.

Mavi Gözler Siyah Saçlar ve Queer Arzu: Marguerite Duras

Furkan Öztekin

İç içe geçmiş karmaşık duygular

Nedensiz bir hüzün

Uzayan gölgeler

Bir türlü bitmek bilmeyen gece

Tiyatro sahnesini andıran bir mekân

Sessizlik

Ve birbirine yabancı iki beden

Bir şiirin parçası gibi görünen bu unsurlar, Marguerite Duras’ın Mavi Gözler Siyah Saçlar isimli uzun öyküsünü oluşturuyor. Hepsi de Duras’ın kurguladığı teatral dünyada belirsiz ve kaygan bir zeminde buluşuyor. Diyalogların hakim olduğu kitapta erkek ve kadın olmak üzere iki ana karakter var. Erkek, şehirde çok kısa bir süreliğine gördüğü yabancı erkeği durmadan arzuluyor. Kadın ise bir zamanlar hayatında olan erkeğe özlem duyuyor. İkisini de ortak paydada buluşturan duygu hüzün oluyor.

Jérôme Delbey, Blue Eyes Black Hair (Mavi Gözler Siyah Saçlar), İsveç, 2019

Mavi Gözler Siyah Saçlar, hemcinsine tutkun erkek karakter sebebiyle yayımlandığı günden beri LGBTİ+/queer kitaplar arasında gösteriliyor. Ben de Marguerite Duras’ın eşcinsel kelimesini hiç kullanmadığı için eleştirildiği Mavi Gözler Siyah Saçlar kitabında queer arzuyu aramak üzere yola çıkıyorum. Yönetmen Jérôme Delbey’in kitabın görsel dünyasını hayal ettiği, kitapla aynı ismi taşıyan dans performansına bakmayı da ihmal etmiyorum. Önce karanlık odanın içine savrulan beyaz çarşafları topluyorum. Daha sonra deniz kıyısına ve evin ıslak duvarlarına vuran dalgaların sesini dinliyorum. İki yabancı beden arasındaki arzu ve gerilimi düşünüyorum.

Sizinkiler kadar mavi gözler hep biraz… korkutur insanı… ama belki saçlarınız bu kadar siyah olduğu içindir…[1]

Marguerite Duras, Les Yeux Bleus Cheveux Noirs/Mavi Gözler Siyah Saçlar,

Fransızca ve Türkçe Basımları, 1987

Marguerite Duras, Evde, 1967 (Fotoğraf: Jean Marquis)

Hikâyenin iki öznesi, beklenmedik bir karşılaşma sonrasında kendilerini kapanmak üzere olan bir kafede bulur. Kısa bir süre sonra ikisini bir araya getiren şeyin umutsuzluk olduğuna kanaat getirirler. Erkek kadının onu terk etmesinden, şehirde gözden yitmesinden korkar. Öyle olmaz, kadın onun karşısında ağlar, sırrı açıklanmış gözleri yaşlara boğulur. Gözleri kadını çıplak bırakır.[2] Bünyelerinde barındırdığı çaresizlik ve hüzün, aralarındaki diyaloğu daha da güçlendirir. Acılarını paylaşarak hafifletmeye çalışırlar. Fakat bunu zaman gösterecektir. Erkek kadına sadece yanında uyuması için birini aradığından bahseder. Kadın başta bunu garipsese de paraya ihtiyacı olduğundan dolayı kabul etmek zorunda kalır. Erkek evinin adresini verir ve ne zaman isterse gelebileceğini söyler. Odanın karanlık köşelerinden rüzgârlı gecelere uzanan, tiyatro sahnesi yalınlığına sahip Mavi Gözler Siyah Saçlar, tam da bu noktada başlar. Salonun ışıkları sönecek, oyun başlayacaktır. Sahne diyecektir erkek oyuncu. Sahne bir kabul salonuna benzeyecektir.[3] Kadın, çağrıldığı ilk geceden itibaren neredeyse her gece erkeğin evine uyumak için gider. Birbirine tıpa tıp benzeyen bu gecelerde erkek kadını gözetleyen konumundadır. Kadın beyaz çarşaflara sarınarak duvarın dibine doğru yerde uzanır. Erkeğin kadın bedenini arzulamadığını bildiği halde neden yanında bir kadına ihtiyaç duyduğuna bir türlü anlam veremez. Tek bildiği şey şehirde gördükleri yabancıyla aynı mavi gözlere ve siyah saçlara sahip olduğudur. Erkek, kadına yakınlaşıp küçük ve çekingen temaslar kurmaya çalışsa da asla başaramaz. Erkek bedenine olan tutkusu kadından daha ağır basar. İçten içe şehirdeki yabancı adamı merak eder durur. Karşılaştıkları ilk andan itibaren queer arzuya teslim olmuştur. İkili cinsiyet normlarından bağımsız olan bu arzuyu bir türlü dillendiremediği için içinden çıkılamayacak bir hal alır. Belki de onun için queer arzuyu bu kadar cazip kılan şey imkansızlığıdır. Arzunun yıkım gücü, sevdiğine asla kavuşamayacak olmanın üzüntüsüyle iç içe geçmiştir. Yaşadığı tuhaf boşluğu yabancı bir nefesle doldurmaya çalışır. Geceler gündüzleri kovalar. Erkeğin çaresizliği günden güne artar. Dalga sesinin aşındırdığı duvarların arasına sıkışıp kalır.

Kitapta karanlık ve kasvetli olarak tasvir edilen ev dışında hikâyenin iki kahramanının soluklandığı uçsuz bucaksız bir kumsal da vardır. Kayalıkların dalgalara karşı siperlik görevi gördüğü sahil kıyısı, karanlık çöktüğünde seks partneri arayan erkekleri ağırlar. Sabah güneşi doğana kadar ürkek adımlarla volta atıp dururlar. Erkek, uzun süreliğine şehirden uzakta yaşadığı için kumsaldaki hareketliliğin nedenini anlamaz.

Ay batmıştır. Gökyüzünde tek bulut yoktur, sanki mavidir. Sular çekilmiştir, kumsal, kanalın dalgakıranlarının oldukça ötesine kadar ortaya çıkmıştır, çukurlar, göllere delik deşik edilmiş engin bölge olmuştur. Gidip gelenler, özellikle erkekler, denizin kıyısından yürür genellikle. Bazılarıyla tersine, oda duvarının yakınından geçeler. Bakmadan geçerler. Bu gidip gelmeleri uzun süre anlamamıştı, bu insanların çevredeki balıkhanelerde gece işine gittiklerini sanıyordu.[4]

Marguerite Duras, 1960’lardan sonra İngiltere, ABD ve Avustralya gibi ülkelerde ortaya çıkan ve eşcinsellerin kamusal alanda partner arayışını ifade eden seyir (cruising)[5] kavramına Mavi Gözler Siyah Saçlar‘da küçük de olsa yer verir. 1980’lerin Çağdaş Fransız edebiyatında queer ilişkileri odağına alan nadir kitaplardan biri olur. Mavi Gözler Siyah Saçlar, heteroseksüel bir kadın ve cinsel yönelimini bilmediğimiz bir erkek arasındaki imkânsızlık üzerine kuruluyken, erkek homososyalliğine dair bakışı mümkün kılar.

Marguerite Duras, Mavi Gözler Siyah Saçlar‘ı bir nevi tiyatro sahnesi olarak kurgular. Tekdüze bir şekilde ilerleyen anlatıyı sahne geçitleri adı verilen aralıklarla böler. Bu aralıklar, hikâyeyi görsel, teatral, belki de olanaksız bir uyarlamaya oturtur.[6] Metin ve tiyatro arasındaki geçişliliği düşünmek üzerine bir egzersizdir bu. Duras, kitabın bütününde kurduğu bu yapıyla ilgili; “Kitabın kendisi tiyatro. Ama bu sahne geçitleri, aynı zamanda okura verdiğim dinlenme alanları sanki; izleyiciler için, okurlar için bir anlamda kitabın kapıları bu geçitler. Kitabı bu soluklanmalar olmadan düşünemiyorum.” der. Diyalogların belirgin hatlar çizdiği uzun öyküde anlatım son derece yalındır. Anlatının bütününe sızan haz ve arzunun yalınlaştırılması, metnin formuna da tesir eder. Hatta bu yalınlık, yer yer tiyatro metnini anımsatır bize. Duras, kitabın sonunda Gilles Costaz ile gerçekleştirdiği röportajda kitabın tiyatro sahnesinden daha büyük bir mekânsallık sunduğunu yineler.

Yönetmen ve koreograf Jérôme Delbey, 2018 yılında Marguerite Duras’ın Mavi Gözler Siyah Saçlar isimli uzun öyküsünü performatif ve dans odaklı bir anlatıyla sahneye taşır. Queer arzuyu aktarılamaz ve anlatılamaz bir olgu olarak ele alan bu oyun, haz, acı ve hüzün üçgeni etrafında şekillenir. Tıpkı kitapta olduğu gibi hikâyenin ana kahramanları aşkın imkânsız olduğu bir odaya hapsolur. Kadın uyur erkek onu izler. Erkek gider, kadın onun arkasından çaresizce ağlar. Kirpikleri birbirine değecek kadar yakınlaştıktan sonra aniden odanın en uzak köşelerine çekilirler. Kadın yüzüne siyah eşarbını örter. Röntgenci bakışlara teslim olur. Erkeğin bu denli üzüntü içinde olmasına sebep olan şehirdeki yabancı da arada kadraja girer. Dalgaların kıyıya uzanıp geri çekilmesi gibi aralarında daima bir gelgit vardır.

Jérôme Delbey, Blue Eyes Black Hair (Mavi Gözler Siyah Saçlar), İsveç, 2019

Beyaz ten ve renkli gözlere sahip oyuncular karanlığın içinde kendi dünyalarına doğru süzülür. Bedenleri gibi queer arzu da tüm çıplaklığıyla sahnededir artık. Sahneler arasındaki geçişi sağlayan temas, Duras’ın kitapta kullandığı dil kadar yalın ve erotiktir. Bu benzerlik, yazarın edebiyat ve tiyatro disiplinleri arasında işaret ettiği yoldaşlığı destekler. Oyunun izleyicileri ve kameran ise kitaptaki okuyucunun gözüne, yani karakterleri gözetleyen kişi konumuna yerleşir. Yönetmenin kasıtlı bir şekilde kurguladığı bu voyöristik bakış açışı, dört duvar arasında yaşanan ilişkileri temsil ederken queer arzunun mahremiyetini açığa çıkarır. Jérôme Delbey, Duras’ın kitapta yarattığı sessiz dünyayı Francesco Cavalli, Claudio Monteverdi ve Vicenzo Bellini’nin şarkılarıyla süsler. Oyunun bazı bölümlerinde çalan şarkılar, karakterler arasındaki inişli çıkışlı ilişkiye yön verir.

Jérôme Delbey, Blue Eyes Black Hair (Mavi Gözler Siyah Saçlar), İsveç, 2019
(Oyuncular: Emilie Leriche, Benjamin Behrends & Pascal Marty)

Mavi Gözler Siyah Saçlar, okuyucudan farkındalık bekleyen ve bu farkındalığı pek çok farklı bakış açısıyla destekleyen disiplinlerarası bir metin. Kitabın ortaya çıkardığı, edebiyat ve tiyatro arasında kurulabilecek deneysel ilişkiler, yıllar sonra Jérôme Delbey gibi yönetmenlere ilham kaynağı oluyor. Sarı sayfaların arasından taşıp tiyatro sahnesinde performatif bir ifade biçimine bürünüyor. Duras’ın kelimeler arasındaki boşlukları konuşturduğu ve okuyucunun rolünü sorguladığı zamansız diliyle mümkün oluyor bu.

Marguerite Duras, hayatından gelip geçenleri, sık sık içine düştüğü boşluğu ve yalnızlığı sığdırmayı başarıyor Mavi Gözler Siyah Saçlar‘a. Beyaz çarşafların mahremiyetini, deniz dalgalarının ısrarcı gürültüsünü, arzunun yıkıcılığını ve queerin öznelliğini mekân süzgecinden geçirerek aktarıyor. İnsan ilişkilerine, cinsiyet kimliğine, tabu olarak görülen cinselliğe, “öteki” olana ve her şeyden önemlisi de kendimize yeniden bakmayı öneriyor.

Not: Jérôme Delbey’in Marguerite Duras’ın kitabından referansla uyarladığı Blue Eyes Black Hair isimli performansı buradan izleyebilirsiniz: https://vimeo.com/331492312


[1] Marguerite Duras, Mavi Gözler Siyah Saçlar, (çev. Roza Hakmen), Can Yayınları, 1987, s.16

[2] s.17/2

[3] s.18

[4] s.53

[5] Furkan Öztekin, Haz ve ihlal: Berke Yazıcıoğlu, Miguel Ángel Rojas ve Patrick Angus, Argonotlar, 8 Kasım 2021

[6] Gilles Cortaz, Marguerite Duras ile konuşma, Le Matin Gazetesi, 1987