.

Metinden Yazıya, Yazıdan Metne: Marguerite Duras’ın “Yazmak” adlı Denemesinde Sineğin Cenazesi

marguerıte-duras-yazmak-fransız-edebıyatı

Çağatay Yılmaz       

Dilden Metne, Metinden Yazıya

Ferdinand de Saussure Genel Dilbilim Dersleri adlı eserinde, dilin tek inceleme nesnesinin dil olduğunu öne süren yaklaşımıyla modern dilbilim anlayışının kapısını aralamıştır. Temelde dilin işleyiş biçimini kavramaya çalışan, onu “kendi içinde ve sadece kendisi için” incelemeyi amaçlayan bu yaklaşımın kendisinden sonra gelen dilbilimcilerin dile bakışlarını da şekillendirdiğini söylemek mümkün.

Louis Hjelmslev ise bu görüşü biraz daha ileriye taşıyıp dile ulaşmanın yolunun metinden geçtiğini, dilin seçme ekseni (paradigmatique) ve sıralama ekseninde (syntagmatique) işleyişini anlamının ilk koşulu olarak metne dönük bir inceleme gerçekleştirmek gerektiğini savunur ve ekler: “Her şey metindir.” (Tout est texte). Belirttiğimiz gibi Saussure’de dili incelemenin, dilin işleyişini kavramanın, dilsel özelliklerin fark ve benzerliklerini ortaya çıkarmanın çıkış noktası da varış noktası da dildir. Buna karşılık, Hjelmslev’de tüm bu dilsel süreçleri kavramak için gerçekleştirilen incelemenin çıkış noktası metin, varış noktası ise dil olmuştur. Danimarkalı dilbilimciye göre bir dilin yapısal özelliklerini ortaya çıkarmak için zorunlu olarak metne yönelik yapılan incelemenin sonucunda elde edilen dilsel verilere ulaşmak gerekir.

Fakat Hjelmslev için doğrudan bir metin incelemeci demek doğru değildir. Onun temel bilsel kaygısı Saussure’e benzer şekilde salt bir dil incelemesi gerçekleştirmektir. Hjemslev metin kavramını tanımlayarak dili anlamak üzere çalışmalarını sürdürse de metin ve dil arasında yaptığı ayrımla birlikte Algirdas Julien Greimas, Umberto Eco ve Roland Barthes gibi “Metinselci” (Textualiste) diyebileceğimiz göstergebilimcilerin dil anlayışlarına temel oluşturur.

Greimas metni söylemle özleştirerek, onun kendi içine kapanık tek bir anlamı olduğunu savunan yapısal anlambilim çerçevesinde metni ele alırken, Umberto Eco yazar, okuyucu ve okuma eylemi çerçevesinde çok eksenli bir inceleme yöntemi geliştirir. Greimas’ın ve Eco’nun metni ele alma biçimlerinde kuramsal bir pozisyon gözlemlenmektedir. Her iki kuramcı da yaklaşımlarını sınırları daha belirli bir çerçeve içine yerleştirir. Barthes ise bir kuramsal bakış olmaktan çok metne bakma biçimi diyebileceğimiz bir anlayış ortaya koyar. Ona göre bir söylem, olay, dil ya da dil dışı tüm göstergeler ancak okuyucusunu ya da incelemecisini yazmaya sürüklediği, onu yazma konusunda kışkırttığı sürece bir metne dönüşür. Onun için çıkış noktası ve varış noktası aynıdır: Metin.

Barthes’ın temel inceleme nesnesi dil olmaktan çıkıp metnin kendisi olur. Metin başka metinler üreten bir kaynağa dönüşür. Hjelmslev’in “Her şey metindir.” (Tout est texte) sözünü temel alarak Barthes “Metin yazılandır.” (“le texte, c’est ce qui est écrit”) ve “Her metin bir metinlerarasılık’tır” (“Tout texte est intertexte”) der. Burada metinlerarasılık sadece iki bağımsız metnin birbirinden izler taşıması anlamında değil, bir metnin bir başka metinde yazıya dönüşmesi anlamında da ele alınabilir. Örneğin, bizim şu anda bu yazıda Marguerite Duras’ın Yazmak denemesi üzerine bir yazı kaleme alıyor olmamız onun denemesini de bir metne dönüştürür. Metnin yazıya sürükleyen kışkırtıcı özelliğine açıkça vurgu yapar Barthes. Kısacası üzerine yazdığımız sürece söylemler metin özelliği kazanır. Bu açıdan baktığımızda bizim yazımız da bir inceleme ya da eleştiri yazısı değil, yeniden bir “metin üretimidir”. Duras’ın bu denemesinde anlattığı hikâye ise Barthes’ın ortaya koyduğu metnin yapısal olarak işleyişinin niteliğini alegorik bir biçimde anlaşılır kılabilir.

Roland Barthes

Sineğin Ölümü, Yazıdan Metne

Fransız yazar Marguerite Duras’ın son eserlerinden biri olan Yazmak (Écrire), yazma eylemi üzerine oldukça çarpıcı tespitlerin yer aldığı deneme türünde gerçekle kurgu arasında bir anlatı yapısı sunar. Bu denemesinde anlatıcı Duras, yazma eyleminin ontolojik anlamını oldukça kesintili ve kendini tekrar eden bir söylemle aktarır okuyucuya. Beş ayrı anlatıdan oluşan bu yazının özellikle birinci bölümü doğrudan yazma eylemine yönelik bir kesit sunar. Yazar Duras’ın ıssız bir evde tek başına geçirdiği sürede yazmaya dair edindiği deneyimleri ve düşünceleri Anlatıcı Duras’ın söyleminde buluruz. Ona göre yazmak yalnızlıktır. Yalnızlığı yaratmak gerekir. Onun gözünde bir yazma edimi dış dünyadan yalıtılmış bir bedenin kendisiyle baş başa kalması demektir. Bu beden, yazma eylemi esnasında, yalnızca ev içi tıkırtıların veya dışarıdan gelen rüzgâr uğultularının ürpertici sesleriyle bölünmelidir. Ona göre, okuma eyleminin gerektirdiği mutlak yalnızlık yazma eylemi için de geçerlidir. Yazmayı bir varoluş biçimi olarak kabul eder ve bu görüşünü Raymond Queneau’dan yaptığı bir alıntıya destekler: “Ne faites rien d’autre chose que ça : Écrivez”.[1]

Anlatının ortalarına doğru yalnızlığının içine gömülmüş anlatıcı bir hikâyeden bahsetmek ister. Bu hikâyede bir sineğin ölümle yaşam arasında can çekişirken geçirdiği sürede yaşadıklarını gözlemleyen anlatıcı ölüme dair bir soruşturmaya girişir ve bu olayı yirmi yıl sonra yazıya dökmesinden dolayı kaleme aldığı satırlarını sineğin cenazesi olarak görür:

“Yazının insanı oraya, o sineğe götürmesi de iyi, can çekişen sineğe, demek istiyorum: yazmanın dehşetini yazmak.        Ölümün kesin olarak meydana geldiği saat, kaydedilmiş saat, sineği daha o zaman ulaşılmaz kılıyordu. Ona genel ölçekte önem kazandırıyordu, dünya üzerindeki yaşamın genel haritasında belirli bir yer kazandırıyordu, diyelim.

Ölüm anının kesin olarak saptanması, sineğe gizli bir cenaze töreni yapıldığını gösteriyordu. Bunun kanıtı, ölümünden yirmi yıl sonra burada ortaya konuyor, ondan hala söz ediyoruz.” (s. 38)

Marguerite Duras

Bir olayın varlığını yazıya dökmek, o olayı söyleme dönüştürmek artık olayın kendisi için geri döndürülemez bir hal alır. Bu örnekte düşünceler, deneyimler, olaylar ve görüşler söyleme, bu söylemler de yazıya aktarılınca metin özelliği kazanırlar. “Ondan hâlâ söz ediyoruz” kısmı aslında yazarın bilinçli tercihidir ve bu hikâye sineğin ölümünü ilk defa imler fakat bir kez yazıya dönüştükten sonra artık hep söz edilmeye -başka yazılara dönüşmeye- devam edecek bir metni kaydetmiş olur. Dünyada her an yaşanabilecek sıradan bir olayı yazıyla birlikte bir ritüele dönüştürmektedir. Sineğin cenazesi benzetme yoluyla metin ve yazı ekseninde değerlendirilebilir. Sineğin ölümünün gerçekliği söylem olarak gücül varlığını korurken ancak yazıyla birlikte yani cenazenin gerçekleşmesiyle metin özelliğine kavuşur.

Duras’ın dediği “Yazmanın dehşetini yazmak” (“écrire l’épouvante d’écrire”) özünde metni yazıya dönüştürüp metni yazıyla yaratmaktır. Metin kendini yazdırarak varlığını sürdürür. Duras’ın bu yazı üzerine yazma edimi Barthes’ın metin ve yazı arasındaki kurduğu ve “activité scripturale” (yazma etkinliği) olarak nitelendirdiği bir üretim eylemidir. Dolayısıyla şu anda yapmış olduğumuz gibi bir başka metin üzerine yazmak, yani “Yazmayı yazmak” ve yukarda belirttiğimiz şekilde bir yorum ya da eleştiri yapmanın ötesinde yeni bir metin üretme girişimidir. Bu yönüyle Duras’ın “sineğin cenazesi” hikayesi da metin üretme biçimine dair fikir verici alegorik bir nitelik taşır.

Her şeyin her an bir metne/yazıya dönüşmesine dair potansiyel taşıdığını sineğin ölümü üzerinden örneklendirmeyi sürdürür Duras:

“Çevremizde bulunan her şey bir şey yazar, sezinlenmesi gereken işte budur, her şey yazar; sineğe gelince, sinek duvarlara yazar, küçük gölün parlaklığını yansıtan salonun ışığında çok şey yazmıştır. Sineğin yazısı, bir sayfayı tümüyle doldurabilirdi. Böylelikle de yazı haline gelebilirdi. Böyle olduğu andan başlayarak da artık yazı olarak kabul edilebilirdi. Bu yazı belki bir gün, gelecek yüzyıllarda okunabilecek, o yazı da çözülecek ve çevrilecek. Ve o zamana kadar okunmamış çok büyük bir şiir gökyüzünü kaplayacak.” (p.41)

Yukarıda alıntıda Duras her şeyin gücül bir metin olduğunu açıkça belirtir. Yazıya dönüşmeyi bekleyen başka metinler hala varlığını korumaktadır. Her şey, her an yazılmakta, yazılan her şey bir başka yazıyı metne, başka bir metni yazıya dönüştürmektedir.

Kaynakça:

Duras, Marguerite, Yazmak, çev. Aykut Derman, Can Yayınları, 1997


[1] “Bundan başka hiçbir şey yapmayın: Yazın”