
Melike Sönmezer
melikesonmezer@sanatkritik.com

Orta Doğu coğrafyasında yaşadığımdan mı bilmem, İran filmleri ve edebiyatı bana hiç yabancı gelmez. Ne zaman bir film izlesem öznesi gibi hissederim. Benzer coğrafyanın yaşam stilleri, komşuluktan doğan bağlar vb. gibi birçok tespit yapmak mümkündür. Fakat bu filmin sıcaklığını, tüm bu analizlerden sıyırarak ele almak istiyorum.
En Sevdiğim Pastam İran’da yaşayan iki yaşlı insanın yaşamda yer bulmalarını anlatıyor. Bize izletilen aşk hikâyelerinin hep bir kıstası vardır. Dikkat ediniz. Seneler değişti, dünya değişti ama film endüstrisi o kıstaslarını bir türlü kıramadı. Genç, uzun boylu kadınlar, erkekler iyi giyimliler… Her sahnede değişen kostümler. Profesyonel saçlar, fit bedenler, son modaya uygun evler…
Oysa bu film başat unsur olan yetişkin bir çiftin aşkını anlatmayı reddederek işe başlıyor. 21. yüzyılda dünyanın her yerinde “öteki” görülen olgun iki insanın flörtleşmesini konu ediniyor. Bu flört, kış günü evde pişen portakalı bir kek kadar sıcak, içimizi coşturan bir müzik kadar heyecanlı!
Mahin, yetmiş yaşlarını geçmiş, Tahran’da yaşayan, İran devrimini görmüş emekli hemşire bir kadındır. Eşini seneler önce kaybetmiştir. Bahçesi olan geniş ferah bir evde yaşamaktadır. Bir kızı vardır. Kızı da kendi ailesini kurmuş, yurt dışında yaşamaktadır. Mahin’in günleri ördüğü örgülerle, belli periyodlarla buluştuğu akran kadın arkadaşlarıyla geçer; deyim yerindeyse zaman öldürme eyleminden fazlası değildir.
Yalnızdır. Bu yalnızlığı onu üzmektedir. Kızıyla yapacağı bir telefon görüşmesini tüm gün beklemektedir. Bu beklenen görüşme diğer günkü görüşmelerden pek de farklı değildir. Çünkü Mahin’in günleri birbirini tekrar eden bir örüntüden ibarettir. Fizyolojik gerçekleri gereği eskisi kadar kondisyonlu bir yaşam sürememektedir. Evi de şehrin dışında olunca, arkadaş grubuyla çok nadir bir araya gelmektedir. Bu nadir buluşmaların birinde Mahin yalnızlığından yakınır. Kadın arkadaşları ona telefonla flört etmesi, yeni biriyle tanışıp flörtleşmesi için cesaret verirler. O kadın neşesi ve cesareti bulaşıcıdır. Çok bildiğimiz bir masadayızdır. Mahin’in hazırladığı yiyecekler, kurduğu sofra, dolabından çıkardığı şarap çok bizdendir. O kadar fazladır ki filmi izlerken bir kadeh şarap daha içmek isteyeceksiniz.

Kadın arkadaşlarından aldığı cesaretle kendini kamusal alanlara atar Mahin. Bir parkta yürüyüş yaptığı sırada, ahlak polisleri tarafından saçları göründüğü için tutuklanmak istenen genç bir kadının tutuklanmasına karşı oluşuna şahit oluruz. Elbette aklımıza Mahsa Amini gelir. Mahin ikinci baharına yaşamaya çalışan bir kadın gibi görünse de yönetmen İran’daki rejimi, sansürü bir oya gibi işlemiştir.
Mahin emeklilerin yemek yediği bir lokalde yaşıtı biriyle flört etmek için oturur ve etrafını gözlemeye başlar. Burada tek başına yemek yiyen taksi şoförü Faramarz’ı görür. Mahin, Faramarz’ın takip eder, çalıştığı taksi durağını bulur ve onun taksisine binerek arkadaşlık teklif eder. Bu iki yaşlı insan, yalnızlık şarkılarını birleştirirler.
Mahin’in evine giderler. Mahin’in özenle yemek hazırlamasını, şarkılar eşliğinde dans edişlerini, gizlice çıkardığı şarabı içişlerine eşlik ederiz. Bir sahne var ki hafızama kazınmıştır. İlk görseldeki sahne, bu tatlı ikili selfie çekmek isterler. Gecenin anısına…
O telefonu tutuşu, arka plan, doğru açıyı bulmak bu iki tatlı ihtiyar için epey meşakkatli olur. Öyle sıcak, sımsıcak sahnelerdir bunlar. Bir insana yaşarken verilen en büyük cezanın yalnızlık olduğunu bir kez daha teyit ederiz ve biliriz ki “insanın acısını insan alır.” (Şükrü Erbaş)

Bu eğlenceli gece Mahin’in, Faramaz’a yapacağı pastayı yemesiyle son bulacaktır fakat işler istendiği gibi gitmez. Bu nefis filmin sonu trajik biter. Ama Mahin bir kadındır. İnadı bakidir, Faramaz’a pastasının tadına bakmadan yollamaz.
Sonun değil, sürecin kıymetli olduğunu anlatan bu film, sinema dünyasındaki gereken değeri zaten görmüştür.

Filmin yönetmeni Maryam Moghaddam ve Behtash Sanaeeha yurtdışına çıkış yasakları olduğu için Berlin Film Festivalinde, Altın Ayı kategorisinde yarıştıkları halde geceye katılamadılar. Oyuncular yönetmenlerin fotoğraflarının olduğu bir tabloyla geceye katılarak dünya sinemasına bir ileti daha verdiler.