Sonbaharda “Aşk” Depremi

Burak Soyer

soyerbrk@gmail.com

Ayhan Görgülü’nün yazdığı “Sonbahar Depremi” günümüzün “ilişki durumu karışık” hâllerini sade ve duru bir dille anlatırken, gündelik hayatta bolca karşılaştığımız ya da karşılaşma ihtimalimizin hayli yüksek olduğu “ilişki bolluğu”nun neden olduğu karmaşaları ele alarak böylesi ciddi meselelerin ani kararlarla nasıl yerle bir olduğunu konu ediyor. 

Günümüzde her şeyde olduğu gibi gönül meseleleri de kolayca tüketilebilir hâle geldi. Sevgi, aşk ve bunlar etrafında gelişen ikili ilişkilerde oluşan dostluk, can yoldaşlığı gibi kavramların artık çok fazla geçerliliği kalmadı. Materyalist tüketim hırsı manevi tüketimi de ele geçirdi ve on yıllar boyunca süren ilişkiler, ani bir sarsılmaya çöker oldu. Ayhan Görgülü’nün A7 Kitap etiketiyle yayımlanan Sonbahar Depremi de bu durumu sade ve duru bir dille, gündelik hayatta bolca karşılaştığımız ya da karşılaşma ihtimalimizin hayli yüksek olduğu “ilişki bolluğu”nun neden olduğu karmaşaları ele alan bir kitap.

Kitabın ana karakteri ellili yaşlarını aşmış olmasına rağmen karizmasıyla, kültürüyle, yaşama olan düşkünlüğüyle kadınların radarına giren, iyi bir işi, eşi, iki çocuğu ve bir de torunu olan, orta sınıfın biraz üstünde bir yaşam süren Cemal, hayatından gayet memnun bir adamdır. Kendi deyimiyle “kaçamaklar”ını görmezden gelen bir karısı, anlaşmalı bir şekilde ilerleyen metresiyle birlikte bir orada bir evde yine kendince bir düzeni vardır. Özel hayatında bunlar olurken, iş hayatı da gayet verimli gitmektedir. Sanayi tipi boya ürünleri ticareti yapan Cemal’in para derdi de yoktur. Mevcut müşterilerinin haricinde, yenileri de eklenmeye devam eder.

Bir gün metresi Zeynep, Cemal’in ofisine bir kadınla gelir. Cemal’den en az on yaş küçük olan bu albenili kadın, İstanbul’a yeni gelmiştir ve beraber iş yapacak profesyoneller aramaktadır. Cemal adı Aylin olan kadına daha ilk görüşte tutulur. İçi kıpır kıpır olur. Gözlerini ondan alamaz. Etrafında onu tanıyanlar tarafından kadınlara düşkünlüğüyle bilinen Cemal, bu kez duygularının diğerlerinden farklı olduğunu hissetmeye başlar. Aylin’le beraber çalışmayı kabul eder. Bu durum Cemal’i Aylin’e daha da yaklaştıracaktır.

Günler geçip giderken iş sebebiyle Cemal’le Aylin çok sık görüşmeye başlarlar. Neredeyse gün aşırı beraberdirler ve bu geçen zamanda birbirilerini daha yakından tanıma imkânı buldukları için aralarında kaçınılmaz bir çekim oluşmaya başlar. Cemal, yaşadığı yoğun duygulardan dolayı Aylin’e aşık olduğunu söyler. Aylin tam olarak oralı değildir ancak o da Cemal’e karşı boş değildir. Böylece adı konulmamış bir ilişki yaşamaya başlarlar.

Cemal, tecrübelerine dayanarak evi de çekip çevirmekte, karısı Umut’a her zaman olduğu gibi bir şey çaktırmamaktadır. Her ne kadar daha önce yediği haltlar yüzünden Cemal’e tam olarak güvenmese de yine de onu kaybetmek istemez. Fakat ikisinin arasındaki mesafenin de yavaştan açıldığının farkındadır. Tüm bu süre içinde Cemal’le Aylin tüm benlikleriyle birbirlerinin olmuş, bir rüyanın içindeymişçesine, çocuksu bir aşkla zamanın ve olayların nasıl geçtiğini bilemeden, göremeden, fark edemeden yaşamaya devam etmektedirler. Ta ki Umut, Cemal’in cep telefonunu kurcalayana kadar. Cemal, eski sevgilileriyle, Zeynep’le ve Aylin’le olan mesajlarının hiçbirini silmemiştir. Umut bütün mesajları okuyunca aldatıldığını, üstelik bu kez “gönülden” aldatıldığını anlar ve o ândan itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Cemal, otuz yıllık eşi Umut’un ondan boşanmayacağını düşünse de Umut yavaş yavaş ellerinin arasından kayıp gitmektedir. Çocukları Efe ve Ada, Cemal’le aralarına mesafe koyar. Mesajların ekran görüntüsünü alıp tüm tanıdıklarına ve Aylin’e de gönderen Umut, tamamen çökmüştür. Bir ânda rüzgâr tersine dönmüştür Cemal için ve o ne yapacağını bilmeden, eli kolu bağlı, gelişine yaşamaya başlar…

Ayhan Görgülü, Sonbahar Depremi’nde girişte yazdığım gibi şimdiki zamanda karşılaşma ihtimalimizin hayli yüksek olduğu bir aşk üçgeni kuruyor. Bunu yaparken, manipüle edilmeye çok müsait bir durumu sıradanlaştırarak, günümüz ilişkilerinde böyle şeylerin “normal” olabileceğinin altını çizerken, diğer yandan da ciddi meselelerde hiç düşünülmeden alınan kararların, zemine sabitlenmiş sütunlar üstünde yükselen ilişkileri bile yok edebileceğine vurgu yapıyor. Çok iyi çizilmiş karakterlerle, doğal diyaloglarla ve olay örgüsüyle akıp giden roman, kendini son safhasına kadar merak ettirmeyi başararak okuru sayfalarına bağlamayı başarıyor.