
abdullah.ezik@sanatkritik.com
Güney Koreli multidisipliner sanatçı JeeYoung Lee, gözle görülmeyeni oluşturduğu teatral sahnelerde fotoğraflara 3 boyutlu anlatım katarken geleneksel fotoğrafçılığın kısıtlı anlatım dilini yerle bir ediyor. Zihninde canlandırdığı bir fotoğraf karesinin sahnesini yaratmak için bazen aylarca uğraşıyor. Sahnedeki her bir nesneyi kendi elleriyle yaratıyor, yerleştiriyor. Bunu da duygusal deneyimlerinin materyalize edilmesi olarak görüyor. Fotoğrafın çekildikten sonra editlere, fotoğrafik alterasyonlara maruz kalmaması için her bir detayı sabırla yaratıyor. Yarattığı olası alternatif dünyalar, var olan toplumun baskılarına, bu baskılarla oluşan yorgunluklara, öfkelere karşı bir katarsis işlevi görüyor aslında. Bu fotoğraf setlerini yaratırken meditatif bir zihne geçiş yaptığını anlatan sanatçı, doğal olarak birçok ödülün sahibi.
2012’de aldığı Sovereign Art Prize onu Kore Sanat Dünyası’nın en umut veren sanatçılarından olduğunu söylerken bugün JeeYoung Lee, yalnız Kore’de değil tüm dünyada bilinen ve ilham veren bir sanatçı çünkü Kore dışındaki ilk sergisini 2014’te Opiom Galeri’de (Cannes, Fransa) açtıktan sonra Reddit’te sadece 2 günde 500 bin kez ziyaret edildi. Bu haklı ilgi Lee’nin CNN’den Huffington Post’a kadar dünya basınında farklı mecralarda yer almasını sağladı ve beraberinde dünyanın her yerinde açılan sergilerini getirdi.
Sahnelerini yaratırken içindeki çatışmalarla yüzleştiğini, onların ortaya çıkmasına yer açtığını ve bir kez onlarla yüzleştikten sonra hepsinin birer umuda dönüştüğünü anlatan sanatçı, Seoul Hongik University’den mezun. Yüksek lisansını da aynı üniversitede tamamladı. San Francisco’dan Avustralya’ya, Singapur’dan İspanya’ya kadar çok yerde enstalasyonlar kuran Lee, “Bir sanatçı olarak hep kendi kendimi aşmaya çalışıyorum. Bazen yeniden ergenlik yaşıyormuşum gibi hissediyorum ve bir sanatçı olarak kendimi bulma çabamın işlerime de yansıdığını düşünüyorum. Hayatım değişmeye devam edecek ve tabii kurduğum sahneler de hayatıma bağlı olarak değişecek,” diyor.
Abdullah Ezik, 212 Photography Istanbul festivali kapsamında Türkiye’deki sanatseverlerle buluşan JeeYoung Lee ile fotoğraf çalışmaları, kariyer hedefleri ve yakın dönem fotoğraf serileri üzerine konuştu.
212 Photography Istanbul aracılığıyla ilk kez Türkiye’deki sanatseverlerle buluşuyorsunuz. Türkiye’deki izleyiciler için kendinizi nasıl tanıtırsınız?
Merhaba İstanbul! Ağırlıklı olarak fotoğraf ve enstalasyon ile ilgilenen Seul merkezli çalışan bir sanatçıyım. Görüldüğü üzere ana ilham kaynağım kişisel deneyimlerim, anılarım, hislerim ve içerisinde bulunduğum durumlar. “Stage of Mind”, kişisel deneyimlerimden yola çıkarak hayalimdekileri sahneye yansıttığım özel bir seri.

Fotoğraf, bir sanat dalı olarak özellikle de pandemi koşullarında sanırım herkes için daha da anlamlı bir hâle geldi. Bu durum bana kalırsa birçok sanatçıyı da farklı şekilde etkiledi. Pandemi ve fotoğraf ilişkisi, bir sanatçı olarak sizin fotoğrafa yaklaşımınız üzerine ne söylersiniz?
Ben fotoğrafı işimin bir uzantısı/aracı olarak kullanıyorum. Kurulumlarım kalıcı değil, bu yüzden de çektiğim fotoğraflar nihayetinde sahnedeki işlerin sonuçları. Fotoğraf, bence izleyiciyi benzersiz bir anlatı yaratmaya davet ediyor. Bizler anı hatırlamak ve başkalarıyla paylaşmak için unutulmaz anların fotoğraflarını çekiyoruz. Çalışmalarım aracılığıyla yaratmaya çalıştığım şey, bu yönüyle fotoğrafın işlevselliğine/işlevine de sadık kalıyor.
COVID ile geçen süreç beni yeni projeler üzerine çalışmaya yönlendirdi. Bu eserler henüz yayımlanmadı. Ancak bu işlerden kısaca söz etmek gerekirse, virüs sürecinde hissettiğim duygulara dayalı olarak yeni bir monokrom fotoğraf serisi olduklarını söyleyebilirim.

Multidisipliner bir sanatçı olarak fotoğraflarınızı büyük bir sabır ve özenle inşa ettiğiniz hemen fark edilebiliyor. Sizin için bir fotoğrafa giden süreç nasıl bir hazırlıkla kendisine hayat buluyor?
Belirli bir konuyu veya fikri belirlediğimde kabataslak bir taslak oluşturur ve ayrıntılara karar vermek için bir süre daha üzerinde çalışır, zaman geçiririm. Bu süreçlerde farklı malzemeleri deniyorum ve hayal ettiğim sahneyi yeniden oluşturmak için yoğun bir çaba sarf ediyorum. Referans görselleri araştırıyorum ve renk şemasını daraltıyorum vs. Stüdyomda boyutları ayarlanabilen ahşap bir sahne var. Öncelikle bir iş için bu sahne duvarlarını onarırı, boyar, ona uygun objeler yapar ve ihtiyaç duyulan yerlere yerleştiririm. İşlerim projelere dayalıdır, ancak her aşamanın tamamlanması yaklaşık iki ay sürer. Ancak böylesi bir planlamanın ardından o fotoğrafı çekebilirim. Çoğu durumda model olarak bizzat kendim sahnede yer alıyorum, dolayısıyla fotoğraflarım aynı zamanda bir performans özelliği de taşıyor. Farklı açılardan birden fazla fotoğraf çekiyorum ama son ürün olarak sadece bir tanesinde karar kılmaya özen gösteriyorum. Fotoğrafın ardından ise sahneyi tamamen yok ediyorum.

İzleyici bir fotoğrafın neresindedir? İzleyici sizinle bir fotoğrafın derinlerine mi dalmalı yoksa dışarıdan bir gözle söz konusu sanat eserini mi değerlendirmelidir?
İlhamlarım ve hikâyelerim son derece kişiseldir. Belki de bu yüzden izleyiciler fotoğrafların dayandığı kişisel deneyimi tam olarak kavrayamayacak, onu hissedemeyecekler. Dolayısıyla ben bunun yerine, izleyicinin gördüklerini kendi deneyimlerine dayanarak yeniden yorumlamasını istiyorum. Umarım herkes bu fotoğraflarda kendi kişisel hikâyesini bulur ve fotoğraflarım aracılığıyla kendi hayatından özel bir anı hatırlar.

Tercih ettiğiniz renkler ve paletinizdeki renk bileşenleri oldukça dikkat çekici. Sizin için renklerin anlamı nedir? Neden fotoğraflarınızda bu kadar renkli bir dünya ile karşılaşıyoruz?
Renkler, benim işlerimde inkâr edilemez bir şekilde önemli olan bir bileşendir. Duygularımı, hislerimi ifade ediyor ve istediğim ambiyansı yaratmak için çok kullanışlı bir araç olarak sık sık renklere başvuruyorum. Renkle bağlantılı semboller de yaratıcı sürecimde büyük rol oynuyor.

Fotoğraflarınızın bizi âdeta bir rüya atmosferine sürüklediğinden söz edebiliriz. Bu durum bize aynı zamanda her bir fotoğrafın kendi içinde özel bir hikâye ve anlatı barındırdığını da düşündürüyor. Fotoğraflarınız için gerek yerel gerekse uluslararası anlamda referans aldığınız alt metinler, işler, göndermeler nelerdir?
Genellikle kişisel deneyimimle oldukça yakından ilgili konuları/temaları tercih ederim. Çocukluk anılarım, hayallerim, ilişkilerim, bir sanatçı olarak hayatım, Kore’de yaşamak, edebiyat ve güçlü anlatıların hepsi benim için potansiyel konulardır. Bu unsurları fotoğraflarımda dikkatlice bir araya getirilerek bir metafor hâline getiririm.

Meydana getirdiğiniz alternatif dünyalar, izleyicide toplum baskısına, bu baskıdan kaynaklı yorgunluk ve öfkeye karşı bir katarsis/tepki üretiyor. Bu durum sizin fotoğraf üretiminize nasıl yansıyor?
Sahnenin tüm bileşenlerini elimle yaratmak için harcadığım uzun ve yorucu zaman benim için bir meditasyon gibidir. Daha önce de belirttiğim gibi, son fotoğraf seçildikten hemen sonra işin öncesine ait tüm aşamaları yıkıp yok ediyorum. Bunun aşkınlık anı olduğunu hissediyorum. Fotoğrafa ilham veren anı ve deneyimi geçmişe gönderen bir ritüeldir bu benim için. Aslında tüm yaratma süreci bir tür kendi kendini analiz ve gözlemden ibaret.

Fotoğraflarınızda gördüğümüz manzaralar bizi aynı zamanda büyük bir tiyatro sahnesiyle de karşı karşıya bırakıyor. Bu sahnede gördüğümüz manzaralar ise oldukça kışkırtıcı ve duygusal. Peki fotoğraf çekilene dek bu sahneler nasıl kurgulanıyor ve ortaya nasıl bir emek konuyor?
Bu soruya aslında 3. soru bağlamında da biraz yanıt verdim.
Daha önce de belirttiğim gibi, içsel manzaram, hayal gücüm ve duygularım sık sık işlerime karışır. Renk seçiminden sete dâhil olan nesnelere kadar her öğe benim felsefeme dayalı bir sistem içinde sembolize edilir. Onların birbirleri ile olan ilişkilerini ve kombinasyonlarını düşünmek için uzun bir zaman harcıyorum. İşlerimde sahnedeki her küçük nesne, en ince ayrıntısına kadar bilinçli olarak yerleştirilmiştir, diyebilirim.

Son bir soru olarak, ilerleyen dönemde gerek Türkiye’de gerekse uluslararası platformlarda bizi neler bekliyor?
Çalışmalarımı Kasım 2021’de Scope Miami Beach’te (ABD) sergiledim. En son çıkardığım monokrom serimi “Into The Mist’i Echo Fine Art” standında bulunabilir. Mart 2022’de Güney Kore’nin Busan kentindeki Museum DAH’da bir grup sergisine katılacağım. 2022’de Fransa ve İngiltere’de de bir şovum/gösterim olacak.
Ayrıca ben de Adobe Max 2021’de konuşmacıyım, bu yüzden eğer bu konuyla ilgileniyorsanız bizi takip edin!
212 Photography İstanbul aracılığıyla ilk kez Türk izleyicilerle tanışmak benim için büyük bir zevkti, en kısa zamanda Türkiye’de tekrar buluşmak dileğiyle!