Dilek Büyük
Kurbağa ve Murbağa serisi ile daha fazla tanıdığımız, Caldecott Madalyası sahibi yazar Arnold Lobel’in en sevdiğim kitaplarından biridir Çekirge’nin Yolculuğu. Hepimizin hayatında bir ya da daha fazla yaptığı veya yapacağı bir yolculuğu anlatır. Sadece yolculuğu değil, yolda karşımıza çıkacak seçenekleri, seçeneklere karşı tutumlarımızın neler olabileceğini de anlatır. Masal formuna oldukça yakın olan metnin bu türden en büyük farkı finali ucu açık bırakmış olmasıdır.
Lobel karakterlerini hayvanlardan seçmiş. Kahramanımız çekirge, hikayesine “Kendime bir yol bulacağım ve o yolun beni götürdüğü yere gideceğim,” diyerek başlıyor. Bu cümle yetişkinlerin hayatına yön verdiği ya da yönünü değiştirdiği kararların başlangıcını temsil ediyor. Aynı zamanda “başlamanın cesaretini” de. Eğer yeni bir yola yönelme cesaretinden çocukken haberdarsanız, yetişkin dönemde bunu yapmak epeyce kolaydır. Bu nedenle bu açılış cümlesinin anlamı oldukça büyük.
Yazar hikâyesinin bundan sonrasını altı bölüme ayırmış. Her bölümde okurun karşısına farklı yaşamları çıkarmış, farklı bakış açılarını örneklemiş. Ve bunlarla karşılaşan kahramanının tercihlerini göstermiş. Göstermiş ama okura kahramanın seçiminden başka seçeneklerin bulunduğunu fark ettiren bir pay da bırakmayı ihmal etmemiş.
Çekirge ilk bölümde sadece sabahları seven böcekler kolonisi ile karşılaşır. Çekirge de sabahları sevmektedir; bu yüzden onu hemen aralarına almak isterler. Ta ki çekirge akşamları, geceleri de sevdiğini söyleyince dek. Sadece sabahları seven böcekler bunu duyunca son derece katı bir tutumla dışlar ve yolunda yalnız bırakırlar onu. Kendi inandıklarının dışındakini görmeyi reddeden, kendisinden farklı düşünene yer açmayan bu tür insanlarla, kitlelerle karşılaşınca boyun eğmenin de inandığı yolda ilerlemenin de seçenekler arasında olduğunu anlatır bu bölümde Lobel.
İkinci bölümde çekirge, yoluna çıkan bir elmayı öğle yemeği yapmaya karar verir ve koca bir ısırık alır. Oysa elma içinde yaşayan bir kurdun evidir ve artık evinde koca bir ısırık vardır. Bununla da kalmaz, kurt içindeyken bayır aşağı yuvarlanır elma ve ancak bir ağaca çarpınca durabilir. Çekirge özür diler kurttan. Lobel okuruna “şeylerin anlamının” kişiye ve ihtiyaca göre nasıl farklılık gösterdiğini anlatır bu bölümde. Bununla birlikte sadece kendi bakış açımızla değerlendirdiğimizde hata yapabileceğimizi, bu hatanın başkasına zarar verebileceğini de gösterir. Kahramanımız özür dilemeyi seçer bu durumda. Fakat kurt dert etmez bu noktadan itibaren başına gelenleri. Çünkü koca bir elma ağacının altındandır ve yeni evi için seçeceği boldur. Lobel sadece kahramanının seçimlerinin yanı sıra diğer karakterlerinin de seçimlerini gösteriyor bize. Elma kurdu için bozulan düzenine vahlanmak da bir seçenekken, karşısına çıkan yeni seçenekle mutlu etmeyi tercih ediyor.
Üçüncü bölümde çekirge temizlik saplantılı bir sinekle karşılaşır. Lobel bu kez okuruna takıntının, saplantının kişi için nasıl bir cendere ve körlük olduğunu gösteriyor.
Dördüncü bölümde çekirge yolunun üstündeki bir su birikintisinde küçücük sandalıyla yolu buraya düşenleri karşıya geçirmeyi görev bellemiş bir sivrisinekle karşılaşır. Çekirge kayıktan çok büyüktür, su birikintisinin üstünden atlayıp geçebilir. Ancak sivrisinek üstüne vazife olmayacak bir işi körcesine sahiplenmiştir, iyi niyetli çekirge, sineği kayıkla birlikte alıp kendisi karşıya geçirdiğinde bile hâlâ kendisinin çekirgeyi karşı geçirdiğini zannetmektedir sinek. Lobel bu bölümde okuruna üstlendiği sorumlulukların aslında ne kadarının gerçekten kendi sorumluluğu olduğunu sorgulatıyor.
Beşinci bölümde oturduğu mantarı sahiplenmiş üç kelebekle karşılaşır. Kelebekler her gün istinasız aynı sırayla aynı şeyleri yapmaktadır. Çekirgeyi hemen kabul ederler aralarına ve onun da bu standart yaşama uymasını isterler. Çekirge bir kez daha “yolu” tercih eder. Lobel okuruna rutin olanın sıradan ve monoton olabileceğini, rutinin dışına çıkmanın keyfini hatırlatır bu bölümde.
Altıncı bölümde çekirgenin karşısına iki yusufçuk çıkar ve kendileri gibi uçamadığı için onun halini acıklı bulurlar. Çekirge halinden memnun olduğunu anlatır. Yoldaki çiçekleri, ağaçları, yaprakları ve daha bir sürü şeyi yürürken tadını çıkara çıkara izleme fırsatı bulduğunu anlatır. Yusufçukları şaşırtır bu, çünkü onlar uçarken tüm bunları görmeye vakit bulamamaktadırlar.
Öykü, çekirgenin yola çıktığı ilk günü anlatmaktadır. Öykünün sonunda gün biter. Çekirge kendisine yatacak bir yer bulur ve ertesi gün yola devam edeceğini, farklı yaşam biçimlerini tanımaktan ve yolda olmaktan mutlu olduğunu düşünerek uykuya dalar.
Arnold Lobel bugün “anda kalmak” denilen kavramı aslında bundan yaklaşık kırk yıl önce bir resimli kitapla anlatmış. Yetişkin okur için özellikle bu nokta öne çıkanlardan biriyken, küçük okurlara da farklı düşüncelere yar açmanın, onlara hoşgörü gösterebilmenin erdemini anlatıyor bu kitapla. Metnin temelindeki felsefi bakış açısı “çocuklar için felsefe” derslerinde de rahatlıkla kullanılabilecek bir kitap olmasını sağlamış.
Tür olarak masal ile öykü arasında salınan metin bize her zaman seçeneklerimiz olduğunu, yola çıkma cesaretinin hepimizin içinde bulunduğunu anlatıyor.
Sait Faik Abasıyanık bir şiirinde;
Yol yakın yolcu ırak
Yola bak yolcuya bak
İstersen yolda bırak
der. Tam da kahramanımız çekirgenin deneyimlediği günün özeti gibi değil mi? Her zaman birden fazla seçeceğimiz olduğunu bilerek ilerleyeceğimiz yolda olmak dileğiyle…