Yelda Baskın: “Yıldızları yerlere indirelim istedim.”

yelda-baskın-soylesı-fosforlu-cevrıye

Melike Sönmezer

melikesonmezer@sanatkritik.com

Bazı güzel ya da zor anlarda bir kadının elimi tutup acımı ve mutluluğumu paylaştığını fark ettiğimden beri kullandığım amatör bir tanımım var. Görünmez bağlarla birbirimize bağlıyız. Görünmez bir ip biz kadınları birbirimizin aklından kalbinden besliyor. Bu iplerimden bir ucu sevgili Yelda Baskın’a ait. Yelda Hanım’ın çalışmalarını, üretme ışığını zevkle takip ediyorum. Kendisiyle, yönetmenliğini yaptığı “Fosforlu Cevriye” müzikali ve Suat Derviş üzerine konuştuk.

Yelda Hanım nasılsınız? Günleriniz nasıl geçiyor?

Çok teşekkür ederim. İyiyim. Günlük hayat ve gelecek tiyatro sezonu için hazırlık halindeyim.

Okuduklarım kadarıyla Suat Derviş, Fosforlu Cevriye romanını bir müzikal olsun, sahnelensin diye yazmış. Hatta kendisi Gülriz (Sururi) Hanım’a bu romanı müzikal yap Fosforlu’yu da sen oyna demiş. Bu hikâye ne derece doğru?

Bu hikâye tam olarak öyle değil… Bildiğim kadarıyla romanı müzikal olsun diye yazmıyor.  1945 yılında Gece Postası gazetesinde tefrika edilen Fosforlu Cevriye, 1968’de kitap olarak basılıyor. Gülriz Sururi kısmı ise doğru… Suat Derviş, romanın sahneye uyarlanmasını istiyor ve Cevriye’yi oynaması için Gülriz Sururi ile görüşüyor. Fakat o yıllarda Suat Hanım’ın isteği mümkün olamıyor. Yılla yıllar sonra Gülriz Sururi 2008’de romanı oyunlaştırıyor. Yaşından kaynaklı Cevriye’yi oynayamıyor ama müzikalin yönetmenliğini üstleniyor.

Gülriz Sururi 2008 yılında Fosforlu Cevriye’yi Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneledi. Sizin yönetmenliğini yaptığınız İstanbul Şehir Tiyatroları’nda 2 Kasım 2022’de Fosforlu’nun yeniden evine dönmesi (İstanbul’a) süreci nasıl ilerledi?

İBBŞT, Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever, “Fosforlu Cevriye”yi müzikal olarak yönetmem için bana teklifte bulundu. Romanı okudum (büyüleyiciydi) ve teklifi kabul ettim. Romanın duygu dünyasıyla güçlü bağları olan bir müzikal olması için çalışmaya başladım. Müzikal olmasından dolayı müzikler çok önemliydi benim için… Sahnede kurmak istediğim dünya bana çok sesli müziği işaret ediyordu. Klasik Batı müziği ve Türk müziği birlikte çalışacak bir besteci arayışındaydım ve Oğuzhan Balcı ile buluştuk. Dramaturg Gökhan Aktemur ile tekst üzerine çalışıp romanın yazıldığı dönemi sosyolojik, politik, toplumsal açıdan araştırırken Cevriye kim olacak sorusu beni uyutmuyordu. Derken tasarımcılar dahil oldu. Böylece başladık işte.  Irmak Örnek Fosforlu Cevriye’miz oldu. İyi ki de o oldu. Orkestramızın da dahil olduğu zamanlar artık seyirciyle buluşmaya çok yakındık.

Yelda Baskın

Ankara’da sahnelenen Cevriye’yle bizim izlediğimiz Cevriye arasında ne gibi bir fark var Yelda Hanım?

Ben maalesef izlemedim Gülriz Sururi’nin rejisini. Şarkılarda, tekstte farklılıklar var. Müzikleri ise tamamen farklı.  

Oyuncuların yeteneği, kostümler, reji, üzerimize yağan yıldızlar… Biz izleyicileri bambaşka bir dünyaya götürdü. Müzikalin teknik süreci nasıl ilerledi? İzlediğimiz diğer oyun/müzikallere göre çok daha farklı -üst performans- bir reji işi vardı.

Müzikali yapmayı kabul ettiğim an neyden kaçınmam gerektiğini biliyordum. Zihnimde yerli müzikallerle ilgili bir yargı vardı. Tekrarlardan oluşan ve gittikçe ağırlaşıp içi boşalan müzikli oyunlardan bahsediyorum.  Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye eseri, hakkında titiz bir masa başı çalışması yürütülmesi gereken yerli bir klasik eserdi.  Ben de eserin hakkını vermeye çalıştım. Tüm ekibi de bu yönde yönlendirdim. Tüm oyun kişilerini önemsedim. Tasarımcı arkadaşlarımla müziği, dekoru, kostümüyle bütün bir çalışma yürütebildik.  Roman zaten ilham verici bir kaynak kitaptı. Mesela; ışık tasarımcısı Kemal Yiğitcan ile ilk buluşmamızda “Seyirci ve Cevriye aynı yıldızların altında olsun istiyorum” dedim. Hani biri “Yıldızlar ne güzel” dediğinde yanındakiler de bakar ya yıldızlara… O etkiyi istedim. Yıldızları yere indirelim istedim.  

Oyunun ikinci perdesinde olması gerek. Günümüz ekonomi ve kadın meselelerine dair iki tespit var. Bu kadar nostaljik olan oyuna bu iki eleştiriyi yerleştirmeyi -akışı da bozmadan- nasıl tasarladınız?

Romanda var zaten. 1945’te Suat Derviş yazmış. Soğuk Savaş’ın başlangıç yılları ve Türkiye Batı bloğunda yerini alıyor. Suat Derviş hayata Marksist bir perspektifle bakan bir devrimci aynı zamanda. Romanda Sümbül Dudu “Bir ülkede yabancı para itibar görmeye başladıysa bu işte başka bir iş vardır” diyor. Ekonominin hali ya da şiddet uygulayan erkekler. Bugün hâlâ günceliğini yitirmeyen durumlar. Gülriz Hanım da önemsemiş uyarlamada kullanmış.  Bana da bu bakışla oyunu kurması kaldı.

Oyun Cevriye’nin kürtaj olup polisten kaçarkenki anıyla açılıyor. Kanaması var.(Cevriye seks işçisi). Bir kadın olarak Cevriye’nin hissettiği o çaresizlik anıyla empati yapmamız zor olmuyor. Müzikal bir çatışma anıyla açılıyor. Bu kadar yoğun duyguyla başlamak istemenizin nedeni nedir?

Çünkü bana göre bu hikâye bir tragedya. Yapısal olarak tragedya özelliklerini tam barındırmasa da hacmi ve seyircide bırakmasını istediğim etki öyleydi. Ben de oyunun açılışından finaline kadar Cevriye’nin hikayesini böyle aktarmayı seçtim.

Cevriye hayatında ilk defa bir erkek tarafından kendisinin cinsel obje değil de bir özne olduğunu hissettiği adama karşı büyük bir aşk duyuyor. Oyun boyunca biz o aşkın heyecanını hissediyoruz. Cevriye aşkı çok kısa özetliyor. “Bana ‘siz’ dedi.” Yıllardır onu bir et parçası olarak görmekten öteye gidemeyen patriarkal sisteme aşkla başka bir köşeden yumruk vuruyor, sizce de öyle mi?

Evet. Bence toplumun namus ve ahlak algısına büyük bir çomak sokuyor Suat Derviş. Burada önemli olan, ona siz diyen erkeğin ona kurtuluşu sunması değil. Durumun ona başka türlü bir yaşam olasılığını fısıldaması. O noktadan sonra Cevriye aşkı ile var oluşunu sorguluyor ve hayatı değişmeye başlıyor.  

Romanı okuduktan sonra romana dair birkaç yerde Suat Derviş’in kendisini Fosforlu Cevriye, eşi Reşat Fuat Baraner’i de kaçan Adam ile alegorik bir temsiliyet sunduğunu okumuştum. Fosforlu Cevriye’nin Suat Derviş’le benzeyen yönleri neler?

İstanbul sevgisi, cesareti, gözü pekliği.

Galata’nın bambaşka bir yüzünü anlattığınız bu müzikale hazırlanırken sizi şaşırtan bir unsur ya da unsurlara rastladınız mı?

Şaşırtan değil fakat bir kentin toplumsal ve kültürel tarihine böylesi bir yolculuk benzersiz bir deneyim sundu bana… Suat Hanım, gazeteci kimliği nedeniyle iyi biliyor ve anlatıyor sokakları, mekanları, insanları… Cevriye’nin İstanbulluluğu ile zamanı solumak bugün İstanbul’unda bana iyi geldi.

Oyun kapitalist sistemin kadın bedeni üzerine tahakkümünün çıktısı niteliğinde. Bu kadar rahatsız edici bir konuyu bizi güldürerek, yer yer gözyaşımıza kahkahaları ekleyerek izledik. Bunu nasıl başardınız?

Sokakta, o eril dünyada var olmaya çalışan kadınlara acımayarak. Bütün o tekinsizlik içinde çok güçlüler.  Bizden daha güçlüler. Yaşam mücadelesine devam ediyorlar.

Bir kere biri “Bunlar fahişe kadınlar ne bu neşe” diye eleştirmişti. Ne yapacaktılar ağlak ağlak, yardım mı dilenecektiler. Alışmışlar, karşılarında güçsüz, ağlak kadın formu istiyorlar. Hayır, efendim, yaşamları farklı, zor ama yaşarken gülmeye, kahkahalarla gülmeye, âşık olmaya hakları çok, herkes gibi. Sonları çok hazin, o ayrı bir mesele.

Provalarda şöyle diyordum oyunculara, hayatta kalmak çok zor şu İstanbul’da. Sizler de plazalarda çalışmaya, var olmaya çalışan kadınlarsınız gibi düşünün…  İşiniz namus, ahlak, temizlik, pislik ile bağlı değil. Burada sorunlu olan sistem. Biz de bozuk sisteme dair bir soru sorabiliriz sahnede. Ama dik durarak.

Ve elbette bir müzikal çalıştım. Eğlencesiz olamazdı.

Sizce Fosforlu yıldızlardan mı dünyaya geldi? 🙂

O bir “uzaylı”… 🙂 Anasız doğduğuna inanan, inanmak isteyen (çünkü bir annesi olsaydı onu bırakmazdı). Cevriye’nin kimsesizliğine, öksüzlüğüne, sokakta var olabilmenin sertliğine karşı inanmak istediği bir hikâye. Bir yaradılış hikayesi. Bilim bizlerin de yıldız tozu özlerinden olma olduğumuzu söylüyor şimdi. Fosforlu Cevriye ile kökümüz bir.

Oyun dönemin Türkiye tarihini de arka fonda akıtıyor. Gayrimüslimler, Romanlar, dönemin meyhane kültürü. Nefis bir bellek tazelenmesi yaşıyoruz.

Evet. O zamanların İstanbul’unda -bugüne göre- çok dilli, çok sesli ve çok milletli bir kültür vardı. Çok önemsedim detay gibi görünen dönemin büyük resmini… Eser sahibi de Suat Derviş olunca yazdığı eserin duygu dünyası kadar yazarın düşün dünyası kaynağım oldu.

Fosforlu Cevriye, oyun afişi

Size Suat Derviş’i sorsam, sizden onu dinlesek?

Suat Derviş gerçek bir efsane. Yaşamındaki türlü zorluğa, politik baskılara rağmen cesur, keskin bir duruşla sürdürdüğü yaşamı, üretkenliği ve eserleri benim için bir güç kaynağı.

Size Gülriz Sururi’yi sorsam. Türkiye tiyatro tarihi için önemini zaten biliyoruz ama sizin kişisel tarihinizdeki yerini öğrensek?

Gülriz Sururi ustam ile maalesef birebir ilişki içinde olamadık fakat Fosforlu Cevriye ile ne mutlu yollarımız kesişti.  O oynadığı eserler, müzikallerle kişisel tiyatro tarihimin yıldızlarından biri. Tiyatroya adanmış bir koca hayat.

Bence Suat Derviş’in elinde doğan Fosforlu, Gülriz Hanım ve sizin ellerinizde yeniden ve tekrar canlandı. Bu canlanmaların günümüze yansıması sizce nasıl gerçekleşiyor?

Suat Derviş yaşadığı dönemin önemli simalarından… Marksist ve kadın kimliğinden kaynaklı zaman zaman sukut suikastına da uğramış bir yazar. Son dönemde tefrika edilmiş ve gazetelerde kalmış birçok romanı kitaplaştı. Biz de müzikali sahneledik. Tüm bunlar kültür hayatımızı zenginleştirdiği kadar Suat Derviş’in yaşamına ve mücadelesine tekrar bakmamıza olanak sağlıyor. Suat Derviş’in edebi ve siyasi mirasının sahiplenilmesi oldukça kıymetli…

Bir Suat Derviş romanını sahneye taşımanızı isteseydik bu hangisi olurdu?

Suat Derviş’in birçok eseri sahneye ya da sinemaya uyarlanabilir elbette. Roman olarak “İstanbul’un Bir Gecesi” günümüz uyarlaması nasıl olur merak ederim. Ama en çok “Çöken İstanbul, Röportajlar” üzerine çalışmayı isterdim. 

 Çok sevdiğim Suat Derviş’in yine çok sevdiğim romanını, Fosforlu Cevriye’yi bize bugünlerde tiyatro sahnesinde buluşturduğunuz için bu yoldaki her tiyatro emekçisine çok teşekkür ederim. Ayrıca zamanınızı bana ve okuyucularımıza ayırdığınız için size ayrıca teşekkür ederim Yelda Hanım.

Dilerim bu yıldızlar her kadının üstüne tozlarını bırakır…

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*