Altan Çelem: “Hayatlarımızda gerçekleşen zıtlıklar, karşıtlıklar serginin içeriğine ve başlığına ilham oldu.”

altan-celem-yayın-akısı

Abdullah Ezik

abdullahezik@gmail.com

Yeni kişisel serginiz “Yayın Akışı” geçtiğimiz günlerde Brieflyart’ta açıldı. Bu sergi, bir noktada “Günlük”lerin devamı olarak da kabul edilebilir. Öncelikle “Yayın Akışı”nı “Günlük”lere bağlayan ve onlardan ayıran temel nokta ne oldu?

“Günlük”lerde öne çıkan akış kavramı, gündelik hayata dair kesitler üzerinden zaman algısını öne çıkartmaktaydı. “Yayın Akışı” sergisinde ise pandemi yüzünden kısıtlanan hayatlarımız, kapanmalar ve ekran önünde, evlerine hapsolan insanlar ön planda. Bu insanların bağlı oldukları akış artık ekranla ilişkili ve ekranla sınırlanmış durumda. İki sergideki işler zaman ve insan kavramları aracılığıyla birbirleri ile bağ kurabilir ancak iki sergide bu kavramların ele alınış şekli oldukça zıt.

Serginin başlığı aslında bir akışa, bir devamlılık ve uzanıma işaret ederken Brieflyart’ta görülen işler izleyicinin dikkatini başka bir noktaya çekiyor. Büyük çoğunluğunda bir kanepe üzerine yerleşmiş, kanepe önünde, üzerleri yiyecek dolu bir sehpa ve bir televizyon etrafında bir araya gelmiş insanlar/karakterler, bize daha durağan, somutlaşmış, ayırt edilmiş bir ânı hatırlatıyor. Serginin başlığı ile işlerdeki zıtlık/karşıtlık, sizde nasıl bir etki uyandırdı? Bu yayın, sizin için nasıl aktı?

Hayatlarımızda gerçekleşen zıtlıklar, karşıtlıklar serginin içeriğine ve başlığına ilham oldu. Hayatlarımız donmuşken, ekrandaki hayat aktı. İşlerde de, gerçek hayatta olduğu gibi, ekranları başında günlerini geçiren insanlar durağan biçimde “akmakta” olan yayınlara odaklanmış durumdalar. Sergide ekran başında, koltuklarında oturan insanlar dışında bir de yayında rastlayabileceğimiz figürler bulunuyor. Bilim kurgu filminden bir sahne, bir tartışma programı, futbol maçı gibi sanal akışa ilişkin örnekler mevcut. Akış; yayında, ekranda…

Sizin resimlerinizde gündelik hayatın kendisine özel bir yer bulduğunu söylemek mümkün. İnsanları olduğu gibi, bir parçası oldukları yaşamın içerisinde resmediyorsunuz. Bu noktada sizi ve resminizi gündelik hayat ile buluşturan temel düşünce nedir?

Gündelik hayatın içinde, rutinleriyle meşgulken insanların en doğal hallerini gözlemlemek mümkün bence. Bu da “zaman”ın ruhunu, o zamanı yaşayan insanlar üzerinden okunmasını mümkün kılıyor.

“Yayın Akışı”nda mekân ile insana atfettiğiniz yer/nokta, kimi zaman mekânın kimi zaman insanın soluklaşması/silikleşmesi oldukça çarpıcı. Özellikle bu sergide yer alan işlerinizde mekân ile insan olgusunu nasıl iç içe geçirdiniz ve bu silikleşmeler/soluklaşmalar, kendi içerisinde nasıl bir anlam barındırıyor?

Resimlerimde figürlerin ve mekânların kim ve neresi olduğu ile ilgili çok fazla ayrıntı ve netlik oluşturmak istemiyorum. Resmi inceleyen kişiye fikir verecek kadar anlaşılması yeterli. Bir noktadan sonra atmosferin, psikolojinin ve plastik kaygıların yönetimine giriyor süreç.

Ân, sizin sanatınızda kendisine özel bir yer bulan, birçok şeyin aslında belirli ânlardan ibaret olduğunu veya kimi durumlarda olmadığını kişiye hatırlatan temel/derin bir mesele ve konu. Peki sizin için ânları bu kadar değerli kılan nedir? Bir sanatçı olarak âna tanıklık etmek, onu kayda geçirmek ve işlemek/somutlaştırmak, sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor?

Bunu aslında bir önceki soru ile ilintili görüyorum. Gündelik hayatın içinde doğal bir “an” arıyorum zaten. Bazen bir ifadeyle, bazen figürün bir jesti veya mekâna ya da duruma ilişkin özel bir an. Daha önce “Günlük”lerde de ele aldığım poz verenler gibi bu sergimdeki işler de yine “an” kavramı ile ilgili örneklerden. İnsanın kalıcılık duygusu/arzusu, özellikle de son dönemde her anını kaydetme isteği beni çeken temalardan oldu.

Eserlerinizde gündelik yaşam kesitlerini figüratif bir kurgu içerisinde kullandığınız/değerlendirdiğiniz söylenebilir. Peki işin düşünsel, teknik ve sorunsal boyutunda, ele aldığınız konuyu/meseleyi figüratif bir kurgu ile dışa vururken nasıl bir yol takip ediyorsunuz?

Üretim sürecinde her zaman devamlılığı olan temalar öne çıkmıştır. Dönemsel olarak odaklandığım meselelerle ilgili görseller toplarım, fotoğraflar çekerim, araştırırım. Üretim sürecimde eskiz çizme, bozma, dönüştürme gibi aşamalar mevcut. Birden fazla iş üzerinde aynı anda çalıştığım için işler arasındaki bağlantılar her zaman mevcuttur.

Son bir soru olarak “Yayın Akışı”nda yer alan işlerinizde tercih ettiğiniz renk paletine dair neler söylersiniz? Renklerdeki bu solukluk, iç içe geçmişlik kompozisyonla mı, yoksa ortaya çıkarmak istediğiniz temel duygu/duygulanım ile mi ilgiliydi? (Elbette her ikisi ve daha fazlası da olabilir, düşünülebilir.)

Çoğunlukla çok planlı ilerlemiyorum. Katman katman ilerleyen, çok seanslı bir süreç olduğundan üst üste binen leke alanları, belirginleşen ya da gizlenen yüzeyler süreç boyunca sizin istediğiniz etki ve atmosfer oluşuncaya dek sürer. İşlerin birbiriyle etkileşimi, konunun ya da renge dair bir unsurun öne çıkması ya da susturulması gibi birçok aşama bulunuyor. Resimleri yaparken bir günlük oluşturur gibi bir disiplinle yaklaştığımı söyleyebilirim.