Serdar Soydan
Geçen aylarda külliyatının gözden ırak kalmış, hatta kimisi okuyucuya ulaşmamış bazı parçalarından bahsettiğimiz Nahid Sırrı’dan Suat Derviş’e geçerken bu iki yazar arasındaki bir farka dikkat çekmek istiyorum.
Nahid Sırrı yaratımına sahip çıkan, evden eve, hatta şehirden şehre taşınırken el yazmaları, daktilo edilmiş dosyalar ve kupürlerle dolu sandığını sürekli yanında taşıyan biri. Terekesinden farklı yıllarda kaleme alınmış eser listeleri, taslaklar çıktı.
Suat Derviş’se eserlerinin çetelesini tutmamış, tefrika halinde çıkan romanlarının birer kopyasını muhafaza etmemiş ne yazık ki. Tabii Nahid Sırrı’dan daha suzişli bir hayatı olduğunu unutmamak gerek. Polis baskınları, sorgular, vatanından kaçmak zorunda kalması… Tüm bu hercümerç arasında bir sandığı da beraberinde sürüklemesi mümkün değildi muhtemelen. Evet, belki Suat Derviş’in de bir sandığı vardı. Ancak o, sandığını öldüğü güne kadar evden eve, ülkeden ülkeye beraberinde taşıyamamış olmalı.
Fakat alın teri dökerek yazdığı romanların bazılarını unutabilir mi insan? 1963’te Türkiye’ye döndükten sonra en azından bir deftere not almaz mı her birinin adlarını? Yahut Behçet Necatigil, Türk Edebiyatında İsimler Sözlüğü’nün dördüncü baskısı için kendisinden bir biyografi istediğinde, yarına kalmak, kendinden bir iz bırakmak için ufak bir araştırma, birkaç günlük bir arşiv taramasıyla her birinin yerini yurdunu saptamayı düşünmez mi?
Suat Derviş düşünmemiş.
Suat Derviş’in romanları hakkında en detaylı bilgi, yazarın 26 Ocak 1967 tarihinde Behçet Necatigil’e yolladığı mektupta yer alıyor. Mektubunda tefrika halinde kalan romanlarını, tefrika edildikleri yılları ve gazeteleri de belirterek şu şekilde listeliyor:
Sultanın Karıları–Bir Haremağasının Hatıraları (1935-1936) Son Posta. 1952’de bir Ankara gazetesinde, (Cavit Oral’ın gazetesinde) 1931-1932’de Berlin’de Almanca olarak Tempo gazetesinde.
Onu Bekliyorum, 1934-35 arasında Cumhuriyet gazetesinde.
Onları Ben Öldürdüm, 1934-1936 arasında Son Posta gazetesinde.
Baba Oğul, yine aynı tarihlerde Son Posta gazetesinde.
Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır, Tan gazetesinde, 1937’de.
İstanbul’un Bir Gecesi, 1938-1939, Haber gazetesinde.
Biz Üç Kız Kardeşiz, Son Telgraf’ta, 1944-1945.
Kendine Tapan Kadın, aynı senelerde, aynı gazetede.
Çılgın Gibi-Yalının Gölgeleri, 1945, Yeni Sabah’ta.
Fosforlu Cevriye, Gece Postası, 1945.
Zeynep İçin-Ankara Mahpusu, 1944-1945, Haber gazetesinde.
Büyük Ateş, 1947-48, Son Posta.
Yaprak Kıpırdamasın, Hürses, 1950.
Yeniden Yaşayabilseydik, 1950-1951.
Aksaray’dan Bir Perihan, 1963-64, Gece Postası.
Şoför Mustafa, 1964-65.
Oysa 1935 yılında Servet-i Fünun’da çıkan röportajında[1] “namı müstear ile yazdıklarım Mumya, Bu Başı Ne Yapalım?” diyerek bu listede yer almayan iki romanından bahsetmiştir. 1941’de Yarım Ay’da çıkan bir biyografideyse[2] Sonu Güzel, Sen Benim Babam Değilsin ve Çamur romanları sadece ismen geçer.
*
Kitap halinde günümüze gelmeyi başarabilmiş Fosforlu Cevriye ve Hiç romanlarını okuduktan ve kaleminden ziyadesiyle etkilendikten sonra Suat Derviş hakkında bir şeyler öğrenmek, daha fazla eserini okumak için araştırma yapmaya başlamıştım.
1976 yılında Nesin Edebiyat Yıllığı’nda yayımlanan, yukarıda alıntıladığım Behçet Necatigil’e gönderdiği mektubu bulmamla gazete ve dergi arşivlerine saldırmam bir oldu. Yeni romanlar, öyküler buluyor, okuyordum.
Fakat çok tuhaf… Romanların pek çoğu Suat Derviş’in söylediği gazete ve tarihlerde yoktu. Şaşırtıcı bir şeydi bu. Nihayetinde bir röportajda, aniden gelen bir soruya cevaben de söylememişti ki bunları. Düşüne taşına yazdığı bir mektupta listelemişti. Neden, niçin böyle hatalar yapmıştı?
Hakkında yapılan tezleri taradım. Bu tezlerin yazarları arasından sadece ikisi, Oya Körpe ve Şenol Aktürk, yukarıdaki listede adı geçen ya da geçmeyen birkaç romanın yerini ortaya koyuyordu. Ancak bu yeri yurdu saptanan romanlar Baba-Oğul, İki Kadın İki Aşk, Büyük Ateş, Sınır, Kadıköy’de Muhakkak Bir Define Var ile sınırlıydı.
Yılmadım. Adı geçen gazeteleri yıl yıl taradım. Sonra o yıllarda çıkan başka gazete ve dergileri… Zira Suat Derviş mektubunda “Yazı yazmaya başladığım günden bugüne kadar, bir Akşam, bir de Hürriyet gazetesinden başka ve yeni çıkmaya başlamış, yani 1953’ten bu yana dergiler ve gazeteler müstesna, bütün İstanbul ve birçok Ankara ve Adana, İzmir gazetelerine yazdım. 1934’ten 1944’e kadar hemen hiç olmazsa bir yazı vermediğim olmamıştır zannındayım. Dergilere de öyle,” diyordu.
On yıllık bir sürece yayılan taramalarım sonunda listedeki tüm eserleri bulduğum gibi bir bu kadar romana daha ulaştım. Yani Suat Derviş listelediği romanlarının bazılarının tefrika edildikleri gazete ve tarihleri karıştırmakla kalmamış, pek çok romanını tümden unutmuştu.
Bu romanları yok mu sayıyordu, onları unutturmak mı istiyordu diye düşünebiliriz. Ancak 1950’de Son Telgraf’ta tefrika edilen ve belki de en güzel romanlarından biri olan Gel Eve Dönelim’i Türkiye’ye döndükten sonra, 1964-65 yıllarında Her Gün gazetesinde Kâtip Benim Ben Kâtibin ismiyle yeniden yayınlatmış. Fakat bu roman da listede yoktu. Yani nitelikle alakalı bir unutuş, unutuluş olduğunu sanmıyorum bunun. Kaldı ki zikrettiği eserlerinin yerlerini doğru söylese, yani hepsini mükemmelen hatırlıyor olsa, kalanları özellikle sakladığını, yok saydığını daha rahat düşünebilirdik.
Suat Derviş’in kendi eserlerini unutmasının, ismini hatırladıklarından bazılarınınsa yerlerini yanlış söylemesinin altında yatanın ne olabileceğini düşündüm uzun süre.
Belki bir hafıza sorunuydu bu. Bir tür erken bunama? Ama hayır, mektubunda ve aynı yıl Zihni Turgay Anadol’a vereceği röportajında (Gerçekler Postası, sayı 11-12, Ağustos-Eylül 1967) her şeyi hatırlıyor, akıcı bir üslupla anlatıyordu. Avrupa’da, hangi ülkenin hangi yayın organında hangi eserlerinin yayımlandığını teker teker sayıyordu. Ama sıra kendi ülkesinde, kendi dilinde bin bir emek vererek yazdığı romanlarına gelince şaşırıyor, unutuyordu.
Unutulduğu için mi unutmuştu eserlerini?
Önemsenmediği için önemsemiyor olabilir miydi kendisini?
Yıllara yayılan bir ilgisizlik, umursamazlık ve bunun bir yaratıcının ruhunda, belleğinde açtığı yaralar… Belki böyle de yorumlanabilir.
Tabii ki Suat Derviş’in kendi edebi mirasıyla ilişkisi de sorgulanabilir. Yazarak hayatını kazanan bir insan, hayatı boyunca ekmeğini yediği eserlerini, başkaları değer vermezse vermesin, unutursa unutsun, neden doğru düzgün listelememiş, hepsini kayıt altına almamıştı?
Bu ‘kayıtsızlık’ bu ‘belleksizlik’ özellikle gazete ve dergilere tiraj sağlamak için ‘tefrika makinesi’ gibi yazmış, büyük oranda sipariş üzerine, yani bir sanatkârdan ziyade bir zanaatkâr gibi ürün vermiş yazarların külliyatı üzerinde çalışırken sıklıkla karşımıza çıkıyor sanırım. Mahmut Yesari, İskender Fahrettin Sertelli, Peyami Safa (Server Bedi), Selami İzzet Sedes, Sermet Muhtar Alus… Daha pek çok isim sayılabilir. Çok yazdıkları için çok unutuyorlardır belki de. Çok bilen çok yanılıyorsa çok yazan da çok unutuyor olabilir.
Suat Derviş’in izini sürmek meşakkatli bir iş yani. Hem çok yazmış hem yazdıklarının çetelesini tutmamış. O tutmayınca tutan da olmamış haliyle. Dahası bilinen-bilinmeyen takma adları var ki Suat Derviş külliyatının ikinci yazısında bu takma adlardan, müstearlardan bahsedeceğim etraflıca.
“Ekmek paramı kazanmama ve ismimi, en verimli çağımda memleketimizdeki okuyucularıma duyurmama mâni olanlar şimdi benim bin bir takma ismimin peşine düşsünler.”
Neyse ki, on yılı aşkın bir süre oldu, bayağı bir yol kat edildi Suat Derviş Külliyatı’nı toparlama işinde. Sadece ben de değil, pek çok okur, akademisyen ve araştırmacı iz sürmede.
Romanları, öyküleri, röportajları… Eserleri yayınlandıkça onun edebiyatımıza ve dünyamıza kattıkları daha net bir şekilde ortaya konmuş olacak, emeği, kaleminin değeri gitgide anlaşılacaktır diye umuyorum.
Ve sizlere, ilk kez burada, bu yazıyla, Suat Derviş’in, gazete ve dergi ciltleri arasında bulup bilgisayara geçirerek İthaki Yayınları’na teslim ettiğim romanlarının tam listesini, tefrika edildikleri tarihleri ve yayınları da belirterek sunuyorum. Bazıları basıldı, bazıları sırasını bekliyor ve başlıkta “bütün romanları” dediğime bakmayın, belki bazı kardeşleri, yani Suat Derviş’in başka romanları gazete ve dergi ciltleri arasında halen keşfedilmeyi bekliyor.
Suat Derviş’in Romanları
- Kara Kitap, Alemdar, 23 Ekim-13 Kasım 1920, 4 tefrika
- Hiçbiri, Yeni Şark, 14 Ağustos-15 Kasım 1922, 83 tefrika
- Ne Bir Ses, Ne Bir Nefes, İstanbul: Orhaniye Matbaası, 1923, 123 s.
- Buhran Gecesi, Süs, 18 Ağustos-8 Aralık 1923, 15 tefrika
- Fatma’nın Günahı, İstanbul: Orhaniye Matbaası, Kütüphane-i Sudi, 1924, 118 s.
- Gönül Gibi, İstanbul: İktisat Matbaası, Suhulet Kütüphanesi, Semih Lütfi, 1928, 119 s.
- Sonu Güzel, Yarın, 13 Temmuz-30 Eylül 1930, 73 tefrika
- Emine, Yarın, 10 Kasım-12 Aralık 1930, 31 tefrika
- Onları Ben Öldürdüm, Son Posta, 25 Mayıs – 10 Temmuz 1933, 45 tefrika
- Evlenmek İstiyorum, Akbaba, sayı: 20-44, 24 Haziran-12 Eylül 1933, 24 tefrika (BEN müstearıyla)
- Bir Harem Ağasının Hatıraları, Son Posta, 21 Eylül 1933 – 3 Ocak 1934, 92 tefrika (Saray Kadınları-Harem Ağasının Hatıraları adı ve S. B. takma adıyla, Hürses, 12 Ağustos-3 Kasım 1953, 81 tefrika)
- Dirilen Mumya, Son Posta, 4 Ocak – 9 Nisan 1934, 72 tefrika (Suat Suzan müstearıyla)
- Bu Başı Ne Yapalım? Son Posta, 31 Mayıs – 16 Eylül 1934, 100 tefrika (Suat Suzan müstearıyla)
- Onu Bekliyorum, Cumhuriyet, 21 Nisan – 16 Mayıs 1935, 26 tefrika
- Kadıköy’de Muhakkak Bir Define Var, Son Posta, 27 Temmuz – 10 Ekim 1935, 72 tefrika (Hatice Hatip müstearıyla)
- Kadın Aşksız Yaşamaz, Perşembe, sayı 21-39, 22 Ağutos-19 Aralık 1935, 21 tefrika (Her Şeyden Evvel Aşk adıyla, Gece Postası, 13 Kasım – 18 Aralık 1953, 36 tefrika)
- Hiç, Cumhuriyet, 29 Eylül – 2 Aralık 1935, 63 tefrika
- Sen Benim Babam Değilsin, Açık Söz, 12 Ağustos – 28 Eylül 1936, 43 tefrika
- Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır, Tan, 12 Mart – 10 Mayıs 1937, 60 tefrika
- Baba – Oğul, Son Posta, 25 Haziran – 30 Temmuz 1938, 35 tefrika
- Çamur, Yeni Sabah, 10 Ağustos – 30 Eylül 1938, 50 tefrika
- İstanbul’un Bir Gecesi, Haber, 23 Mart – 13 Haziran 1939, 75 tefrika
- Sınır, Son Telgraf, 14 Ağustos 1943 – 2 Ocak 1944, 137 tefrika
- Çılgın Gibi, Yeni Sabah, 9 Haziran – 25 Ağustos 1945, 77 tefrika
- Yaprak Kımıldamasın, Hürses, 26 Aralık 1945 – 7 Nisan 1946, 104 tefrika (Gazetenin kapanmasıyla 104. tefrikada kalıyor.)
- Zeynep İçin, Haber, 23 Nisan – 10 Temmuz 1946, 78 tefrika (Ankara Mahpusu adıyla, Her Gün, 18 Kasım 1966-19 Şubat 1967, 85 tefrika)
- Karanlıkta Bir Genç Kız, Yeni Sabah, 24 Temmuz – 10 Aralık 1946, 47 tefrika (Hatice Hatip müstearıyla)
- Yeşil Gözlü Kız, Son Saat, 2 Ağustos – 18 Ekim 1946, 74 tefrika
- İki Kadın İki Aşk, Son Telgraf, 23 Ekim – 27 Aralık 1946, 61 tefrika
- Çıplak Kadın, Kuvvet, 23 Nisan – 23 Temmuz 1947, 89 tefrika (Hatice Hatip müstearıyla)
- Kendine Tapan Kadın, Gece Postası, 26 Haziran – 20 Kasım 1947, 148 tefrika
- Ankara Canavarı, Kudret, 26 Şubat-20 Mayıs 1948, 80 tefrika. (Ayrıca resimli roman olarak Son Telgraf, 1 Ocak – 16 Mart 1952, 74 tefrika), (Hatice Hatip müstearıyla)
- Fosforlu Cevriye, Gece Postası, 1 Mayıs – 10 Ağustos 1948, 103 tefrika
- Biz Üç Kız Kardeşiz, Gece Postası, 19 Ağustos 1949 – 24 Nisan 1950, 247 tefrika
- Büyük Ateş, Son Posta, 1 Kasım 1949 – 20 Ocak 1950, 75 tefrika
- Bir Muamma, Hakikat, 5 Mayıs 1950, (Gazete çıktığı gibi kapandığı için sadece 5 tefrikası var ne yazık ki.)
- Gel Eve Dönelim, Son Telgraf, 27 Ağustos – 6 Aralık 1950, 102 tefrika (Kâtip Benim, Ben Kâtibin adıyla, Her Gün, 16 Ekim 1964-10 Mart 1965, 143 tefrika)
- Yeniden Yaşayabilseydik,Son Telgraf, 1 Kasım 1951 – 14 Şubat 1952, 103 tefrika
- Alev Dudaklı Kadın, Son Telgraf, 9 Haziran – 14 Eylül 1952, 109 tefrika (Hatice Hatip müstearıyla)
- Sevdiği Bendim, Gece Postası, 15 Aralık 1952 – 6 Mayıs 1953, 140 tefrika
- Günahtan Kaçan Kadın, Gece Postası, 10 Ocak – 31 Ocak 1953, 21 tefrika (Resimli)
- Aksaray’dan Bir Perihan, Gece Postası, 17 Aralık 1962 – 22 Şubat 1963, 67 tefrika
- Şoför Mustafa, Gece Postası, 16 Ekim 1963 – 19 Şubat 1964, 125 tefrika
- Aşk Romanları, 1969
[1] M. Niyazi Acun, “Yedi Yaşında Romancı”. Servet-i Fünun (Resimli Uyanış), sayı: 2016/331, 11 Nisan 1935.
[2] Enver Naci, “Türk Edebiyatında Kadın Romancılar-Suat Derviş”. Yarım Ay, sayı: 242, 1 Ocak 1941.