Büşra Tan
Defne Suman’ın ilk kez 2017 yılında yayımlanan romanı Yaz Sıcağı, Melike’nin, Safinaz’ın, Petro’nun, Gülbahar’ın, Eleni’nin, Orhan’ın ve romana biçim veren daha nice kahramanın hikayesi üzerinden genişleyen bir kitap. Sınırları Türkiye ötesine uzanan, içerisinde sadece bu toprakların, bu ülkenin sorunlarını değil, bütün bir bölge ve coğrafyanın sorunlarını da barındıran kitap, Suman’ın diğer kitaplarıyla da bağ kuran, nitelikli ve özel bir eser.
Kitaplarında her daim bu toprakların ortak değerlerine seslenen Defne Suman, ortak kültürün, ortak hafıza ve yaşantının geçmişten bugüne nasıl biçimlendiği üzerine düşünen bir yazar. Saklambaç‘ta Despina, Emanet Zaman‘da Panoyata, Yaz Sıcağı‘nda Anastisia ve Petro, Çember Apartmanı‘nda Perikles ve ailesi, tam da bu noktada içerisinde yaşadığımız toprakların ortak hafızasına seslenen kahramanlar. Yaz Sıcağı‘nda da hikayesini sadece Türkiye ile sınırlamayan Suman, metne dahil ettiği kahramanlar ve onlar üzerinden geliştirdiği olaylarla 19. yüzyıldan 2000’lere bölge insanının ne tür siyasi, sosyal ve toplumsal sorunlarla yüzleştiğini de ortaya koyar.
Yaz Sıcağı, her şeyden önce kuşaklar boyu devam eden bir hikayeyi ve ortak bir “yazgı”yı merkezine alır. Bu yazgı, zaman içerisinde bünyesinde topladığı aile sırlarıyla giderek taşıması zor bir yük geliştirir ve her şey tam da bu noktada Melike’nin omuzlarında toplanır. Melike, bir yanda kendisinden yıllardır saklanan aile sırlarına vakıf olmaya başlarken bir diğer tarafta ailesinin hikayesiyle bir parçası olduğu toplumun hikayesinin zamanla nasıl iç içe geçmiş olduğunu görür. Öyle ki yıllarca kendisinden saklanan sırlar, içerisinde nice tarihsel olay barındırmaktadır. İşte bütün bir roman Melike’nin etrafında biçimlenirken bütün bir örgünün merkezine de zamanla bu sırlar oturur. Kuşaktan kuşağa devreden bu acı dolu hikayeler, nihayetinde sancılı bir olay ile, Kıbrıs Barış Harekatı ile sonuçlanır, acılar daha da katmerlenir.
1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekatı, Türkiye ile Yunanistan’ı karşı karşıya getirirken adadaki birçok sorunun da ayyuka çıkmasına, içinden çıkılması daha da zor bir şekle dönüşmesine sebep olur. Türkiye ve Yunanistan adada birbirleri ile mücadele ederken bu durumdan en çok etkilenenler ana karada yaşayanlar değil, adalılar, Kıbrıslılar olur. Dolayısıyla hayatı baştan ayağa değişen adalılar, bu harekat ile birlikte yaşamlarında büyük bir değişikliğe de tanıklık etmiş olurlar. Başlangıçta ne Kıbrıs’ı ne de bu topraklarda yaşananları merak eden, geçmişe dair herhangi bir ilgi duymayan Melike, kendi ailesinin hikayesini araştırır, daha doğrusu babasının izinden giderken bu büyük sarmalın içerisine girer. Babaannesinin intiharıyla başlayan süreçte ailesi giderek dağılan Melike, babasının da kendilerini terk etmesiyle içerisinde büyük bir boşluk ve öfke barındırır. Kendilerini terk eden babasını hiçbir zaman affetmeyen Melike, öte taraftan bu ayrılığın nedenini de hep merak eder, ancak buna anlamlı bir cevap bulamaz. Nihayetinde babalarının kendilerini başka bir kadın uğruna terk ettiği gerçeği ortaya çıkar. Ancak asıl hikaye bununla sınırlı değildir, çünkü gerek baba gerekse Safinaz, bu kayboluş hikayesinde bambaşka bir rol oynamaktadır.
Yaz Sıcağı, bir sanat tarihçisi olan Melike’nin Yunan yönetmen Petro ile tanışması ile, ondan aldığı bir e-posta ile başlar. Bizans kiliselerini gezmek için İstanbul’a bir seyahat gerçekleştirecek olan Petro, bu süreçte Melike’ye kendisine rehberlik etme teklifinde bulunur. Büyükada’da yaşıyan Melike, bu teklifi her ne kadar garip bulsa da nihayetinde bu talebi kabul eder. 19 Temmuz’da, saat 19.00’da Balat’taki Kanlı Kilise’de buluşan ikili, bundan sonraki süreçte önce İstanbul’un kadim hikayelerinin izini sürer, ardından Atina ve Kıbrıs’a doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Melike de Petro da bu süreçte hem kendilerine hem de bir parçası oldukları topluma dair yeni keşifler yapar, aslında bunca zaman boyunca neleri gözden kaçırdıklarını, farkına varmadıkları ne çok şey olduklarını görür. Melike, İstanbul’da kimi atıl bir halde yokluğa terk edilmiş, kimi zamanla camiye veya bşaka bir kuruma, binaya dönüştürülmüş kiliselerin izini sürerken Petro ise benzer sorunların Yunanistan’da da olduğunu, şehrin kimliğinin zamanla nasıl değiştiğinin farkına varır. Asırlar boyu birlikte yaşamış bu iki halk zamanla nasıl bu kadar ayrı düşmüş, birbirlerinden nefret edecek duruma gelmişlerdir? Bütün mesele burada yatmaktadır. Her ne kadar birbirlerine sezdirmeseler de Melike de Petro da yolculukları boyunca kendi içlerinde bu durumu tartışmaya açar.
Melike, Petro ile birlikte İstanbul’un Bizans dönemine doğru hayali bir yolculuk yaparken meselelerin zamanla nasıl derinleşip içerisinde toplumsal hikayeler de barındırmaya başladığını görür. Bu noktada onun için kırılma noktası kendi aile geçmişiyle de karşılaşması olur. Tam da bu noktada hikaye, 1970’li yılların başına doğru uzanır, 12 Mart Darbesi’nin Türkiye’yi nasıl bir felakete sürüklediğini merkezine alır. Yaz Sıcağı, bu noktadan itibaren birkaç farklı hikaye ile birlikte şekillenmeye başlar. Melike’nin hikayesine Safinaz’ın hikayesi eklenir, çünkü bu yılların asıl tanığı ve muhatabı Safinaz’dır. Onun tanık olduğu olaylar, gerçek kimliğini saklamak zorunda kalması, aile içinde üstlendiği rol onu daha farklı ve ayrıksı bir yere koyar. 12 Mart Darbesi’nin ardından bütün aile Antalya yakınlarındaki bir köye taşınır ve herkesten uzakta yeni bir hayata başlar. Darbeden ve yönetim merkezinden uzakta yeni bir serüvene başlayan aile, burada yeni problemlerle, kendi kaderlerini de doğrudan etkileyecek yeni gelişmelerle karşılaşır. Önce bu sancılı yılların asıl tanığı olan babaanne Safinaz’ın intihar haberi, ardından babanın cenaze işleri için İstanbul’a gidişi ve bir daha geri dön(e)meyişi… Hikaye, tam da bu noktada Melike için düğümlenir ve Petro ile tanışana kadar Melike bu olaylar üzerine hiç düşünmez. Dolayısıyla Petro’nun Melike için bir tür aydınlanma işlevi de görür. Safinaz üzerinden keşfedilen gerçekler, zamanla ailenin sırlarının gün yüzüne çıkmasına vesile olur.
12 Mart Darbesi’nden, daha doğru bir ifade ile muhtırasından 3 yıl sonra, 20 Temmuz 1974’te başlayan Kıbrıs Barış Harekatı, bütün bir bölgeyi ve bölgede yaşayan insanları derinden etkiler. Kıbrıs’ta girişilen, Türkiye ile Yunanistan’ın doğrudan taraf olduğu bu operasyon, içerisinde birçok acı hikaye barındırır. Petro’nun arabulucuğunda babası ile görüşmesi yönündeki teklif eden Melike, Güney Kıbrıs’a doğru yola çıkarken kendisini bekleyen tarihsel süreçten de habersizdir. Kıbrıs’ta kendi bildiğinden, kendisine öğretilenden bambaşka bir hikaye ile karşılaşan Melike, bu noktada resmi tarih söyleminin ne derece manipülatif ve sorunlu olduğunu anlar. Üzerinden onca zaman geçmesine rağmen hiçbir vakit araştırmadığı, ilgi göstermediği, üzerinde durmadığı Kıbrıs sorununun aslında ne derece problematik olduğunu fark eder. Kıbrıs’a düzenlenen operasyon resmi tarih söyleminde olduğu gibi salt “barış” fikri üzerine değildir ve bu savaşta herkes suçludur. Herkes, hikayeye kendi penceresinden yaklaşırken diğer tarafı yok saymış, olaylara tek bir pencereden bakmıştır. Kıbrıs’ta geçirdiği süre boyunca bu hakikatlerle yüzleşen Melike, daha sonra babasının hikayesine ortak olur. Ondan öğrendikleriyle bu ayrılığın temellerinin çok daha başka olduğunu, hiçbir şeyin göründüğü ve ona söylendiği gibi olmadığı anlar. Böylece İstanbul’da başlayan hikaye Kıbrıs’ta sonlanır. Defne Suman’ın romanı Kıbrıs Barış Harekatı’nı anlatan sayfalarla bitirmesi de bu kişisel hikaye ile toplumsal hikayeyi ne derece birbirine yakın ve paralel işlediğini ortaya koyar.
Tüm bu tarihsel olay ve kimliklerin ötesinde Melike, sürekli olarak kocasını aldatan bir figür olarak belirir. Baba yoksunluğunu her daim içerisinde hisseden Melike, öfke ve korkuyu birleştiren bir duygu ile kurtuluşu yeni maceralar aramakta bulur. Bu yüzden sürekli olarak eşi Sinan’ı aldatırken bunu “hayatına yeni bir heyecan” katmak için yapar. Onun için heyecan duyulmayan bir hayat, yaşamaya değer değildir. Petro ile tanışması ve aynı gece onunla birlikte olması da bu arzudan, bu ihtiyaç ve ilgiden kaynaklanır. Ancak 40’lı yaşlarındaki Melike, içindeki öfke ve korkuyu bu şekilde bastıramaz ve Petro ile olan iletişimi zamanla içerisinde başka hikayeler de barındırmaya başlayınca olaylara yaklaşımı farklılaşır. Özünde hep benzer bir yoksunluğu taşıyan Melike, sorunlu geçmişinden bu şekilde kurtulur. Hep kaçındığı, ötelediği yüzleşme gerçekleştiğinde taşlar da yerine oturur. Dolayısıyla İstanbul’da başlayan serüven Kıbrıs’ta sonlandığında zamanla değişmiş, yıllardır içinde taşıdığı sorunlarla yüzleşmiş, artık dönüşümünü tamamlamış yeni Melike ortaya çıkar. Böylece romanla birlikte Melike de biçimlenir, giderek farklı bir ruh haline bürünür.
Defne Suman’ın ilk kez 2017 yılında Doğan Kitap tarafından yayımlanan Yaz Sıcağı başlıklı romanı bu toprakların ortak halklarının hikayesine değinen, içerisinde Türkiye’nin geçirdiği tarihsel dönüşümleri ve önemli siyasal hareketlilikleri de içeren, Melike, Petro, Safinaz, Gülbahar gibi birçok kahraman üzerinden ortaya özgü ve yeni bir hikaye koyan özel bir roman.