Dengede Varoluşa Uzanan Bir Roman: “Muvazene”

Burak Soyer

L. Sagu’nun kaleme aldığı Muvazene, içinde epeyce bir soru barındıran, zihinleri sorgulamaya yönlendiren abartısız fantastik dozuyla kaleme alınmış dört başı mamur bir roman.

Bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir yerde, “ulu” sıfatını almış dört köy, dağın eteklerinde vadide sıralanmış. Ahmer, Esved, Naurib ve Kintsua adlı bu köylerde yaşayanlar Kadim Güçler’e olan bağlılıklarıyla, onların kendilerine bahşettikleri yaşamlarını sürdürürken Yaşatalar’ı Sad’an da köylülere sahip çıkmış, doğanın tüm gücüne karşı koyarak vadinin sakinlerini yüz yıl boyunca doğaya karşı korumuş, kollamış. Buralarda yaşayanlar yorulmaz, yaşlanmaz, ağrı sızı çekmez, hastalanmazmış. Yüz yıl boyunca tek damla yağmur düşmemesine rağmen bolluk bereket eksik olmamış. Köylüler kendi aralarında da birbirlerine düşmanlık bellemeden yaşar giderlermiş. Ta ki bir sisin arasından, bir “ses”le gelen küçük bir kız çocuğunun bütün bu düzeni bozana kadar…

Her kim ki kızı görmüş, her şeyin yeniden eskiye döneceğini anlayıp kaçmış, saklanmış. Her ne zaman ki kız görünmüş, o zaman Sad’an’ın kurduğu bu yüzyıllık “muvazene” bozulmuş. Kadınlar doğurmaya, yağmurlar yağmaya, insanlar yorulmaya, doğa kendini bulmaya başlamış. Herkes ilk başta küçük kızı cadı olarak görmüş. Ama zamanı gelip de insan doğayla savaşmayı, ona üstün gelmeye çalışmayı bırakınca her şey eskisi “doğal” hâline dönüvermiş. L. Sagu’nun kaleme aldığı, A7 Kitap etiketiyle yayımlanan Muvazene, bu denge parantezi içerisinde oluşturduğu atmosferle kişinin varoluş amacını sorgulayan fantastik öğelerle bezeli, sorularını okurdan yadırgamayan bir kitap.

L. Sagu’nun kitabında, uzun bir bölümü kapsayan, “Güçler”in bir anlamda “ulu” dağın vadisine konuşlanmış köylerdeki elçisi olan Sad’an’ın yüz yıl önce doğayla girdiği savaştan “Güçler” sayesinde galip gelmesinin ardından Ahmer, Esved, Naurib ve Kintsua’daki yaşamın “kolaylığına” şahit oluyoruz. L. Sagu’nun bu kısımda anlattığı “kolaylık”, bir bolluk, bereketten ziyade insanın herhangi bir şey yapmadan, bir amacı olmadan, ölümsüzlük iksiri içmiş gibi hiçbir şeye ihtiyaç duymadan yaşamasından kaynaklanıyor. Ki bu durum da aslında yazarın esas meramı olan “varoluş”la özdeşleşiyor. Zira bir asır boyunca kafaya hiçbir şey takmadan, sadece öylesine yaşayan köy sakinleri, doğanın dengesini kökten değiştirmiş Sad’an sayesinde bu rahat yaşama kavuştukları için ona minnettar ve sadık olsalar bile, işin aslı, ortaya bir kız çocuğunun çıkmasıyla anlaşılınca Sad’an’a sırt çevirerek kendileriyle yüzleşmek mecburiyetinde kaldıklarında, hâliyle bu mecburiyetin içinde kendilerini bekleyen “varoluş”la da yüzleşmek zorunda kalıyorlar. İşte bu da L. Sagu’nun ana meselesini oluşturuyor.

Muvazene, müphem zaman ve mekânıyla ayrı bir merak unsuru uyandıran, bunun yanında asıl olarak, insan-doğa mücadelesinde, doğanın hassas dengesiyle oynamanın bir süreliğine de olsa insana refah getirse de esas mevzunun doğanın o dengeyi tekrar kurarak hayatı normale döndürmesini ve bu normalliği “anormallik” olarak görerek, işi “Güçler” vs. gibi görünmeyen, duyulmayan, hissedilmeyen “şey”lere yükleyerek doğanın kadim kanunları karşısındaki normale dönüşünü hesaplaşma, yüzleşme ve varoluş sorunlarını da bu paranteze dahil ediyor. Sagu’nun “dengenin” tekrar kuruluşunu bir kız çocuğu ile sağlıyor oluşu bir tesadüf olmamakla beraber, “denge”yi onunla sağlaması, kitaba ayrı bir sorgu kapısı daha aralıyor. Muvazene, içinde epeyce bir soru barındıran, zihinleri sorgulamaya yönlendiren abartısız fantastik dozuyla kaleme alınmış dört başı mamur bir roman.

soyerbrk@gmail.com