.

“Zarlar” Atıldığında…

Burak Soyer

Edebiyatımızın usta kalemlerinden Ahmet Altan’ın son romanı Zarlar, 1900’lerin başında yavaş yavaş çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da, zamanının namlı kabadayısı Arif’in kanatları altına yaşayan kardeşleri, gözü, gönlü ölümün karanlığıyla kaplanmış Ziya ile korkak olmadığını ispat etmeye çalışan abisi Hakkı’nın yaşamla ölüm arasındaki bir “zar atımı” kadar gidip gelen hikâyesini anlatıyor.

Ahmet Altan, 2021 yılında çıkan “Hayat Hanım” adlı kitabının ardından, uzun bir aradan sonra yeni romanı “Zarlar”ı yayımladı. Everest Yayınları etiketiyle okuyucuyla buluşan kitap, 1900’lerin başında yavaş yavaş çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’da, zamanının namlı kabadayısı Arif’in kanatları altına yaşayan kardeşleri, gözü, gönlü ölümün karanlığıyla kaplanmış Ziya ile korkak olmadığını ispat etmeye çalışan abisi Hakkı’nın yaşamla ölüm arasındaki bir “zar atımı” kadar gidip gelen hikâyesini anlatıyor.

1900’lü yıllarda özellikle Beyoğlu’nda nam salmış esaslı kabadayı Arif, bir gece vakti dumanlı kafa çıktığı meyhaneden Galatasaray Meydanı’na doğru yürürken bir kavgaya tanık olur. Normalde kendisiyle alakası olmayan bu olay, onun “mıntıkası”nda geliştiği için Arif kavgaya müdahil olur ve Matlı Mustafa lakaplı başka bir kabadayıyı tek bir tokatla yere serer. Sonra da paçasından tuttuğu gibi karakola götürüp polise teslim eder. Böylece hem namını yürütmüş hem de “suçlu”yu adalete teslim ettiği için devlete karşı olan saygısını göstermiştir.

İntikam en “küçükler” için hazırlanmış bir “yemek”tir

Aradan birkaç gün geçtikten sonra mis gibi bir havada müdavimi olduğu meyhaneye giden Arif, ufak ufak demlenirken Matlı Mustafa ve adamları da meyhaneye gelir. Matlı’yla çok fazla yüz göz olmak istemeyen Arif, onun oturduğu yere bakmaz bile. Ancak birkaç dubleden sonra Matlı, “biraz da bizden ye” diyerek silahını çıkarıp Arif’i göğsünden vurur. Arif olay yerinde hayatını kaybeder. Bu sıradan bir cinayet değildir. Zira Matlı Mustafa saray mensubu bir Arnavut, Arif ise Çerkezleri temsil eden, koruyup kollayan önemli bir isimdir. Diğer yandan ise, Arif’in ölümü kardeşleri Ziya ve Hakkı’nın hayatında bir kırılma ânı yaratmıştır. Padişah, Arnavutlarla Çerkezler arasında gelişebilecek olası çatışmalar için önlemleri artırırken Matlı Mustafa da mahkemeye gidip gelmekte, onun bu davası Arnavutların gövde gösterisine dönüşmektedir. Öte yandan Arif’in kanının yerde kalmaması için gözler Hakkı’ya çevrilmiştir. Fakat Dahiliye Nazırı tarafından intikam almaması için uyarılan Hakkı, kafa dinlemek için Düzce’ye gönderilir. Böylece Arif’in intikamını alma “işi” en küçükleri olan Ziya’ya kalır.

Henüz on altısında, katil, kabadayı, mahpus…

Ziya, Matlı Mustafa’yı öldürmeyi kafasına koymuştur. Sadece doğru zamanı beklemektedir. Arif’in tanıdığı “içeriden” birisi, Matlı’nın mahkemesinin görüleceği sırada Ziya’yı bir şekilde mahkeme salonuna sokacaktır. Matlı’nın mahkemeleri, Arnavut “tribünü”ne dönüştüğü için Ziya’nın Matlı’yı burada öldürmesi, yeraltı dünyasında dilden dile dolaşacak bir efsaneye dönüşecektir. Mahkeme günü gelir. Ziya, planlandığı gibi salona arka kapıdan girip yerini alır. Matlı da sanık sandalyesine çıktığında, Ziya tabancasını ateşler. Kimse kurşunun nereden atıldığının farkına varamamıştır. Ancak Matlı Mustafa ölmüştür. Bu olay sonrasında Ziya, henüz on altısında, İstanbul’un yeraltı dünyasında adını duyurur, hapis girdiğinde kendisine “ağa” muamelesi yapılır, bir süre sonra da hayatının seyrini tamamen değiştirecek bambaşka bir olay için hazırlanmak üzere “birileri” tarafından hapisten çıkarılıp Mısır’a gönderilir.

Mısır’da kaçak olarak yaşamaya başlayan Ziya, kendisini oraya götüren gemicilerle meyhaneleri, randevuevlerini dolaşarak zaman öldürürken, bir gün kamarasına bir adam gelir. Sadece ismini sorup onunla gelmesini emrivaki bir şekilde söyleyerek Ziya’yı gemiden alır ve bir çiftliğe bırakır. “Paşa” denilen bir adama ait çiftlikte bir süre yalnızlığın tadını çıkarırken bir gün meyve ağaçlarının arasında dolanırken sırım gibi bir kızla karşılaşır. Hayatında daha önce hiçbir kadınla herhangi bir münasebeti bulunmayan Ziya, Nora isimli, Paris’te tıp eğitimi almış bu kıza abayı yakar. Aklında sadece o vardır. Çiftliğin kahyası Abdullah’la kentin gecelerinde eğlenmeye dahi gitmez. Ziya ve Nora adı konulmamış bir ilişki yaşamaya başlar. Fakat bu ilişki uzun sürmeyecektir. Zira Nora’nın Paris’e dönme vakti gelmiştir. Vedalaşmadan biten bir maceranın ardından Ziya’yı yeni bir macera beklemektedir. Paşa, artık Ziya’nın dönme vaktinin geldiğini, İstanbul’da onu bekleyen yeni bir görev olduğunu söyler ve genç adam bir gemiyle memleketinin yolunu tutar.

“Hayat”, Ziya planlar yaparken… 

İstanbul, tüm güzelliğiyle Ziya’yı karşılarken, Ziya bu manzara karşısında zerre bir şey hissetmemektedir. Çocuk yaşta olmasına rağmen adam vurmuş, nam salmış, kadınlara gönlünü kaptırmış ve bir de hastalığa tutulmuştu: Kumar. Hapishanede unutmak için başladığı barbutu, Mısır’da rulete çeviren Ziya’nın İstanbul’a döndüğünde ilk işi Beyoğlu’nun kumarhanelerini haraca bağlamak olur. Kumar oynarken kendini tamamen kaybeden, kazanmanın hırsıyla kaybetme korkusunun arasında sıkışıp kalarak dünyadan el ayak çeken bu genç kabadayı, zamanla ismini tüm İstanbul yeraltı âlemine duyurur. O Beyoğlu’nda fırtına gibi eserken, başkaları onunla ilgili hayatını kökten değiştirecek bambaşka planlar yapmaktadır. Devlete bağlı adamlar tarafından öldürülen Çerkez Nazım Paşa’nın intikamını almak isteyen Kazım Bey önderliğindeki silahşorlar, el büyütüp sadrazam Mahmut Şevket Paşa’yı öldürerek hükümeti devirmek için harekete geçer. Ancak hayat da boş durmuyor, o da çok başka planlar yapıyordu…

Ahmet Altan’ın gerçek olaylardan esinlenerek kaleme aldığı Zarlar, her şeyden önce bir “karakter romanı” olmakla birlikte, varoluşla ölümün nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu, insanın yaşamın içindeyken aslında ölümün de içinde olduğunu derinlikli bir anlatımla okuyucunun huzuruna çıkarıyor. Altan, Ziya’nın ruhunun en dibindeki yerlerine girip çıkarak, hayat karşısında tek başına “zar atmanın” neler getirebileceğini incelikli bir dille satırlara döküyor.

Burak Soyer

soyerbrk@gmail.com