıyı çeker gider. Onun deyimine göre Asmin’le birlikte “kendilerine gezerler.” Asmin’i Şero istemez. O yüzden Hatun da amcasına verir. Amcası, köydeki teyzesinin yanına göndereceğini söyleyince Hatun gidip Asmin’i geri alır. Ona çok iyi bakacağına söz verir.

Asmin’i almaya taksiyle gitmesi ise önemli bir detaydır. Çünkü filmde geçen düğün sahnesinde, dönüşte Şero taksi çevirir. Hatun kimseyi bindirmez. Paraya önem verir. Şero’nun zaman zaman ataerkil özellikleri görülse de Hatun’un ekonomik bağımsızlığının farkında oluşu Şero’ya sözünü geçirebilmesine yetmektedir. Şero tekrar bir taksi çevirir ve Asmin’in kucakta uyuyakalmasını sebep göstererek herkesi bindirir. Taksinin içinde Hatun’un suratı beş karıştır. Taksiden de erken inerler. Bir miktar yolu da yürürler. Asmin, köye giden otobüse bindirilmeden yetişmesi için taksi çevirir. Asmin, yarenlik ettiği arkadaşının ona emanetidir. Asmin’i alır ve sokakta neşeyle yürürlerken film biter.

2015 yılı yapımı olan, senaristliğini ve yönetmenliğini Ahu Öztürk’ ün üstlendiği, Maltepe’nin Gülsuyu Mahallesi’nde çekilmiş ve temizlik işçisi iki kadının çok katmanlı hikayesini anlatan Toz Bezi filminde, kadınların da birbirleriyle hiyerarşi ilişkisi içinde olabileceği görülmektedir. Farklı habitustan gelmeleri ve farklı araçlara sahip olabilmeleri bir kadını diğer kadından “ayrıcalıklı” konuma sokabilmektedir. Örneğin Ayten sınıfsal ve kendince etnik açıdan Hatun’dan “üstünken”, Hatun ise gerek sigortalı oluşu gerekse kocaya sahip oluşuyla Nesrin’den “üstündür”. Film, başat olarak kadın teması üzerinden ilerlese de sosyoekonomik ve etnisiteyle beraber kimlik kavramıyla toplumsal gerçekliğe değinir.

“Bir film asla ‘yalnızca bir film’ ya da bizi eğlendirmeyi ve dolayısıyla dikkatimizi dağıtarak bizi asıl sorunlardan ve toplumsal gerçekliğimiz içindeki mücadelelerimizden uzaklaştırmayı amaçlayan hafif bir kurgu değildir. Filmler yalan söylerken bile toplumsal yapımızın canevindeki yalanı anlatırlar.” (Bülent Diken ve Carsten B. Laustsen, Filmlerle Sosyoloji, 15)*

*Kitabın ‘Sunuş: Toplumsalın Kalbindeki Film’ kısmından alıntılanmıştır. Yazı Slavoj Zizek’ e aittir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*