Burcu Yılmaz
Kitaplar kadar onlarla nasıl karşılaştığımızın hikâyesini de anlatmalıyız belki diye düşünmeye başladım bu yazıya konu olacak kitap elime geçtiğinde. Çünkü bence bu ilk karşılaşma da kitapla kurduğumuz ilişkiyi biçimlendiriyor olabilir. Tek başıma bir kitapçıya girsem bu kitap ilgimi çeker miydi bilmiyorum. Daha yalın bir illüstrasyon dilinden ve kompozisyondan hoşlandığım için… Peki nasıl oldu da bu kitapla bağ kurdum?
İspanya’ya taşındığımdan beri ilk kez ziyaretime geldi ablam. Ve onunla en sevdiğim şehre, Sevilla’ya gittik. Benden bir gün önce ayrılıp Türkiye’ye döndü. O sabah, gene uykusuz geçen bir gece nedeniyle, onu uğurlayamamıştım. Öğleden sonra kahvaltı etmek için hep gittiğimiz kafeye, La Comissura’ya, biraz da kederli, gittiğimde garson yanıma gelip “Bu size ablanızdan,” dedi ve bir Rayuela poşeti uzattı bana. Rayuela, sadece çocuk kitapları satan ve benim de kendimi iyi hissetmek için ara ara zaman geçirdiğim bir yer. Ve işte poşetten bu kitap çıktı: Mira Por La Ventana! (Pencereden Bak!) Biraz ağladım, kitabı incelemeye başlayınca da gülmeye başladım. Bu tam da ablamın tarzında, muzip bir kitaptı!
Türkçede Dedektif Samson ve Tuhaf Hayvanlar- Kim Nerede Yaşar kitapları yayımlanan Katerina Gorelik bildiğim bir sanatçı değildi. Sanatçının daha önce hukuk alanında çalıştığını ve 2015’ten beri resimli kitaplar yazıp resimlediğini ve bu kitapların 17 dile çevrildiğini öğrenince şaşırdım. Hayvanları çok sevdiği için şimdiye dek ürettiği bütün kitaplarının kahramanlarının hayvan olmasına da bayıldım. Asıl adı Look Through the Window olan bendeki kitap da İngilizceden çevrilmiş.
Kitap çok bildik bir mesaj üzerine kurulu aslında: Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Fakat sanatçı bunu didaktik olmayan ve eğlenceli bir biçimde, başka hikâyeleri kendi anlatısına katıp metinlerarası bir köprü kurarak ve hatta onların parodisini yaparak anlatmış. Hatta bir nesne olarak kitabı da mesajının aktarılmasına dahil ederek akıllıca bir iş yapmış. Anlatıcının okuru yanılma çabasına, onunla oynamasına, pencere biçiminde kesilmiş sayfalar ve kim bilir belki de okuru temsil eden, pencerenin dışındaki karakterler de aracılık ediyor. Ve okur oyuna aktif biçimde katılıyor. Arka kapakta da yazdığı gibi “Kim pencerelere bakmayı sevmez?” (Ben kelimenin gerçek anlamıyla bayılırım. Hatta zaman zaman kendimi bir röntgenci gibi duyduğum olmuştur). İşte bu kitapta da önce bir sürü pencereden bakıyor, sonra daha ileri gidip o evlerin içlerine giriyoruz.
İlk sayfada bahçesi olan, sevimli bir evle karşılaşıyoruz. Pencerede de tatlı bir ihtiyar. Pencere işlevi gören sayfayı çevirip ihtiyarın mutfağına girdiğimizde, konuklarını fare ve karafatmaya dönüştüren bir cadı olduğunu anlıyoruz bu tatlı kadının. Bir sonraki sayfadaki evde yangın var sanıyoruz, pencereden gördüğümüz kadarıyla tabii (ve anlatıcının sözüne inanarak), oysa çöreğini gevrek seven bir ejderha bu hepi topu (şövalye zırhı içindeki kahvaltı arkadaşı fareye ayrıca bayıldım). Sonra parodisinin daha uzun yıllar yapılacağına inandığım Kırmızı Başlıklı Kız’la ilgili bir sayfa geliyor. Pencereden korkunç dişleriyle kurdu görüyoruz ama eve girdiğimizde üçünün oturmuş, büyükannenin tatlılarını yediğini görüyoruz.
Bu böyle sayfalarca devam ediyor. En sevdiği dinozor oyuncağıyla banyo yapmayı seven penguen, veteriner fare, korku filmi izleyen kediler, desenli kıyafetleri seven bir fil, yaramaz oğlaklar, kahvaltı eden yarasalar… Evlerin içine girdiğimizdeyse o pencereler bu defa dışarıda kalanları çevreliyor ve pencerenin dışından onlara bakanların bakışları ve hareketleri biraz daha anlam kazanıyor. Anlatıcı sadece sözcükleriyle değil, pencerenin dışındaki karakterleriyle de okuru yönlendiriyor aslında. Bana kalırsa bu bir tür üç boyutlu okuma.
Dışarıdan hoş görünen bir şey öyle olmayabilir veya tam tersi de olabilir. İşte, ne kadar bildik bir konu değil mi? Oysa ne de güzel işlenmiş. Yaratıcılık bildik şeyleri tekrar yorumlarken biraz daha mı parlıyor acaba?
Mira Por La Ventana!, Katerina Gorelik, İspanyolcaya Çeviren: Alejandro Tobar, Edelvives, 2021.